Başında d olan 3 harfli 35 kelime var. D harfi ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde d harfi olan kelimeler listesine ya da sonu d harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.

Karmaşık harflerden başında d bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

DAH

  1. [ünlem] Deh
    • "Hayvanına dah edip yola koyuldu."

DAZ

  1. [sıfat] Saçı dökülmüş (baş), dazlak
  2. Çıplak (toprak)

DİŞ

  1. [isim] Çene kemiklerinin üstüne dizili, ısırıp koparmaya ve çiğnemeye yarayan sert, beyaz organlardan her biri
    • "İşlerinden uzaklaştırılanlara gelince onlar Bahadır'a fena hâlde diş bilemekte idiler." (Haldun Taner)
    • "Karşısındakine diş geçirmek inadı gene kabarmıştı." (Reşat Nuri Güntekin)
    • "Anası cahil kadın... Delikanlı oğluna diş geçiremedi." (Reşat Nuri Güntekin)
    • "Şöyle iki dişe dokunan, ciğere işleyen söz işitsem, şöyle tatlı, basit bir nağme duysam yok mu..." (Sait Faik Abasıyanık)
  2. Çark, testere, tarak vb. çentikli şeylerdeki çıkıntıların her biri
    • "Çarkın dişleri tebessüm eder gibi tatlı bir ses çıkardı." (Sait Faik Abasıyanık)
    • "Kelimeyi dişimize vurmuşuz, beğenmişiz, saklamışız. Benimsemişiz." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
  3. Sarımsak dilimi, karanfil vb.nde dişe benzetilen tane
    • "Bir diş sarımsak, iki diş karanfil."
  4. Bazı dantel ve işlemelerin kenarlarındaki yuvarlak sivri bölüm
  5. Omurgalı hayvanların çenelerinde veya ilkel yapılı omurgalıların gırtlak ve ağızlarında bulunan kemiksi sert parçalar

DUR
...
DİL

  1. [isim] Ağız boşluğunda, tatmaya, yutkunmaya, sesleri boğumlamaya yarayan etli, uzun, hareketli organ, tat alma organı
    • "Ağzımı dolduran kocaman dil, kelimelere yer bırakmıyor ki..." (Yusuf Ziya Ortaç)
    • "Çocuk, hâlâ dil ağız vermeden yatıyordu." (Reşat Nuri Güntekin)
    • "Ninniyi mutlaka söylemesi için ona bir sürü dil döktü." (Osman Cemal Kaygılı)
    • "Mütemadiyen gülüp söylüyordum. Hacı Kalfanın ellerini dizlerine vurarak: -Dil otu mu yedin be kızım? diye bir gülmesi var ki..." (Reşat Nuri Güntekin)
  2. Birçok aletin uzun, yassı ve çoğu hareketli bölümleri
    • "Terazi dili."
    • "Kendi kendime, adlı şiirinde bunu şöyle dile getirir." (Salâh Birsel)
    • "Şair neslinin şarkıdan o kadar dili yandı ki şarkı kelimesini nerede görse silip üstüne türkü diyecek." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
    • "Bunda yenilmiş, içilmiş bir şey yok ya! Sen onun dilini de anlarsın." (Memduh Şevket Esendal)
  3. Büyükbaş hayvanların haşlanıp pişirildikten sonra yenebilen dili
    • "Birkaç dilim ekmek, ince bir iki dilim peynir veya dil, bazen de haşlanmış bir sebze yemeği." (Sait Faik Abasıyanık)
  4. Ayakkabı bağlarının ayağı rahatsız etmemesini sağlayan ve bağ altına rastlayan saya parçası
  5. Kıstak
  6. Makaraların ve bastikaların içine yerleştirilmiş olan, üzerinden geçirilen halatı istenilen yöne çevirmeye yarayan, çevresi oluklu, küçük döner tekerlek
    • "İki dilli makara."
  7. Bazı üflemeli çalgılarda titreşerek ses çıkaran ince metal yaprak
  8. Anahtar

DUY

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Elektrik ampulünün takıldığı bakır veya pirinçten yivli yer

DÜN

  1. [isim] Bugünden bir önceki gün
    • "Dün gece uyuyamadım da biraz başım ağrıyor." (Peyami Safa)
  2. Geçmiş
    • "Bugünü anlamak için dünü bilmek gerek."
  3. [zarf] Bugünden bir önceki günde
    • "Dün söyledi."
  4. [zarf] Kısa bir süre önce

DEF

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Savma
    • "Rakı içmesi doğru bir hareket değildi amma sırf defigam etmek için olduktan sonra ehemmiyeti kalmazdı." (Reşat Nuri Güntekin)

DIŞ

  1. [isim] Herhangi bir cisim veya alanın sınırları içinde bulunmayan yer, hariç, iç karşıtı
    • "Hafta sonunda şehrin dışına çıkıyoruz. Şehrin artık dışındayız. Bostanlar, bağlar, sürülmüş tarlalar." (Ahmet Haşim)
    • "Size hiç bu mektupların dışında 'Muhterem Yusuf Ziya Beyefendi' diyen oluyor mu?" (Yusuf Ziya Ortaç)
    • "Uyarma ve kınama cezalarıyla ilgili olanlar hariç, disiplin kararları yargı denetimi dışında bırakılamaz." (Anayasa)
    • "Hiçbir şeye karışmadan olayların dışında kalmak isteyenlerin çabaları boşunaydı." (Necati Cumalı)
  2. Bir konunun kapsamına girmeyen şey
  3. Görülen, içte bulunmayan yüzey
    • "Bardağın dışı kirli."
  4. Bir kimsenin görünüşü, durum ve davranışları
  5. Bireyin ötesinde bir varlığı olan
    • "Dış dünya."
  6. [sıfat] Somut kavramlarda iki veya ikiden çok şeyde merkeze daha uzak olan
    • "Dış kapı. Dış duvar."
  7. [sıfat] Yabancı ülkelerle ilgili
    • "Dış siyaset. Dış ilişkiler."
  8. Açık havada geçen sahneleri içine alan çekim
  9. Bazı top oyunlarında karşı takım oyuncularının vuruşuyla topun kalenin bulunduğu taraftan dışarı çıkması, aut

DİZ

  1. [isim] Kaval, baldır ve uyluk kemiğinin birleştiği yer
    • "Köşeye yaslanmış, bir dizini altına almış, öteki dizini dikmiş, kolunu da uzatmış, anlatıyordu." (Memduh Şevket Esendal)
    • "Beni dinleyin deyip hemen önümüze diz çöktü." (Sermet Muhtar Alus)
    • "Beş yüz sene evvel bahadır babalarımızın sizi dize getirerek zapt ettiği yerleri alamayacaksınız." (Ömer Seyfettin)
    • "Bir nişanlısı var ki hiçbir iş görmez, evden dışarı çıkmaz, kızın dizi dibinden ayrılmaz." (Memduh Şevket Esendal)
  2. Oturulduğunda uyluğun üst yanı

DUN

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [sıfat] Alçak, aşağı, aşağılık

DEK

  1. [edat] Bir işin, bir durumun sona erdiği zamanı veya yeri gösterir, kadar, değin
    • "Bir iki adım atıp yanıma dek geliyor." (Zeyyat Selimoğlu)

DON

  1. [isim] Giysi
  2. Vücudun belden aşağısına giyilen uzun veya kısa iç giysisi, külot

DÖL

  1. [isim] Canlıların üremesi sonucu ortaya çıkan yeni birey veya bireylerin bütünü, zürriyet, nesil
    • "Macarların çoğunun bize benzeyişinin bir nedeni de bu döl karışmasıdır." (Haldun Taner)
  2. Yavru, çocuk
    • "Yarenlik mi ediyordun, Kara Osman'ın dölüyle?" (Turan Oflazoğlu)

DİN

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Tanrı'ya, doğaüstü güçlere, çeşitli kutsal varlıklara inanmayı ve tapınmayı sistemleştiren toplumsal bir kurum, diyanet
    • "Her dinin mabetleri bütün müminlere açıktır." (Hüseyin Cahit Yalçın)
    • "Senin yanına fedai yazılacağım ve dini bir uğruna çalışacağım." (Refik Halit Karay)
    • "Ufacık bir düşüncenin en büyük bir dikkati iflas ettirdiğini dini gibi bilirdi." (Ömer Seyfettin)
    • "Şevki Bey dedi, dinin aşkına sen Romenlerin gemi yaptıklarını işittin mi?" (Memduh Şevket Esendal)
  2. Bu nitelikteki inançları kurallar, kurumlar, töreler ve semboller biçiminde toplayan, sağlayan düzen
    • "Yazık ki bu sanat ve din bahsinde bana arkadaşlık edecek kültürde değil." (Refik Halit Karay)
  3. İnanılıp çok bağlanılan düşünce, inanç veya ülkü, kült

DUL

  1. [isim] Eşi ölmüş veya eşinden boşanmış kadın veya erkek
    • "Bebek'teki evinde bir dul kız kardeşiyle yalnız yaşar." (Reşat Nuri Güntekin)
    • "Hatice Hanım pek genç dul kalmış zengin bir hanımcağızdı." (Ömer Seyfettin)

DÜŞ

  1. [isim] Uyurken zihinde beliren olayların, düşüncelerin bütünü, rüya
    • "Dadaloğlu'm, sevdası var başımda / Gündüz hayalimde, gece düşümde." (Dadaloğlu)
    • "İnsanoğlu, yüzyıllar sonrası için de düşler kurmaktan geri durmamıştır." (Melih Cevdet Anday)
  2. Gerçek olmayan şey, imge, hayal
  3. Gerçekleşmesi istenen şey, umut

DİK

  1. [sıfat] Yatay bir düzleme göre yer çekimi doğrultusunda bulunan, eğik olmayan
    • "Sağlam yapılı, dik duruşlu bir gençti o yıllarda." (Necati Cumalı)
    • "Hiçbir şey söylemeden dik dik baktı." (Sait Faik Abasıyanık)
  2. Yatık durmayan, sert
    • "Dik saç."
  3. Sert, kalın, tok (ses)
    • "Sesi dik ve küstahtı, söylediklerini aşağı salonda bekleşen komşular işittiler." (Atilla İlhan)
  4. Sert (bakış)
  5. Ters, aksi (söz)
  6. Kaba, yersiz (davranış)
    • "Kaba denilecek kadar ani ve dik bir davranışla halasını bıraktı ve kalktı." (Halide Edip Adıvar)
  7. Birbirine dikey olan doğrulardan oluşmuş
    • "Dik açı. Dikdörtgen. Dik yamuk."

DOK

Kelime Kökeni : İngilizce

  1. [isim] Gemilerin yükünün boşaltıldığı veya onarıldığı, üstü örtülü havuz
    • "Çekiç sesleri geliyor doklardan / Güzelim bahar rüzgârında ter kokuları / İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı." (Orhan Veli Kanık)
  2. Ticaret mallarını saklamak için rıhtımda yapılan büyük depo

DUT

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [isim] Dutgillerden, kuzey yarım kürenin genellikle ılıman bölgelerinde yetişen, yapraklarıyla ipek böceği beslenen ağaç (Morus)
    • "Sabahtan akşama kadar durmadan söyleyen geveze Çalıkuşu, dut yemiş bülbüle dönmüştü." (Reşat Nuri Güntekin)
  2. Bu ağacın, ak, kara, pembe renkte ekşi veya tatlı, sulu meyvesi

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü