Sonunda emek olan 7 harfli 42 kelime var. EMEK ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde emek olan kelimeler listesine ya da başında emek olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
E E K M Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
4 Harfli Kelimeler
EKME, EMEK, KEME, MEKE
3 Harfli Kelimeler
EKE, KEM
2 Harfli Kelimeler
EK, EM, KE, ME
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- İZLEMEK
-
-
[-i]
Birinin veya bir şeyin arkasından gitmek, takip etmek
-
Zaman, süre, sıra vb. bakımından gelmek, arkasından gelmek, arkasında olmak
- "Geceyi gündüz izler."
-
Bir olayın gelişimini gözden geçirmek
- "Bu ustaca düzeni Osmanlıların her işinde izleyebilirsiniz." (Salâh Birsel)
-
Eğlenmek, görmek, öğrenmek için bakmak, seyretmek
- "Televizyonu izlemek."
-
Belirli bir yönde gitmek
- "Geç vakit hayvanla, Deliçay'ı izleyip gidiyordum." (Halide Edip Adıvar)
-
Gözlemek, incelemek
- "Çocuk kuşu gözleriyle izledi."
-
Belirli bir tutum, davranış veya düşünceyi benimsemek
- "Bu üretim politikasını izleyeceğiz."
-
Bir şeye uymak, bağlı olmak
- "Modayı izlemek."
-
Herhangi bir olayla ilgilenmek
- "Çeşitli siyasi olaylar karşısındaki tepki ve düşüncelerini dolaylı da olsa izleyebiliyordum." (Haldun Taner)
-
[-i]
Birinin veya bir şeyin arkasından gitmek, takip etmek
- DEMEMEK
-
-
koşullar ne olursa olsun aldırış etmeden bir işi yapmak
- "Eskilerin dediği gibi beşer, şaşar." (Burhan Felek)
- "Eskiden saat üç dedi mi paralar dağılmış olurdu." (Orhan Kemal)
- "Dediğimden dışarı çıkarsa kendi bilir."
- "Öyle sevindim ki deme gitsin."
-
koşullar ne olursa olsun aldırış etmeden bir işi yapmak
- İNLEMEK
-
-
[nsz]
Acı, üzüntü belirten kesik sesler çıkarmak
- "Elleri bağlı ve çıplak kadın, gözleri kapalı inliyordu." (Ömer Seyfettin)
-
Gür, uğultulu, yankılı ses çıkarmak
- "Yer gök inlesin."
-
[nsz]
Acı, üzüntü belirten kesik sesler çıkarmak
- ESLEMEK
-
-
[-i]
Önem vermek, aldırış etmek
-
[-i]
Önem vermek, aldırış etmek
- EYLEMEK
-
-
[yardımcı fiil]
Etmek, yapmak
- "Arap atlar yakın eyler ırağı." (Dadaloğlu)
- "Yurdumdan yuvamdan eyledi beni / Yârsız dünya malı bana pul gibi." (Âşık Veysel)
-
[yardımcı fiil]
Etmek, yapmak
- İMLEMEK
-
-
[-i]
İm koymak, imle göstermek
-
Dolayısıyla anlatmak, ima etmek
- "Bu tür kısaltmalar, adları geçenlerin, yakından tanıdığımız kişiler olduğunu imler." (Tomris Uyar)
-
[-i]
İm koymak, imle göstermek
- EMLEMEK
-
-
[-i]
İlaç sürmek, ilaç vermek
-
[-i]
İlaç sürmek, ilaç vermek
- ELLEMEK
-
-
[-i]
Elle dokunmak, elle karıştırmak
- "Görüyorsunuz, ben hiçbirini ellemiyor, hiçbirini açmıyorum." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
[-i]
Elle dokunmak, elle karıştırmak
- BİLEMEK
-
-
[-i]
Kesici aletlerin ağzını çark, zımpara, eğe, bileği taşı vb.nde keskinleştirmek, keskin duruma getirmek
-
Güçlendirmek, etkisini artırmak
-
[-i]
Kesici aletlerin ağzını çark, zımpara, eğe, bileği taşı vb.nde keskinleştirmek, keskin duruma getirmek
- İŞLEMEK
-
-
[-i]
Bir şeye emek vererek onu daha elverişli bir duruma getirmek
-
[nsz]
İnce ve süslü şeyler yapmak, nakışlamak
- "Para için işlemediğini iddia eden bu fakir ihtiyar, şüphesiz, sanatının âşığıydı." (Memduh Şevket Esendal)
