Sonunda ek olan 6 harfli 172 kelime var. EK ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde ek olan kelimeler listesine ya da başında ek olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
E K Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
EK, KE
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- ÇEMREK
-
-
[sıfat]
Kolları ve bacakları sıvanmış (kimse)
- "Tepeden tırnağa çamura, toza batmış, dize kadar çemrek kalabalığı görenler, bunda bir iş, mühim bir iş olduğunu anlamakta gecikmediler." (Yahya Kemal)
-
[sıfat]
Kolları ve bacakları sıvanmış (kimse)
- DÜMTEK
-
-
[isim]
Klasik Türk müziğinde tempo
- "Ellerini dümtek usulü ile dizlerine vurur." (Ömer Seyfettin)
-
[isim]
Klasik Türk müziğinde tempo
- GİRMEK
-
-
[-e]
Dışarıdan içeriye geçmek
- "İçeri girdiklerinde birinci film çoktan başlamıştı." (Haldun Taner)
-
Sığmak
- "Elim bu eldivene girmiyor."
- "Onun yanımızdaki eve girip çıktığını görürdük."
-
Katılmak, iltihak etmek
- "Bugün edebiyat imtihanına girdim." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Almak, fethetmek
- "Ordularımız İstanbul'a girdiler." (Memduh Şevket Esendal)
-
İncelemek, ayrıntılara inmek
-
Girişmek, başlamak
- "Kaçırdım gene ipin ucunu, bir türlü konuya giremiyorum." (Nurullah ataç)
-
Bulaşmak
- "Koyunlara kelebek hastalığı girdi."
-
[nsz]
Zaman anlamlı kavramlar için gelmek
- "İlkbahar girdi."
-
[nsz]
Ağrı, sancı başlamak, saplanmak
-
Yeni bir duruma geçmek, dönüşmek
- "Göğün morlaşan kenarı eriyor, menekşe rengine giriyordu." (Ömer Seyfettin)
-
İyice anlamak, iyice bilmek
-
Kavgaya tutuşmak
-
Başlamak
-
Erişmek, ulaşmak
- "Yirmisine girdi."
-
Bir şeyin yapımında, birleşiminde yer almak
-
Yazılmak, başlamak
- "Okula girdi."
-
Yemek yemek
-
[-e]
Dışarıdan içeriye geçmek
- HEPYEK
-
Kelime Kökeni : Türkçe
-
[isim]
Tavla oyununda zarların tek benekli yönlerinin üste gelmesi
-
[isim]
Tavla oyununda zarların tek benekli yönlerinin üste gelmesi
- ÖDENEK
-
-
[isim]
Bir iş için ayrılan belli para, tahsisat
-
Parlamento üyelerine, görevleri sebebiyle verilen, yolluk dışında kalan para
-
Devlet harcamalarının yapılabilmesi için her yılın bütçesiyle yürütme organına verilen harcama izni
-
[isim]
Bir iş için ayrılan belli para, tahsisat
- ÖRTMEK
-
-
[-i]
Korumak, görünmez duruma getirmek veya gizlemek için üstüne bir şey koymak
- "Kadın bebeğini itina ile yatırdı, yüzünü örttü." (Aka Gündüz)
-
Kapamak
- "Perihan kızdı, gidip piyanonun kapağını örttü." (Peyami Safa)
-
Kaplamak
- "Sarmaşıklar duvarları örtmüş."
-
Kötü bir durumu belli etmemek, gizlemek, saklamak
- "Birinin suçunu örtmek."
-
[-i]
Korumak, görünmez duruma getirmek veya gizlemek için üstüne bir şey koymak
- ŞİŞMEK
-
-
[nsz]
İçi hava veya gazlarla dolarak gerilmek
- "Balon şişti."
-
Bir şey emerek hacmi büyümek, genişlemek
- "Tahta, su emerek şişer."
-
Vücudun bir yeri içine yabancı bir maddenin girmesiyle veya başka bir etkiyle gerilmek, kabarmak
- "İhtiyar kadın sabahın bu saatinde, ağlamaktan şişmiş gözlerim, sararmış yüzümle beni görünce şaşırdı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Çok yemek yiyerek rahatsız olacak kadar doymak
-
Gururlanmak, büyüklenmek
-
Utanmak, mahcup olmak
- "Ben demedim mi sana, bu herifin karşısında aşık atılmaz diye, şiştin mi şimdi?"
-
Yorularak koşuyu veya müsabakayı sürdüremez olmak
-
[nsz]
İçi hava veya gazlarla dolarak gerilmek
- ÖVÜNEK
-
-
[isim]
Övünülecek şey, övünç kaynağı veya sebebi
- "İnsanoğlu işte şimdi yine başlıca dayanağı ve övüneği olan sağduyusu ve bilinci ile eli şakağında düşünüyor." (Haldun Taner)
-
[isim]
Övünülecek şey, övünç kaynağı veya sebebi
- ŞEŞYEK
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Tavla oyununda atılan zarlardan birinin altı, öbürünün birli gelmesi
-
[isim]
Tavla oyununda atılan zarlardan birinin altı, öbürünün birli gelmesi
- GEVREK
-
-
[sıfat]
Kolayca kırılıp ufalanan
- "Bazı taşlar çok gevrek olur."
- "Diğer dükkânların satılmayan mallarını ben sanki ne yapayım diye gevrek gevrek gülerek kendi kendine hak verirdi." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
Şen, neşeli (gülüş)
- "Faik'in şişkin ağzından gevrek bir kahkaha boşaldı." (Peyami Safa)
-
[isim]
Ağzın içinde kolayca parçalanıp dağılacak biçimde hazırlanmış bir tür çörek
-
[sıfat]
Kolayca kırılıp ufalanan
- DELMEK
-
-
[-i]
Delik açmak, delik duruma getirmek
- "Taşın göze dokunmadığını ve bir parmak aşağıda yanağı deldiğini gördü." (Peyami Safa)
-
İncitmek, kırmak
-
[-i]
Delik açmak, delik duruma getirmek
- SEVMEK
-
-
[-i]
Sevgi ve bağlılık duymak
- "Çok az lakırtı söylediği için sevdiği arkadaşları bile kendisini iyice anlayamamışlardı." (Ömer Seyfettin)
-
Birine sevgiyle bağlanmak, gönül vermek
- "Ne kadınlar sevdim zaten yoktular / Böyle bir sevmek görülmemiştir." (Atilla İlhan)
-
Çok hoşlanmak
- "Bazıları entari üstüne kürk giymeyi daha çok severlerdi." (Refik Halit Karay)
-
Okşamak
-
Yerini, şartlarını uygun bulmak
- "Bu ağaç nemli ortamı sever."
-
[-i]
Sevgi ve bağlılık duymak
- YEDMEK
-
-
[-i]
Çekerek peşinden götürmek, yedeğinde götürmek
-
Yanında, beraberinde götürmek
- "Burhan'ın kolu Ayşe'ye düşmesin diye sımsıkı sarılmış, yalnız bir arkadaş ve kardeş gibi değil, aynı zamanda bir sevgili rikkatiyle onu yediyordu." (Halide Edip Adıvar)
-
[-i]
Çekerek peşinden götürmek, yedeğinde götürmek
- GEVŞEK
-
-
[sıfat]
Sıkı veya gergin olmayan, gevşemiş olan
- "Bizim dost, gevşek kravatıyla, çözük yakasını şöyle bir okşadı." (Çetin Altan)
-
Cansız, hareketsiz, iradesiz
-
[zarf]
İlgisiz, kayıtsız bir biçimde
- "Bu konuda gevşek davranırsanız periler diyarına akla gelmeyecek sevimsiz bir yoldan gitmek de var." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
-
[sıfat]
Sıkı veya gergin olmayan, gevşemiş olan
- DÜZMEK
-
-
[-i]
Bir gereksinimi karşılamak amacıyla birçok şeyi birbirini tamamlayacak biçimde bir araya getirmek
- "Oğlum Sıtkı için son zamanlarda epeyce temiz ev eşyası düzdü diyorlar." (Memduh Şevket Esendal)
-
Düzene sokmak, düzene koymak, sıralamak, elverişli, uygun bir duruma getirmek
- "İskambil kâğıtlarını düzdü."
-
[-e]
Yaratmak, oluşturmak, meydana getirmek
- "Yeşil caminin avlusundaki sette oturmuş, Nilüfer ovasına şiir düzerken..." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[nsz]
Uydurmak
- "Bir sürü yalan düzmüş."
-
Cinsel ilişkide bulunmak
-
[-i]
Bir gereksinimi karşılamak amacıyla birçok şeyi birbirini tamamlayacak biçimde bir araya getirmek
- GERZEK
-
-
[sıfat]
Geri zekâlı
-
[sıfat]
Geri zekâlı
- TÜNMEK
-
-
[nsz]
Hava kararıp gece olmak
-
[nsz]
Hava kararıp gece olmak
- ÇİMMEK
-
-
[nsz]
Suya bütün vücuduyla girip çıkmak, yıkanmak
- "Arıkta çimdim de geldim, diye fısıldadı." (Cahit Uçuk)
-
[nsz]
Suya bütün vücuduyla girip çıkmak, yıkanmak
- SÖKMEK
-
-
[-i]
Bir şeyi bulunduğu yerden kuvvet kullanarak veya gevşeterek çıkarmak, çekip ayırmak
- "Bu çoban öyle güçlü görünüyor ki şu yandaki ağacı kavrasa dibinden söker götürür." (Yahya Kemal)
- "... bütün nimet ve imtiyazları söküp atacak." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
Kurulmuş bir şeyi parçalarına ayırmak
- "Makineyi sökmek."
-
Rüzgâr, sel, akarsu, bir şeyi yerinden çıkarmak, götürmek
-
Geçip gitmeye engel olan zorlukları atlatmak
- "Araba çamuru sökemedi. Gemi akıntıyı söktü."
-
Karışık bir yazıyı okumak
- "Çok okunaksız bir yazı. Ben söker gibi oldum." (Haldun Taner)
-
[nsz]
Balgam vb.nin çıkması, akması kolaylaşmak
-
Ayırmak, uzaklaştırmak, vazgeçirmek
- "Saplandığı fikirlerden sökemezdiniz." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
[-den]
Örülmüş, dikilmiş şeyin, örgüsünü veya dikişini ayırmak
-
Okuyabilme becerisini kazanmak
- "Bunların Fransızcasını sökmek bir mesele, manalarını sökmek ikinci bir meseledir." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[nsz]
Geçmek, etki yapmak
- "Ne yaparsın, dedi, burada böyle söküyor!" (Falih Rıfkı Atay)
-
[nsz]
Gelmeye başlamak veya çıkagelmek
- "Şermin'le Nermin tam bir saat sonra yani saat beş buçukta söktüler." (Halide Edip Adıvar)
-
[-i]
Bir şeyi bulunduğu yerden kuvvet kullanarak veya gevşeterek çıkarmak, çekip ayırmak
- ÇÖMLEK
-
-
[isim]
Toprak tencere
- "Elinde bir çömlek sadeyağla gelip pazar yerine oturduğu görülmüş." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[isim]
Toprak tencere