Başında ak olan 5 harfli 36 kelime var. Ak ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde ak olan kelimeler listesine ya da sonu ak ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında ak bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- AKKUŞ
-
-
[isim]
Atmaca
-
[isim]
Atmaca
- AKŞAM
-
-
[isim]
Gündüzün son ve gecenin ilk saatleri
-
Gece
- "Şimdi, gelelim dün akşam bahsi geçen yüzük hikâyesine..." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Akşam ezanı
-
Akşam namazı
-
[isim]
Gündüzün son ve gecenin ilk saatleri
- AKSAM
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kısımlar
-
[isim]
Kısımlar
- AKDUT
-
-
[isim]
Beyaz renkte olan dut
-
[isim]
Beyaz renkte olan dut
- AKVAM
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kavimler
-
[isim]
Kavimler
- AKSAK
-
-
[sıfat]
Aksayan, hafifçe topallayan
-
İyi gitmeyen, iyi işlemeyen
- "İşin aksak yönü."
-
[isim]
Türk müziğinde kıvrak bir usul
-
[isim]
Eski Yunan ve Latin şiir ölçüsünde, sondan bir önceki hecesi kısa olacak yerde uzun olan dize
-
[sıfat]
Aksayan, hafifçe topallayan
- AKİDE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
İnanç
- "Akidesini esvap gibi değiştirebilen, vicdanını adi bir eşya gibi satan insanlar bu dünyada az değildir." (Ömer Seyfettin)
-
[isim]
İnanç
- AKMAZ
-
-
[isim]
Durgun su, gölet
-
[isim]
Durgun su, gölet
- AKÇIL
-
-
[sıfat]
Rengini atmış, ağarmış, içinde ak renk bulunan
- "Buruşuk, akçıl donlu bir bedevi." (Refik Halit Karay)
-
[sıfat]
Rengini atmış, ağarmış, içinde ak renk bulunan
- AKLAN
-
-
[isim]
Sularını bir denize veya göle gönderen bölge, maile
- "Karadeniz aklanı."
-
Bir dağ sırasının yamaçlarından her biri
-
[isim]
Sularını bir denize veya göle gönderen bölge, maile
- AKAİT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir dinin öğrenilmesi gereken inançlarının ve tapınma kurallarının tümü
-
Bu kuralları toplayan kitap
-
[isim]
Bir dinin öğrenilmesi gereken inançlarının ve tapınma kurallarının tümü
- AKMAN
-
-
[sıfat]
Bozulmamış, saf, temiz
-
[sıfat]
Bozulmamış, saf, temiz
- AKTÖR
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Erkek oyuncu
- "Bir tiyatro kumpanyasında aktör oldum." (Halide Edip Adıvar)
-
Olduğundan başka türlü görünen kimse
-
[isim]
Erkek oyuncu
- AKLIK
-
-
[isim]
Ak olma durumu
- "Ocaktan aklığını yitirmiş bir bezle döndü, yeni gelenin masasını sildi." (Rıfat Ilgaz)
-
Kadınların makyaj için yüzlerine sürdükleri beyaz bir sıvı, düzgün
-
[isim]
Ak olma durumu
- AKICI
-
-
[sıfat]
Akma özelliği olan
-
Kolay anlaşılabilen, okunabilen, anlamca açık (anlatım), selis
- "Yurdumuzda yirmi yıl kaldığı için akıcı bir Türkçesi var." (Haldun Taner)
-
Kesintisiz
-
[sıfat]
Akma özelliği olan
- AKEMİ
-
-
[isim]
İki elemanlı mermer yapıştırıcısı
-
[isim]
İki elemanlı mermer yapıştırıcısı
- AKKÖY
- ...
- AKŞIN
-
-
[sıfat]
Kıllarında ve gözlerinde, bazen de derisinde doğuştan boya maddesi bulunmadığı için her yanı ak olan (hayvan veya insan), çapar, albinos
-
[sıfat]
Kıllarında ve gözlerinde, bazen de derisinde doğuştan boya maddesi bulunmadığı için her yanı ak olan (hayvan veya insan), çapar, albinos
- AKMAK
-
-
[-den]
Sıvı maddeler veya çok ince taneli katı maddeler bir yerden başka bir yere doğru gitmek
- "Eskiden Sakarya, bu köprünün altından akarmış." (Sait Faik Abasıyanık)
- "İçeriğin nasıl aktarılacağına dikkat etmiş, dilin olanaklarını akarına bırakmıştır." (Selim İleri)
- "Ebediyete akıp giden her on senede..." (Atatürk)
-
Bu gibi maddeler aşağıya, yere düşmek
- "Üstünden sular akıyor."
-
Sıvı bir madde bir yerden çıkmak
-
[nsz]
Bir kap veya bir yer, içindeki veya üstündeki sıvıyı sızdırmak
- "Kova akıyor. Dam akıyor."
-
[-e]
Art arda ve toplu olarak gitmek
- "Öfkeli insanlar, el ele, omuz omuza Taksim'e doğru akıyorlardı." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
[nsz]
Kumaş yıpranıp iplikleri erimeye başlamak
- "... çarşafın kumaşı da yer yer akmış, buruşmuştu." (Refik Halit Karay)
-
[nsz]
Boya birbirine karışmak
-
[-le]
Sürüp gitmek
- "Nedim divanında bir kaside vardır, müjgân üstüne, hicran üstüne, umman üstüne kafiyeleri ve redifleriyle akar." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[nsz]
Zaman çabuk geçmek
-
[nsz]
Karışmak, katılmak
-
[nsz]
Çabucak savuşmak, ortadan kaybolmak
-
[-den]
Sıvı maddeler veya çok ince taneli katı maddeler bir yerden başka bir yere doğru gitmek
- AKKOR
-
-
[sıfat]
Işık saçacak beyazlığa varıncaya kadar ısıtılmış olan
- "Akkor kömür."
-
[sıfat]
Işık saçacak beyazlığa varıncaya kadar ısıtılmış olan