Sonunda ek olan 8 harfli 449 kelime var. EK ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde ek olan kelimeler listesine ya da başında ek olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
E K Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
EK, KE
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- GÖRÜLMEK
-
-
[nsz]
Göz yardımıyla bir şey, bir varlık algılanmak, seçilmek
-
Gereken iş yapılmış olmak
- "İşimiz kolayca görüldü."
-
Bir şeyin bulunduğu anlaşılmak, karşılaşılmak, rastlanmak
- "Yıllarca görülmemiş bir dostu kucaklar gibi hemşiresini öptü." (Peyami Safa)
-
[nsz]
Göz yardımıyla bir şey, bir varlık algılanmak, seçilmek
- GÖZETMEK
-
-
[-i]
Korumak, bakmak, özen göstermek, himaye etmek
- "Büyük kardeşler küçükleri gözetir."
-
Önem vermek, göz önünde bulundurmak, ayrı tutmak
-
[nsz]
Kollamak, beklemek
- "Fırsat gözetmek. Uygun bir zaman gözetmek."
-
Bir sonuca giderken bütün ayrıntı ve etkenleri dikkate almak
-
Kayırmak
-
[-i]
Korumak, bakmak, özen göstermek, himaye etmek
- BELENMEK
-
-
[-e]
Kundaklanmak
- "Çocuk olsam beleklere belensem." (Âşık Veysel)
-
Bulanmak, bulaşmak, örtülmek
- "Ben yere yığılıp kafam kanlara belenince..." (Refik Erduran)
-
[-e]
Kundaklanmak
- İMRENMEK
-
-
[-e]
Beğenilen, hoşlanılan bir şeyi edinme veya bir yiyeceği yeme isteğini duymak
- "İki gün evvel bir muhallebici dükkânının vitrinindeki kazandibine imrendim." (Burhan Felek)
-
Beğenilen bir kişi veya şeye benzemeyi istemek, gıpta etmek
- "Çağımızın yazarları arasında da klasiklere imrenenler yok değildir." (Salâh Birsel)
-
[-e]
Beğenilen, hoşlanılan bir şeyi edinme veya bir yiyeceği yeme isteğini duymak
- ÖLDÜRMEK
-
-
[-i]
Bir canlının hayatına son vermek
- "Öldüreceği, laf söyleteceği adamı diri diri fırına kor, gözünün önünde yakardı." (Ömer Seyfettin)
-
Bitkinin solarak kurumasına sebep olmak
- "Susuzluktan çiçekleri öldürdü."
-
Çok üzmek
- "Ölüm bir eve girince sağ kalanları da biraz öldürüyor." (Peyami Safa)
-
Aşırı yormak
-
Boşuna geçmek
- "Bütün bir günü öldürdük."
-
Ölmesine yol açmak
- "Bu adamı içki öldürdü."
-
Sağlığını bozmak, rahatsızlık vermek
- "Bu hava bizi öldürüyor."
-
Yok olmasına, ortadan kalkmasına, azalmasına yol açmak
- "Savaş birtakım sanayi kollarını öldürdü."
-
Etkisini ve gücünü azaltmak
- "Sırf kendi için okuyan, gezen, eğlenen bir aydın, kendini yaşarken öldürmüyor mu?" (Haldun Taner)
-
Bazı şeylerin diriliğini, tazeliğini veya sertliğini gidermek
- "Soğanı tuzla ezip öldürmek."
-
[-i]
Bir canlının hayatına son vermek
- EDEMEMEK
-
-
yapamamak, yapmadan duramamak
- "Şemsi, sıra düştükçe emlak komisyonculuğu ediyordu." (Haldun Taner)
- "O zamanlar denize girmeden edemediği için bu nezleyi bir türlü geçiremediğini anlattı." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Etme eyleme ağabey, ben ne yaptım?" (Sait Faik Abasıyanık)
-
yeterli olmamak
- "İyi ettiniz de geldiniz."
-
yapamamak, yapmadan duramamak
- ÖLÇÜLMEK
-
-
[nsz]
Ölçme işine konu olmak
- "Bu eksiklik ve yenilik temsilcileri her zaman yaşla ölçülmez." (Halide Edip Adıvar)
-
[nsz]
Ölçme işine konu olmak
- PEYLEMEK
-
-
[nsz]
Bir şeyi önceden kendine ayırtmak
- "Ta uçta kendime bir yer peyleyip sineyim derken Gazi seslendi." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Temin etmek, sağlamak
-
Ismarlamak
- "Günlerce uzak köylerden jandarmalar, şöhretli zağarlar getiriyorlar, kış için tavşan avına tazılar peyliyorlardı." (Refik Halit Karay)
-
[nsz]
Bir şeyi önceden kendine ayırtmak
- GİZLEMEK
-
-
[-i]
Saklamak, görünmeyecek, belli olmayacak bir yere veya bir duruma koymak
- "Siperleri çalılarla örterek uçaklardan gizlediler."
-
Beneklerle, çizgilerle veya renklerle bezeyerek bir şeyi bulunduğu çevreye uydurmak, alalamak, peçelemek, kamufle etmek
-
Bilerek ve isteyerek bir olguyu haber vermemek
- "Bu işi babasından gizlemiş ama ablasına açmıştır." (Haldun Taner)
-
[-i]
Saklamak, görünmeyecek, belli olmayacak bir yere veya bir duruma koymak
- SÜRÜNMEK
-
-
[nsz]
Karnı üzerinde sürünerek gitmek
- "İçimize tekrar emniyet geldikten sonra, karnımız üstünde sürünerek Nil'e, sonra öteki sahile geçtik." (Refik Halit Karay)
-
[-i]
Kendi üzerine koku, krem vb. sürmek
- "Bir şişe kolonyayı süründüm."
-
[-e]
Bir şeye değerek geçmek, geçerken değmek
- "Duvara sürünmek. Boyaya sürünmek."
-
Sürünme işine konu olmak
- "Ucu gönlüm gibi ardınca sürünsün yürüsün." (Enderunlu Vasıf)
-
Yoksul ve perişan yaşamak
-
[nsz]
Karnı üzerinde sürünerek gitmek
- TEKLEMEK
-
-
[-i]
Sık fideleri seyrekleştirmek
- "Mısırları tekledi."
-
[nsz]
Motorda pistonun biri çalışmamak
- "Motor tekliyor."
-
[nsz]
Tabanca bozulup tutukluk yapmak
-
[nsz]
Kalp düzenli çalışmamak
-
[nsz]
Kekelemek
-
[-i]
Sık fideleri seyrekleştirmek
- DEFLEMEK
-
-
[-i]
Defetmek
-
[-i]
Defetmek
- ÜFLENMEK
-
-
[nsz]
Üfleme işi yapılmak
- "Çakır gözleri üflenmiş bir alev gibi parlıyordu." (Ömer Seyfettin)
-
[nsz]
Üfleme işi yapılmak
- AZLETMEK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[-i]
Bir kişiyi görevinden almak, uzaklaştırmak
- "Beni bir daha devlet işlerinde kullanılmamak üzere azlettiler." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[-i]
Bir kişiyi görevinden almak, uzaklaştırmak
- GÜREŞMEK
-
-
[nsz]
İki kişi türlü oyunlarla birbirinin sırtını yere getirmeye çalışmak
- "Artık çayırlıklarda soyunup yağlanıp güreşemiyorlardı." (Ömer Seyfettin)
-
Mücadele etmek
-
[nsz]
İki kişi türlü oyunlarla birbirinin sırtını yere getirmeye çalışmak
- BÖLÜŞMEK
-
-
[-i]
İki veya daha çok kimse aralarında herhangi bir şeyi paylaşmak, üleşmek, payını almak, taksim etmek
- "Paraları elleri titreyerek, gözleri parlayarak nefeslerini burundan alarak bölüştüler." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
[-i]
İki veya daha çok kimse aralarında herhangi bir şeyi paylaşmak, üleşmek, payını almak, taksim etmek
- EĞLEŞMEK
-
-
[nsz]
Oyalanmak, eğlenmek, tevakkuf etmek
- "Hadi boş yere eğleşme. Git eşeğini ara." (Memduh Şevket Esendal)
-
Bir yerde oturmak, yaşamak, ikamet etmek
-
[nsz]
Oyalanmak, eğlenmek, tevakkuf etmek
- ÜRKÜTMEK
-
-
[-i]
Ürküntü vermek
-
Korkutup kaçırmak
- "Avcı, elinde ipi silkeleyerek hafif, sanki balıklarını ürkütmek istemiyormuş gibi yavaş yavaş ağını çekiyordu." (Memduh Şevket Esendal)
-
Herhangi bir etkiyle bitkinin gelişmesini engellemek
-
Korkutmak
- "Bu kadar büyük bir adamın huzuruna çıkmak ihtimali bile beni ürkütüyordu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Kuşkulandırmak
- "Ali Rıza Bey hemen kendini topladı. Münasebetsiz bir şey yaparak arkadaşını ürkütmekte mana yoktu." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[-i]
Ürküntü vermek
- BEKİTMEK
-
-
[-i]
Kapamak, tıkamak
-
[-i]
Kapamak, tıkamak
- BİLİŞMEK
-
-
[nsz]
Birbirini tanımak, muarefesi olmak
- "Bunca zamanlar bilişip, ahir dönüp ayrılışıp." (Yunus Emre)
-
Öğrenmek
-
[nsz]
Birbirini tanımak, muarefesi olmak