Sonunda n olan 3 harfli 58 kelime var. N harfi ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde n harfi olan kelimeler listesine ya da başında n harfi olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- SİN
-
-
[isim]
Ölü gömülen yer, gömüt, mezar, kabir, metfen, makber
- "Sana ibret gerek ise / Gel göresin bu sinleri." (Yunus Emre)
-
[isim]
Ölü gömülen yer, gömüt, mezar, kabir, metfen, makber
- YÖN
-
-
[isim]
Belli bir noktaya göre olan yer, taraf
-
Bir şeyin belli bir noktaya baktığı yan, veçhe
- "Binanın batı yönü."
-
Bir yere gitmek için izlenen yol, cihet, istikamet
- "Bolu yönüne."
-
Tutulacak, izlenecek yol
- "İşin ekonomik yönü."
-
[isim]
Belli bir noktaya göre olan yer, taraf
- DUN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Alçak, aşağı, aşağılık
-
[sıfat]
Alçak, aşağı, aşağılık
- LAN
-
-
[ünlem]
Ulan
- "İte bak lan, dedi, nasıl da horozlanıyor?" (Necati Cumalı)
-
[ünlem]
Ulan
- KAN
-
-
[isim]
Atardamar ve toplardamarların içinde dolaşarak hücrelerde özümleme, yadımlama görevlerini sağlayan plazma ve yuvarlardan oluşmuş kırmızı renkli sıvı
- "Cebinden çıkardığı mendille ellerine bulaşan kanları silerek haykırdı." (Ömer Seyfettin)
- "Kan başına çıkarmış zavallının ve hep bağırmak, bağırmak istermiş." (Peyami Safa)
- "O görüntü gözlerimin önünde canlanınca kan beynime sıçrıyor, kendimi kaybediyorum." (Ahmet Ümit)
- "Şimdiyse durum değişmiş, şu sazevinde oturanlar toprak için kan bile dökebilirlerdi." (Yahya Kemal)
-
Soy
- "O da benim kanımdan."
- "Her şeye karşın iş adamlığı kanına işlemişti." (Tahsin Yücel)
-
[isim]
Atardamar ve toplardamarların içinde dolaşarak hücrelerde özümleme, yadımlama görevlerini sağlayan plazma ve yuvarlardan oluşmuş kırmızı renkli sıvı
- YÜN
-
-
[isim]
Koyun tüyü
- "Bu şiltenin yünü az gelmiş."
-
[sıfat]
Bu tüyden yapılmış
- "Rahat, yünden, yumuşak bir terlik giyin." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[isim]
Koyun tüyü
- BAN
-
-
[isim]
Osmanlı İmparatorluğu döneminde Macaristan ve Hırvatistan'da sancak beylerine ve küçük prenslere verilen unvan
-
[isim]
Osmanlı İmparatorluğu döneminde Macaristan ve Hırvatistan'da sancak beylerine ve küçük prenslere verilen unvan
- ŞEN
-
-
[sıfat]
Yaşamaktan mutlu olduğunu davranışlarıyla belli eden, sevinçli, neşeli
- "Hayatta daima şen insanlarla beraber olun, gamlı insanların gamı size de bulaşır." (Reşat Enis)
- "Sizler gidin, genç kızların türküsüyle şen olun." (Mehmet Emin Yurdakul)
-
Neşe veren, neşelendiren, eğlenceli
- "Şen kahkahalar yükseliyorken evinizden / Bendim geçen ey sevgili sandalla denizden." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
Neşe belirtisi olan
-
[sıfat]
Yaşamaktan mutlu olduğunu davranışlarıyla belli eden, sevinçli, neşeli
- VEN
- ...
- JÖN
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[sıfat]
Genç
-
[isim]
Önemli rollerde oynayan genç oyuncu, jönprömiye
-
[sıfat]
Genç
- AYN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Göz
-
[isim]
Göz
- ÇAN
-
-
[isim]
İçinden sarkan tokmağının kenarlara vurmasıyla ses çıkaran madenden araç, kampana
- "Harp gemisinde çan, düdük ve insan sesleri birbirine karıştı." (Falih Rıfkı Atay)
- "İsterseniz çanıma ot tıkar, beni mahvedersiniz." (Orhan Kemal)
-
[isim]
İçinden sarkan tokmağının kenarlara vurmasıyla ses çıkaran madenden araç, kampana
- GÜN
-
-
[isim]
Güneş
- "Gün biraz yükselince ıssı bir sıcak kırları kapladı." (Memduh Şevket Esendal)
- "O geceyi çok rahatsız geçiren Rıza ertesi sabah gün ağarırken kalktı." (Haldun Taner)
- "Doktordan gün almam gerekir."
- "Değişiveren şartlar karşısında gün doğmadan neler doğar diye düşündüğü çok olmuştu." (Ayşe Kulin)
-
Güneş ışığı
- "Beş yaşından iki gün aldı."
- "Süleyman kâhya gün atıncaya kadar çadırların arasında dolaştı." (Yahya Kemal)
- "Benim tavukların günü daha dolmamışsa suçlu olan ben miyim?" (Zeyyat Selimoğlu)
-
Gündüz
- "Güneş, bütün gün enselerinde boza pişirmiş." (Haldun Taner)
-
Yer yuvarlağının kendi ekseni etrafında bir kez dönmesiyle geçen 24 saatlik süre
- "Kız kardeşi üç yıl, bir gün olsun canı sıkılmadan yaşadı Tatvan'da." (Necati Cumalı)
-
İçinde bulunulan zaman
- "Aylıkları, günün ihtiyaçları karşısında devede kulak gibi kalıyordu." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Zaman, sıra
- "Biz bu ihtiyara son günlerinde hiç aklından geçirmediği bir saadet sağladık." (Haldun Taner)
-
Çağ, devir
-
İyi yaşanmış zaman
- "Zavallı, gün görmedi."
-
Bayram niteliğinde özel gün
- "Bugün Fransızların günü imiş."
-
Belirli günlerde ev hanımlarının konuk ağırlamak için yaptıkları toplantı
- "Yarın Ayşe Hanım'ın günü."
-
Tarih
-
[isim]
Güneş
- HAN
-
-
[isim]
Osmanlı padişahlarının adlarının sonuna getirilen unvan
-
Doğu ülkelerinde yerli beyler ve Kırım girayları için kullanılan unvan
- "Kırım hanları. Altın Ordu hanları."
-
[isim]
Osmanlı padişahlarının adlarının sonuna getirilen unvan
- ZAN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Sanı
- "Kapıyorum zannıyla kilitlemişim, diyordu." (Mithat Cemal Kuntay)
- "Âdeta elimi uzatsam dokunabilirim zannına düşmüştüm." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[isim]
Sanı
- TAN
-
-
[isim]
Güneş doğmadan önceki alaca karanlık, fecir
- "Artık tan sökünceye kadar gelsin gazeller, şarkılar, feryatlar." (Salâh Birsel)
-
[isim]
Güneş doğmadan önceki alaca karanlık, fecir
- ŞAN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Ün, san, şöhret
- "Onların karşısında ilk elde çekilmeyi şanına yediremedi." (Ömer Seyfettin)
-
Gösteriş, gösterişlilik
-
[isim]
Ün, san, şöhret
- HİN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kurnaz, cin fikirli kimse
-
Zaman, zamane
-
[isim]
Kurnaz, cin fikirli kimse
- FÖN
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Sıcak, kuru ve sert esen bir tür rüzgâr
-
Bu rüzgârı veren bir aletle saçı kurutup biçim vererek tarama
-
[isim]
Sıcak, kuru ve sert esen bir tür rüzgâr
- HUN
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Kan
-
[isim]
Kan