Sonunda n olan 3 harfli 58 kelime var. N harfi ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde n harfi olan kelimeler listesine ya da başında n harfi olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- FÖN
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Sıcak, kuru ve sert esen bir tür rüzgâr
-
Bu rüzgârı veren bir aletle saçı kurutup biçim vererek tarama
-
[isim]
Sıcak, kuru ve sert esen bir tür rüzgâr
- DÜN
-
-
[isim]
Bugünden bir önceki gün
- "Dün gece uyuyamadım da biraz başım ağrıyor." (Peyami Safa)
-
Geçmiş
- "Bugünü anlamak için dünü bilmek gerek."
-
[zarf]
Bugünden bir önceki günde
- "Dün söyledi."
-
[zarf]
Kısa bir süre önce
-
[isim]
Bugünden bir önceki gün
- FİN
- ...
- TAN
-
-
[isim]
Güneş doğmadan önceki alaca karanlık, fecir
- "Artık tan sökünceye kadar gelsin gazeller, şarkılar, feryatlar." (Salâh Birsel)
-
[isim]
Güneş doğmadan önceki alaca karanlık, fecir
- TON
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Bir metreküp hacminde ve + 4 °C'deki arı suyun ağırlığı
-
Bin kilogramlık ağırlık birimi
-
[isim]
Bir metreküp hacminde ve + 4 °C'deki arı suyun ağırlığı
- CAN
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
İnsan ve hayvanlarda yaşamayı sağlayan ve ölümle vücuttan ayrılan madde dışı varlık
- "Susunuz, dedi, beyhude, ... yoruluyorsunuz can alacak noktayı unutuyoruz." (Mahmut Yesari)
- "Gözüne kestirdiği, daha doğrusu, suçlamak için can attığı birisi var." (Tarık Buğra)
- "Sırası gelince kendi paylarına düşen can borcunu da ödediler." (Memduh Şevket Esendal)
- "Eylül sonunda ruhunu teslim eden heves / Can bulmak üzredir yeni baştan bahar ile" (Faruk Nafiz Çamlıbel)
-
Yaşama, hayat
- "Bir kedi yavrusunu kurtarmak için ipe sarılıp kuyuya iner, canımı tehlikeye koyardım." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Yazdığım satırlara bakarsanız manevi varlığımın can çekiştiğini görürsünüz." (Halide Edip Adıvar)
- "Bu sözleriniz bana can verdi."
- "Bitip tükenmek bilmeyen bir tablo gibi serilip giden lale tarlası renkten renge geçtikçe herkesin canı ağzına geliyor." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
-
Güç, dirilik
- "Her şeyde bu mevsime mahsus bir can, bir dirilik kendini gösteriyordu." (Memduh Şevket Esendal)
- "Bahar toprağa gene can verdi." (Falih Rıfkı Atay)
- "Ayrılık! Her vakit can yakar, ağlatır." (Ahmet Rasim)
- "Her gün giyilmekten elbisenin canı çıktı."
-
Kişi, birey
- "Benimle beraber dört canız ." (Falih Rıfkı Atay)
-
İnsanın kendi varlığı, özü
- "Ne denir, canımız ne mertebe insan olsa mayamız, maddemiz hayvan..." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Gönül
- "Çirkin bana kurban, ben de güzele / Can sever güzeli, maldan ziyade." (Karacaoğlan)
-
Bektaşilik ve Mevlevilikte tarikat kardeşi
-
[sıfat]
Çok içten, sevimli, sevilen, şirin
- "Alphonse Daudet ilk gençliğimin can yazarlarından biri idi." (Tarık Buğra)
-
[ünlem]
Yakınlık duygusu belirten bir seslenme sözü
- "Canlar! ... Açık olsun bahtınız." (Enis Behiç Koryürek)
-
[isim]
İnsan ve hayvanlarda yaşamayı sağlayan ve ölümle vücuttan ayrılan madde dışı varlık
- DON
-
-
[isim]
Giysi
-
Vücudun belden aşağısına giyilen uzun veya kısa iç giysisi, külot
-
[isim]
Giysi
- JÖN
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[sıfat]
Genç
-
[isim]
Önemli rollerde oynayan genç oyuncu, jönprömiye
-
[sıfat]
Genç
- RUN
-
Kelime Kökeni : Norveç
-
[isim]
III-XIII. yüzyıllarda İngiliz İskandinav dillerinde kullanılan alfabenin harflerinin her biri
-
Göktürk yazıtlarında kullanılan yazı türünün harflerinden her biri
-
[isim]
III-XIII. yüzyıllarda İngiliz İskandinav dillerinde kullanılan alfabenin harflerinin her biri
- SAN
-
-
[isim]
Ün, şan, şöhret
- "Ne adını sanını ne kalıbını kıyafetini ne oturup kalkmasını ... beğenirdim." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Saygı belirtme sözü, unvan
-
Herhangi bir şeyi, neyse o yapan nitelik, kip karşıtı
-
[isim]
Ün, şan, şöhret
- ŞAN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Ün, san, şöhret
- "Onların karşısında ilk elde çekilmeyi şanına yediremedi." (Ömer Seyfettin)
-
Gösteriş, gösterişlilik
-
[isim]
Ün, san, şöhret
- TEN
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
İnsan vücudunun dış yüzü, cilt
- "Tene yapışıp benek benek su kabarcıkları dolan sert mayolar..." (Refik Halit Karay)
-
Vücut
- "Tende can kalmadı."
-
[isim]
İnsan vücudunun dış yüzü, cilt
- DİN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Tanrı'ya, doğaüstü güçlere, çeşitli kutsal varlıklara inanmayı ve tapınmayı sistemleştiren toplumsal bir kurum, diyanet
- "Her dinin mabetleri bütün müminlere açıktır." (Hüseyin Cahit Yalçın)
- "Senin yanına fedai yazılacağım ve dini bir uğruna çalışacağım." (Refik Halit Karay)
- "Ufacık bir düşüncenin en büyük bir dikkati iflas ettirdiğini dini gibi bilirdi." (Ömer Seyfettin)
- "Şevki Bey dedi, dinin aşkına sen Romenlerin gemi yaptıklarını işittin mi?" (Memduh Şevket Esendal)
-
Bu nitelikteki inançları kurallar, kurumlar, töreler ve semboller biçiminde toplayan, sağlayan düzen
- "Yazık ki bu sanat ve din bahsinde bana arkadaşlık edecek kültürde değil." (Refik Halit Karay)
-
İnanılıp çok bağlanılan düşünce, inanç veya ülkü, kült
-
[isim]
Tanrı'ya, doğaüstü güçlere, çeşitli kutsal varlıklara inanmayı ve tapınmayı sistemleştiren toplumsal bir kurum, diyanet
- YÖN
-
-
[isim]
Belli bir noktaya göre olan yer, taraf
-
Bir şeyin belli bir noktaya baktığı yan, veçhe
- "Binanın batı yönü."
-
Bir yere gitmek için izlenen yol, cihet, istikamet
- "Bolu yönüne."
-
Tutulacak, izlenecek yol
- "İşin ekonomik yönü."
-
[isim]
Belli bir noktaya göre olan yer, taraf
- TÜN
-
-
[isim]
Gece
-
[isim]
Gece
- BUN
-
-
[isim]
Sıkıntı
- "Soluğunu kesen acı, göğsünü sıkıştıran bun sancılarına benzemiyordu." (Atilla İlhan)
-
[isim]
Sıkıntı
- CİN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Dinî inanışa göre duyularla kavranamayan, insanlar gibi irade ve anlama yeteneğine sahip, ilahî emirlere uymakla yükümlü tutulan yaratık
- "İnadıma iş yapmasın, dokunmayım hatırına. Cin damarıma niye basıyor?" (Orhan Kemal)
- "Bir kedi kadar çevik, açıkgöz olan İzmirli Nusret, lisenin onuna kadar okumuş, cin gibi bir delikanlıydı." (Orhan Kemal)
- "O mirasın ağırlığı altında ezilip susacaklarına, bir de ülkemizde insan haklarının avukatı kesilmiyorlar mı cin ifrit oluyorum." (Atilla İlhan)
- "Şimdi koca çiftliğin yirmi odasında cinler top oynuyor." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Masallarda göze görünmeyen, türlü biçimlere girebilen, iyilik de kötülük de yapabilen yaratık
-
Akıllı, zeki, uyanık kimse
-
[isim]
Dinî inanışa göre duyularla kavranamayan, insanlar gibi irade ve anlama yeteneğine sahip, ilahî emirlere uymakla yükümlü tutulan yaratık
- TİN
-
-
[isim]
Ruh
-
Birtakım fizik ötesi kurucularının, gerçeği ve evreni açıklamak için her şeyin özü, temeli veya yapıcısı olarak benimsedikleri madde dışı varlık
-
[isim]
Ruh
- TUN
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Gizli yer, köşe bucak
-
[isim]
Gizli yer, köşe bucak
- BİN
-
-
[isim]
Dokuz yüz doksan dokuzdan sonra gelen sayının adı
- "Rıfat Paşa gibi terbiyeli bir zat bile bin dereden su getirir, harp siyasetimizi methederdi." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Gündüzki o tatlı eğlentiler şimdi fitil fitil burnumdan gelmeye başladığı için bugün buralara geldiğime bin pişman oluyordum." (Osman Cemal Kaygılı)
- "Nihayet bin zahmetle iki ayağımın üstüne kalkabildim." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Bu sayıyı gösteren 1000, M rakamlarının adı
- "Ali Çavuş'un hiddeti daha ziyadeleşti. Küfrün bini bir paraya." (Nabizade Nazım)
-
[sıfat]
On kere yüz, dokuz yüz doksan dokuzdan bir artık
-
[sıfat]
Pek çok, çok sayıda
- "Taşlar, topraklar kaydırarak bin zorlukla iniyorlardı." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Dokuz yüz doksan dokuzdan sonra gelen sayının adı