Başında al olan 5 harfli 39 kelime var. Al ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde al olan kelimeler listesine ya da sonu al ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında al bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A L Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
AL, LA
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- ALAZA
-
-
[isim]
Dökülen tohumlarla ertesi yıl kendiliğinden çıkan tahıl, soğan vb
-
[isim]
Dökülen tohumlarla ertesi yıl kendiliğinden çıkan tahıl, soğan vb
- ALKİL
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Alkol kökü
-
[isim]
Alkol kökü
- ALGIN
-
-
[sıfat]
Cılız, zayıf, hastalıklı
-
Birine gönül vermiş, tutkun, vurgun
-
[sıfat]
Cılız, zayıf, hastalıklı
- ALTIZ
-
-
[sıfat]
Altısı bir arada doğan (çocuk)
-
[sıfat]
Altısı bir arada doğan (çocuk)
- ALKAN
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Doymuş alifatik hidrokarbonların genel adı, parafin
-
[isim]
Doymuş alifatik hidrokarbonların genel adı, parafin
- ALMAK
-
-
[-i]
Bir şeyi elle veya başka bir araçla tutarak bulunduğu yerden ayırmak, kaldırmak
- "Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı." (Necati Cumalı)
- "Uykuysa, uyumak bir marifetse al uykuyu diyerek akşama kadar uyudum." (Tarık Buğra)
- "Al sana bir bela daha!"
- "Al takke ver külah, kırsal kesimi çocuğunu okutmanın yararına inandırdık." (Atilla İlhan)
-
[-i]
Bir şeyi veya kimseyi bulunduğu yerden ayırmak
- "Çocuğu okuldan aldı."
- "Yooo, dedi, al gülüm ver gülüm. On para için ben senin canını alırım, on para için sen benim canımı al." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Birlikte götürmek
- "Her on yılda bir, geçmişten bu yana süregelen edebiyatı alaşağı ediyoruz." (Tomris Uyar)
-
[nsz]
Satın almak
- "Biz bir ya da iki parti alır, çekiliriz piyasadan." (Necati Cumalı)
-
[nsz]
Ele geçirmek, fethetmek
- "Fakat aldıkları yerlerin ahalisini Türkleştiremediklerinden bu büyüklük onların zayıf düşmelerine sebep olmuş." (Ömer Seyfettin)
-
[nsz]
İçine sığmak
- "Bu kavanoz iki kilo bal alır. Bu salon bin kişi alır."
-
[-e]
Kabul etmek
- "Evine kiracı almak."
-
[nsz]
Kendine ulaştırılmak, iletilmek
- "Mektup almak. Haber almak."
-
[nsz]
İçeri sızmak, içine çekmek
- "Gemi su alıyor. Fotoğraf makinesi ışık almış, film yanmış."
-
[nsz]
Erkek, kadınla evlenmek
- "O sırada aldığı kadının babasının birçok yardımını görmüştü." (Memduh Şevket Esendal)
-
[-i]
Sürükleyip götürmek
- "Öküzü sel aldı, harmanı yel aldı."
-
[nsz]
Kazanmak, elde etmek
-
[nsz]
Zararlı, tehlikeli bir şeye uğramak
- "Soğuk almak. Ceza almak."
-
[-i]
Bürümek, sarmak, kaplamak
-
[-den]
Kısaltmak, eksiltmek
- "Ceketin boyundan almak."
-
[nsz]
Yolmak, koparmak
- "Kaş almak."
-
Yerini değiştirmek, çekmek
-
Temizlemek
- "Karyolanın altını süpürge ile al. Örümcekleri al."
-
[-i]
İçeri girmesini sağlamak
- "Sevdiği delikanlıyı gece evine almış." (Necati Cumalı)
-
[nsz]
Tat veya koku duymak
- "Sigaradan hiç tat alamaz oldum. Burnu iyi koku alır."
-
[-i]
Örtmek, koymak
- "Paltosunu sırtına aldı."
-
[-i]
... gibi anlamak
- "Bir sözü şakaya almak."
-
[-i]
Yol gitmek, mesafe katetmek
- "O yolu bir saatte alırsınız."
-
[-i]
Çalmak
- "Cebimden saatimi almışlar."
-
Soldurmak
- "Güneş perdelerin rengini aldı."
-
Vücuttaki hasta bir organı ameliyatla çıkarmak
- "Dalağını aldılar."
-
[nsz]
Motor çalışması için gerekli olan elektrik veya yakıttan yararlanır duruma gelmek
- "Savcı yardımcısı gaza bastı, motor almadı. Bir daha bastı, yine almadı." (Haldun Taner)
-
[nsz]
Göreve, işe başlatmak
- "Yeni bir kapıcı aldı."
-
[nsz]
Başlamak
- "Üsküdar'a gider iken aldı da bir yağmur." (Halk türküsü)
-
[-den]
Davranış veya makam değiştirmek
- "Aşağıdan almak. Tizden almak."
-
[nsz]
İçecek veya sigara içmek
- "Tadına bakmak için bir yudum aldım."
-
[nsz]
Yutmak, kullanmak
- "İlaç almak."
-
[-den]
Görevden, işten çekmek
-
[-den]
Kazanç sağlamak
- "Bir pantolondan beş yüz lira alıyorlar."
-
Gidermek, yok etmek
- "İçine biraz su koy, tuzunu alır."
-
[-i]
Bir şeyi elle veya başka bir araçla tutarak bulunduğu yerden ayırmak, kaldırmak
- ALBAY
-
-
[isim]
Rütbesi yarbay ile tuğgeneral arasında bulunan ve asıl görevi alay komutanlığı olan üstsubay, miralay
-
[isim]
Rütbesi yarbay ile tuğgeneral arasında bulunan ve asıl görevi alay komutanlığı olan üstsubay, miralay
- ALKIŞ
-
-
[isim]
Bir şeyin beğenildiğini, onaylandığını anlatmak için el çırpma, alkışlama, kargış karşıtı
- "Daha ilk nağmelerde meyhaneyi sarsan bir alkış tufanı koptu." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[isim]
Bir şeyin beğenildiğini, onaylandığını anlatmak için el çırpma, alkışlama, kargış karşıtı
- ALMAÇ
-
-
[isim]
Bir elektrik akımını alıp başka bir kuvvete çeviren cihaz, alıcı, reseptör
-
[isim]
Bir elektrik akımını alıp başka bir kuvvete çeviren cihaz, alıcı, reseptör
- ALTES
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Prens ve prenseslere verilen şeref unvanı
-
Bu unvanı taşıyan kimse
-
[isim]
Prens ve prenseslere verilen şeref unvanı
- ALICI
-
-
[isim]
Satın almak isteyen kimse, müşteri
- "Şimdiye kadar pek alıcı gözüyle bakmamıştı." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Kendisine bir şey gönderilen kimse
- "İzmir'den gelmiş birtakım hanımlar onu kız sanıp alıcı çıktılar." (Memduh Şevket Esendal)
-
Bir elektrik akımını alıp başka bir kuvvete çeviren aygıt
- "Radyo alıcısı."
-
Almaç
-
Kamera
-
Azrail
-
[isim]
Satın almak isteyen kimse, müşteri
- ALTIK
-
-
[isim]
Konusu ile yüklemi aynı olan, biri tümel olumlu, biri tikel olumlu; biri tümel olumsuz, biri tikel olumsuz iki önerme arasındaki bağlantı durumu: "Kimi insanlar fânidir" önermesi "Bütün insanlar fânidir" önermesinin altığı olur
-
[isim]
Konusu ile yüklemi aynı olan, biri tümel olumlu, biri tikel olumlu; biri tümel olumsuz, biri tikel olumsuz iki önerme arasındaki bağlantı durumu: "Kimi insanlar fânidir" önermesi "Bütün insanlar fânidir" önermesinin altığı olur
- ALTAY
- ...
- ALENİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Açık, ortada, meydanda, herkesin içinde yapılan
- "Siz bugüne kadar zevcenizin vicdansızca ve aleni hıyanetine, edepsizliğine tahammül ettiniz." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
[sıfat]
Açık, ortada, meydanda, herkesin içinde yapılan
- ALSAT
- ...
- ALNAÇ
-
-
[isim]
Cephe
-
[isim]
Cephe
- ALYAN
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Cıvataları çıkarıp takmaya yarayan, altıgen kesitli, L biçiminde alet
-
[isim]
Cıvataları çıkarıp takmaya yarayan, altıgen kesitli, L biçiminde alet
- ALMAŞ
-
-
[isim]
İki veya daha çok şeyin sıra ile değiştirilerek kullanılması veya kendiliğinden değişerek çalışması, keşikleme, münavebe
-
Birinin doğru olması ötekinin yanlışlığını gerektiren iki önermenin oluşturduğu sistem
-
[isim]
İki veya daha çok şeyin sıra ile değiştirilerek kullanılması veya kendiliğinden değişerek çalışması, keşikleme, münavebe
- ALACA
-
-
[isim]
Birkaç rengin karışımından oluşan renk, ala
-
[sıfat]
İki veya daha çok renkli
-
Birkaç renkli iplikten yapılmış dokuma
- "İki top alaca..." (Nabizade Nazım)
-
Keklik, bıldırcın vb. kuşları avlamak için kullanılan iki renkli bez
-
Ağaçta ilk olgunlaşan meyve
- "Bu incirin alacasını ben yedim."
-
Meyvelere, genellikle üzüme düşen ben
-
[isim]
Birkaç rengin karışımından oluşan renk, ala
- ALEYH
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir şeyin veya bir kimsenin karşısında olma, leh karşıtı
- "Aleyhinde bir tertip kuranların gadrine uğradım." (Refik Halit Karay)
- "Avrupalılar ordumuz aleyhine ne akıllarına gelirse söylerler." (Haldun Taner)
- "Şimdi iş tamamıyla aleyhimize döndü." (Ahmet Rasim)
-
[isim]
Bir şeyin veya bir kimsenin karşısında olma, leh karşıtı