-
[-e]
İçine girmek, etkilemek, nüfuz etmek
- "O uzun ve derin bakış genç adamın ta yüreğine kadar işlemişti." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[nsz]
İyi çalışmak, müşterisi bol olmak
-
Durağan durumdan hareketli duruma geçmek, çalışmak
-
Herhangi bir konuyu ele alarak incelemek, öğretmek
-
Düşüncelerini herhangi birine etki yaparak benimsetmek
- "Ali Rıza Bey bu ilk çocuğu ile, bir çiçek meraklısı, bahçesiyle oynar gibi oynamış, onu ancak kendi hayalinde yaşayan mükemmel insan maddelerine göre işlemişti." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[-den]
İşlek, etkin durumda olmak
- "Lütfügiller büyücek bahçelerinin ana yola açılan kapısından işlerlerdi." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[nsz]
Çıban, olgunlaşma yolunda olmak
-
[nsz]
Yara, kapanmamak
-
[nsz]
Gidip gelmek
- "Şimdi otomobillerin, otobüslerin işledikleri asfalt caddeden bir zamanlar ne kervan ne insan geçerdi." (Sermet Muhtar Alus)
-
Hesapları, kayıtları düzenli olarak tutmak veya gereken yere aktarmak
- "Tayın çizelgelerini düzenliyorum, ambar defterini işliyorum." (Erhan Bener)
-
Herhangi bir ürünü satışa sunulmadan önce birtakım işlemlerden geçirmek
-
[-i]
Bir şeye emek vererek onu daha elverişli bir duruma getirmek
- TÜLEMEK
- ...
- ERSEMEK
-
-
[nsz]
Erkek istemek
-
[nsz]
Erkek istemek
- DİŞEMEK
-
-
[nsz]
Diş çıkarmak
-
[nsz]
Diş çıkarmak
- BEZEMEK
-
-
[-i]
Süslemek
- "Gördüğü iyiliğe karşılık ikram fazlasından masamızı mezelerin çeşitlisiyle bezedi." (Refik Halit Karay)
-
[-i]
Süslemek
- DÜZEMEK
-
-
[-i]
Herhangi bir karışımı istenilen orana göre hazırlamak, karışımın dozunu belirlemek
-
[-i]
Herhangi bir karışımı istenilen orana göre hazırlamak, karışımın dozunu belirlemek
- KÜREMEK
-
-
[-i]
Kürekle atıp temizlemek, kürelemek, kürümek
-
[-i]
Kürekle atıp temizlemek, kürelemek, kürümek
- EKLEMEK
-
-
[-i]
Bir şeyi ekle tamamlamak, ulamak, ilave etmek
- "Bahçeye doğru bir çıkma mutfak yaptırmış, bu koca balkonu eklemiştir." (Tarık Buğra)
-
[-i]
Bir şeyi ek olarak kullanmak
- "Bu kumaşı örtüye eklemeli."
-
[-i]
Bir şeyi ekle tamamlamak, ulamak, ilave etmek
- DİREMEK
-
-
[-i]
Bir şeyi dikine koymak, dayamak, durdurmak
-
[-e]
Direnmek, karşı koymak, inat etmek, ısrar etmek
-
[-i]
Bir şeyi dikine koymak, dayamak, durdurmak
- ÇİLEMEK
-
-
[nsz]
Yağmur çiselemek
- "O baharın renkleri, güzellikleri ve ihtirasları bir nisan yağmuru hâlinde çiler dururdu." (Aka Gündüz)
-
Nemlenmek, ıslanmak
-
Bülbül şakımak
-
[nsz]
Yağmur çiselemek
- ÜFLEMEK
-
-
[-e]
Dudakları büzerek soluğu bir şey üzerine hızla vermek, üfürmek
- "İki senedir sigaralarının dumanlarını burnuma üflediği yetmemiş gibi şimdi de bana oyun etmeye kalkışıyor." (Aka Gündüz)
-
[-i]
Yanmakta olan bir şeyi söndürmek veya canlandırmak için soluk vermek
- "İdris iskele başında salep güğümünün altındaki eleme kömürlerin küllerini üflüyor." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[-i]
Nefesli çalgıları çalmak
- "Arkadaş çalgısını bir iki defa üfledikten sonra döndü." (Osman Cemal Kaygılı)
-
[-e]
Dudakları büzerek soluğu bir şey üzerine hızla vermek, üfürmek