Başında d olan 3 harfli 35 kelime var. D harfi ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde d harfi olan kelimeler listesine ya da sonu d harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.

Karmaşık harflerden başında d bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

DÖŞ

  1. [isim] Göğüs, bağır
    • "Bana yastık olsun döşlerin güzel." (Âşık Veysel)
  2. Kaburga altı

DON

  1. [isim] Giysi
  2. Vücudun belden aşağısına giyilen uzun veya kısa iç giysisi, külot

DUŞ

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Temizlik veya tedavi amacıyla suyu yüksekten üzerine doğru püskürtme yoluyla yıkanma
    • "Soğuk bir duş, sonra da deliksiz bir uyku!" (Atilla İlhan)
  2. Bu biçimde yıkanmaya yarayan alet

DUN

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [sıfat] Alçak, aşağı, aşağılık

DOZ

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Bir ilacın bir defada veya bir günde alınması gereken miktarı
    • "Ruhsal gerilimlerimiz varsa düşük dozda Diazem falan alın, hiç değilse..." (Çetin Altan)
  2. Bir maddenin bir birleşiğe, bir karışıma giren veya girmesi gereken belli miktarı, düze
    • "Saygının ve sevginin dozunu iyi ayarlayabilmeli insan." (Atilla İlhan)
    • "Şakanın dozu kaçmıştı." (Yusuf Ziya Ortaç)
  3. Genellikle bir davranış, bir konuşma vb.nde yeterli görülen ölçü
    • "Çok ölçülü konuşur ve onun etrafındaki lakırtıları muayyen bir dozu geçmezdi." (Reşat Nuri Güntekin)

DAH

  1. [ünlem] Deh
    • "Hayvanına dah edip yola koyuldu."

DEH

  1. [ünlem] Binek veya koşum hayvanlarını yürütmek için söylenen bir söz, dah

DUR
...
DUA

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Yakarış
    • "Tanrı'nın, canını kocasından önce alması için dua etmekten başka çare bulamıyordu." (Atilla İlhan)
    • "Duasının tutup tutmayacağını söyleyemezdi." (Tarık Buğra)
    • "Elini öpüp duasını almak istedim." (Burhan Felek)
  2. Tanrı'ya yalvarma, yakarış için söylenen dinî metin
    • "Pazartesi, perşembe geceleri yatağında gizli gizli Arapça dua okurdu." (Aka Gündüz)

DAV

  1. [isim] Postu, kaplan postu gibi çizgili bir tür Afrika zebrası (Hippotigris burchelli)

DEK

  1. [edat] Bir işin, bir durumun sona erdiği zamanı veya yeri gösterir, kadar, değin
    • "Bir iki adım atıp yanıma dek geliyor." (Zeyyat Selimoğlu)

DÜZ

  1. [sıfat] Yatay durumda olan, eğik ve dik olmayan
    • "Düz tahta."
    • "Düğünevinin avlusuna girerken yeni düze inmiş efeler gibi nara attı." (Ömer Seyfettin)
  2. Kıvrımlı olmayan, doğru
    • "Düz çizgi."
  3. Yüzeyinde girinti çıkıntı olmayan, müstevi
  4. Kısa ökçeli, ökçesiz (ayakkabı)
  5. Yayvan, altı derin olmayan
    • "Düz kayık. Düz tabak."
  6. Kıvırcık veya dalgalı olmayan (saç)
  7. Yalın, sade, süssüz
    • "Düz bir anlatım."
  8. Çizgisiz, desensiz ve tek renkli
    • "Düz bir kumaş."
  9. [isim] Engebesiz olan yer, düzlük, ova
    • "Kardaş gitmem Diyarbakır düzüne / Kızlar peri olsa bakmam yüzüne." (Halk türküsü)

DÖL

  1. [isim] Canlıların üremesi sonucu ortaya çıkan yeni birey veya bireylerin bütünü, zürriyet, nesil
    • "Macarların çoğunun bize benzeyişinin bir nedeni de bu döl karışmasıdır." (Haldun Taner)
  2. Yavru, çocuk
    • "Yarenlik mi ediyordun, Kara Osman'ın dölüyle?" (Turan Oflazoğlu)

DAM

  1. [isim] Yapıları dış etkilerden korumak amacıyla üzerlerine yapılan çoğu kiremit kaplı bölüm
    • "Pencerenin önüne geçmiş, dalgın ve hiddetli nazarlarıyla karşıki damları seyrediyordu." (Ercüment Ekrem Talu)
    • "Damdan düşer gibi birdenbire söyleyecek, açacak olursam itiraz eder." (Mahmut Yesari)
  2. Üzeri toprak kaplı ev, küçük ev, köy evi
    • "Hekim kendisine üç ay, tam üç ay damdan dışarı çıkmaya izin vermemişti." (Nabizade Nazım)
  3. Tutukevi
  4. Ahır
    • "At damında çocuğa çok iyi bir yer yapmıştı." (Halide Edip Adıvar)

DUT

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [isim] Dutgillerden, kuzey yarım kürenin genellikle ılıman bölgelerinde yetişen, yapraklarıyla ipek böceği beslenen ağaç (Morus)
    • "Sabahtan akşama kadar durmadan söyleyen geveze Çalıkuşu, dut yemiş bülbüle dönmüştü." (Reşat Nuri Güntekin)
  2. Bu ağacın, ak, kara, pembe renkte ekşi veya tatlı, sulu meyvesi

DUY

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Elektrik ampulünün takıldığı bakır veya pirinçten yivli yer

DİŞ

  1. [isim] Çene kemiklerinin üstüne dizili, ısırıp koparmaya ve çiğnemeye yarayan sert, beyaz organlardan her biri
    • "İşlerinden uzaklaştırılanlara gelince onlar Bahadır'a fena hâlde diş bilemekte idiler." (Haldun Taner)
    • "Karşısındakine diş geçirmek inadı gene kabarmıştı." (Reşat Nuri Güntekin)
    • "Anası cahil kadın... Delikanlı oğluna diş geçiremedi." (Reşat Nuri Güntekin)
    • "Şöyle iki dişe dokunan, ciğere işleyen söz işitsem, şöyle tatlı, basit bir nağme duysam yok mu..." (Sait Faik Abasıyanık)
  2. Çark, testere, tarak vb. çentikli şeylerdeki çıkıntıların her biri
    • "Çarkın dişleri tebessüm eder gibi tatlı bir ses çıkardı." (Sait Faik Abasıyanık)
    • "Kelimeyi dişimize vurmuşuz, beğenmişiz, saklamışız. Benimsemişiz." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
  3. Sarımsak dilimi, karanfil vb.nde dişe benzetilen tane
    • "Bir diş sarımsak, iki diş karanfil."
  4. Bazı dantel ve işlemelerin kenarlarındaki yuvarlak sivri bölüm
  5. Omurgalı hayvanların çenelerinde veya ilkel yapılı omurgalıların gırtlak ve ağızlarında bulunan kemiksi sert parçalar

DİL

  1. [isim] Ağız boşluğunda, tatmaya, yutkunmaya, sesleri boğumlamaya yarayan etli, uzun, hareketli organ, tat alma organı
    • "Ağzımı dolduran kocaman dil, kelimelere yer bırakmıyor ki..." (Yusuf Ziya Ortaç)
    • "Çocuk, hâlâ dil ağız vermeden yatıyordu." (Reşat Nuri Güntekin)
    • "Ninniyi mutlaka söylemesi için ona bir sürü dil döktü." (Osman Cemal Kaygılı)
    • "Mütemadiyen gülüp söylüyordum. Hacı Kalfanın ellerini dizlerine vurarak: -Dil otu mu yedin be kızım? diye bir gülmesi var ki..." (Reşat Nuri Güntekin)
  2. Birçok aletin uzun, yassı ve çoğu hareketli bölümleri
    • "Terazi dili."
    • "Kendi kendime, adlı şiirinde bunu şöyle dile getirir." (Salâh Birsel)
    • "Şair neslinin şarkıdan o kadar dili yandı ki şarkı kelimesini nerede görse silip üstüne türkü diyecek." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
    • "Bunda yenilmiş, içilmiş bir şey yok ya! Sen onun dilini de anlarsın." (Memduh Şevket Esendal)
  3. Büyükbaş hayvanların haşlanıp pişirildikten sonra yenebilen dili
    • "Birkaç dilim ekmek, ince bir iki dilim peynir veya dil, bazen de haşlanmış bir sebze yemeği." (Sait Faik Abasıyanık)
  4. Ayakkabı bağlarının ayağı rahatsız etmemesini sağlayan ve bağ altına rastlayan saya parçası
  5. Kıstak
  6. Makaraların ve bastikaların içine yerleştirilmiş olan, üzerinden geçirilen halatı istenilen yöne çevirmeye yarayan, çevresi oluklu, küçük döner tekerlek
    • "İki dilli makara."
  7. Bazı üflemeli çalgılarda titreşerek ses çıkaran ince metal yaprak
  8. Anahtar

DUL

  1. [isim] Eşi ölmüş veya eşinden boşanmış kadın veya erkek
    • "Bebek'teki evinde bir dul kız kardeşiyle yalnız yaşar." (Reşat Nuri Güntekin)
    • "Hatice Hanım pek genç dul kalmış zengin bir hanımcağızdı." (Ömer Seyfettin)

DİZ

  1. [isim] Kaval, baldır ve uyluk kemiğinin birleştiği yer
    • "Köşeye yaslanmış, bir dizini altına almış, öteki dizini dikmiş, kolunu da uzatmış, anlatıyordu." (Memduh Şevket Esendal)
    • "Beni dinleyin deyip hemen önümüze diz çöktü." (Sermet Muhtar Alus)
    • "Beş yüz sene evvel bahadır babalarımızın sizi dize getirerek zapt ettiği yerleri alamayacaksınız." (Ömer Seyfettin)
    • "Bir nişanlısı var ki hiçbir iş görmez, evden dışarı çıkmaz, kızın dizi dibinden ayrılmaz." (Memduh Şevket Esendal)
  2. Oturulduğunda uyluğun üst yanı

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü