Başında ya olan 6 harfli 94 kelime var. Ya ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde ya olan kelimeler listesine ya da sonu ya ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında ya bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A Y Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
AY, YA
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- YANDAŞ
-
-
[isim]
Birinden yana olan veya bir düşünceye, bir isteğe katılan, onu destekleyen kimse, yanlı, taraflı, taraftar
- "En hararetli İngiliz yandaşları, üzgün ve umutsuz." (Atilla İlhan)
-
[isim]
Birinden yana olan veya bir düşünceye, bir isteğe katılan, onu destekleyen kimse, yanlı, taraflı, taraftar
- YAHUDİ
- ...
- YAYSIZ
- ...
- YALPAK
-
-
[sıfat]
Sokulgan, cana yakın
-
[isim]
Dalkavuk
-
[isim]
Sarp yer, uçurum
-
[sıfat]
Sokulgan, cana yakın
- YAZBOZ
- ...
- YARBAY
-
-
[isim]
Orduda rütbesi binbaşı ile albay arasında olan subay
-
Kaymakam
-
[isim]
Orduda rütbesi binbaşı ile albay arasında olan subay
- YAVŞAK
-
-
[isim]
Bit yavrusu, sirke
-
Geveze, yılışık kimse
- "Sonra aynı yavşak, teklifsizlikle Binbaşı Ferit'in kadehini dikiyor." (Atilla İlhan)
-
[isim]
Bit yavrusu, sirke
- YALNIZ
-
-
[sıfat]
Yanında başkaları bulunmayan
- "Sokaktaki yalnız çocuk."
-
[zarf]
(ya'lnız) Yanında başkaları olmayarak
- "Ömrümde şehir içinde bile yalnız dolaşmaya alışmamış bir adam için bir genç kızın tek başına Avrupa seyahatine çıkışı akıl durdurucu bir şeydi." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[zarf]
(ya'lnız) Yalnızca
- "Kendisini yalnız Bombay'a kadar götürecek tren parası vardı." (Falih Rıfkı Atay)
-
[bağlaç]
Ama
- "Giderim yalnız arkadaşlarımı isterim. Güzel yalnız biraz renksiz."
-
[isim]
Toplumsal ilişkilerden yoksun veya yoksun bırakılan kişi
-
[sıfat]
Yanında başkaları bulunmayan
- YALINÇ
-
-
[sıfat]
Birleşik olmayan, yalnız bir maddeden oluşan
-
Karışık olmayan, basit
-
[sıfat]
Birleşik olmayan, yalnız bir maddeden oluşan
- YATMAK
-
-
[nsz]
Bir yere veya bir şeyin üzerine boylu boyunca uzanmak
- "Dörtnal giden atların köpüklü boynuna bir daha yatmayacak." (Nazım Hikmet)
- "Yatıp kalkıp anama dua ediyorum."
- "Yatıp kalktığım odamın penceresinden bakınca bir baştan bir başa bütün sokağı görüyordum." (Necati Cumalı)
-
Uyumak veya dinlenmek için yatağa girmek
- "Öteki, çok kadınla oynaşmış ve hatta yatıp kalkmış, sevda damarları kaşarlanmış bir gençti." (Memduh Şevket Esendal)
-
Yatay veya yataya yakın bir duruma gelmek, eğilmek
- "Rüzgârdan bütün ekinler yattı. Gemi sağa yattı."
-
Hastalık sebebiyle yatakta kalmak
- "Gün geçmeden bronşiti, çarpıntısı tutar; yatak yorgan yatar." (Sermet Muhtar Alus)
-
Geceyi geçirmek üzere bir yerde kalmak
- "Bu gece nerede yatacağız?"
- "Tavuk pazarındaki handa yatmakta devam ediyor." (Memduh Şevket Esendal)
-
Boş yere beklemek
- "Mallar depoda yatıyor."
-
İşlemez, çalışmaz durumda kalmak
- "Gemi limanda yatıyor."
-
Bir özellik kazanmak için bir şeyin içinde beklemek
- "Turşu sirkede yatıyor."
-
Belli bir süreyi cezaevinde geçirmek
-
Ölü gömülmüş olmak
- "Mezarlık servilerinin altında ninelerim, teyzelerim yatarlardı." (Halikarnas Balıkçısı)
-
Düz bir duruma gelmek, düzleşmek
- "Kumaş iyice ütülenince yattı."
-
[-le]
Cinsel ilişkide bulunmak
-
Bir düşünceyi veya bir öneriyi benimsemek, razı olmak
-
Heves etmek, eğilmek
- "Çalı süpürgelerinin kırmızı çiçeklerindeki bal kokusuna yatmışlardı." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Bulunmak, var olmak
- "Her ayrıcalık hevesinin kökeninde bir kompleks, bir göstermecilik duygusu yattığı görülür." (Haldun Taner)
-
Olumsuz veya başarısız bir sonuç almak
- "Takım bu sezon yattı."
-
İşsiz kalmak, çalışmamak
-
[nsz]
Bir yere veya bir şeyin üzerine boylu boyunca uzanmak
- YAŞMAK
-
-
[isim]
Kadınların ferace ile birlikte kullandıkları, gözleri açıkta bırakan, ince yüz örtüsü
- "Çıka çıka, yaşmak feraceli, kazık gibi bir kadın çıktı." (Sermet Muhtar Alus)
-
Başla birlikte yüzü, ağzı kapatan örtü
-
[isim]
Kadınların ferace ile birlikte kullandıkları, gözleri açıkta bırakan, ince yüz örtüsü
- YAZLIK
-
-
[isim]
Yazın oturulan yer
- "Onun yazlığı Bakırköy'deki köşkü idi." (Yusuf Ziya Ortaç)
- "Bu sene yazlığa çıkmışlar, Boyacıköyü'ndeki yeni yalıya taşınmışlar." (Sermet Muhtar Alus)
-
[sıfat]
Yazın kullanılan (giyecek, ev vb.)
- "Yazlık ev."
-
[isim]
Yazın oturulan yer
- YANSIZ
-
-
[sıfat]
Birinden yana olmayan veya bir düşünceye, bir isteğe katılmayan, onu desteklemeyen, yan tutmayan, tarafsız, bitaraf
- "Gerçeklere daha yansız ve sağlıklı gözle bakabiliyorum." (Haldun Taner)
-
Nötr
-
Turnusol gibi bir ayıraç karşısında, asit ve alkali tepkisi göstermeyen, nötr
-
[sıfat]
Birinden yana olmayan veya bir düşünceye, bir isteğe katılmayan, onu desteklemeyen, yan tutmayan, tarafsız, bitaraf
- YAPILI
-
-
[sıfat]
Yapısı herhangi bir nitelikte olan
- "Güzel yapılı. Sağlam yapılı."
-
Vücudu gelişmiş, iri
- "Yapılı bir adam."
-
[sıfat]
Yapısı herhangi bir nitelikte olan
- YALGIN
-
-
[isim]
Serap
-
[isim]
Serap
- YAKMAK
-
-
[-i]
Yanmasını sağlamak veya yanmasına yol açmak, tutuşturmak
- "Kendi sigarası için yaktığı kibriti bana uzattı." (Falih Rıfkı Atay)
-
Ateşle yok etmek
- "Çöpleri yakmak."
-
Işık vermesini sağlamak
- "Mavi ışıklı ispirto lambalarını yakarlar." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Isı etkisiyle bozmak
- "Eteği ütülerken yaktı."
-
Keskin, sert ve ısırıcı bir duyum vermek
- "Biber ağzı yakar."
-
Yanıyormuş gibi bir etki yapmak
- "Hekime daima şarabın midelerini yaktığından bahsederler." (Falih Rıfkı Atay)
-
Kurutmak, zarar vermek
- "Fırtına ekinleri yakmıştı." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[nsz]
Çok sıcak olmak
- "Bugün güneş yakıyor."
-
Karartmak
- "Güneşte vücudunu yaktı."
-
Çok üşütmek
- "Soğuk rüzgâr insanın yüzünü yakıyor."
-
Acıtmak
- "Canını yakmak."
-
Silahla vurmak
-
Yıkıma, zarara yol açmak, büyük bir zarara uğratmak, mahvetmek
- "Gözü mavi, boyu kısa, kendi muhacir olmasın. Ne olursa olsun makbulüm. Aman bu üçüne dikkat et. Beni yakma." (Ömer Seyfettin)
-
Güçlü sevgi uyandırmak
-
[-i]
Yanmasını sağlamak veya yanmasına yol açmak, tutuşturmak
- YANICI
- ...
- YAZMAN
-
-
[isim]
Özel veya kamu kuruluşlarında haberleşmeyi sağlayan, yazışma yapabilen görevli, kâtip, sekreter
-
Özel veya kamu kuruluşlarında yazışmalardan sorumlu kimse, sekreter
-
[isim]
Özel veya kamu kuruluşlarında haberleşmeyi sağlayan, yazışma yapabilen görevli, kâtip, sekreter
- YAPBOZ
-
-
[isim]
Kesilmiş resim parçacıklarını birbirine uygun duruma getirerek asıl biçimi yeniden oluşturmaya dayanan bir tür çocuk oyunu
-
[isim]
Kesilmiş resim parçacıklarını birbirine uygun duruma getirerek asıl biçimi yeniden oluşturmaya dayanan bir tür çocuk oyunu
- YARDIM
-
-
[isim]
Kendi gücünü ve imkânlarını başka birinin iyiliği için kullanma, muavenet
- "Bu, bir ricada bulunacak, bir yardım isteyecek sandı." (Memduh Şevket Esendal)
- "Kalkmasına yardım etmedikten başka ayaklarından sarılmış, bir defa da böyle sürümüştüm." (Refik Halit Karay)
- "Devlet yahut diğer kamu tüzel kişilerinden mali yardım gören haber ajansları hakkında da uygulanır." (Anayasa)
- "Mal sahibi Rafet Reis, ona epey yardımda bulunmuştu." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Bir ülkeye bağış veya ödünç olarak verilen para ve ihtiyaç maddeleri
-
Etki
- "Otların üstünde, ağaçların yapraklarında kalan yağmur damlaları rüzgârın da yardımıyla öğleye kadar kurudu." (Necati Cumalı)
-
Bağış, iane
-
[isim]
Kendi gücünü ve imkânlarını başka birinin iyiliği için kullanma, muavenet