Başında g olan 6 harfli 231 kelime var. G harfi ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde g harfi olan kelimeler listesine ya da sonu g harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.

Karmaşık harflerden başında g bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

GLOBAL

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [sıfat] Küresel
  2. Toptan

GÜLMEK

  1. [nsz] İnsan, hoşuna veya tuhafına giden olaylar, durumlar karşısında, genellikle sesli bir biçimde duygusunu açığa vurmak
    • "O ne söylese sinirli sinirli ve tabii olmayan gülüşü ile gülüyordu." (Halide Edip Adıvar)
    • "Ahali gülmekten kırılıyordu." (Reşat Nuri Güntekin)
    • "Bizi şimdi böyle görse yine sadece gülüp geçer miydi?" (Osman Cemal Kaygılı)
  2. Mutlu, sevinçli zaman geçirmek, eğlenmek, hoşça vakit geçirmek
  3. [-e] Biriyle alay etmek
  4. Dikkati çekecek derecede hoş ve sıcak görünmek
    • "Annemin, yirmi gündür ağlayan yüzü, bu akşam ilk defa güldü." (Yusuf Ziya Ortaç)

GECEKİ

  1. [sıfat] Gece olan, gece yapılan

GÖZEME

  1. [isim] Gözemek işi

GÖÇERİ

  1. [sıfat] Sürekli yer değiştiren, göç etmekten hoşlanan

GAMSIZ

  1. [sıfat] Kaygısı, tasası, sıkıntısı, üzüntüsü olmayan
    • "Sesi taze, pürüzsüz ve gamsızdı." (Cahit Uçuk)
  2. Olayları kendine dert etmeden geçiştiren, aldırış etmeyen, tasasız, vurdumduymaz
    • "Zavallı anneciğin çok şen, güler yüzlü, gamsız bir kadındı." (Mahmut Yesari)

GIRGIR

  1. [isim] Mekanik olarak çalışan süpürge
  2. Açık denizlerde balık avlamakta kullanılan büyük ağ

GAZSIZ

  1. [sıfat] İçinde gaz olmayan veya gaz bulaşmamış olan

GÜVEZİ
...
GRİMSİ

  1. [sıfat] Rengi griyi andıran, griye benzeyen, grimtırak

GÜDÜCÜ

  1. [isim] Gütme işini yapan kimse
    • "Sonra kendi güdücüsü de istese durduramaz." (Memduh Şevket Esendal)
  2. Çoban, sığırtmaç

GURBET

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Doğup yaşanılmış olan yerden uzak yer, gurbetlik
    • "Ben gurbette değilim / Gurbet benim içimde." (Kemalettin Kamu)
    • "İçinde gurbet acısına benzer bir sızı duyuyordu." (Haldun Taner)

GABYAR

  1. [isim] Gabyacı

GEZMEN

  1. [sıfat] Gezgin
    • "Doğrusu tarihçiler, ... özellikle de İstanbul'a gelen gezmenler, Uludağ'ın İstanbul'dan kolayca görüldüğüne inanmışlardır." (Salâh Birsel)

GONDOL

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Genellikle Venedik'te kullanılan, ayakta, kıç tarafta tek kürekle yürütülen, 10 m uzunluğunda, yassı ve iki başı yukarıya kıvrık kayık
  2. Genellikle söz ve nişanlarda kız tarafına içine şeker, çikolata vb. konularak armağan olarak verilen, kesme cam veya gümüşten, yayvan, kayık biçiminde tabak

GÖNENÇ

  1. [isim] Bolluk, rahatlık ve varlık içinde iyi yaşama, refah
    • "Yurtta istediğimiz gönenci sağlamak için çok çalışmalıyız."

GÖRMEK

  1. [-i] Göz yardımıyla bir şeyin varlığını algılamak, seçmek
    • "Merdivenin başındaki paravanın arkasında garip bir sahne gördüm." (Aka Gündüz)
    • "Birini çağırıp o güvercinleri vereyim de sen de gör." (Memduh Şevket Esendal)
    • "Peki ama sen Paşa babanı çok severdin ... göreceğin gelmedi mi?" (Reşat Nuri Güntekin)
    • "Haydi göreyim seni, bu işi yapıver."
  2. Anlamak, kavramak, sezmek
    • "Türk iradesinin ne demek olduğunu da sen göreceksin." (Ruşen Eşref Ünaydın)
    • "Bir saniye içinde hasret ve firkati hiç görmemişe dönersiniz." (Reşat Nuri Güntekin)
  3. Yanına gidip konuşmak
    • "Bugün müdürü göreceğim."
  4. Bir şey hakkında bir yargıya varmak, değerlendirmek
  5. Belirli bir zamanın içinde bir olaya tanık olmak, yaşamak
    • "Hangi memlekete gitsek resmî makamlar kadar halkın da rağbetini görürdük." (Falih Rıfkı Atay)
  6. Yapmak, etmek
    • "İş görmek. Masraf görmek."
  7. [-den] Kendisine yapılmak, bir davranışla karşılaşmak, maruz kalmak
  8. [-den] Almak
    • "Birinden ders görmek."
  9. [nsz] Bir şeye erişmek
    • "Cebi para görmek. Yardım görmek."
  10. Çok değer vermek
    • "Gözü yalnız parayı görüyor."
  11. [nsz] Bir işleme uğramak
    • "Teftiş görmek. Tedavi görmek."
  12. [nsz] Yüzü bir yöne doğru olmak, bakmak
    • "Ev güneş görüyor."
  13. Ziyaret etmek
  14. Karşılaşmak, rastlaşmak
  15. [-le] Gözlerin görmediği durumlarda başka duyu organlarıyla algılamak
    • "Körler parmaklarıyla görürler."
  16. [nsz] Sahne olmak, geçirmek
    • "Bu ova çok savaş gördü."
  17. Saymak, herhangi bir şey gibi görmek
  18. Gezmek
    • "Ankara'yı gördün mü?"
  19. Vermek
    • "Madem ikramiye kazandın, bizi de gör."
  20. Karşı oyuncunun yapacağı vuruşu önceden kestirip ona göre durum almak

GERÇEK

  1. [sıfat] Bir durum, bir nesne veya bir nitelik olarak var olan, varlığı inkâr edilemeyen, olgu durumunda olan, hakiki
    • "Kâğıt paranın saymaca değeri varsa da gerçek değeri yoktur."
  2. [isim] Yalan olmayan, doğru olan şey, hakikat
  3. Aslına uygun nitelikler taşıyan, sahici
    • "Gerçek elmas. Gerçek hikâye."
  4. Temel, başlıca, asıl
    • "Bir kişinin ahlaklı olması için, o benim dediğim gerçek ahlaka erişebilmesi için bir iç âlemi olmalıdır." (Nurullah ataç)
  5. Doğadaki gibi olan, doğayı olduğu gibi yansıtan
    • "Bu peyzajdaki çiçekler son derece gerçek."
  6. Yapay olmayan
  7. [isim] Gerçeklik, realite
    • "Her hâlde o gün imparatorluğun ölümü apaçık bir gerçekti." (Halide Edip Adıvar)
  8. [isim] Doğruluk
    • "Bu laflarda gerçek payı ne kadar çoksa duygu payı da ondan az değildir." (Burhan Felek)
  9. Düşünülen, tasarımlanan, imgelenen şeylere karşıt olarak var olan

GERİLİ

  1. [sıfat] Gerilmiş olan

GLİKOZ

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Özellikle üzüm suyunda bulunan karbon, hidrojen ve oksijenden oluşan şeker, üzüm şekeri (CH2-OH-(CHOH)4-CHO)

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü