Başında şö olan 20 kelime var. Şö ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde şö olan kelimeler listesine ya da sonu şö ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında şö bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
ŞÖHRETSİZLİK
ŞÖHRETLİLİK
ŞÖMENTABLA, ŞÖVALYELİK
ŞÖHRETSİZ, ŞÖVALYECE, ŞÖYLESİNE
ŞÖHRETLİ, ŞÖMİZSİZ
ŞÖBİYET, ŞÖMİZLİ, ŞÖMİZYE, ŞÖVALYE, ŞÖYLECE
ŞÖHRET, ŞÖMİNE, ŞÖVALE
ŞÖLEN, ŞÖMİZ, ŞÖYLE
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- ŞÖHRETSİZLİK
- ...
- ŞÖHRETLİLİK
- ...
- ŞÖVALYELİK
-
-
[isim]
Şövalye olma durumu
-
Şövalyenin bağlı olduğu derebeylik kurumu
-
Gereğinden çok yüreklilik, atılganlık gösterme durumu
- "Dünyada para diye bir sorun yokmuş gibi yaşama şövalyeliğini herkesten bekleyemeyiz." (Refik Erduran)
-
[isim]
Şövalye olma durumu
- ŞÖMENTABLA
- ...
- ŞÖHRETSİZ
-
-
[sıfat]
Ünü olmayan, ünsüz
-
[sıfat]
Ünü olmayan, ünsüz
- ŞÖYLESİNE
-
-
[zarf]
Aşırı bir biçimde
- "Şöylesine bir vurdu ki..."
-
[zarf]
Aşırı bir biçimde
- ŞÖVALYECE
-
-
[zarf]
Şövalye gibi, şövalyeye yakışır biçimde
-
[zarf]
Şövalye gibi, şövalyeye yakışır biçimde
- ŞÖMİZSİZ
-
-
[sıfat]
Şömizi olmayan
-
[sıfat]
Şömizi olmayan
- ŞÖHRETLİ
-
-
[sıfat]
Ünü olan, ünlü, tanınmış
- "İstanbul'un en güzel, en şöhretli kadınlarından idi." (Refik Halit Karay)
-
[sıfat]
Ünü olan, ünlü, tanınmış
- ŞÖVALYE
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Eski Roma'da üç sınıftan ikincisinin üyesi olan yurttaş
-
Orta Çağ Avrupası'nda özel eğitimle yetişmiş, belli ülküler taşıyan, soylu, atlı savaşçı
- "Niğbolu muharebesine birçok Fransız asilleri ile şövalyeler ve Almanlar iştirak etmişlerdir." (Falih Rıfkı Atay)
-
Derebeylik düzeninde soyluluk unvanlarının en alt basamağı
-
Günümüzde Fransız hükûmetinin verdiği şeref belgesi ve nişanı
-
[isim]
Eski Roma'da üç sınıftan ikincisinin üyesi olan yurttaş
- ŞÖBİYET
-
-
[isim]
İnce yufkaların içine kaymak konulup üstüne dövülmüş fıstık serpilerek yapılan bir tür baklava
-
[isim]
İnce yufkaların içine kaymak konulup üstüne dövülmüş fıstık serpilerek yapılan bir tür baklava
- ŞÖMİZLİ
-
-
[sıfat]
Şömizi olan
-
[sıfat]
Şömizi olan
- ŞÖMİZYE
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Yakası erkek gömleğini andıran, uzun kollu, manşetli kadın bluzu
-
[isim]
Yakası erkek gömleğini andıran, uzun kollu, manşetli kadın bluzu
- ŞÖYLECE
-
-
[zarf]
Şu biçimde, tam şöyle
- "Şöylece söylemeli."
-
[zarf]
Şu biçimde, tam şöyle
- ŞÖMİNE
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Odalarda, genellikle duvar kenarlarında tuğla veya taştan yapılmış, bacası olan yer, ocak
- "Müsveddeleri harıl harıl yanan açık şömineye atıyordu." (Halide Edip Adıvar)
-
[isim]
Odalarda, genellikle duvar kenarlarında tuğla veya taştan yapılmış, bacası olan yer, ocak
- ŞÖHRET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Herkesçe bilinme, tanınma durumu, ün
- "Kıran Bey, çetesinin şöhretini her tarafa yaydı." (Refik Halit Karay)
- "Fakat Nedim'den hoşlanan kızlarla kadınların çoğu onu, yeni şöhret bulan bir sinema aktörüne benzetmektedir." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Her mahallede hatta satıcılar arasında şöhret kazanmış olan güzel sesliler bulunurdu." (Abdülhak Şinasi Hisar)
- "Burada jandarma teğmeni olsun da daha bir defa, Ankara'da şöhret salmış olan o gözleri görmesin." (Refik Halit Karay)
-
Tanınmış, ünlü kimse
- "Bu salonda hepsini ilk defa gördüğüm altı şöhret var." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
[isim]
Herkesçe bilinme, tanınma durumu, ün
- ŞÖVALE
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Ressam sehpası
-
[isim]
Ressam sehpası
- ŞÖLEN
-
Kelime Kökeni : Moğolca
-
[isim]
Ziyafet
- "Sizin şöleniniz, galiba, benimkinden daha masraflı olmuş..." (Refik Halit Karay)
-
Belli bir amaçla düzenlenen eğlence
- "Konuşmanın şurasına burasına espriler serpiştirerek size bir konuşma şöleni çekerdi."
-
Sanat gösterisi
-
Din töreni niteliğinde yemek toplantısı
-
[isim]
Ziyafet
- ŞÖMİZ
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Gömlek
-
Kitap kılıfı
-
[isim]
Gömlek
- ŞÖYLE
-
-
[zarf]
Şunun gibi, şuna benzer biçimde
- "O zamanlar, şöyle öğleye doğru otele bir başvurup çamaşır değiştireceği varsa değiştiriyor." (Ercüment Ekrem Talu)
- "Uyumak şöyle dursun, biraz dinlenmek bile mümkün olmadı."
- "Hakkında yanlış işlem yapılmıştır. Şöyle ki..."
-
Şu yolda, şu biçimde, aşağı yukarı
- "Kendisi lisedeki ilk zamanlarını şöyle anlatmıştı." (Falih Rıfkı Atay)
-
[zarf]
Şunun gibi, şuna benzer biçimde