Başında a olan 4 harfli 284 kelime var. A harfi ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde a harfi olan kelimeler listesine ya da sonu a harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında a bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- ABUS
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Somurtkan (kimse)
-
Çatık, asık (yüz)
- "Abus çehreli bir adamın ne namazı ne niyazı ne zekâtı ne orucu makbuldür." (Ömer Seyfettin)
-
Garip, acayip
- "Genç, esmer kız tahayyül ediyor, zihninde müphem hayallere karışan abus suallere cevap veremiyordu." (Ömer Seyfettin)
-
[sıfat]
Somurtkan (kimse)
- AHİT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kendi kendine söz vererek bir işi üzerine alma, ant
- "Ahdim olsun, bu işi yapacağım."
-
Antlaşma
-
Devir, zaman
-
[isim]
Kendi kendine söz vererek bir işi üzerine alma, ant
- ASUR
- ...
- APAZ
-
-
[isim]
Avuç
-
[isim]
Avuç
- ATEŞ
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Yanıcı cisimlerin tutuşmasıyla beliren ısı ve ışık, od, nâr
- "Uygarlık ateşten doğmuştur."
- "Yüzüm nasıl bir hâl aldı bilmiyorum fakat ateş gibi kesildiğini iyi biliyorum." (Tarık Buğra)
- "Alnı, yanakları ateş gibi yandığı hâlde vücudu tir tir titriyor, dişleri birbirine çarpıyordu." (Haldun Taner)
- "Parça parça morarmış yüzüyle ateş püskürüyordu." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
Tutuşmuş olan cisim
-
Isıtmak, pişirmek için kullanılan yer veya araç
- "Yemeği ateşten indirdim."
- "Bir sözden, bir asker geçişinden, bir düşünceden yüreği parlar, gönlü ateş alır." (Memduh Şevket Esendal)
-
Patlayıcı silahların atılması
- "Top ateşi geceye kadar sürdü."
-
Vücut ısısı
- "Ateşi kırktan aşağıya düşmezdi." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Öfke, hırs, hınç
- "Fırlayıp ayağa kalkmış, bir duvara yaslanarak ateş fışkıran gözlerle onu seyre başlamıştı." (Tarık Buğra)
-
Coşkunluk
- "Nejat Efendi'nin çalışında Peregrini'nin ihtirası, ateşi yoktu." (Halide Edip Adıvar)
-
Tehlike, felaket
- "Kendinizi ateşe atıyorsunuz."
-
Büyük üzüntü, acı
- "İçimin ateşi hiç küllenmedi. Seneler geçtikçe daha alevleniyor. Evlat acısı bu ..." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
[isim]
Yanıcı cisimlerin tutuşmasıyla beliren ısı ve ışık, od, nâr
- AMİN
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Amonyaktaki hidrojen yerine, tek değerli hidrokarbonlu köklerin geçmesiyle oluşan ürünlerin genel adı
-
[isim]
Amonyaktaki hidrojen yerine, tek değerli hidrokarbonlu köklerin geçmesiyle oluşan ürünlerin genel adı
- ADEM
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yokluk
- "Ne civarda bir köy var ne bir evin hayali / Sonun ademdir diyor insana yolun hâli." (Faruk Nafiz Çamlıbel)
-
[isim]
Yokluk
- AZOT
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Atom numarası 7, atom ağırlığı 14,008 olan, havada beşte dört oranında bulunan, rengi, kokusu, tadı olmayan element, nitrojen (simgesi N)
-
[isim]
Atom numarası 7, atom ağırlığı 14,008 olan, havada beşte dört oranında bulunan, rengi, kokusu, tadı olmayan element, nitrojen (simgesi N)
- AÇAN
-
-
[isim]
Oynak kemiklerin arasındaki açıları genişletmeye yarayan kasların genel adı, büken karşıtı
-
[isim]
Oynak kemiklerin arasındaki açıları genişletmeye yarayan kasların genel adı, büken karşıtı
- AÇAR
-
-
[isim]
Anahtar
-
İştah açmak için yemekten önce içilen alkollü içki, aperitif
-
[isim]
Anahtar
- AÇMA
-
-
[isim]
Açmak işi
-
Orman içinde ağaç kesme veya yakma yoluyla tarıma elverişli bir duruma getirilen arazi
-
Bir çeşit susamsız, kalınca, yağlı çörek
-
[isim]
Açmak işi
- ADAY
-
-
[isim]
Bir görev, bir iş için kendini ileri süren veya başkaları tarafından ileri sürülen kimse
- "Babası da beni damat adayı olarak görüyordu." (Mahmut Yesari)
- "Siyasi parti grupları Başkanlık için aday gösteremezler." (Anayasa)
- "Geçen seçim bu dört kardeşin dördü de ayrı partiden aday oldular." (Haldun Taner)
-
Bir iş için yetiştirilmekte, eğitilmekte olan kimse, namzet
- "Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan adayları, on gün içinde Başkanlık Divanına bildirilir." (Anayasa)
-
[isim]
Bir görev, bir iş için kendini ileri süren veya başkaları tarafından ileri sürülen kimse
- AFİŞ
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Bir şeyi duyurmak veya tanıtmak için hazırlanan, kalabalığın görebileceği yere aşılmış, genellikle resimli duvar ilanı, ası
- "Afişler bütün tiyatrolarda üç beş günde bir değişirdi." (Tarık Buğra)
- "Geç baba, geç, artık afiş yutmuyoruz."
- "Oyunun afişte kalması için başarıyla oynanması gerekir."
-
[isim]
Bir şeyi duyurmak veya tanıtmak için hazırlanan, kalabalığın görebileceği yere aşılmış, genellikle resimli duvar ilanı, ası
- AĞAÇ
-
-
[isim]
Meyve verebilen, gövdesi odun veya kereste olmaya elverişli bulunan ve uzun yıllar yaşayabilen bitki
- "Neredesin yahu, seni bekleye bekleye ağaç olduk."
-
[sıfat]
Bu gibi bitkilerin gövdesinden ve dallarından yapılan
- "Ağaç tekne."
-
Direk
-
[isim]
Meyve verebilen, gövdesi odun veya kereste olmaya elverişli bulunan ve uzun yıllar yaşayabilen bitki
- AKİT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Sözleşme
-
Nikâh
-
[isim]
Sözleşme
- AFAL
-
-
[sıfat]
Şaşkın, dağınık, ne yapacağını bilmez
- "Bir top ağzından henüz fırlamış gibi afal ve dağınıktı." (Falih Rıfkı Atay)
-
[sıfat]
Şaşkın, dağınık, ne yapacağını bilmez
- AĞIR
-
-
[sıfat]
Tartıda çok çeken, hafif karşıtı
- "Kurşun ağır bir madendir. Taş yerinde ağırdır."
- "Yerli halıları gördüm; koyu sıcak kırmızılarla diri maviler ağır basıyordu." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
- "Devlet adamlarının ileri gelenleri böyle sözlere karışmaz, ağır dururlar." (Memduh Şevket Esendal)
- "... bir odacının ağzından bu cevabı almak insana öyle ağır geliyor ki." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Çapı, boyutları büyük
- "Ağır top. Ağır tank."
- "Peki deyişleri de akılları yattığı için değil, korkuları ağır bastığı için oldu." (Tarık Buğra)
- "Hakem tarafından verilen kırmızı kart ağır kaçtı."
-
Değeri çok olan, gösterişli
- "Ağır kıyafeti ile muhite uymayan Canan'ın yanında, ne kadar rahat ve sadeydi." (Mithat Cemal Kuntay)
-
Çetin, güç
- "Denizcilik tarihinin en ağır sorumluluklarından birini üzerine alıyordu." (Feridun Fazıl Tülbentçi)
-
Tehlikeli, korkulu, vahim
-
Sıkıntı veren, bunaltıcı
-
Dokunaklı, insanın gücüne giden, kırıcı
- "Kızmıştım, Keziban'a söylenecek şöyle ağır bir söz arıyordum." (Nurullah ataç)
-
Ağırbaşlı, ciddi
- "Bu, on dokuz yaşında ufak tefek bir kızdı. Fakat otuz yaşındaki bir insandan daha ağırdı." (Halide Edip Adıvar)
-
Keskin, boğucu (koku)
- "Bu koku, en hafif rüzgârla burnu kuvvetli bir adama uzaktan kendini hissettirecek kadar ağırdır." (Falih Rıfkı Atay)
-
Sindirimi güç (yiyecek)
- "Ağır bir yemek."
-
Yoğun
- "Evin sofasına girer girmez kendisini ağır bir duman karşıladı." (Abbas Sayar )
-
Uyanılması güç, derin (uyku)
-
Kısık, alçak
- "Ağaya pek duyurmak istemeyen ağır bir sesle kulağıma eğildi." (Osman Cemal Kaygılı)
-
Güç işiten, sağır
-
[zarf]
Yavaş
- "Cüneyt Bey sözlerini tartıyormuş gibi ağır söylüyordu." (Etem İzzet Benice)
-
[isim]
Ağır sıklet
- "Yıllarca ağırda güreşti."
-
Davranışları yavaş olan
- "Ağır adam."
-
[sıfat]
Tartıda çok çeken, hafif karşıtı
- AORT
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Kalbin sol karıncığından çıkan ve vücuda kırmızı kan dağıtan büyük atardamar
-
[isim]
Kalbin sol karıncığından çıkan ve vücuda kırmızı kan dağıtan büyük atardamar
- ARLI
-
-
[sıfat]
Namuslu, utangaç, sıkılgan
- "Ağaların yiğittir, arlıdır, oğul!" (Tarık Buğra)
-
[sıfat]
Namuslu, utangaç, sıkılgan
- ATIL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Tembel
-
İşsiz, aylak
-
Etkisiz, işe yaramaz
-
Süreduran
-
[sıfat]
Tembel