Başında a olan 4 harfli 284 kelime var. A harfi ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde a harfi olan kelimeler listesine ya da sonu a harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında a bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- AHAR
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Hattatların kâğıt cilalamak için kullandıkları nişasta ve yumurta akından yapılan özel bir karışım
-
[isim]
Hattatların kâğıt cilalamak için kullandıkları nişasta ve yumurta akından yapılan özel bir karışım
- AYAR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir aygıtın gereken işi yapabilmesi durumu
- "Saatin ayarı bozuk. Televizyonun ses ayarı iyi."
-
Saatler için belli bir yere göre kabul edilmiş olan ölçü
- "Memleket saat ayarı."
-
Altın, gümüş vb. madenlerden yapılmış şeylerin saflık derecesi
-
Bir iş veya bir davranışta gereken ölçü
- "Kalorifercinin ayarı yok, ya çok yakıyor veya hiç yakmıyor."
-
Değer, derece
- "Biz, telif eser ayarında bir sanat kıymeti taşıyan tercümelere teşekkür edelim." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
-
[isim]
Bir aygıtın gereken işi yapabilmesi durumu
- AYLA
-
-
[isim]
Ayın ve bazı yıldızların dolayındaki ışık çevresi, ay ağılı, ayevi, hale
-
Bazı kutsal kişilerin başı etrafında gösterilen ışık çevresi
-
[isim]
Ayın ve bazı yıldızların dolayındaki ışık çevresi, ay ağılı, ayevi, hale
- ATEŞ
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Yanıcı cisimlerin tutuşmasıyla beliren ısı ve ışık, od, nâr
- "Uygarlık ateşten doğmuştur."
- "Yüzüm nasıl bir hâl aldı bilmiyorum fakat ateş gibi kesildiğini iyi biliyorum." (Tarık Buğra)
- "Alnı, yanakları ateş gibi yandığı hâlde vücudu tir tir titriyor, dişleri birbirine çarpıyordu." (Haldun Taner)
- "Parça parça morarmış yüzüyle ateş püskürüyordu." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
Tutuşmuş olan cisim
-
Isıtmak, pişirmek için kullanılan yer veya araç
- "Yemeği ateşten indirdim."
- "Bir sözden, bir asker geçişinden, bir düşünceden yüreği parlar, gönlü ateş alır." (Memduh Şevket Esendal)
-
Patlayıcı silahların atılması
- "Top ateşi geceye kadar sürdü."
-
Vücut ısısı
- "Ateşi kırktan aşağıya düşmezdi." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Öfke, hırs, hınç
- "Fırlayıp ayağa kalkmış, bir duvara yaslanarak ateş fışkıran gözlerle onu seyre başlamıştı." (Tarık Buğra)
-
Coşkunluk
- "Nejat Efendi'nin çalışında Peregrini'nin ihtirası, ateşi yoktu." (Halide Edip Adıvar)
-
Tehlike, felaket
- "Kendinizi ateşe atıyorsunuz."
-
Büyük üzüntü, acı
- "İçimin ateşi hiç küllenmedi. Seneler geçtikçe daha alevleniyor. Evlat acısı bu ..." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
[isim]
Yanıcı cisimlerin tutuşmasıyla beliren ısı ve ışık, od, nâr
- ATKI
-
-
[isim]
Soğuğa karşı omuzlara, başa, sırta veya boyna alınan örtü
- "Omuzlarına attığı kalın yün atkıya rağmen üşümüş gibi titriyordu." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Bazı kadın ayakkabılarında ve çocuk patiklerinde ayağın üstünden geçen, yandan iliklenen ince uzun parça
-
Kapı ve pencerelerin yapımında üst tarafa konan ağaç, taş veya beton destek, üst eşik
-
Dokuma tezgâhlarında mekikle enine atılan iplik, argaç
-
Büyük yaba
-
[isim]
Soğuğa karşı omuzlara, başa, sırta veya boyna alınan örtü
- AHÇI
-
-
[isim]
Bakınız aşçı
-
[isim]
Bakınız aşçı
- ALET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir el işini veya mekanik bir işi gerçekleştirmek için özel olarak yapılmış nesne
- "Sen kalktın, onu şakaya, latifeye, alaya alet etmek istedin." (Ömer Seyfettin)
- "Mustafa Kemal'de tek olmayan şey, 'alet olmak' zaafı idi." (Falih Rıfkı Atay)
-
Bir sanatı yapmaya, uygulamaya yarayan özel araç, aygıt
- "Hafif sesli bütün aletleri susturup davulu sabaha kadar vurdurmak istiyorum." (Falih Rıfkı Atay)
-
Bir makineyi oluşturan ve işlemesine yardım eden parçalardan her biri
-
Hoş görülmeyen bir işe yardımcı veya aracı olmayı kabul eden kimse, maşa
- "Birtakım teşebbüslerini gerçekleştirmesi yolunda onu bir alet gibi kullanıyor." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[isim]
Bir el işini veya mekanik bir işi gerçekleştirmek için özel olarak yapılmış nesne
- AÇIT
-
-
[isim]
Bir duvarda açık bırakılmış bulunan kapı, pencere, kemerleme vb. açıklık
-
[isim]
Bir duvarda açık bırakılmış bulunan kapı, pencere, kemerleme vb. açıklık
- AHIR
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Evcil büyükbaş hayvanların barındığı kapalı yer, hayvan damı
-
[isim]
Evcil büyükbaş hayvanların barındığı kapalı yer, hayvan damı
- ARŞE
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Tren, troleybüs, tramvay vb. elektrikle işleyen taşıtlarda telden elektrik akımı almaya yarayan, yukarıya doğru uzanmış demir yay
-
Keman yayı
-
[isim]
Tren, troleybüs, tramvay vb. elektrikle işleyen taşıtlarda telden elektrik akımı almaya yarayan, yukarıya doğru uzanmış demir yay
- AŞIM
-
-
[isim]
Aşma işi
-
Erkek hayvanın dişisiyle çiftleşmesi
- "Hayvan aşım istasyonu."
-
[isim]
Aşma işi
- AGUŞ
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Kucak
- "Seniha'ya sarıldı, aguşuna alıp onu tekrar şımarttı." (Ercüment Ekrem Talu)
-
[isim]
Kucak
- ASIK
-
-
[sıfat]
Somurtkan
-
Asılı
-
[sıfat]
Somurtkan
- ACUL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Aceleci
- "Acul bir adam."
-
Hızlı, çabuk
- "Geç vakit dönen zengin ve ecnebi kumarcıların acul arabalarını duymuyor." (Ömer Seyfettin)
-
[sıfat]
Aceleci
- ASMA
-
-
[isim]
Asmak işi
-
[sıfat]
Asılmış, asılı
- "Mahallenin bütün çocukları sıra ile bu asma salıncakta sallanıyordu." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[isim]
Asmak işi
- AJUR
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Delikli örgü, gözenek
-
[isim]
Delikli örgü, gözenek
- ATAR
- ...
- ATIM
-
-
[isim]
Atma işi
- "Kimi yayı öptü, kimi fırlattı / En er kemankeşe yetti üç atım." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
Atılan bir şeyin gidebildiği uzaklık
- "Bir kurşun atımı yer."
-
[isim]
Atma işi
- AFİŞ
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Bir şeyi duyurmak veya tanıtmak için hazırlanan, kalabalığın görebileceği yere aşılmış, genellikle resimli duvar ilanı, ası
- "Afişler bütün tiyatrolarda üç beş günde bir değişirdi." (Tarık Buğra)
- "Geç baba, geç, artık afiş yutmuyoruz."
- "Oyunun afişte kalması için başarıyla oynanması gerekir."
-
[isim]
Bir şeyi duyurmak veya tanıtmak için hazırlanan, kalabalığın görebileceği yere aşılmış, genellikle resimli duvar ilanı, ası
- AKIN
-
-
[isim]
Kalabalık bir şeyin arkası kesilmeyen bir geliş durumunda olması
- "Ada'yı bir rençper akını doldurmuştu." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Düşman topraklarına tedirgin etme, yıldırma, çapul vb. amaçlarla toplu olarak yapılan baskın
- "Bin atlı, akınlarda çocuklar gibi şendik / Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik!" (Yahya Kemal Beyatlı)
- "Top seslerini duyan halk sahile akın etmeye başlamışlardı." (Feridun Fazıl Tülbentçi)
-
Gol atmak veya sayı yapmak amacıyla karşı takımın sahasına doğru genellikle topluca girişilen hücum
-
[isim]
Kalabalık bir şeyin arkası kesilmeyen bir geliş durumunda olması