Başında h olan 3 harfli 39 kelime var. H harfi ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde h harfi olan kelimeler listesine ya da sonu h harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında h bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- HAS
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Özgü, öze, mahsus
- "Anadolu'nun yüksek yaylalarına has, sessiz, pussuz, boz renkli gecelerden biriydi." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Katışıksız, en iyi cinsten, saf
- "Has gümüş."
-
Hükümdara özgü olan
- "Has ahır. Has bahçe."
-
İyi nitelikleri kendinde toplamış olan (kimse)
-
[isim]
Başmaklık
-
[sıfat]
Özgü, öze, mahsus
- HİN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kurnaz, cin fikirli kimse
-
Zaman, zamane
-
[isim]
Kurnaz, cin fikirli kimse
- HAC
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Genellikle tek tanrılı dinlerde kutsal olarak tanınan yerlerin, o dinden olanlarca yılın belli aylarında ziyaret edilmesi
-
İslam'ın beş şartından biri olan, Müslümanlarca zilhicce ayında Mekke'de yapılan Kâbe'yi ziyaret ve tavaf ibadeti
-
[isim]
Genellikle tek tanrılı dinlerde kutsal olarak tanınan yerlerin, o dinden olanlarca yılın belli aylarında ziyaret edilmesi
- HOR
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
Değersiz, önemi olmayan, aşağı
- "Para kazanamadığın için para kazananları hor görüp alaya alarak kendini avutuyor olmalısın." (Haldun Taner)
-
[sıfat]
Değersiz, önemi olmayan, aşağı
- HÜR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Özgür
- "Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür bir şairim." (Tevfik Fikret)
-
[zarf]
Özgür bir biçimde
- "Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım, / Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım." (Mehmet Akif Ersoy)
-
[sıfat]
Özgür
- HUĞ
-
-
[isim]
Çubuk veya kamıştan yapılmış bağ ve bahçe kulübesi
-
[isim]
Çubuk veya kamıştan yapılmış bağ ve bahçe kulübesi
- HAH
-
-
[ünlem]
Olması istenen veya beklenen bir şey olur olmaz duyulan sevinci ve onama duygusunu anlatan bir söz
- "Hah, Orhan da geldi! Hah, ben de bunu söyleyecektim!"
- "Hah şöyle, biraz kendini göster!"
-
[ünlem]
Olması istenen veya beklenen bir şey olur olmaz duyulan sevinci ve onama duygusunu anlatan bir söz
- HAL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
Çözme, çözülme
-
Eritme
-
Karışık bir sorunun içinden çıkma, sonuca varma
-
Çözme, çözülme
- HÖT
-
-
[ünlem]
Korkutmak veya dikkati kendi üzerine çekmek için söylenen bir söz
-
[ünlem]
Korkutmak veya dikkati kendi üzerine çekmek için söylenen bir söz
- HİÇ
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[zarf]
Olumsuz yargılı cümlelerde fiilin anlamını pekiştiren bir söz
- "Dersleri hiç de iyi değil."
- "-Küçük tıpkı dedesi. -Hiç değil."
- "Bu mahluk hiç değilse hep aynı noktada dönüp dolaştığının farkında değil." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Soru cümlelerinde belirsiz bir zamanı anlatan bir söz
- "Hiç ava gittiniz mi?"
- "Hiç değilse şu avuç içi kadar havuza bir fıskiye koysalarmış ya..." (Tarık Buğra)
-
Bir soruya açık bir cevap verilmek istenmediğinde cevap cümlesinin başına getirilen bir söz
- "Ne gördün? -Hiç."
- "İnsan hiç olmazsa arada bir uğrar / Böyle ihmalci değildin önceleri," (Behçet Necatigil)
-
[isim]
Boş, değersiz, önemsiz olan şey veya kimse
- "Bir hiç için darıldı. O benim gözümde hiçtir."
-
[zarf]
Olumsuz yargılı cümlelerde fiilin anlamını pekiştiren bir söz
- HİS
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Duygu
- "Birisi duygularına, hislerine kulak verir, öteki hile ve desise seslerine ..." (Burhan Felek)
- "Ona mantık ve kıyaslarını yaparken, hissine ve taassubuna kapılmamasını tavsiye edecektim." (Ömer Seyfettin)
- "Türkçe konuştuğu için bana kendi yakınlarımızdan biri hissini veren yaşlı bir garson hemen yanımıza geldi." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Duyu
-
Sezgi, sezme
-
[isim]
Duygu
- HAV
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kadife, çuha, yün vb.nin yüzeyindeki ince tüy
- "Koltuk kadifesinin havı dökülmüş, kimi yeri öylesine kirlenmiş ki muşambaya dönüşmüş." (Oktay Rifat)
-
[isim]
Kadife, çuha, yün vb.nin yüzeyindeki ince tüy
- HEM
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[bağlaç]
Bir kimseyi uyarmak, bir şeyi açıklamak veya anlamı güçlendirmek için "özellikle, zaten, bir de, şurası da var ki" anlamlarında kullanılan bir söz
- "Hem ne lüzum var? Hem siz karışamazsınız."
- "Ankara'yı sever misin? -Hem de nasıl."
-
Açıklayıcı nitelikte olan ikinci cümleyi birinciye bağlayan bir söz
- "Gidiyor hem koşarak gidiyor. Güzel hem pek güzel! Sıcak hem ne sıcak!"
-
[bağlaç]
Bir kimseyi uyarmak, bir şeyi açıklamak veya anlamı güçlendirmek için "özellikle, zaten, bir de, şurası da var ki" anlamlarında kullanılan bir söz
- HUN
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Kan
-
[isim]
Kan
- HIK
-
-
[isim]
Hıçkırırken boğazdan çıkan ses
-
[isim]
Hıçkırırken boğazdan çıkan ses
- HAZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Hoşa giden duygulanma, hoşlanma, zevk
- "Bunların hiçbirisinden haz almazdı, bu âlemde bir güzellik olmak lazım gelse bir başka biçimde lazım geleceğini düşünüyordu." (Halit Ziya Uşaklıgil)
- "O, ... kullanmaya alışık olduğu bu şartlı eşyasını gördükçe ve elledikçe bir haz duyardı." (Abdülhak Şinasi Hisar)
- "Göze bu kadar samimi ve sıcak haz veren bir mahluk çok zamandır görmemiştim." (Halide Edip Adıvar)
- "Günün bu son hazzını çıkarmadan ondan niçin vazgeçeriz?" (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
Bir şeyden duyusal veya manevi sevinç duyma
-
Ezgi
-
Sürdürülmesi istenen ılımlı ve doygunluk veren coşku
- "Ömrünün en öfkeli veya buhranlı anlarında bile yaşamak hazzının parıltısı gözlerinden eksik olmazdı." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[isim]
Hoşa giden duygulanma, hoşlanma, zevk
- HAM
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
Yenecek kadar olgun olmayan (meyve)
- "Ham elma."
-
İşlenmemiş (madde)
- "Ham petrol."
-
İdmansız
- "Ham vücutla ancak bu kadar koşabilirim."
-
Gerçekleşme kolaylığı veya imkânı olmayan
- "Ham hayal. Ham teklif."
-
Kaba, toplum kurallarını bilmeyen, incelmemiş
- "Ne ham adam!"
-
[sıfat]
Yenecek kadar olgun olmayan (meyve)
- HAY
-
-
[ünlem]
İyi dilek, azarlama, şaşma ve sevinç bildirmede kullanılan bir söz
- "Hay çok yaşayasınız sizler!" (Reşat Nuri Güntekin)
-
[ünlem]
İyi dilek, azarlama, şaşma ve sevinç bildirmede kullanılan bir söz
- HOŞ
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
Beğenilen, duyguları okşayan, zevk veren
- "Hoş bir ses."
- "Arkadaşlarının birçok yolsuzluklarını, uygunsuzluklarını hoş görmeye mecburdur." (Reşat Nuri Güntekin)
- "İhtiyar adam, bu şaka çok hoşuna gitmiş gibi güldü." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[zarf]
Bununla birlikte
- "Hoş, benim de evlenmeye pek niyetim yok ya." (Halide Edip Adıvar)
-
[zarf]
Beğenilen, duyguları okşayan bir biçimde
-
[sıfat]
Beğenilen, duyguları okşayan, zevk veren
- HAF
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Oyun kurucu
-
[isim]
Oyun kurucu