Sonunda ük olan 5 harfli 46 kelime var. ÜK ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde ük olan kelimeler listesine ya da başında ük olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

TÜZÜK

  1. [isim] Herhangi bir kurumun veya kuruluşun tutacağı yolu ve uygulayacağı hükümleri sırasıyla gösteren maddelerin hepsi, nizamname, statü

YÜRÜK

  1. [sıfat] Çok ve çabuk yürüyen, iyi yol alan, hızlı giden, yörük
  2. [isim] Osmanlı İmparatorluğu'nda otuzar kişilik ocaklar olarak Rumeli'ye yerleştirilen ve savaş zamanlarında geri hizmetlerde çalıştırılan tımarlı asker, yörük
  3. Göçebe olan, yörük
    • "Fakat göç ve yürük hayatı hareme ve kapalılığa gelmez." (Falih Rıfkı Atay)

KADÜK

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [sıfat] Değerini, önemini yitirmiş, geçerliliği kalmamış, eskimiş

DÜŞÜK

  1. [sıfat] Aşağı doğru düşmüş, aşağı sarkmış
    • "Düşük mide. Düşük omuz."
  2. Az
    • "Düşük faiz. Düşük fiyat."
  3. İktidardan düşmüş veya düşürülmüş
  4. Dil bilgisi kurallarına uymayan
    • "Düşük cümle."
  5. [isim] Yaşayabilecek duruma gelmeden doğan yavru, ceninisakıt, sakıt, sıkıt (II)
  6. Eski değer ve onurunu yitirmiş olan
    • "Dolmuşa bindiğine göre orta hâlli belki de daha düşük olacak." (Refik Halit Karay)

KÖLÜK

  1. [isim] İş ve yük hayvanı

SÖNÜK

  1. [sıfat] Sönmüş olan
    • "Ağızlarında iki sönük sigarayla duran iki kız..." (Çetin Altan)
  2. Parlaklığı, hızı az veya azalmış olan, etkisiz, zayıf
  3. Göze çarpmayan, dikkat çekmeyen, silik
    • "Bu şehirde satışı bini geçmez, yerli lisanlarda sönük cerideler çıkar." (Yahya Kemal Beyatlı)

ÖRTÜK

  1. [sıfat] Örtülü, kapalı

GÖÇÜK

  1. [isim] Çökmüş, kaymış toprak, çöküntü, yıkıntı
  2. Kaya veya cevherin kendi kendine yer altına doğru çökmesi

BEDÜK

  1. [isim] Çam sakızı, reçine

ÖNLÜK

  1. [isim] Yemek yaparken giysinin önü kirlenmesin diye giyilen, boyundan askılı ve bele bağlanan örtü
    • "Önünde önlük bağlı, kırk yaşlarında kadar bir kadın geldi." (Memduh Şevket Esendal)
  2. İlköğretimin ilk beş yılında öğrencilerin giydiği bir örnek giysi
  3. Bir iş yaparken giysinin kirlenmesini önlemek için bele takılan veya giyilen örtü, giyecek
  4. Küçük çocuklara yemek yedirirken üstlerini korumak için boyunlarına bağlanan örtü

KÜTÜK

  1. [isim] Kalın ağaç gövdesi
    • "Etrafına gölge salmayan, yemiş vermeyen hangi kütük baltadan kurtulur?" (Halide Edip Adıvar)
  2. Kesilmiş ağaç gövdesi
    • "Kenara iri zeytin kütükleri istif edilmişti." (Refik Halit Karay)
  3. Kesimden sonra ağaç gövdesinin toprakta kalan bölümü
    • "Çamlıkları yarıyoruz, ağaçların kütüklerinden atlıyoruz, ne bir köy ne bir ses var." (Memduh Şevket Esendal)
  4. Asma fidanı
    • "Kütüklerin üstündeki koruklara otlar tırmanan bahçeyi bir daha geçiyoruz." (Falih Rıfkı Atay)
  5. Resmî kayıt defteri, ana defter
  6. Nüfus kütüğü
  7. Kütük demir
  8. Görgüsüz, kaba kimse
    • "Biraz sonra bizim kütük kanepenin üstüne oturmuş, ayaklarıyla yerdeki yaprakları eziyordu." (Halide Edip Adıvar)

PÖÇÜK

  1. [isim] Kuyruk sokumu, kuyruk

ÜÇLÜK

  1. Üç tanesi bir arada bulunan, üç tane alabilen, üç taneden oluşmuş
  2. [isim] Basketbolda ceza alanı dışından atılan topun potaya geçirilmesi sonucu kazanılan üç sayı değerindeki atış

DÜDÜK

  1. [isim] İçinden hava veya buhar geçirildiğinde keskin ses çıkaran ve işaret vermek için kullanılan araç
    • "Ben düdük sesi işitir gibi oldum, posta geçmiş olmasın..." (Memduh Şevket Esendal)
    • "Mayosunu kendi ördü, yün çekti, düdük gibi dapdaracık oldu." (Refik Halit Karay)
  2. Taşıtlarda karşı tarafı uyaran korna
  3. [sıfat] Akılsız, boş kafalı

GÜLÜK

  1. [isim] Hindi
  2. Sebze yetiştirmek için açılan ocak
    • "Kavağın dibine gülük yaptırdım / Basaksız evlere hayat yaptırdım." (Halk türküsü)

ÇÖZÜK

  1. [sıfat] Çözülmüş olan

BÜYÜK

  1. [sıfat] Boyutları, benzerlerinden daha fazla olan (somut nesne), makro, küçük karşıtı
    • "Büyük ağaçların altında, gazinoya doğru gidiyoruz." (Yusuf Ziya Ortaç)
    • "Mutlu değildi. Büyük başın derdi de sıkıntısı da büyük olur." (Burhan Felek)
    • "Büyük sözüme tövbe, hatır ve hayalime bile getiremem." (Sermet Muhtar Alus)
    • "Buralara kadar zahmet ettiniz, büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperim." (Haldun Taner)
  2. Çok, ortalamayı aşan (soyut kavram)
    • "Büyük bir cevap sıkıntısı geçirdikten sonra itiraf etti." (Peyami Safa)
  3. Niceliği çok olan
    • "Benim büyük kalabalıklara karşı ürkekliğim vardır." (Reşat Nuri Güntekin)
  4. Üstün niteliği olan
    • "Molière büyük adammış, yeryüzüne gelmiş kişilerin en büyüklerinden biri." (Nurullah ataç)
  5. Yetişkin, belli bir yaşa gelmiş
    • "Büyüklerin yanında sesim çıkmazdı." (Sait Faik Abasıyanık)
  6. Önemli
    • "Ömrünün tek ve büyük oyunu bitmişti." (Tarık Buğra)

GÖLÜK

  1. [isim] Yük taşıyan ve binilen at, eşek, beygir, katır vb. hayvan
    • "Gölüğü yitirdim. -Ne gölüğü? Eşek hani, eşeği yitirdim de." (Memduh Şevket Esendal)

ÜZLÜK

  1. [isim] Topraktan yapılmış, kulpsuz, küçük çömlek

BÜKÜK

  1. [sıfat] Bükülmüş, eğilmiş olan
    • "Az beli bükük ve gözleri biraz baygın bir ihtiyar." (Osman Cemal Kaygılı)

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü