Sonunda üşmek olan 21 kelime var. ÜŞMEK ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde üşmek olan kelimeler listesine ya da başında üşmek olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
DÜRTÜŞMEK, SÜRTÜŞMEK
BÖLÜŞMEK, BÜZÜŞMEK, ÇÖKÜŞMEK, ÇÖZÜŞMEK, DÖNÜŞMEK, DÖVÜŞMEK, GÖRÜŞMEK, GÜLÜŞMEK, KÜSÜŞMEK, ÖLÇÜŞMEK, ÖRTÜŞMEK, SÖVÜŞMEK, SÜZÜŞMEK
ÖPÜŞMEK, ÖTÜŞMEK, ÜRÜŞMEK, ÜŞÜŞMEK
DÜŞMEK
ÜŞMEK
E K M Ü Ş Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
5 Harfli Kelimeler
ÜŞMEK
4 Harfli Kelimeler
KÜME, MEŞK, ÜŞME
3 Harfli Kelimeler
EKÜ, KEM, KEŞ, ŞEK, ŞEM
2 Harfli Kelimeler
EK, EM, EŞ, KE, ME, ŞE
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- DÜRTÜŞMEK
-
-
[nsz]
Birbirini dürtmek
-
[nsz]
Birbirini dürtmek
- SÜRTÜŞMEK
-
-
[nsz]
Birbirine sürtünmek
-
Anlaşamamak, uyuşamamak
-
[nsz]
Birbirine sürtünmek
- SÜZÜŞMEK
- ...
- KÜSÜŞMEK
-
-
[nsz]
Birbirine küsmek, karşılıklı darılmak
- "Kocasıyla arası açıktı, tartışıp küsüşüyorlardı sık sık." (Refik Erduran)
-
[nsz]
Birbirine küsmek, karşılıklı darılmak
- ÖRTÜŞMEK
-
-
[-le]
Aynı noktalarda ve düzlemlerde kesişmek
-
İki görüş, düşünce, sözcük, cümle birbiriyle tam olarak uyuşmak
-
[-le]
Aynı noktalarda ve düzlemlerde kesişmek
- DÖNÜŞMEK
-
-
[-e]
Bir biçimden, bir durumdan başka bir biçime veya duruma geçmek, tahavvül etmek
- "Gülüşü içli bir duyarlığa dönüştü yüzünde." (Necati Cumalı)
-
[-e]
Bir biçimden, bir durumdan başka bir biçime veya duruma geçmek, tahavvül etmek
- GÜLÜŞMEK
-
-
[nsz]
Karşılıklı veya birlikte gülmek, birlikte şakalaşmak
- "Hep birlikte kahkahayla gülüştüler." (Necati Cumalı)
-
[nsz]
Karşılıklı veya birlikte gülmek, birlikte şakalaşmak
- DÖVÜŞMEK
-
-
[nsz]
Karşılıklı birbirini dövmek, vuruşmak
- "Öyle yiğitçe, öyle gözünü daldan budaktan sakınmadan dövüşmüş, atına binip oradan uzaklaşmıştı." (Orhan Kemal)
-
[-le]
İki silahlı kuvvet çatışmak
-
Boks yapmak
-
[nsz]
Karşılıklı birbirini dövmek, vuruşmak
- SÖVÜŞMEK
-
-
[nsz]
Birbirine sövmek
-
[nsz]
Birbirine sövmek
- BÖLÜŞMEK
-
-
[-i]
İki veya daha çok kimse aralarında herhangi bir şeyi paylaşmak, üleşmek, payını almak, taksim etmek
- "Paraları elleri titreyerek, gözleri parlayarak nefeslerini burundan alarak bölüştüler." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
[-i]
İki veya daha çok kimse aralarında herhangi bir şeyi paylaşmak, üleşmek, payını almak, taksim etmek
- ÇÖZÜŞMEK
-
-
[nsz]
Bir şeyi oluşturan ögeler birbirinden ayrılmak
-
[nsz]
Bir şeyi oluşturan ögeler birbirinden ayrılmak
- BÜZÜŞMEK
-
-
[nsz]
Büzülerek alan hacmini küçültmek, kırışmak
-
Kasılmak
-
[nsz]
Büzülerek alan hacmini küçültmek, kırışmak
- ÇÖKÜŞMEK
-
-
[-e]
Bir şeyin başına çöküp toplanmak
- "Kuşlar tarlaya çöküştüler."
-
[-e]
Bir şeyin başına çöküp toplanmak
- GÖRÜŞMEK
-
-
[nsz]
Buluşup konuşmak, konuşup sohbet etmek
- "Ara sıra görüşelim."
-
[-le]
Dostluk, ahbaplık etmek
- "Komşunuzla görüşüyor musunuz?"
-
[-i]
Bir iş, bir konu üzerinde karşılıklı görüş ileri sürmek, müzakere etmek
- "Bu sorunu daha geniş bir zamanda görüşmeli."
-
[nsz]
Buluşup konuşmak, konuşup sohbet etmek
- ÖLÇÜŞMEK
-
-
[nsz]
Biriyle yan yana gelerek boy bakımından ölçülmek
-
Yarışmak, müsabaka yapmak
-
Karşılaştırmak, mukayese etmek
-
[nsz]
Biriyle yan yana gelerek boy bakımından ölçülmek
- ÜŞÜŞMEK
-
-
[-e]
Her yandan çokça bir araya gelmek, toplanmak, birikmek, üşmek
- "Bu centilmen sporcuyu tebrik için Fenerliler üşüştüler." (Haldun Taner)
-
[-e]
Her yandan çokça bir araya gelmek, toplanmak, birikmek, üşmek
- ÜRÜŞMEK
-
-
[nsz]
Hep birden ürümek
-
[nsz]
Hep birden ürümek
- ÖPÜŞMEK
-
-
[nsz]
Birbirini öpmek
- "Çok göreceğim geldi diye boynuna sarıldı, öpüştüler..." (Burhan Felek)
-
Nesnelerin parçaları birbiriyle tam olarak yan yana bulunmak, teması olmak
- "Parmaklıklı demir kapılar birbiriyle tam öpüşmemişti." (Çetin Altan)
-
[nsz]
Birbirini öpmek
- ÖTÜŞMEK
-
-
[nsz]
Birlikte veya karşılıklı ötmek
- "Bir dakika evvel yaprakların arasında ötüşen kuşlar susuyor, gece oluyordu." (Memduh Şevket Esendal)
-
[nsz]
Birlikte veya karşılıklı ötmek
- DÜŞMEK
-
-
[-e]
Yer çekiminin etkisiyle boşlukta, yukarıdan aşağıya inmek
- "Havada uçan kuş vurulmuş gibi birdenbire sokağa düşüyor." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Ulan bu kıyafet ne? diye haykırdı. -Ey, dünya bu ... düşmez kalkmaz bir Allah." (Ömer Seyfettin)
- "Beni tanımadan önce de beni tanıdıktan sonra da başka erkeklerle düşüp kalktı." (Necati Cumalı)
-
[-den]
Durduğu, bulunduğu, tutunduğu yerden ayrılarak veya dayanağını, dengesini yitirerek yukarıdan aşağıya inmek
- "Çocukken ağaçtan düşüp ayağım kırılmıştı da ağlayamamıştım." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Onu bu hâle sokan düşüp kalktığı arkadaşlarıdır." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Yere devrilmek, yere serilmek
- "Çocuk koşarken yere düştü."
-
Hava taşıtları kaza sonucu hızla yere inerek çarpmak
-
Vücuda bol gelen giysi aşağı kaymak
-
Yağmak
- "Dağlara kar düştü."
-
Vurmak, değmek, rastlamak
- "İnce uzun dallı badem ağaçlarının alaca gölgeleri sahile inen keçi yoluna düşüyordu." (Ömer Seyfettin)
-
[nsz]
Vakti gelmeden ölü doğmak
-
[-den]
Atlanmak, aradan çıkmak, eksik kalmak
- "Kitabın yeni baskısında buradan bir kelime düşmüş."
-
[nsz]
Eksilmek
- "Gündelikleri yarı yarıya düşmüştü." (Necati Cumalı)
-
Bir zorunluluk sebebiyle bulunduğu yerden ayrılmak, gitmek
- "Bir lokma ekmek uğruna çoluk çocuğu ile gurbet ellere düşmüştü." (Haldun Taner)
-
Aşırı ilgi veya sevgi göstermek
- "Sen bu işin üstüne çok düştün."
-
Uğramak, kapılmak
- "Kadınlar yeni baştan telaşa, heyecana, korkuya düştüler." (Aka Gündüz)
-
Yakışmak, uygun gelmek
- "Bu resim buraya iyi düştü."
-
Yakışık almak
- "Övünmesi de komşulara, arkadaşlara düşer." (Haldun Taner)
-
Ödevi veya yetkisi içinde bulunmak
- "Bana arada bir bakkaldan tuz, limon almak düşüyor, o kadar." (Haldun Taner)
-
Bulunmak
- "Birlikte evden çıkmışlar, limanda iskelenin karşısına düşen kahveye doğru yürümüşlerdi." (Necati Cumalı)
-
Biriyle yaşama, çalışma, birlikte olma durumunda kalmak
- "O asker, gittiğimiz yerde bir aralık benim bölüğüme düşmüştü." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Bir bölüşme sonunda payına ayrılmak
- "Mirastan ona bu ev düştü."
-
Kötü bir sebeple istenmeden bir yerde bulunmak
- "Bu yaşta mahkemelere düşmek..." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[nsz]
İşbaşından uzaklaşmak
- "Kabine düştü."
-
[nsz]
Hızı, gücü, değeri azalmak
- "Arabanın hızı düştü. Paranın değeri düştü."
-
[nsz]
Isı, basınç ve ateş, eksilmek, azalmak
- "İki gün içinde ateş düştü; ağrılar, sızılar hafifledi." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[nsz]
Düşkünleşmek
- "Babam balıkçı amma vaktiyle zenginmiş efendim. Sonradan düşmüş." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Bir yere ansızın gelmek, damlamak, tesadüfen gelmek
- "Bir rastlantı sonucu aralarına düşmüştüm." (Haldun Taner)
-
Belirli zamana rastlamak
- "Babasının Sütlüce'de yeni bir ev alması bu tarihlere düşer." (Memduh Şevket Esendal)
-
[nsz]
Fırsat çıkmak
- "Bir kelepir düştü."
-
[nsz]
Olmak, olumsuz bir duruma girmek
- "Yorgun düşmek. Zayıf düşmek. Şehit düşmek. Esir düşmek."
-
[nsz]
Savaşta savunulmaz duruma gelerek teslim olmak
- "Medine'nin düştüğünü söylemek istedim." (Falih Rıfkı Atay)
-
Bazı deyimlerde "yürümek, birlikte gelmek" anlamlarında kullanılan bir fiil
- "Önüne, peşine, arkasına düşmek."
-
[nsz]
Bayağılaşmak
-
Alışmak, müptela olmak
-
[-e]
Yer çekiminin etkisiyle boşlukta, yukarıdan aşağıya inmek