Sonunda ek olan 6 harfli 172 kelime var. EK ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde ek olan kelimeler listesine ya da başında ek olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

E K Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler

2 Harfli Kelimeler

EK, KE

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

DÜŞMEK

  1. [-e] Yer çekiminin etkisiyle boşlukta, yukarıdan aşağıya inmek
    • "Havada uçan kuş vurulmuş gibi birdenbire sokağa düşüyor." (Reşat Nuri Güntekin)
    • "Ulan bu kıyafet ne? diye haykırdı. -Ey, dünya bu ... düşmez kalkmaz bir Allah." (Ömer Seyfettin)
    • "Beni tanımadan önce de beni tanıdıktan sonra da başka erkeklerle düşüp kalktı." (Necati Cumalı)
  2. [-den] Durduğu, bulunduğu, tutunduğu yerden ayrılarak veya dayanağını, dengesini yitirerek yukarıdan aşağıya inmek
    • "Çocukken ağaçtan düşüp ayağım kırılmıştı da ağlayamamıştım." (Sait Faik Abasıyanık)
    • "Onu bu hâle sokan düşüp kalktığı arkadaşlarıdır." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
  3. Yere devrilmek, yere serilmek
    • "Çocuk koşarken yere düştü."
  4. Hava taşıtları kaza sonucu hızla yere inerek çarpmak
  5. Vücuda bol gelen giysi aşağı kaymak
  6. Yağmak
    • "Dağlara kar düştü."
  7. Vurmak, değmek, rastlamak
    • "İnce uzun dallı badem ağaçlarının alaca gölgeleri sahile inen keçi yoluna düşüyordu." (Ömer Seyfettin)
  8. [nsz] Vakti gelmeden ölü doğmak
  9. [-den] Atlanmak, aradan çıkmak, eksik kalmak
    • "Kitabın yeni baskısında buradan bir kelime düşmüş."
  10. [nsz] Eksilmek
    • "Gündelikleri yarı yarıya düşmüştü." (Necati Cumalı)
  11. Bir zorunluluk sebebiyle bulunduğu yerden ayrılmak, gitmek
    • "Bir lokma ekmek uğruna çoluk çocuğu ile gurbet ellere düşmüştü." (Haldun Taner)
  12. Aşırı ilgi veya sevgi göstermek
    • "Sen bu işin üstüne çok düştün."
  13. Uğramak, kapılmak
    • "Kadınlar yeni baştan telaşa, heyecana, korkuya düştüler." (Aka Gündüz)
  14. Yakışmak, uygun gelmek
    • "Bu resim buraya iyi düştü."
  15. Yakışık almak
    • "Övünmesi de komşulara, arkadaşlara düşer." (Haldun Taner)
  16. Ödevi veya yetkisi içinde bulunmak
    • "Bana arada bir bakkaldan tuz, limon almak düşüyor, o kadar." (Haldun Taner)
  17. Bulunmak
    • "Birlikte evden çıkmışlar, limanda iskelenin karşısına düşen kahveye doğru yürümüşlerdi." (Necati Cumalı)
  18. Biriyle yaşama, çalışma, birlikte olma durumunda kalmak
    • "O asker, gittiğimiz yerde bir aralık benim bölüğüme düşmüştü." (Reşat Nuri Güntekin)
  19. Bir bölüşme sonunda payına ayrılmak
    • "Mirastan ona bu ev düştü."
  20. Kötü bir sebeple istenmeden bir yerde bulunmak
    • "Bu yaşta mahkemelere düşmek..." (Sait Faik Abasıyanık)
  21. [nsz] İşbaşından uzaklaşmak
    • "Kabine düştü."
  22. [nsz] Hızı, gücü, değeri azalmak
    • "Arabanın hızı düştü. Paranın değeri düştü."
  23. [nsz] Isı, basınç ve ateş, eksilmek, azalmak
    • "İki gün içinde ateş düştü; ağrılar, sızılar hafifledi." (Reşat Nuri Güntekin)
  24. [nsz] Düşkünleşmek
    • "Babam balıkçı amma vaktiyle zenginmiş efendim. Sonradan düşmüş." (Reşat Nuri Güntekin)
  25. Bir yere ansızın gelmek, damlamak, tesadüfen gelmek
    • "Bir rastlantı sonucu aralarına düşmüştüm." (Haldun Taner)
  26. Belirli zamana rastlamak
    • "Babasının Sütlüce'de yeni bir ev alması bu tarihlere düşer." (Memduh Şevket Esendal)
  27. [nsz] Fırsat çıkmak
    • "Bir kelepir düştü."
  28. [nsz] Olmak, olumsuz bir duruma girmek
    • "Yorgun düşmek. Zayıf düşmek. Şehit düşmek. Esir düşmek."
  29. [nsz] Savaşta savunulmaz duruma gelerek teslim olmak
    • "Medine'nin düştüğünü söylemek istedim." (Falih Rıfkı Atay)
  30. Bazı deyimlerde "yürümek, birlikte gelmek" anlamlarında kullanılan bir fiil
    • "Önüne, peşine, arkasına düşmek."
  31. [nsz] Bayağılaşmak
  32. Alışmak, müptela olmak

ŞEŞYEK

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [isim] Tavla oyununda atılan zarlardan birinin altı, öbürünün birli gelmesi

YELTEK

  1. [sıfat] Hercai

DEŞMEK

  1. [-i] Oymak, delmek, yara açmak, içini açmak, karıştırmak, kazmak
  2. Bir sorunun üzerinde yeniden durmak, hatırlatmak, kurcalamak
    • "Bu hatıraları daha deşmek istemiyorum." (Halide Edip Adıvar)

GERZEK

  1. [sıfat] Geri zekâlı

ÜRKMEK

  1. [nsz] Bir şeyden korkup sıçramak, tevahhuş etmek
    • "Gölgesinden ürkmüş bir Arap atı gibi şahlandı." (Ömer Seyfettin)
  2. Şaşkınlık ve korku duymak
    • "Birisi merdivenlerden biraz hızlı inip çıktığı zaman biz de ürküyorduk." (Reşat Nuri Güntekin)
  3. Ağaç meyve vermemek
    • "Şeftaliler bu yıl ürkmüş."
  4. Çekinmek
    • "Yaramaz çocuk tutumundan her zaman ürkerdi." (Haldun Taner)

MERCEK

  1. [isim] İçinden geçen paralel ışınları düzenli bir biçimde birbirine yaklaştıran veya birbirinden uzaklaştıran, camdan veya ışık kırıcı herhangi bir maddeden yapılmış, genellikle küresel yüzeylerle sınırlanmış saydam cisim, adese, lens

YİTMEK

  1. [nsz] Yok olmak, ortadan kalkmak, kaybolmak
  2. Görünmez olmak
  3. Sahip olunan bir şey elden çıkmak

ÇEKMEK

  1. [-i] Bir şeyi tutup kendine veya başka bir yöne doğru yürütmek
    • "Hepsi iskemleleri çekerek masanın etrafında bir halka yapmaya hazırlanıyorlardı." (Reşat Nuri Güntekin)
    • "Ben şimdi boya mı düşünüyorum? Çek arabanı şuradan diyecektim, diyemedim." (Orhan Veli Kanık)
    • "Bu laf anlamaz ustadan çekeceğin var."
    • "Beni tiyatrodan çekip alırken alıştığım yaşayışın giderlerini karşılayıp karşılayamayacağını sonradan anladım." (Necati Cumalı)
  2. Taşıtı bir yere bırakmak, koymak
  3. Germek
    • "İpi çekmek."
  4. İçine almak, emmek
  5. Bir yerden başka bir yere taşımak
    • "Ekini tarladan çekmek."
  6. Bir amaçla ortadan kaldırmak
    • "Piyasadaki parayı çekmek."
  7. Solukla içine almak
    • "Beş defa yutkunup üç defa burnunu çektikten sonra anlattı." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
  8. Üzerinde bulunan bir silahla saldırmak için davranmak
    • "Elindeki tabancayı tetiğine basmak için yeni çekivermiş gibiydi." (Tarık Buğra)
  9. Atmak, vurmak
    • "Dayak çekmek. Şut çekmek."
  10. Bir kimseyi veya bir şeyi geri almak
  11. Güç durumlara dayanmak, katlanmak
    • "Yalnız bende meçhul bir hastalık vardı. Sekiz yaşından beri çekiyordum." (Peyami Safa)
  12. [-i] Yüklenmek, üzerine almak, etkisi altında bulunmak
    • "Onun bütün masraflarını ben çekiyorum."
    • "Senin yüzünden bir hâl olursa azabını ömrün boyunca çekersin, ağabey..." (Haldun Taner)
  13. Tartıda ağırlığı olmak
    • "Tartsaydınız kırk, kırk beş kilodan fazla çekmezdi." (Peyami Safa)
  14. Döşemek
    • "Kablo çekmek."
  15. Herhangi bir engel kurmak
    • "Derenin kış yaz kurumayan suları böğürtlen fidanlarını yükseltmiş, iki tarafa yemiş dolu bir koyu çit çekmiş." (Refik Halit Karay)
  16. Şans denemek amacıyla hazırlanmış kâğıtlardan birini almak
    • "Birisi niyet çeksin de biz de bir lokma bir şey yiyelim, diye bekleşiyorlar." (Sait Faik Abasıyanık)
  17. İmbik yardımı ile elde etmek
    • "İspirto çekmek. Gül yağı çekmek."
  18. Çizgi durumunda uzatmak
    • "Kirpiğine sürme çek / Kına yak parmağına." (Faruk Nafiz Çamlıbel)
  19. Aynısını yazmak veya çizmek
    • "Yazıyı temize çekmek. Kopya çekmek."
  20. Tedavi amacıyla şişe, vantuz, sülük vb.ni uygulamak
    • "Bardak çekmek."
  21. Bir yerden bir şeyi yukarı doğru almak
  22. Görüntüyü bir aletle özel bir nesne üzerine kaydetmek
    • "Fotoğraf çekmek. Film çekmek."
  23. Taşıma gücü olmak
    • "Bu araba 500 kilodan çok yük çekmez."
  24. Öğütmek
    • "Kahve çekmek."
  25. Protesto, poliçe, çek vb. düzenleyip yürürlüğe koymak
  26. Dikkat, ilgi vb.ni üzerine toplamak
    • "Bu kadın iyi terzi elinden çıkmış koyu renk elbiseleri içinde biçimli vücuduyla az sonra dikkati çeker." (Refik Halit Karay)
  27. Hoşa gitmek, sarmak
  28. Kaçan ilmeği örmek
    • "Çorap çekmek."
  29. Masrafını karşılamak, ikramda bulunmak
    • "Beni lokantasına götürdü, âlâ bir öğle yemeği çekti." (Halide Edip Adıvar)
  30. Bir duyguyu içinde yaşatmak
    • "Ona yanıyorum, onun hasretini çekiyorum." (Refik Halit Karay)
  31. Yürütmek, sürmek
    • "Aheste çek kürekleri mehtap uyanmasın." (Yahya Kemal Beyatlı)
  32. [-e] Bir kimse ailesinden birine herhangi bir bakımdan benzemek
    • "Yeğeninin ona çeken tek yanı yoktur." (Tarık Buğra)
  33. Bir şeyin içyüzünü anlamak amacıyla bir kimseyi sıkıştırmak
    • "Sorguya çekmek."
  34. [-i] Herhangi bir anlama almak
    • "Bak, sözümü nereye çekti!"
  35. [-i] Örtmek, giymek
    • "Yorganınızı başınıza çeker ve uykunuza devam edersiniz." (Refik Halit Karay)
  36. [-i] Dişi hayvanı çiftleşmek için erkeğin yanına götürmek
  37. Yol, ay sürmek
    • "Sevmediğim ayların çoğu otuz bir çeker, uzundur." (Burhan Felek)
  38. [nsz] Daralıp kısalmak
    • "Kumaşı yıkayınca çekti."
  39. Söylemek
    • "Bir nutuk çekmeye başlarken birdenbire yutkunmuş susmuştu." (Yahya Kemal Beyatlı)
  40. Asmak
    • "Açıkta durduk. Demir attık. Kayığa tehlike bayrakları çektik." (Halikarnas Balıkçısı)
  41. Boya, badana vb. sürmek
  42. Yollamak
    • "Çektikleri telgrafı babasıyla annesi, bakalım, alabilecekler mi?" (Atilla İlhan)
  43. Bir şeyi emip dışarıya çıkarmak
    • "Tulumba, suyu iyi çekiyor. Baca iyi çekiyor."
  44. Hamur vb. iyice pişmiş duruma gelmek
  45. Bir cisim, belli bir yakınlıktaki başka bir cismi kendisine yaklaşmaya zorlamak, itmek karşıtı
  46. İçki içmek
    • "Çok kimse rakısını bağında çekiyordu." (Falih Rıfkı Atay)

