Sonunda ak olan 7 harfli 264 kelime var. AK ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde ak olan kelimeler listesine ya da başında ak olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- AYLAMAK
-
-
[-i]
Beklemek
-
[nsz]
Sürmek, devam etmek
-
[-de]
Ayı dolduran bir süre geçirmek, aylarca kalmak
-
[-i]
Beklemek
- OVUNMAK
-
-
[nsz]
Ovma işi yapılmak
-
[nsz]
Ovma işi yapılmak
- AMONYAK
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Azot ve hidrojen birleşimi olan, keskin kokulu bir gaz (NH3)
-
İçinde bu gazın eritilmiş bulunduğu su, nişadır ruhu
-
[isim]
Azot ve hidrojen birleşimi olan, keskin kokulu bir gaz (NH3)
- DAYANAK
-
-
[isim]
Dayanılacak şey, istinatgâh, mesnet
-
Bir iddiayı güçlendirmeye yarayan tanıt
-
Destek, dayanak noktası
- "Söylenenleri destekliyor, onlara dayanak oluyordu." (Tarık Buğra)
-
Bir gerçekliğin onaylanması için olayların arkasında veya altında bulunan şey, kendisine bir şey yüklenilen, bir varlığa destek olan, altta bulunan temel
-
[isim]
Dayanılacak şey, istinatgâh, mesnet
- BUNAMAK
-
-
[nsz]
Çeşitli sebeplerle zihin gücünü yitirerek ne yaptığını bilemez duruma gelmek, ateh getirmek
-
[nsz]
Çeşitli sebeplerle zihin gücünü yitirerek ne yaptığını bilemez duruma gelmek, ateh getirmek
- KORUMAK
-
-
[-i]
Bir kimseyi veya bir şeyi dış etkilerden, tehlikeden, zor bir durumdan uzak tutmak, esirgemek, muhafaza etmek, vikaye etmek, sıyanet etmek
- "Orasını tozdan, yağmurdan korumak borcumuzdur." (Orhan Seyfi Orhon)
-
Güçlü bir kimse veya kuruluş, güçsüz birini veya bir şeyi desteklemek, himaye etmek
- "Beni kendi kardeşi gibi sever, babasının hışmından korurdu." (Reşat Enis)
-
[-i]
Tehlikeye karşı denetimi altında bulundurmak, savunmak, müdafaa etmek
- "Yurdu korumak."
-
[-i]
Tehlikeli, zararlı durumları önlemek
- "İlaçla meyveleri korudu."
-
[-i]
Bir şeyin eskimesini, yıpranmasını önlemek için gereken dikkat ve özeni göstermek
- "Üstünü başını biraz korusaydın bu kadar kirlenmezdi."
-
[-i]
Süregelen bir durumun değişikliğe uğramasını önlemek
- "Geleneklerini koruyorlar."
-
[-i]
Karşılamak, denk gelmek
- "Bu işin geliri masrafını korumaz."
-
[-i]
Bir kimseyi veya bir şeyi dış etkilerden, tehlikeden, zor bir durumdan uzak tutmak, esirgemek, muhafaza etmek, vikaye etmek, sıyanet etmek
- ŞAVALAK
-
-
Aptal, alık, sersem, budala
-
Aptal, alık, sersem, budala
- AÇILMAK
-
-
[nsz]
Açma işi yapılmak veya açma işine konu olmak
- "Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz." (Anayasa)
-
Renk koyuluğunu yitirmek
- "Perdenin rengi açıldı."
-
Kendine gelmek, biraz iyileşmek, ferahlamak
- "Ateşi düşünce hasta açıldı."
-
[-e]
Deniz aracı kıyıdan uzaklaşmak
- "... Türk korsan gemileri, engin denizlere açılmışlardı." (Feridun Fazıl Tülbentçi)
-
Sıkılması, çekinmesi, tutukluğu kalmamak
-
Kuruluşlar ilk kez veya yeniden işe başlamak
-
İşini gereğinden veya götürebileceğinden geniş tutmak
- "Fazla açıldığı için iflas etti."
-
Genişlemek, bollaşmak
- "Ayakkabısı açıldı."
-
Delinmek, yırtılmak
- "Pantolonun dizleri açıldı."
-
Sis, karanlık, duman vb. dağılmak, yoğunluğunu yitirmek
- "Belki hava açılıyor." (Refik Halit Karay)
-
Gereken güce ulaşmak
- "Araç uzun yolda açıldı, hızı arttı."
-
[-e]
Sırrını, üzüntüsünü, sorunlarını birine söylemek
- "Hiç kimseye açılmayarak yaşadığım bu altı ay beni bitirdi." (Peyami Safa)
-
[-e]
Pencere, kapı, yol vb. geçit vermek
- "Yol açılmış, biriken vasıtalar sel hâlinde akmaya başlamıştı." (Haldun Taner)
-
Yüzerken kıyıdan uzaklaşmak
- "Ben yüzerken biraz fazla açıldım, kendimi Vardar'ın kuvvetli bir akıntısına kaptırdım." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
Ayrıntıya girmek
-
[nsz]
Açma işi yapılmak veya açma işine konu olmak
- DOLAMAK
-
-
[-i]
İplik, şerit, tel vb. nesneleri bir şeyin üzerine döndürerek sarmak
-
Sarmak, kavuşturmak
- "Kollarını boynuma doladı, dizlerime oturmuştu." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[-i]
İplik, şerit, tel vb. nesneleri bir şeyin üzerine döndürerek sarmak
- GIRTLAK
-
-
[isim]
Soluk borusunun üst bölümü, ümük, imik, hançere
- "Gırtlak veremi midir nedir, çehresinde damla kan yok." (Sermet Muhtar Alus)
- "İşrete düşkünlüğünü anlata anlata bitiremiyorlar, gırtlağına kadar borç içindeymiş." (Atilla İlhan)
-
Yiyip içme
- "Gırtlak derdi."
-
Ses rengi, yapısı
-
[isim]
Soluk borusunun üst bölümü, ümük, imik, hançere
- ISIRMAK
-
-
[-i]
Dişleri arasına alıp sıkmak
- "Dolu bir kadeh içti ve meze yerine alt dudağını ısırdı." (Aka Gündüz)
- "Isıracak köpek dişlerini göstermezmiş zaten, ne zaman iyisini gördük?" (Emine Işınsu)
-
[nsz]
Dişleriyle koparmak
- "Koparın bir tane de ısırın bakın..." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Rüzgâr sert esmek, keskin bir biçimde etkilemek
- "Ayaz insanın yüzünü ısırıyordu." (Tarık Buğra)
-
Kumaş dalamak, kaşındırmak
-
[-i]
Dişleri arasına alıp sıkmak
- UFLAMAK
-
-
[nsz]
Acı, sızı duyarak uf demek
-
[nsz]
Acı, sızı duyarak uf demek
- KABALAK
-
-
[isim]
Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı ordusunda kullanılmış olan, şapkaya benzeyen bir tür başlık
- "Kendisi, ayağında postallar, sırtında kaput, başında kabalak, Çanakkale cehenneminde askerliğini yaparken..." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
[isim]
Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı ordusunda kullanılmış olan, şapkaya benzeyen bir tür başlık
- PİRÜPAK
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
Tertemiz, lekesiz
- "İnsan o merhemden bir kere sürdü mü haftasına kalmaz, pirüpak olur." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Akhöyük'teki nar ağacının yanında bir gün yatarsanız cümle dertlerinizden pirüpak olursunuz." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[sıfat]
Tertemiz, lekesiz
- OKŞAMAK
-
-
[-i]
Sevgi, şefkat belirtisi olarak elini bir şeyin üzerinde yavaş yavaş gezdirmek veya ona hafifçe vurmak
- "Oğlan kızın yanına geldi, saçlarını okşuyor." (Haldun Taner)
-
[nsz]
Hafifçe dövmek
- "Bir gün hani bir huysuzluk ettiği zaman, al eline, biraz okşayıver." (Burhan Felek)
-
Bir kimseyi hoşnut etmek
- "Mektuplarında onun onurunu okşayacak, endişelerini hafifletecek cümleleri artırdı." (Çetin Altan)
-
Benzemek, andırmak, hatırlatmak
- "Bu iki sarı birbirini okşuyor."
-
[-i]
Sevgi, şefkat belirtisi olarak elini bir şeyin üzerinde yavaş yavaş gezdirmek veya ona hafifçe vurmak
- UTULMAK
-
-
[-e]
Utma işi yapılmak veya utma işine konu olmak
-
[-e]
Utma işi yapılmak veya utma işine konu olmak
- İNFİRAK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Ayrılma
-
[isim]
Ayrılma
- ARITMAK
-
-
[-i]
Temizlemek, temiz duruma getirmek, paklamak
-
Katışıksız duruma getirmek, tasfiye etmek
-
[-i]
Temizlemek, temiz duruma getirmek, paklamak
- TOPALAK
-
-
[isim]
Hünnapgillerden, yapraklarından yeşil boya çıkarılan bir bitki (Rhamnus clorophorus globosus)
-
[isim]
Hünnapgillerden, yapraklarından yeşil boya çıkarılan bir bitki (Rhamnus clorophorus globosus)
- AKITMAK
-
-
[-i]
Akmasını sağlamak, akmasına yol açmak, dökmek
-
[-i]
Akmasını sağlamak, akmasına yol açmak, dökmek