Başında d olan 6 harfli 316 kelime var. D harfi ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde d harfi olan kelimeler listesine ya da sonu d harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.

Karmaşık harflerden başında d bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

DÜZMEK

  1. [-i] Bir gereksinimi karşılamak amacıyla birçok şeyi birbirini tamamlayacak biçimde bir araya getirmek
    • "Oğlum Sıtkı için son zamanlarda epeyce temiz ev eşyası düzdü diyorlar." (Memduh Şevket Esendal)
  2. Düzene sokmak, düzene koymak, sıralamak, elverişli, uygun bir duruma getirmek
    • "İskambil kâğıtlarını düzdü."
  3. [-e] Yaratmak, oluşturmak, meydana getirmek
    • "Yeşil caminin avlusundaki sette oturmuş, Nilüfer ovasına şiir düzerken..." (Sait Faik Abasıyanık)
  4. [nsz] Uydurmak
    • "Bir sürü yalan düzmüş."
  5. Cinsel ilişkide bulunmak

DUYMAK

  1. [-i] Bilgi almak, öğrenmek, haber almak
    • "Yaptıklarını duydum."
  2. İşitmek, ses almak
    • "Çamaşırcı Fatma kadın annemin duymayan kulaklarına yalvarıyor." (Yusuf Ziya Ortaç)
  3. Dokunma, koklama vb. duyularla algılamak, hissetmek
    • "Yüzme denilen mucizeyi ancak beş altı sene sonra avuçlarımızın içinde duyabilecektik." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
  4. Nesnelere dokunmakla onların sıcaklık, soğukluk, sertlik, ağırlık, hareket vb. fizik durumlarından bilgi edinmek, hissetmek
    • "Elimin üzerinde bir böceğin gezdiğini duydum."
  5. [nsz] Bir ruh durumu içine girmek
    • "Hakiki bedbahtlar, sefaletlerini birdenbire açığa vurmaktan utanç duyarlar." (Reşat Nuri Güntekin)
  6. [nsz] Sezmek, fark etmek, hissetmek
    • "Güzel olmasın fakat ruhu olsun, bir şey duysun." (Hüseyin Cahit Yalçın)

DAPDAR

  1. [sıfat] Çok dar

DAYANÇ

  1. [isim] Sabır
  2. Dayanak
    • "Ülkemizin ve geleceğimizin dayancı olan gençlik..."

DERNEK

  1. [isim] Toplantı, düğün
    • "Tıpkı bir düğün, dernek, eğlence biter gibi tatlı tatlı oldu." (Osman Cemal Kaygılı)
    • "Dernek kurmak için kanunun gösterdiği bilgi ve belgelerin ... yetkili merciye verilmesi yeterlidir." (Anayasa)
  2. Belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek için kurulan yasal topluluk, cemiyet
    • "Edebiyat Derneğinde şiir dünyamızın eski, yeni, birçok şöhretleriyle tanıştım." (Yusuf Ziya Ortaç)
  3. Pazar veya panayır kurulan gün, deri (II)

DÖKMEK

  1. [-i] Sıvı veya tane durumunda olan şeyleri bulundukları kaptan başka bir yere boşaltmak
    • "İhtiyar karısı pırıl pırıl kalaylı maşrapa ile ona su dökecek." (Sait Faik Abasıyanık)
  2. Belli bir yere boşaltmak
    • "Sigara tablasını dökmek."
  3. Akıtmak, düşürmek
    • "Annem bunu sezdiği gün, babamın arkasından döktüğü yaşları unutacak kadar bedbaht olur." (Yusuf Ziya Ortaç)
  4. [-e] Saçmak, serpmek
    • "Tavuklara yem döktü."
  5. Salmak, bırakmak
  6. Üstünde bulunan bir şeyi düşürmek
    • "Yapraklarını dökmüş iki söğüt ağacı..." (Sait Faik Abasıyanık)
  7. Teninde kızamık, kızıl, suçiçeği hastalıklarında olduğu gibi kırmızı lekeler çıkmak
  8. Maden, mum eriyiği veya çimento, alçı vb.ni kalıba akıtarak biçim vermek, döküm yapmak
    • "Heykel ilkin çamurdan yapılıyor, sonra kalıbını çıkarıp tunçtan dökecekler." (Haldun Taner)
  9. Sulu hamuru kızgın yağ veya tepsinin içine akıtarak pişirmek
    • "Lokma dökmek. Kadayıf dökmek."
  10. Bir yere çokça bir şey yığmak, taşımak
    • "Sınıra asker dökmek."
  11. [nsz] Çok söylemek
    • "Dil dökmek."
  12. Bir şeyi yok etmek için atmak
    • "Satılmayan hamsileri denize döktüler."
  13. [-e] Bir işte veya bir konuyu ele alış biçiminde değişiklik yapmak
    • "Şimdi maşallah açılmaya başladım diye söylenirsin, işi ahbaplığa dökersin, olur gider." (Reşat Nuri Güntekin)
  14. Yakmak, tutuşturmak
    • "Sabah ve akşam kahvaltıları için mangal döktürürdü. Mangal yakmak denmezdi. Mangalı dök, tutuştur denirdi." (Nezih Neyzi)
  15. Kullanmak, harcamak, sarf etmek
    • "Dimağ ve beden cevherlerini döken çocukları hesaplı bir kalori ile beslemek lazımdı." (Cahit Uçuk)
  16. Çok sayıda öğrenciyi sınavda veya bir üst sınıfa geçirmede başarısız saymak
    • "Sınıfın yarısını döktüler."
  17. [nsz] Bol bol vermek, ödemek, sarf etmek
    • "Para dökmek."
  18. Açığa vurmak, söylemek, ortaya koymak
    • "Acaba biraz anlatsan, derdini döksen olmaz mı?"

DOMDOM

  1. [isim] Domdom kurşunu

DÜRTME

  1. [isim] Dürtmek işi

DAYLAK

  1. [isim] Dişi deve
  2. [sıfat] Çıplak
    • "Develer daylak / Sevenler aylak / Sen kimin yârisin / Her yanın oynak." (Halk türküsü)

DENDEN

  1. [isim] Bir çizelgede alt alta gelen aynı söz veya söz gruplarının tekrar yazılmasını önleyerek kolaylık sağlamak amacıyla kullanılan noktalama işaretinin adı (")

DERKEN

  1. [zarf] Dendiği hâlde
    • "Bitti bitiyor derken hâlâ bitmeyen havaalanı."
  2. Tam o sırada
    • "Yazı yazıyordum, derken misafir geldi."
  3. ... diye düşünürken
    • "Akşamdan önce varacağız derken ancak gece yarısı varabildik."

DÜŞMEK

  1. [-e] Yer çekiminin etkisiyle boşlukta, yukarıdan aşağıya inmek
    • "Havada uçan kuş vurulmuş gibi birdenbire sokağa düşüyor." (Reşat Nuri Güntekin)
    • "Ulan bu kıyafet ne? diye haykırdı. -Ey, dünya bu ... düşmez kalkmaz bir Allah." (Ömer Seyfettin)
    • "Beni tanımadan önce de beni tanıdıktan sonra da başka erkeklerle düşüp kalktı." (Necati Cumalı)
  2. [-den] Durduğu, bulunduğu, tutunduğu yerden ayrılarak veya dayanağını, dengesini yitirerek yukarıdan aşağıya inmek
    • "Çocukken ağaçtan düşüp ayağım kırılmıştı da ağlayamamıştım." (Sait Faik Abasıyanık)
    • "Onu bu hâle sokan düşüp kalktığı arkadaşlarıdır." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
  3. Yere devrilmek, yere serilmek
    • "Çocuk koşarken yere düştü."
  4. Hava taşıtları kaza sonucu hızla yere inerek çarpmak
  5. Vücuda bol gelen giysi aşağı kaymak
  6. Yağmak
    • "Dağlara kar düştü."
  7. Vurmak, değmek, rastlamak
    • "İnce uzun dallı badem ağaçlarının alaca gölgeleri sahile inen keçi yoluna düşüyordu." (Ömer Seyfettin)
  8. [nsz] Vakti gelmeden ölü doğmak
  9. [-den] Atlanmak, aradan çıkmak, eksik kalmak
    • "Kitabın yeni baskısında buradan bir kelime düşmüş."
  10. [nsz] Eksilmek
    • "Gündelikleri yarı yarıya düşmüştü." (Necati Cumalı)
  11. Bir zorunluluk sebebiyle bulunduğu yerden ayrılmak, gitmek
    • "Bir lokma ekmek uğruna çoluk çocuğu ile gurbet ellere düşmüştü." (Haldun Taner)
  12. Aşırı ilgi veya sevgi göstermek
    • "Sen bu işin üstüne çok düştün."
  13. Uğramak, kapılmak
    • "Kadınlar yeni baştan telaşa, heyecana, korkuya düştüler." (Aka Gündüz)
  14. Yakışmak, uygun gelmek
    • "Bu resim buraya iyi düştü."
  15. Yakışık almak
    • "Övünmesi de komşulara, arkadaşlara düşer." (Haldun Taner)
  16. Ödevi veya yetkisi içinde bulunmak
    • "Bana arada bir bakkaldan tuz, limon almak düşüyor, o kadar." (Haldun Taner)
  17. Bulunmak
    • "Birlikte evden çıkmışlar, limanda iskelenin karşısına düşen kahveye doğru yürümüşlerdi." (Necati Cumalı)
  18. Biriyle yaşama, çalışma, birlikte olma durumunda kalmak
    • "O asker, gittiğimiz yerde bir aralık benim bölüğüme düşmüştü." (Reşat Nuri Güntekin)
  19. Bir bölüşme sonunda payına ayrılmak
    • "Mirastan ona bu ev düştü."
  20. Kötü bir sebeple istenmeden bir yerde bulunmak
    • "Bu yaşta mahkemelere düşmek..." (Sait Faik Abasıyanık)
  21. [nsz] İşbaşından uzaklaşmak
    • "Kabine düştü."
  22. [nsz] Hızı, gücü, değeri azalmak
    • "Arabanın hızı düştü. Paranın değeri düştü."
  23. [nsz] Isı, basınç ve ateş, eksilmek, azalmak
    • "İki gün içinde ateş düştü; ağrılar, sızılar hafifledi." (Reşat Nuri Güntekin)
  24. [nsz] Düşkünleşmek
    • "Babam balıkçı amma vaktiyle zenginmiş efendim. Sonradan düşmüş." (Reşat Nuri Güntekin)
  25. Bir yere ansızın gelmek, damlamak, tesadüfen gelmek
    • "Bir rastlantı sonucu aralarına düşmüştüm." (Haldun Taner)
  26. Belirli zamana rastlamak
    • "Babasının Sütlüce'de yeni bir ev alması bu tarihlere düşer." (Memduh Şevket Esendal)
  27. [nsz] Fırsat çıkmak
    • "Bir kelepir düştü."
  28. [nsz] Olmak, olumsuz bir duruma girmek
    • "Yorgun düşmek. Zayıf düşmek. Şehit düşmek. Esir düşmek."
  29. [nsz] Savaşta savunulmaz duruma gelerek teslim olmak
    • "Medine'nin düştüğünü söylemek istedim." (Falih Rıfkı Atay)
  30. Bazı deyimlerde "yürümek, birlikte gelmek" anlamlarında kullanılan bir fiil
    • "Önüne, peşine, arkasına düşmek."
  31. [nsz] Bayağılaşmak
  32. Alışmak, müptela olmak

DUBLAJ

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Seslendirme
  2. Yabancı dildeki filmlerin başka bir dile çevrilmesi işi
    • "Bazı kere bana hani film Türkçeleştirirler ya, dublaj mıdır nedir, öyle bir şey yapıyormuşum gibime geliyor." (Sait Faik Abasıyanık)

DÜZİÇİ
...
DEĞGİN

  1. [sıfat] İlişkin, üstüne ait, dair, müteallik

DENKÇİ

  1. [isim] Denk işleri ile uğraşan veya denk yapan kimse

DIĞDIK

  1. [isim] Akrabalığın uzak olduğunu anlatan dığdığının dığdığı deyiminde geçen bir söz

DÜMDAR

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [isim] Artçı

DÜZGÜN

  1. [sıfat] Doğru ve pürüzsüz, muntazam
    • "Düzgün tahta. Düzgün yol."
  2. Düzenli, kusursuz, insicamlı, rabıtalı, muntazam
  3. İyi
    • "Belli ki hâlleri vakitleri çok düzgün değil." (Memduh Şevket Esendal)
  4. [zarf] Kurala uygun olarak, kusursuz bir biçimde
    • "Düzgün konuşuyor."
  5. Kenar veya ayrıtları ile açıları birbirine eşit olan (biçim)
    • "Düzgün çok yüzlü."
  6. [isim] Kadınların, teni pürüzsüz göstermesi, renk vermesi için yüzlerine sürdükleri yarı sıvı veya boyalı krem, fondöten

DOKULU

  1. [sıfat] Dokusu olan

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü