Başında ak olan 5 harfli 36 kelime var. Ak ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde ak olan kelimeler listesine ya da sonu ak ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında ak bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- AKRAN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yaş, meslek, toplumsal durum vb. bakımından birbirine eşit olanlardan her biri, boydaş, taydaş, öğür
- "Babası silik, adsız bir berberken çocuk bütün akranlarını çekerek dükkânını canlandırdı." (Necati Cumalı)
-
[isim]
Yaş, meslek, toplumsal durum vb. bakımından birbirine eşit olanlardan her biri, boydaş, taydaş, öğür
- AKAJU
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Maun
- "Akajudan yapılmış bu narin ve şık dolaplar otuz âşıklı bir kokotun elbise dolaplarına benziyordu." (Ömer Seyfettin)
-
[sıfat]
Maundan yapılmış
- "Kenarda akaju bir yazıhane duruyordu." (Ömer Seyfettin)
-
[isim]
Maun
- AKLEN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[zarf]
Akıl gereğince, akıl yönünden
-
[zarf]
Akıl gereğince, akıl yönünden
- AKMAK
-
-
[-den]
Sıvı maddeler veya çok ince taneli katı maddeler bir yerden başka bir yere doğru gitmek
- "Eskiden Sakarya, bu köprünün altından akarmış." (Sait Faik Abasıyanık)
- "İçeriğin nasıl aktarılacağına dikkat etmiş, dilin olanaklarını akarına bırakmıştır." (Selim İleri)
- "Ebediyete akıp giden her on senede..." (Atatürk)
-
Bu gibi maddeler aşağıya, yere düşmek
- "Üstünden sular akıyor."
-
Sıvı bir madde bir yerden çıkmak
-
[nsz]
Bir kap veya bir yer, içindeki veya üstündeki sıvıyı sızdırmak
- "Kova akıyor. Dam akıyor."
-
[-e]
Art arda ve toplu olarak gitmek
- "Öfkeli insanlar, el ele, omuz omuza Taksim'e doğru akıyorlardı." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
[nsz]
Kumaş yıpranıp iplikleri erimeye başlamak
- "... çarşafın kumaşı da yer yer akmış, buruşmuştu." (Refik Halit Karay)
-
[nsz]
Boya birbirine karışmak
-
[-le]
Sürüp gitmek
- "Nedim divanında bir kaside vardır, müjgân üstüne, hicran üstüne, umman üstüne kafiyeleri ve redifleriyle akar." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[nsz]
Zaman çabuk geçmek
-
[nsz]
Karışmak, katılmak
-
[nsz]
Çabucak savuşmak, ortadan kaybolmak
-
[-den]
Sıvı maddeler veya çok ince taneli katı maddeler bir yerden başka bir yere doğru gitmek
- AKMAZ
-
-
[isim]
Durgun su, gölet
-
[isim]
Durgun su, gölet
- AKAİT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir dinin öğrenilmesi gereken inançlarının ve tapınma kurallarının tümü
-
Bu kuralları toplayan kitap
-
[isim]
Bir dinin öğrenilmesi gereken inançlarının ve tapınma kurallarının tümü
- AKİLE
- ...
- AKÇIL
-
-
[sıfat]
Rengini atmış, ağarmış, içinde ak renk bulunan
- "Buruşuk, akçıl donlu bir bedevi." (Refik Halit Karay)
-
[sıfat]
Rengini atmış, ağarmış, içinde ak renk bulunan
- AKTİF
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[sıfat]
Etkin, canlı, hareketli, çalışkan, faal
-
Etkili, etken
-
[isim]
Etken
-
[isim]
Bir ticarethanenin, ortaklığın para ile değerlendirilebilen mal ve haklarının tümü
-
[sıfat]
Etkin, canlı, hareketli, çalışkan, faal
- AKLIK
-
-
[isim]
Ak olma durumu
- "Ocaktan aklığını yitirmiş bir bezle döndü, yeni gelenin masasını sildi." (Rıfat Ilgaz)
-
Kadınların makyaj için yüzlerine sürdükleri beyaz bir sıvı, düzgün
-
[isim]
Ak olma durumu
- AKALA
-
-
[isim]
Amerikan tohumundan yurdumuzda üretilen bir pamuk türü
-
[isim]
Amerikan tohumundan yurdumuzda üretilen bir pamuk türü
- AKORT
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Bir çalgıda doğru ses vermesi için yapılan ayar, düzen
-
Armoniyi sağlayan seslerin birleşmesi
-
Uyum
-
[isim]
Bir çalgıda doğru ses vermesi için yapılan ayar, düzen
- AKMAN
-
-
[sıfat]
Bozulmamış, saf, temiz
-
[sıfat]
Bozulmamış, saf, temiz
- AKREP
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Saatin iki ibresinden küçüğü
- "Rengi kararmış bir saat; ne yelkovanı var ne akrebi." (Sermet Muhtar Alus)
-
[isim]
Saatin iki ibresinden küçüğü
- AKSON
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Sinir uyarmalarını sinir hücresinden ileriye uzatmaya yarayan, sinir hücrelerinin uzantılarından en belirli ve uzun olanı
-
[isim]
Sinir uyarmalarını sinir hücresinden ileriye uzatmaya yarayan, sinir hücrelerinin uzantılarından en belirli ve uzun olanı
- AKKUŞ
-
-
[isim]
Atmaca
-
[isim]
Atmaca
- AKŞIN
-
-
[sıfat]
Kıllarında ve gözlerinde, bazen de derisinde doğuştan boya maddesi bulunmadığı için her yanı ak olan (hayvan veya insan), çapar, albinos
-
[sıfat]
Kıllarında ve gözlerinde, bazen de derisinde doğuştan boya maddesi bulunmadığı için her yanı ak olan (hayvan veya insan), çapar, albinos
- AKŞAM
-
-
[isim]
Gündüzün son ve gecenin ilk saatleri
-
Gece
- "Şimdi, gelelim dün akşam bahsi geçen yüzük hikâyesine..." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Akşam ezanı
-
Akşam namazı
-
[isim]
Gündüzün son ve gecenin ilk saatleri
- AKDUT
-
-
[isim]
Beyaz renkte olan dut
-
[isim]
Beyaz renkte olan dut
- AKLAN
-
-
[isim]
Sularını bir denize veya göle gönderen bölge, maile
- "Karadeniz aklanı."
-
Bir dağ sırasının yamaçlarından her biri
-
[isim]
Sularını bir denize veya göle gönderen bölge, maile