SEKSEK

  1. [isim] Sekerek oynanan bir çocuk oyunu

DEVREK
...
DİNMEK

  1. [nsz] Sona ermek, bitmek, durmak
    • "Gözyaşlarım dindi, ferahladım, eski hayatıma kavuştum." (Yahya Kemal Beyatlı)
  2. Kar ve yağmurun yağması, rüzgârın esmesi kesilmek veya durmak
    • "Dinmiş lodosların uğultusu içinde / İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı." (Orhan Veli Kanık)

GÜTMEK

  1. [-i] Hayvan veya hayvan sürüsünü önüne katıp otlatarak sürmek
  2. [nsz] Bir düşünceyi, bir duyguyu veya bir ilkeyi gerçekleştirmeye çalışmak
    • "Amaç gütmek. Kin gütmek."
  3. Bir kimseyi, bir topluluğu kendi düşünce ve amacı doğrultusunda yönetmek, sevk ve idare etmek

ÜŞÜMEK

  1. [nsz] Isı yokluğundan, azlığından veya ısı kaybından etkilenmek, soğuğun etkisini duymak
    • "Üşümüş, donmuş gibi, kaba, nasırlı, pis ellerini karnının üstünde sıkıyordu." (Ömer Seyfettin)

EŞELEK

  1. [isim] Elma, armut, ayva vb. meyvelerin yenmeyen iç bölümü

ÇEMREK

  1. [sıfat] Kolları ve bacakları sıvanmış (kimse)
    • "Tepeden tırnağa çamura, toza batmış, dize kadar çemrek kalabalığı görenler, bunda bir iş, mühim bir iş olduğunu anlamakta gecikmediler." (Yahya Kemal)

SÜĞMEK
...
FİNTEK
...
SÖNMEK

  1. [nsz] Yanmaz, aydınlatmaz, parlamaz olmak
    • "Son yıldız vadinin üstünde bir yanıp bir sönüyordu." (Tarık Buğra)
  2. Parlaklığını, ışığını yitirmek
  3. Hava veya başka bir gaz ile şişirilmiş bir şeyin havası kaçıp şişkinliği inmek
    • "Balon söndü."
  4. Yanardağ etkinliğini yitirmek
  5. Duygular dinmek, yatışmak, etkisini yitirmek
    • "Öfkeleri bir yaz fırtınası gibi birdenbire sönüverdi." (Ömer Seyfettin)
  6. Gerilemek, parlaklık ve önemini yitirmek
    • "Münakaşa tekrar eski hızını alamayarak biraz sonra söndü." (Reşat Nuri Güntekin)
  7. Ses duyulmaz olmak
  8. Tükenmek, yok olmak, yitmek
    • "Esmer lekeler, sönmüş sivilcelerden artakalan çukurlar, kabarcıklar yüzünü yayık ayranına çevirmiş." (Salâh Birsel)

SÜNMEK

  1. [nsz] Esnekliğini yitirerek gevşemek
    • "Bu kumaş kolay kolay sünmez."
  2. Kopmadan uzamak, gerilmek

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü