Sonunda ük olan 5 harfli 46 kelime var. ÜK ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde ük olan kelimeler listesine ya da başında ük olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

ÖNLÜK

  1. [isim] Yemek yaparken giysinin önü kirlenmesin diye giyilen, boyundan askılı ve bele bağlanan örtü
    • "Önünde önlük bağlı, kırk yaşlarında kadar bir kadın geldi." (Memduh Şevket Esendal)
  2. İlköğretimin ilk beş yılında öğrencilerin giydiği bir örnek giysi
  3. Bir iş yaparken giysinin kirlenmesini önlemek için bele takılan veya giyilen örtü, giyecek
  4. Küçük çocuklara yemek yedirirken üstlerini korumak için boyunlarına bağlanan örtü

SÜZÜK

  1. [sıfat] Zayıf, güçsüz, süzgün
    • "Parasızın yürüyüşü sürtük, gözleri süzük, rengi uçuk, sesi bozuktur." (Refik Halit Karay)
  2. Süzgünleşmiş, süzülmüş
    • "Uykudan uyandırılmış gibi gözleri süzük, döndü baktı." (Memduh Şevket Esendal)

DÖNÜK

  1. [sıfat] Dönmüş, çevrilmiş (kimse)
    • "Ayağa kalkmıştı. Arkası bana dönüktü." (Sait Faik Abasıyanık)
  2. Yönelmiş
    • "Halka dönük bir eğitim."

KÖRÜK

  1. [isim] Ateşi canlandırmak için kullanılan ve açılıp kapandıkça içindeki havayı üfleyen araç
    • "Bir taraftan ha bire körüğün ipini çekiyordu." (Reşat Enis)
  2. Bazı araçların açılıp kapanabilir üst üste katlanmış bölümü
    • "Biz faytonun körüğü altında fotoğraf çekmeye uğraşıyorduk." (Nazlı Eray)
  3. Bazı müzik araçlarında hava vermeye yarayan, el veya ayakla işletilen meşin veya kâğıt bölüm
    • "Akordiyon körüğü."

KADÜK

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [sıfat] Değerini, önemini yitirmiş, geçerliliği kalmamış, eskimiş

SÜLÜK

  1. [isim] Sülüklerden, tatlı sularda yaşayan, vücudunda yirmi iki sindirim kesesi olduğu için bir kezde ağırlığının sekiz katı kan emebilen, halk arasında bazı kan hastalıklarının tedavisinde yararlanılan hayvan (Hirudo medicinalis)
  2. Asma bıyığı

ÜZLÜK

  1. [isim] Topraktan yapılmış, kulpsuz, küçük çömlek

ÜÇLÜK

  1. Üç tanesi bir arada bulunan, üç tane alabilen, üç taneden oluşmuş
  2. [isim] Basketbolda ceza alanı dışından atılan topun potaya geçirilmesi sonucu kazanılan üç sayı değerindeki atış

BÜZÜK

  1. [sıfat] Toplanarak büzülmüş
  2. [isim] Kalın bağırsağın sona erdiği yer, anüs
  3. [isim] Yüreklilik, cesaret

YÜRÜK

  1. [sıfat] Çok ve çabuk yürüyen, iyi yol alan, hızlı giden, yörük
  2. [isim] Osmanlı İmparatorluğu'nda otuzar kişilik ocaklar olarak Rumeli'ye yerleştirilen ve savaş zamanlarında geri hizmetlerde çalıştırılan tımarlı asker, yörük
  3. Göçebe olan, yörük
    • "Fakat göç ve yürük hayatı hareme ve kapalılığa gelmez." (Falih Rıfkı Atay)

HÖYÜK

  1. [isim] Tarih boyunca türlü nedenlerle yıkılan yerleşme bölgelerinde, yıkıntıların üst üste birikmesiyle oluşan ve çoğu kez içinde yapı kalıntılarının gömülü bulunduğu yayvan tepe
  2. Toprak yığını, küçük tepe

GÜLÜK

  1. [isim] Hindi
  2. Sebze yetiştirmek için açılan ocak
    • "Kavağın dibine gülük yaptırdım / Basaksız evlere hayat yaptırdım." (Halk türküsü)

KÜÇÜK

  1. [sıfat] Boyutları, benzerlerininkinden daha ufak olan, büyük karşıtı
    • "Bir aralık başımın üstünde kartaldan küçük, atmacadan büyük yırtıcı kuşlardan birinin döndüğünü gördüm." (Memduh Şevket Esendal)
    • "Aslarda o küçük dağları ben yarattım diyen heybet ... varken ... o güdük, o boynu bükük konçinalar onlara bir türlü el kaldıramıyorlar." (Haldun Taner)
    • "Kimsenin yanında küçük düşmeni istemem." (Reşat Nuri Güntekin)
    • "Handan'ı küçük düşürdüğünü, asıl suçun da bu olduğunu kabul etmişti." (Tarık Buğra)
  2. Yaşı daha az olan
    • "Ortanca ve küçük ablalar ... beni, arabanın beklediği sokağa indirdiler." (Reşat Nuri Güntekin)
    • "Protokol kaidelerini, çok zaman, bir yana atıp küçükle küçük, büyükle büyük olmasını biliyordu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
  3. Niceliği az olan
    • "Kimseden en küçük bir alaka görmüyordum." (Sait Faik Abasıyanık)
  4. Niteliği aşağı olan, bayağı
    • "Küçük adam."
  5. Geri aşamada
    • "Küçük bir memur."
  6. Değersiz, önemsiz
    • "Bu iyi temiz, sıhhatli, küçük insanların uykusu bambaşka bir şey." (Sait Faik Abasıyanık)
  7. Kısık, parlak olmayan (ses)
    • "Küçük, tatlı bir sesle kovboy şarkıları söyledi." (Refik Halit Karay)
  8. [isim] Makam, rütbe, derece bakımından daha aşağı olan kimse
  9. [isim] Küçük abdest

GÖÇÜK

  1. [isim] Çökmüş, kaymış toprak, çöküntü, yıkıntı
  2. Kaya veya cevherin kendi kendine yer altına doğru çökmesi

DÜŞÜK

  1. [sıfat] Aşağı doğru düşmüş, aşağı sarkmış
    • "Düşük mide. Düşük omuz."
  2. Az
    • "Düşük faiz. Düşük fiyat."
  3. İktidardan düşmüş veya düşürülmüş
  4. Dil bilgisi kurallarına uymayan
    • "Düşük cümle."
  5. [isim] Yaşayabilecek duruma gelmeden doğan yavru, ceninisakıt, sakıt, sıkıt (II)
  6. Eski değer ve onurunu yitirmiş olan
    • "Dolmuşa bindiğine göre orta hâlli belki de daha düşük olacak." (Refik Halit Karay)

KÖLÜK

  1. [isim] İş ve yük hayvanı

ÇÖKÜK

  1. [sıfat] Çökmüş, çukurlaşmış, içeri çekilmiş
    • "Gençken de yanakları çökük, kuru bir adamdı." (Memduh Şevket Esendal)

DÜDÜK

  1. [isim] İçinden hava veya buhar geçirildiğinde keskin ses çıkaran ve işaret vermek için kullanılan araç
    • "Ben düdük sesi işitir gibi oldum, posta geçmiş olmasın..." (Memduh Şevket Esendal)
    • "Mayosunu kendi ördü, yün çekti, düdük gibi dapdaracık oldu." (Refik Halit Karay)
  2. Taşıtlarda karşı tarafı uyaran korna
  3. [sıfat] Akılsız, boş kafalı

TÜZÜK

  1. [isim] Herhangi bir kurumun veya kuruluşun tutacağı yolu ve uygulayacağı hükümleri sırasıyla gösteren maddelerin hepsi, nizamname, statü

BÖLÜK

  1. [isim] Bir bütünden ayrılmış olan parça, kısım
    • "Bir kandil günü öteki bölükteki büyük hanımın elini öpmeye gitmiştim." (Burhan Felek)
  2. Saç örgüsü
  3. Hizip
  4. Takımlardan oluşan, üçü veya dördü bir tabur oluşturan ve öbür birliklerin temeli sayılan birlik
    • "Şehre giren kuvvetlerimiz iki süvari bölüğünden ibaretmiş." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
  5. On kuralına göre yazılan bir tam sayının, sağdan sola doğru üçer üçer ayrılan basamaklarından her bir üçlü takımı
    • "Birler bölüğü, binler bölüğü, milyonlar bölüğü."

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü