Başında h olan 3 harfli 39 kelime var. H harfi ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde h harfi olan kelimeler listesine ya da sonu h harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında h bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- HEM
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[bağlaç]
Bir kimseyi uyarmak, bir şeyi açıklamak veya anlamı güçlendirmek için "özellikle, zaten, bir de, şurası da var ki" anlamlarında kullanılan bir söz
- "Hem ne lüzum var? Hem siz karışamazsınız."
- "Ankara'yı sever misin? -Hem de nasıl."
-
Açıklayıcı nitelikte olan ikinci cümleyi birinciye bağlayan bir söz
- "Gidiyor hem koşarak gidiyor. Güzel hem pek güzel! Sıcak hem ne sıcak!"
-
[bağlaç]
Bir kimseyi uyarmak, bir şeyi açıklamak veya anlamı güçlendirmek için "özellikle, zaten, bir de, şurası da var ki" anlamlarında kullanılan bir söz
- HOP
-
-
[ünlem]
Uyarmak amacıyla kullanılan bir söz
- "Hop, gelen var!"
- "Hop diye denize atlayıverdi."
-
[ünlem]
Uyarmak amacıyla kullanılan bir söz
- HİŞ
-
-
[ünlem]
Hişt
- "Hiş, buraya gel!"
-
[ünlem]
Hişt
- HUŞ
-
-
[isim]
Gürgengillerden, kerestelik bir ağaç cinsi (Betula)
-
[isim]
Gürgengillerden, kerestelik bir ağaç cinsi (Betula)
- HAK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Adalet
- "Haktan ayrılmamalı."
- "Mutlu, başarılı, kendine güvenmeyi hak etmiş birisi." (Tarık Buğra)
- "İki yıl sonra emekliliğe hak kazanacak."
- "Onun hakkında söylediğin şeyler için sana pek çok hak verdim." (Memduh Şevket Esendal)
-
Adaletin, hukukun gerektirdiği veya birine ayırdığı şey, kazanç
- "Üstelik adli tatil olduğu için hak sahipleri bekleşirler." (Burhan Felek)
- "Hemen hanım teyzemin elini öpmeye gideyim dedim... Az hakkı mı geçmiştir bana?" (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
- "Anlaşılan Cemal Paşa'nın bu işe yarar bir adamı yok, bize bıraksın, haklarından gelelim dediler." (Falih Rıfkı Atay)
- "O öğretmen, öğrencilerin her zaman hakkını verir."
-
Dava veya iddiada gerçeğe uygunluk, doğruluk
- "Bu davada hak görmüyorum."
-
Geçmiş ve harcanmış emek
- "Ana hakkı ödenmez."
-
Pay
- "Makas hakkı. Komşu hakkı."
-
Emek karşılığı ücret
-
[sıfat]
Doğru, gerçek
- "Karacaoğlan der ki sözüm haktır." (Karacaoğlan)
-
[isim]
Adalet
- HÜR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Özgür
- "Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür bir şairim." (Tevfik Fikret)
-
[zarf]
Özgür bir biçimde
- "Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım, / Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım." (Mehmet Akif Ersoy)
-
[sıfat]
Özgür
- HAY
-
-
[ünlem]
İyi dilek, azarlama, şaşma ve sevinç bildirmede kullanılan bir söz
- "Hay çok yaşayasınız sizler!" (Reşat Nuri Güntekin)
-
[ünlem]
İyi dilek, azarlama, şaşma ve sevinç bildirmede kullanılan bir söz
- HAD
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Sınır, uç
- "Çocuklara yemiş getirenin haddi hesabı yok." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
- "Haddine mi düşmüş senin; saçımın teline bile ulaşamazsın." (Refik Halit Karay)
- "Burada sigara içmek ve lakırtıya karışmak onların haddi değildi." (Mithat Cemal Kuntay)
- "... bu hafta ikinci sarhoş gecesi. Haddini aşmadı mı biraz?" (Atilla İlhan)
-
Derece
- "İnsan buna bir hadde kadar göz yumabilir."
-
İnsanın yetki ve değeri
- "Haddim değil."
-
Terim
-
[isim]
Sınır, uç
- HUY
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
İnsanın yaradılış ve ruh özelliklerinin bütünü, mizaç, tabiat
- "Can çıktıktan sonra da huy, adamı kolay kolay terk etmiyor." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Alışkanlık
-
[isim]
İnsanın yaradılış ve ruh özelliklerinin bütünü, mizaç, tabiat
- HAB
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Uyku
-
[isim]
Uyku
- HER
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
Teklik adlara tamlayan görevinde getirilerek birer birer olarak, "...-in hepsi" anlamını veren söz
- "Bir hafta, her gece çalışmak suretiyle hikâyesini bitirdi." (Halide Edip Adıvar)
- "Amenna, her işin başı sağlık ama böyle giderse Allah hemen sonunu hayırlara tebdil etsin." (Memduh Şevket Esendal)
- "Her ne hâl ise bir çare bulunur."
- "Her nedense diğerleri kadar olsun kuvvetli bir tesir bırakmadı ." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[sıfat]
Teklik adlara tamlayan görevinde getirilerek birer birer olarak, "...-in hepsi" anlamını veren söz
- HIZ
-
-
[isim]
Çabukluk, sürat
- "Hikâyede baştan sona kadar hareket ve hız olmalıdır." (Falih Rıfkı Atay)
- "Fırtına hızını aldı."
- "Güneş hızını kaybedince bu yapışkan su donar, yapraklar ellenebilir, toplanabilir duruma gelir." (Necati Cumalı)
-
Bir hareketten doğan güç, şiddet
- "Yağmur şimdi hızını daha da arttırmıştı." (Haldun Taner)
- "Münakaşa tekrar eski hızını alamayarak biraz sonra söndü." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Çaba, güç, gayret, takat
-
Alınan yolun harcanan zamana oranı, sürat
-
[isim]
Çabukluk, sürat
- HUĞ
-
-
[isim]
Çubuk veya kamıştan yapılmış bağ ve bahçe kulübesi
-
[isim]
Çubuk veya kamıştan yapılmış bağ ve bahçe kulübesi
- HAZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Hoşa giden duygulanma, hoşlanma, zevk
- "Bunların hiçbirisinden haz almazdı, bu âlemde bir güzellik olmak lazım gelse bir başka biçimde lazım geleceğini düşünüyordu." (Halit Ziya Uşaklıgil)
- "O, ... kullanmaya alışık olduğu bu şartlı eşyasını gördükçe ve elledikçe bir haz duyardı." (Abdülhak Şinasi Hisar)
- "Göze bu kadar samimi ve sıcak haz veren bir mahluk çok zamandır görmemiştim." (Halide Edip Adıvar)
- "Günün bu son hazzını çıkarmadan ondan niçin vazgeçeriz?" (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
Bir şeyden duyusal veya manevi sevinç duyma
-
Ezgi
-
Sürdürülmesi istenen ılımlı ve doygunluk veren coşku
- "Ömrünün en öfkeli veya buhranlı anlarında bile yaşamak hazzının parıltısı gözlerinden eksik olmazdı." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[isim]
Hoşa giden duygulanma, hoşlanma, zevk
- HIR
-
-
[isim]
Kavga, dalaş
-
[isim]
Kavga, dalaş
- HAÇ
-
Kelime Kökeni : Ermenice
-
[isim]
Hristiyanlığın sembolü sayılan ve birbirini dikey olarak kesen iki çizgiden oluşan biçim, istavroz, put (I), salip
- "Beraber eski kilise harabesine girdiler, kadın burada haç çıkardı." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Hristiyanlığın sembolü sayılan ve birbirini dikey olarak kesen iki çizgiden oluşan biçim, istavroz, put (I), salip
- HAT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Çizgi
-
Yazı
-
Ulaşım sağlayan bir taşıtın uğradığı yerlerin bütünü, yol, geçek
- "Demir yolu hattı. Otobüs hattı."
-
Elektrik akımı taşıyan tel veya kablo sistemi
- "Bir kablodan muhtelif hatlar çıkar." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Telefon, telgraf, televizyon vb. araçlarla iletişim sağlayan yol, kanal
-
Sınır
- "Dalga dalga ilerleyen hücum hatlarımız birinci düşman siperlerine girdi." (Aka Gündüz)
-
Yüzü biçimlendiren çizgi veya kırışıklık
- "Yüz hatları bütün bu rivayetleri doğruluyor." (Haldun Taner)
-
Vücut biçimi
- "Vücut hatlarını korumak lazım."
-
[isim]
Çizgi
- HİÇ
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[zarf]
Olumsuz yargılı cümlelerde fiilin anlamını pekiştiren bir söz
- "Dersleri hiç de iyi değil."
- "-Küçük tıpkı dedesi. -Hiç değil."
- "Bu mahluk hiç değilse hep aynı noktada dönüp dolaştığının farkında değil." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Soru cümlelerinde belirsiz bir zamanı anlatan bir söz
- "Hiç ava gittiniz mi?"
- "Hiç değilse şu avuç içi kadar havuza bir fıskiye koysalarmış ya..." (Tarık Buğra)
-
Bir soruya açık bir cevap verilmek istenmediğinde cevap cümlesinin başına getirilen bir söz
- "Ne gördün? -Hiç."
- "İnsan hiç olmazsa arada bir uğrar / Böyle ihmalci değildin önceleri," (Behçet Necatigil)
-
[isim]
Boş, değersiz, önemsiz olan şey veya kimse
- "Bir hiç için darıldı. O benim gözümde hiçtir."
-
[zarf]
Olumsuz yargılı cümlelerde fiilin anlamını pekiştiren bir söz
- HAH
-
-
[ünlem]
Olması istenen veya beklenen bir şey olur olmaz duyulan sevinci ve onama duygusunu anlatan bir söz
- "Hah, Orhan da geldi! Hah, ben de bunu söyleyecektim!"
- "Hah şöyle, biraz kendini göster!"
-
[ünlem]
Olması istenen veya beklenen bir şey olur olmaz duyulan sevinci ve onama duygusunu anlatan bir söz
- HUN
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Kan
-
[isim]
Kan