Sonunda z olan 4 harfli 46 kelime var. Z harfi ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde z harfi olan kelimeler listesine ya da başında z harfi olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- PRİZ
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Elektrik akımı almak için fişin sokulduğu yuva
- "Hatta bir keresinde prizdeki ütüyü devirip handiyse evi bile yakıyordu." (Haldun Taner)
-
[isim]
Elektrik akımı almak için fişin sokulduğu yuva
- ÜVEZ
-
-
[isim]
Gülgillerden, orta boylu bir ağaç (Pirus sorbus)
-
Bu ağacın muşmulaya benzeyen yemişi
- "Gülse bile gülüşünde ham ayva, muşmula veya üvez yemiş gibi bir burukluk vardır." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Gülgillerden, orta boylu bir ağaç (Pirus sorbus)
- FARZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Müslümanlıkta, özür olmadıkça yapılması zorunlu, yapılmaması günah sayılan ibadet
- "Peki, farz edelim ki esas itibarıyla arzunu kabul ettim." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Bunun üzerine, işe bir son vermek farz oldu."
- "Vapurun kahvecisi Kefalonyalı denilen ve kötü bir insan farz olunan biriydi." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
Yapmak zorunda kalınan şey, boyun borcu
-
[isim]
Müslümanlıkta, özür olmadıkça yapılması zorunlu, yapılmaması günah sayılan ibadet
- FERZ
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Satranç oyununda vezir
-
[isim]
Satranç oyununda vezir
- AVAZ
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Yüksek ses, nara
- "Sinemi deler avazın / Turnam senin sunam senin." (Âşık Veysel)
- "Avazı çıktığı kadar haykırmak istiyordu." (Peyami Safa)
-
[isim]
Yüksek ses, nara
- AĞIZ
-
-
[isim]
Yüzde, avurtlarla iki çene arasında, ses çıkarmaya, soluk alıp vermeye ve besinleri içine almaya yarayan boşluk
- "Yusuf Efendi biçareye ağız açtırmıyordu."
- "Gelgelelim Akif, Berlin'e gidip de oradaki kahveleri gördüğü vakit ağız değiştirmek zorunda kalır." (Salâh Birsel)
- "Kolonya dökmekten, şeker tutmaktan, iyi gözükeceğim diye ağız etmekten yoruldu." (Lâtife Tekin)
- "Ben nasıl ağız kullanıyorsam sen de o yolda konuş."
-
Bu boşluğun dudakları çevrelediği bölümü
- "Küçük bir ağız."
- "Aman efendim, bendenize bir ağız açtılar, donakalmışım." (Memduh Şevket Esendal)
- "Çok şükür, ağzı laf yapandan çok, eli işe yatkın aydınlara muhtaç olduğumuzu, anlar gibiyiz." (Atilla İlhan)
- "Hey zavallı balık, diyor, ağzın var dilin yok" (Sait Faik Abasıyanık)
-
Kapların veya içi boş şeylerin açık tarafı
- "Ağızları kopmuş bir çay takımının arasına gizlenmiş, koyu renkli bir cildi oradan alarak bana uzattı." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
Bir akarsuyun denize veya göle döküldüğü yer, munsap
- "Çay ağzı."
-
Koy, körfez, liman, yol vb. yerlerin açık yanı
- "Körfezin ağzı. Yol ağzında."
-
Birkaç yolun birbirine kavuştuğu yer, kavşak
-
Kesici aletlerin keskin tarafı
- "Çelik ağızlı, küçük gül makasını kâğıdından çıkardı." (Refik Halit Karay)
-
Bir dilin sınırları içinde, bölgelere ve sınıflara göre değişen söyleyiş özelliği
- "Anlaşılmaz, garip köylü ağızlarıyla konuşuluyordu." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Üslup, ifade özelliği
- "Ertesi günü bazı gazeteler bu haberin bir noktasını yarı resmî bir ağızla tekzip ettiler." (Tarık Buğra)
-
Uç, kenar
- "Topun ağzında. Uçurumun ağzında."
