Başında d olan 3 harfli 35 kelime var. D harfi ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde d harfi olan kelimeler listesine ya da sonu d harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.

Karmaşık harflerden başında d bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

DİZ

  1. [isim] Kaval, baldır ve uyluk kemiğinin birleştiği yer
    • "Köşeye yaslanmış, bir dizini altına almış, öteki dizini dikmiş, kolunu da uzatmış, anlatıyordu." (Memduh Şevket Esendal)
    • "Beni dinleyin deyip hemen önümüze diz çöktü." (Sermet Muhtar Alus)
    • "Beş yüz sene evvel bahadır babalarımızın sizi dize getirerek zapt ettiği yerleri alamayacaksınız." (Ömer Seyfettin)
    • "Bir nişanlısı var ki hiçbir iş görmez, evden dışarı çıkmaz, kızın dizi dibinden ayrılmaz." (Memduh Şevket Esendal)
  2. Oturulduğunda uyluğun üst yanı

DEM

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [isim] Hazırlanan çayın renk ve koku bakımından istenilen durumu
    • "Akasya dallarında bir tek bülbül uzun uzun dem çekiyor." (Haldun Taner)
    • "Dinî seslere şarkı, çalgı sesleri cevap verir, onlara âdeta dem tutardı." (Abdülhak Şinasi Hisar)
    • "Amerika'nın, er geç savaşa katılacağı ihtimalinden dem vurmak hayli zor bir işti." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
  2. Pişirilen yemeklerin yenecek kıvamda olması
  3. Soluk, nefes
  4. Zaman, çağ
    • "Âdemden bu deme neslim getirdi / Bana türlü türlü meyve getirdi." (Âşık Veysel)
  5. İçki
  6. Koku

DEF

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Savma
    • "Rakı içmesi doğru bir hareket değildi amma sırf defigam etmek için olduktan sonra ehemmiyeti kalmazdı." (Reşat Nuri Güntekin)

DİŞ

  1. [isim] Çene kemiklerinin üstüne dizili, ısırıp koparmaya ve çiğnemeye yarayan sert, beyaz organlardan her biri
    • "İşlerinden uzaklaştırılanlara gelince onlar Bahadır'a fena hâlde diş bilemekte idiler." (Haldun Taner)
    • "Karşısındakine diş geçirmek inadı gene kabarmıştı." (Reşat Nuri Güntekin)
    • "Anası cahil kadın... Delikanlı oğluna diş geçiremedi." (Reşat Nuri Güntekin)
    • "Şöyle iki dişe dokunan, ciğere işleyen söz işitsem, şöyle tatlı, basit bir nağme duysam yok mu..." (Sait Faik Abasıyanık)
  2. Çark, testere, tarak vb. çentikli şeylerdeki çıkıntıların her biri
    • "Çarkın dişleri tebessüm eder gibi tatlı bir ses çıkardı." (Sait Faik Abasıyanık)
    • "Kelimeyi dişimize vurmuşuz, beğenmişiz, saklamışız. Benimsemişiz." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
  3. Sarımsak dilimi, karanfil vb.nde dişe benzetilen tane
    • "Bir diş sarımsak, iki diş karanfil."
  4. Bazı dantel ve işlemelerin kenarlarındaki yuvarlak sivri bölüm
  5. Omurgalı hayvanların çenelerinde veya ilkel yapılı omurgalıların gırtlak ve ağızlarında bulunan kemiksi sert parçalar

DÜZ

  1. [sıfat] Yatay durumda olan, eğik ve dik olmayan
    • "Düz tahta."
    • "Düğünevinin avlusuna girerken yeni düze inmiş efeler gibi nara attı." (Ömer Seyfettin)
  2. Kıvrımlı olmayan, doğru
    • "Düz çizgi."
  3. Yüzeyinde girinti çıkıntı olmayan, müstevi
  4. Kısa ökçeli, ökçesiz (ayakkabı)
  5. Yayvan, altı derin olmayan
    • "Düz kayık. Düz tabak."
  6. Kıvırcık veya dalgalı olmayan (saç)
  7. Yalın, sade, süssüz
    • "Düz bir anlatım."
  8. Çizgisiz, desensiz ve tek renkli
    • "Düz bir kumaş."
  9. [isim] Engebesiz olan yer, düzlük, ova
    • "Kardaş gitmem Diyarbakır düzüne / Kızlar peri olsa bakmam yüzüne." (Halk türküsü)

DİK

  1. [sıfat] Yatay bir düzleme göre yer çekimi doğrultusunda bulunan, eğik olmayan
    • "Sağlam yapılı, dik duruşlu bir gençti o yıllarda." (Necati Cumalı)
    • "Hiçbir şey söylemeden dik dik baktı." (Sait Faik Abasıyanık)
  2. Yatık durmayan, sert
    • "Dik saç."
  3. Sert, kalın, tok (ses)
    • "Sesi dik ve küstahtı, söylediklerini aşağı salonda bekleşen komşular işittiler." (Atilla İlhan)
  4. Sert (bakış)
  5. Ters, aksi (söz)
  6. Kaba, yersiz (davranış)
    • "Kaba denilecek kadar ani ve dik bir davranışla halasını bıraktı ve kalktı." (Halide Edip Adıvar)
  7. Birbirine dikey olan doğrulardan oluşmuş
    • "Dik açı. Dikdörtgen. Dik yamuk."

DUL

  1. [isim] Eşi ölmüş veya eşinden boşanmış kadın veya erkek
    • "Bebek'teki evinde bir dul kız kardeşiyle yalnız yaşar." (Reşat Nuri Güntekin)
    • "Hatice Hanım pek genç dul kalmış zengin bir hanımcağızdı." (Ömer Seyfettin)

DAL

  1. [isim] Ağacın gövdesinden ayrılan kollardan her biri
    • "Cılız dallar, yeşili fersiz, tırnak kadar yapraklar!" (Tarık Buğra)
    • "Samimiyetimizin her köşesinde heybetli çınarlar gibi dal budak salmıştı." (Orhan Seyfi Orhon)
    • "Dal gibi bir vücut üzerinde dev gibi bir baş!" (Yusuf Ziya Ortaç)
    • "Yüreğinde onmaz bir karıncalanma vardı; onmaz bir kıpırtı dal sürüyordu, durmadan filizleniyordu." (Burhan Günel)
  2. Branş
  3. Bir bilim alanının içinde yer alan ana bilim dalında alt alanı
  4. Canlıların bölümlenmesinde, sınıfların bir araya gelmesiyle oluşan birlik, şube

DUN

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [sıfat] Alçak, aşağı, aşağılık

DÜK

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Bazı devletlerde prensten sonra gelen en yüksek soyluluk unvanı

DEK

  1. [edat] Bir işin, bir durumun sona erdiği zamanı veya yeri gösterir, kadar, değin
    • "Bir iki adım atıp yanıma dek geliyor." (Zeyyat Selimoğlu)

DUR
...
DAV

  1. [isim] Postu, kaplan postu gibi çizgili bir tür Afrika zebrası (Hippotigris burchelli)

DÖŞ

  1. [isim] Göğüs, bağır
    • "Bana yastık olsun döşlerin güzel." (Âşık Veysel)
  2. Kaburga altı

DÖL

  1. [isim] Canlıların üremesi sonucu ortaya çıkan yeni birey veya bireylerin bütünü, zürriyet, nesil
    • "Macarların çoğunun bize benzeyişinin bir nedeni de bu döl karışmasıdır." (Haldun Taner)
  2. Yavru, çocuk
    • "Yarenlik mi ediyordun, Kara Osman'ın dölüyle?" (Turan Oflazoğlu)

DEV

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [isim] Korkunç, çok iri ve olağanüstü güçlü masal yaratığı
    • "O kadar kaba saba, öyle dev gibi bir adamdı ki..." (Aka Gündüz)
  2. [sıfat] Olağanüstü irilikte olan
    • "Dev vücudu içinde bir genç kız hassasiyeti taşıyor." (Yusuf Ziya Ortaç)
  3. [sıfat] Çok büyük, çok önemli
    • "Dev şirketler. Dev bir yazar."

DUŞ

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Temizlik veya tedavi amacıyla suyu yüksekten üzerine doğru püskürtme yoluyla yıkanma
    • "Soğuk bir duş, sonra da deliksiz bir uyku!" (Atilla İlhan)
  2. Bu biçimde yıkanmaya yarayan alet

DIŞ

  1. [isim] Herhangi bir cisim veya alanın sınırları içinde bulunmayan yer, hariç, iç karşıtı
    • "Hafta sonunda şehrin dışına çıkıyoruz. Şehrin artık dışındayız. Bostanlar, bağlar, sürülmüş tarlalar." (Ahmet Haşim)
    • "Size hiç bu mektupların dışında 'Muhterem Yusuf Ziya Beyefendi' diyen oluyor mu?" (Yusuf Ziya Ortaç)
    • "Uyarma ve kınama cezalarıyla ilgili olanlar hariç, disiplin kararları yargı denetimi dışında bırakılamaz." (Anayasa)
    • "Hiçbir şeye karışmadan olayların dışında kalmak isteyenlerin çabaları boşunaydı." (Necati Cumalı)
  2. Bir konunun kapsamına girmeyen şey
  3. Görülen, içte bulunmayan yüzey
    • "Bardağın dışı kirli."
  4. Bir kimsenin görünüşü, durum ve davranışları
  5. Bireyin ötesinde bir varlığı olan
    • "Dış dünya."
  6. [sıfat] Somut kavramlarda iki veya ikiden çok şeyde merkeze daha uzak olan
    • "Dış kapı. Dış duvar."
  7. [sıfat] Yabancı ülkelerle ilgili
    • "Dış siyaset. Dış ilişkiler."
  8. Açık havada geçen sahneleri içine alan çekim
  9. Bazı top oyunlarında karşı takım oyuncularının vuruşuyla topun kalenin bulunduğu taraftan dışarı çıkması, aut

DAH

  1. [ünlem] Deh
    • "Hayvanına dah edip yola koyuldu."

DEH

  1. [ünlem] Binek veya koşum hayvanlarını yürütmek için söylenen bir söz, dah

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü