Sonunda ük olan 5 harfli 46 kelime var. ÜK ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde ük olan kelimeler listesine ya da başında ük olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- ÖNLÜK
-
-
[isim]
Yemek yaparken giysinin önü kirlenmesin diye giyilen, boyundan askılı ve bele bağlanan örtü
- "Önünde önlük bağlı, kırk yaşlarında kadar bir kadın geldi." (Memduh Şevket Esendal)
-
İlköğretimin ilk beş yılında öğrencilerin giydiği bir örnek giysi
-
Bir iş yaparken giysinin kirlenmesini önlemek için bele takılan veya giyilen örtü, giyecek
-
Küçük çocuklara yemek yedirirken üstlerini korumak için boyunlarına bağlanan örtü
-
[isim]
Yemek yaparken giysinin önü kirlenmesin diye giyilen, boyundan askılı ve bele bağlanan örtü
- SÜZÜK
-
-
[sıfat]
Zayıf, güçsüz, süzgün
- "Parasızın yürüyüşü sürtük, gözleri süzük, rengi uçuk, sesi bozuktur." (Refik Halit Karay)
-
Süzgünleşmiş, süzülmüş
- "Uykudan uyandırılmış gibi gözleri süzük, döndü baktı." (Memduh Şevket Esendal)
-
[sıfat]
Zayıf, güçsüz, süzgün
- DÖNÜK
-
-
[sıfat]
Dönmüş, çevrilmiş (kimse)
- "Ayağa kalkmıştı. Arkası bana dönüktü." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Yönelmiş
- "Halka dönük bir eğitim."
-
[sıfat]
Dönmüş, çevrilmiş (kimse)
- KÖRÜK
-
-
[isim]
Ateşi canlandırmak için kullanılan ve açılıp kapandıkça içindeki havayı üfleyen araç
- "Bir taraftan ha bire körüğün ipini çekiyordu." (Reşat Enis)
-
Bazı araçların açılıp kapanabilir üst üste katlanmış bölümü
- "Biz faytonun körüğü altında fotoğraf çekmeye uğraşıyorduk." (Nazlı Eray)
-
Bazı müzik araçlarında hava vermeye yarayan, el veya ayakla işletilen meşin veya kâğıt bölüm
- "Akordiyon körüğü."
-
[isim]
Ateşi canlandırmak için kullanılan ve açılıp kapandıkça içindeki havayı üfleyen araç
- KADÜK
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[sıfat]
Değerini, önemini yitirmiş, geçerliliği kalmamış, eskimiş
-
[sıfat]
Değerini, önemini yitirmiş, geçerliliği kalmamış, eskimiş
- SÜLÜK
-
-
[isim]
Sülüklerden, tatlı sularda yaşayan, vücudunda yirmi iki sindirim kesesi olduğu için bir kezde ağırlığının sekiz katı kan emebilen, halk arasında bazı kan hastalıklarının tedavisinde yararlanılan hayvan (Hirudo medicinalis)
-
Asma bıyığı
-
[isim]
Sülüklerden, tatlı sularda yaşayan, vücudunda yirmi iki sindirim kesesi olduğu için bir kezde ağırlığının sekiz katı kan emebilen, halk arasında bazı kan hastalıklarının tedavisinde yararlanılan hayvan (Hirudo medicinalis)
- ÜZLÜK
-
-
[isim]
Topraktan yapılmış, kulpsuz, küçük çömlek
-
[isim]
Topraktan yapılmış, kulpsuz, küçük çömlek
- ÜÇLÜK
-
-
Üç tanesi bir arada bulunan, üç tane alabilen, üç taneden oluşmuş
-
[isim]
Basketbolda ceza alanı dışından atılan topun potaya geçirilmesi sonucu kazanılan üç sayı değerindeki atış
-
Üç tanesi bir arada bulunan, üç tane alabilen, üç taneden oluşmuş
- BÜZÜK
-
-
[sıfat]
Toplanarak büzülmüş
-
[isim]
Kalın bağırsağın sona erdiği yer, anüs
-
[isim]
Yüreklilik, cesaret
-
[sıfat]
Toplanarak büzülmüş
- YÜRÜK
-
-
[sıfat]
Çok ve çabuk yürüyen, iyi yol alan, hızlı giden, yörük
-
[isim]
Osmanlı İmparatorluğu'nda otuzar kişilik ocaklar olarak Rumeli'ye yerleştirilen ve savaş zamanlarında geri hizmetlerde çalıştırılan tımarlı asker, yörük
-
Göçebe olan, yörük
- "Fakat göç ve yürük hayatı hareme ve kapalılığa gelmez." (Falih Rıfkı Atay)
-
[sıfat]
Çok ve çabuk yürüyen, iyi yol alan, hızlı giden, yörük
- HÖYÜK
-
-
[isim]
Tarih boyunca türlü nedenlerle yıkılan yerleşme bölgelerinde, yıkıntıların üst üste birikmesiyle oluşan ve çoğu kez içinde yapı kalıntılarının gömülü bulunduğu yayvan tepe
-
Toprak yığını, küçük tepe
-
[isim]
Tarih boyunca türlü nedenlerle yıkılan yerleşme bölgelerinde, yıkıntıların üst üste birikmesiyle oluşan ve çoğu kez içinde yapı kalıntılarının gömülü bulunduğu yayvan tepe
- GÜLÜK
-
-
[isim]
Hindi
-
Sebze yetiştirmek için açılan ocak
- "Kavağın dibine gülük yaptırdım / Basaksız evlere hayat yaptırdım." (Halk türküsü)
-
[isim]
Hindi
- KÜÇÜK
-
-
[sıfat]
Boyutları, benzerlerininkinden daha ufak olan, büyük karşıtı
- "Bir aralık başımın üstünde kartaldan küçük, atmacadan büyük yırtıcı kuşlardan birinin döndüğünü gördüm." (Memduh Şevket Esendal)
- "Aslarda o küçük dağları ben yarattım diyen heybet ... varken ... o güdük, o boynu bükük konçinalar onlara bir türlü el kaldıramıyorlar." (Haldun Taner)
- "Kimsenin yanında küçük düşmeni istemem." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Handan'ı küçük düşürdüğünü, asıl suçun da bu olduğunu kabul etmişti." (Tarık Buğra)
-
Yaşı daha az olan
- "Ortanca ve küçük ablalar ... beni, arabanın beklediği sokağa indirdiler." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Protokol kaidelerini, çok zaman, bir yana atıp küçükle küçük, büyükle büyük olmasını biliyordu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Niceliği az olan
- "Kimseden en küçük bir alaka görmüyordum." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Niteliği aşağı olan, bayağı
- "Küçük adam."
-
Geri aşamada
- "Küçük bir memur."
-
Değersiz, önemsiz
- "Bu iyi temiz, sıhhatli, küçük insanların uykusu bambaşka bir şey." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Kısık, parlak olmayan (ses)
- "Küçük, tatlı bir sesle kovboy şarkıları söyledi." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Makam, rütbe, derece bakımından daha aşağı olan kimse
-
[isim]
Küçük abdest
-
[sıfat]
Boyutları, benzerlerininkinden daha ufak olan, büyük karşıtı
- GÖÇÜK
-
-
[isim]
Çökmüş, kaymış toprak, çöküntü, yıkıntı
-
Kaya veya cevherin kendi kendine yer altına doğru çökmesi
-
[isim]
Çökmüş, kaymış toprak, çöküntü, yıkıntı
- DÜŞÜK
-
-
[sıfat]
Aşağı doğru düşmüş, aşağı sarkmış
- "Düşük mide. Düşük omuz."
-
Az
- "Düşük faiz. Düşük fiyat."
-
İktidardan düşmüş veya düşürülmüş
-
Dil bilgisi kurallarına uymayan
- "Düşük cümle."
-
[isim]
Yaşayabilecek duruma gelmeden doğan yavru, ceninisakıt, sakıt, sıkıt (II)
-
Eski değer ve onurunu yitirmiş olan
- "Dolmuşa bindiğine göre orta hâlli belki de daha düşük olacak." (Refik Halit Karay)
-
[sıfat]
Aşağı doğru düşmüş, aşağı sarkmış
- KÖLÜK
-
-
[isim]
İş ve yük hayvanı
-
[isim]
İş ve yük hayvanı
- ÇÖKÜK
-
-
[sıfat]
Çökmüş, çukurlaşmış, içeri çekilmiş
- "Gençken de yanakları çökük, kuru bir adamdı." (Memduh Şevket Esendal)
-
[sıfat]
Çökmüş, çukurlaşmış, içeri çekilmiş
- DÜDÜK
-
-
[isim]
İçinden hava veya buhar geçirildiğinde keskin ses çıkaran ve işaret vermek için kullanılan araç
- "Ben düdük sesi işitir gibi oldum, posta geçmiş olmasın..." (Memduh Şevket Esendal)
- "Mayosunu kendi ördü, yün çekti, düdük gibi dapdaracık oldu." (Refik Halit Karay)
-
Taşıtlarda karşı tarafı uyaran korna
-
[sıfat]
Akılsız, boş kafalı
-
[isim]
İçinden hava veya buhar geçirildiğinde keskin ses çıkaran ve işaret vermek için kullanılan araç
- TÜZÜK
-
-
[isim]
Herhangi bir kurumun veya kuruluşun tutacağı yolu ve uygulayacağı hükümleri sırasıyla gösteren maddelerin hepsi, nizamname, statü
-
[isim]
Herhangi bir kurumun veya kuruluşun tutacağı yolu ve uygulayacağı hükümleri sırasıyla gösteren maddelerin hepsi, nizamname, statü
- BÖLÜK
-
-
[isim]
Bir bütünden ayrılmış olan parça, kısım
- "Bir kandil günü öteki bölükteki büyük hanımın elini öpmeye gitmiştim." (Burhan Felek)
-
Saç örgüsü
-
Hizip
-
Takımlardan oluşan, üçü veya dördü bir tabur oluşturan ve öbür birliklerin temeli sayılan birlik
- "Şehre giren kuvvetlerimiz iki süvari bölüğünden ibaretmiş." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
On kuralına göre yazılan bir tam sayının, sağdan sola doğru üçer üçer ayrılan basamaklarından her bir üçlü takımı
- "Birler bölüğü, binler bölüğü, milyonlar bölüğü."
-
[isim]
Bir bütünden ayrılmış olan parça, kısım