Sonunda ak olan 7 harfli 264 kelime var. AK ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde ak olan kelimeler listesine ya da başında ak olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- OFLAMAK
-
-
[nsz]
"Of" diyerek sıkıntı, bezginlik, usanç, acı veya yorgunluk duyduğunu belli etmek
- "Oflaya puflaya neleri varsa hepsini vermek zorunda kalırlar." (Çetin Altan)
- "Bunaltıcı, öğürtücü, uyku getiren bir sıcak, oflatıp puflatıyordu." (Orhan Kemal)
-
[nsz]
"Of" diyerek sıkıntı, bezginlik, usanç, acı veya yorgunluk duyduğunu belli etmek
- USANMAK
-
-
[-den]
Tekrarlanması, uzun sürmesi dolayısıyla bir şeyden hoşlanmaz veya sıkılır duruma gelmek, bıkmak, bezmek
- "Bir iskele kuşu gibi bir aşağı bir yukarı dolaşmaktan da usandım." (Ercüment Ekrem Talu)
-
[-den]
Tekrarlanması, uzun sürmesi dolayısıyla bir şeyden hoşlanmaz veya sıkılır duruma gelmek, bıkmak, bezmek
- YAŞAMAK
-
-
[nsz]
Canlılığını, hayatını sürdürmek
- "Hiçbir şey yaşarken daha önemli değildir." (Atilla İlhan)
-
Sağ olmak
- "Deden yaşıyor mu?"
-
Varlığını sürdürmek
- "Balıklar suda yaşar."
-
Oturmak, eğleşmek
- "Köyde yaşamak. Şehirde yaşamak."
-
Geçinmek
- "Bu kazançla yaşamak kolay değil."
-
Herhangi bir durumda bulunmak veya olmak
- "Bekâr yaşamak. Tek başına yaşamak."
-
Görüp geçirmek, başından geçmek
- "Balkan Savaşı'nın bütün acılarını yaşamış bir ailenin kızıydı." (Necati Cumalı)
-
Sürmek, devam etmek
- "Onun anısı hep yaşayacak."
-
Varlıklı, endişesiz, hoş vakit geçirmek, keyif sürmek
- "Tek başına manevra yapan bir lokomotif rahatlığı ile hayatını yaşıyor." (Haldun Taner)
-
Keyfi yerine gelmek, mutlu olmak, işleri yolunda olmak
- "Bu iş olursa yaşadık."
-
Bir durumu yaşar gibi olmak, bir durumla özdeşleşmek, duymak, hissetmek
- "Sen genç gibi yaşar, ihtiyar gibi ölürsün." (Ömer Seyfettin)
-
[nsz]
Canlılığını, hayatını sürdürmek
- BULUNAK
-
-
[isim]
Adres
-
[isim]
Adres
- GOMALAK
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Mobilya cilası ve zamk yapımında kullanılan, alkolde eriyen bir tür hayvansal reçine
-
[isim]
Mobilya cilası ve zamk yapımında kullanılan, alkolde eriyen bir tür hayvansal reçine
- KUZUCAK
- ...
- SINAMAK
-
-
[-i]
Değerini anlamak, gerekli niteliği taşıyıp taşımadığını bulmak için birini, bir nesneyi veya bir düşünceyi yoklamak, denemek, tecrübe etmek
-
Bilgisini, yeteneğini, yeterliliğini veya niteliğini yoklamak, imtihan etmek
-
[-i]
Değerini anlamak, gerekli niteliği taşıyıp taşımadığını bulmak için birini, bir nesneyi veya bir düşünceyi yoklamak, denemek, tecrübe etmek
- ANSIMAK
- ...
- ANLAMAK
-
-
[-i]
Bir şeyin ne demek olduğunu, neye işaret ettiğini kavramak
- "Babasının niçin bu kasabayı çok sevdiğini Nevin bir türlü anlayamamıştı." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Yeni bilgileri eskileriyle bir araya getirerek sonuç niteliğinde başka bir bilgi edinmek
-
Sorup öğrenmek
- "Dışarıdaki gürültünün sebebini anlayıver."
-
Doğru ve yerinde bulmak
- "Hani bunu anladık ama!"
-
Birinin duygularını, istek ve düşüncelerini sezebilmek
- "Kabul etmeyeceğini ben daha o gün anlamıştım." (Mithat Cemal Kuntay)
-
[-den]
Bir şey hakkında bilgisi bulunmak
- "Biz de onun kadar bu işten anlarız." (Haldun Taner)
-
[-den]
İyilik görmek, yararlanmak
- "Bu ilaçtan hiçbir şey anlamadım."
-
Sahip olmayı istemek, dileğinin yerine getirilmesini istemek
- "Yediğinden biz de anlayalım."
-
[-i]
Bir şeyin ne demek olduğunu, neye işaret ettiğini kavramak
- AYILMAK
-
-
[nsz]
Sarhoşluk, baygınlık vb. bir durumdan kurtulmak, kendine gelmek
-
Aklı başına gelip gerçeği görmek
-
[nsz]
Sarhoşluk, baygınlık vb. bir durumdan kurtulmak, kendine gelmek
- DAYANAK
-
-
[isim]
Dayanılacak şey, istinatgâh, mesnet
-
Bir iddiayı güçlendirmeye yarayan tanıt
-
Destek, dayanak noktası
- "Söylenenleri destekliyor, onlara dayanak oluyordu." (Tarık Buğra)
-
Bir gerçekliğin onaylanması için olayların arkasında veya altında bulunan şey, kendisine bir şey yüklenilen, bir varlığa destek olan, altta bulunan temel
-
[isim]
Dayanılacak şey, istinatgâh, mesnet
- SIKACAK
-
-
[isim]
Bir nesneyi, iki ağırlık arasında mekanik olarak sıkıştırmaya yarayan araç
-
Genellikle meyve sıkmak için kullanılan her tür araç
-
[isim]
Bir nesneyi, iki ağırlık arasında mekanik olarak sıkıştırmaya yarayan araç
- BACANAK
-
-
[isim]
Eşleri kardeş olan erkeklerden her biri
- "Yusuf Ziya Ortaç ile Orhan Seyfi Orhon bacanaktır."
-
Dost, arkadaş
-
[isim]
Eşleri kardeş olan erkeklerden her biri
- OKUTMAK
-
-
[-i]
Okumasını, öğrenim görmesini sağlamak
-
[nsz]
Okuma işini yaptırmak
- "Kumandan paşaya bu akşam şiir okutmak istiyoruz." (Falih Rıfkı Atay)
-
[nsz]
Ders vermek, bir konu üzerinde yetiştirmek
- "Lisede İngilizce okutuyor."
-
Satarak elinden çıkarmak
- "Bana iki sandık çay verdi. Bunları al okut! dedi." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[-i]
Okumasını, öğrenim görmesini sağlamak
- YASAMAK
-
-
[-i]
Düzen vermek
-
[nsz]
Yasa koymak
-
[-i]
Düzen vermek
- ÇIKACAK
-
-
[isim]
Hamamlarda dışarıya çıkıp giyinme yerine giderken kurulanmak üzere verilen havlu
-
Boy ölçüşecek kimse
- "Ona çıkacak kimse yoktur."
-
[isim]
Hamamlarda dışarıya çıkıp giyinme yerine giderken kurulanmak üzere verilen havlu
- ILGAMAK
-
-
[-i]
Atı dörtnala sürmek
-
[-i]
Atı dörtnala sürmek
- İŞTİYAK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Göreceği gelme, özleme
-
Güçlü istek, arzu
- "Bir asırdan beri birkaç neslin iştiyakı budur." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[isim]
Göreceği gelme, özleme
- KARAMAK
-
-
[-i]
Hor görmek
- "Merhametin çoktur beni karama / Beni görüp mah yüzünü bürüme." (Karacaoğlan)
-
Karalamak, kara çalmak, lekelemek
-
Kötülemek, yermek
-
[-i]
Hor görmek
- BUNAMAK
-
-
[nsz]
Çeşitli sebeplerle zihin gücünü yitirerek ne yaptığını bilemez duruma gelmek, ateh getirmek
-
[nsz]
Çeşitli sebeplerle zihin gücünü yitirerek ne yaptığını bilemez duruma gelmek, ateh getirmek