-
Birini yanıltmak, kandırmak amacıyla dolambaçlı birtakım sözler söyleme özelliği
-
Bir bölge ezgilerinde görülen özelliklerin tümü
-
[isim]
Yüzde, avurtlarla iki çene arasında, ses çıkarmaya, soluk alıp vermeye ve besinleri içine almaya yarayan boşluk
- UCUZ
-
-
[sıfat]
Fiyatı yüksek olmayan, pahası az, düşük fiyatlı, pahalı karşıtı
- "Geceleri tiyatroların önünde saatlerce bekleyerek ucuz yerlere yerleşirdik." (Yahya Kemal Beyatlı)
- "Bizim tekrar tekrar dinlemeyi sevdiğimiz bu fıkrayı anlatırken o hâlâ bu işten ucuz kurtulmuş olmasının heyecanını duyardı." (Abdülhak Şinasi Hisar)
- "Tezgâhtarlık, figüranlık derken kendini satmasını bilememiş, ucuza gitmişti." (Necati Cumalı)
- "Hem arabayı ucuza kapattım hem sağlama bağladım." (Aka Gündüz)
-
Az emekle elde edilen
- "Biletçi teşekkür etmekten, ben de bu kadar ucuz teşekkür toplamaktan kurtulduk." (Burhan Felek)
-
Adi, bozuk
- "Bu gerçeği dile getirenleri felaket habercisi diye nitelemek ancak ve sadece ucuz politikacı ağzına yakışır." (Aydın Boysan)
-
[sıfat]
Fiyatı yüksek olmayan, pahası az, düşük fiyatlı, pahalı karşıtı
- DERZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Duvar taşlarının veya tuğlalarının harçla doldurulup üzerinden mala çekilerek düzeltilen aralığı
-
[isim]
Duvar taşlarının veya tuğlalarının harçla doldurulup üzerinden mala çekilerek düzeltilen aralığı
- ALAZ
-
-
[isim]
Alev, yalaz
-
[isim]
Alev, yalaz
- BLUZ
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Vücudun üst bölümüne giyilen, genellikle ince kumaştan yapılan veya iplikten örülen kadın giysisi
- "Sarı renkte incecik bir örme bluz giymiş." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Vücudun üst bölümüne giyilen, genellikle ince kumaştan yapılan veya iplikten örülen kadın giysisi
- ARIZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Sonradan ortaya çıkan
- "Sana son zamanlarda bir dalgınlık arız oldu, farkında mısın, bilmem." (Atilla İlhan)
-
Bulaşmış, musallat olmuş
- "Zengin çocuklarına arız münasebetsizlikler, fakir çocuklarına mahsus fenalıklardan aşağı kalmıyor." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
- "Zaten aylardan beri yüreğine dertler, endişeler içinde garip bir baygınlık arız oluyor, yüreğinde bir erime, bir tükenme hâli seziyordu." (Refik Halit Karay)
-
[sıfat]
Sonradan ortaya çıkan
- ARAZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
İlinek
-
Bulgu
- "Bu hastalığın gösterdiği çeşitli araz üzerindeki sayısız müşahedelerim bana bir nevi pratik ihtisas temin etmişti." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[isim]
İlinek
- İKAZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Uyarma, uyarı, dikkat çekme, ihtar, tembih
- "Yaşına başına yakıştıramadığım bazı hareketlerde bulunan babamı ikaz etmek lüzumunu duyduğundan mıdır, nedir?" (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Uyandırma
-
[isim]
Uyarma, uyarı, dikkat çekme, ihtar, tembih
- GÜRZ
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Silah olarak kullanılan ağır topuz
-
[isim]
Silah olarak kullanılan ağır topuz
- CAİZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Din, yasa, töre vb. bakımdan işlenmesinde, yapılmasında sakınca olmayan, yapılıp işlenmesine izin verilen
-
Uygun, yerinde sayılan, yakışık alan
- "Akşama kalıp iskelenin üstü binbir ayakken gitmek caiz değildi." (Sermet Muhtar Alus)
-
[sıfat]
Din, yasa, töre vb. bakımdan işlenmesinde, yapılmasında sakınca olmayan, yapılıp işlenmesine izin verilen
- ENEZ
-
-
[sıfat]
Hantal, vurdumduymaz
-
[sıfat]
Hantal, vurdumduymaz
- VAAZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Cami, mescit vb. yerlerde vaizlerin yaptığı, genellikle öğüt niteliği taşıyan dinî konuşma
- "Köylerde ne yapacağını sordu, anlattılar: Namaz kıldırmalı, vaaz etmeli..." (Falih Rıfkı Atay)
- "Nasrullah Camii'nde verdiği büyük siyasi vaaz bütün gönülleri fethetmişti." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Bir kimseye kalbini yumuşatacak, kendisini doğruluğa, iyiliğe götürecek biçimde söz söyleme
-
[isim]
Cami, mescit vb. yerlerde vaizlerin yaptığı, genellikle öğüt niteliği taşıyan dinî konuşma
- OĞUZ
-
-
İyi huylu (kimse)
-
İyi huylu (kimse)
- İVAZ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Ödün
-
Edim
-
Karşılık
- "Bugün canım yolda koyam, yarın ivazın veresin." (Yunus Emre)
-
[isim]
Ödün
- ÜÇÜZ
-
-
[sıfat]
Üçü bir arada doğan (çocuk)
-
Üçlü, üç yanlı, üç kollu, üç parçalı
-
[sıfat]
Üçü bir arada doğan (çocuk)