Başında y olan 6 harfli 203 kelime var. Y harfi ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde y harfi olan kelimeler listesine ya da sonu y harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında y bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- YAVRUM
-
-
sevecen bir biçimde söylenen bir seslenme sözü
- "Kedi yavrusu. Kuş yavrusu."
- "Yavrum, bir yerin mi acıyor?"
-
sevecen bir biçimde söylenen bir seslenme sözü
- YANDAŞ
-
-
[isim]
Birinden yana olan veya bir düşünceye, bir isteğe katılan, onu destekleyen kimse, yanlı, taraflı, taraftar
- "En hararetli İngiliz yandaşları, üzgün ve umutsuz." (Atilla İlhan)
-
[isim]
Birinden yana olan veya bir düşünceye, bir isteğe katılan, onu destekleyen kimse, yanlı, taraflı, taraftar
- YANLIK
-
-
[isim]
Kahvaltıda ve diğer öğünlerde ana yiyeceğin yanında verilen çerez türü veya domates, salatalık vb. yiyecekler
-
[isim]
Kahvaltıda ve diğer öğünlerde ana yiyeceğin yanında verilen çerez türü veya domates, salatalık vb. yiyecekler
- YAYLIM
-
-
[isim]
Yayılma, dağılma işi
- "Narayı müteakip müthiş bir küfür yaylımı, daha ardından feryat ve figan..." (Sermet Muhtar Alus)
-
Yaylak, otlak
-
[isim]
Yayılma, dağılma işi
- YENGEN
-
-
[isim]
Yemesi hoş nesne
-
İçine peynir ve sucuk konularak hazırlanan tost
-
[isim]
Yemesi hoş nesne
- YIKAMA
-
-
[isim]
Yıkamak işi
- "Başını soğuk suyla yıkamaya başlamışlar." (Falih Rıfkı Atay)
-
Bir eriticideki bir veya birkaç çözünür birleşeni ayırmak amacıyla, eriticiyi, toz durumuna getirilmiş bir maddenin içinden yavaş yavaş geçirme
-
Film üzerinde kalması istenmeyen kimyasal maddelerin akıtılması için arı suyla yapılan temizleme
-
[isim]
Yıkamak işi
- YAPMAK
-
-
[-i]
Ortaya koymak, gerçekleştirmek, oluşturmak, meydana getirmek
- "Her görevi ayrım gözetmeden aynı titizlikle yapmak başarının sırrıdır." (Çetin Altan)
- "Onca yolu iki saatte almışlar. -Yapma!"
- "Yapma çocuğum, saat bozulur!"
- "Şakir Efendi'ye garaz olmuşlardı. Ona yapmadıklarını bırakmadılar." (Memduh Şevket Esendal)
-
[nsz]
Olmasına yol açmak
- "Durgun sular sıtma yapar."
-
[nsz]
Yol almak
-
Onarmak, tamir etmek
- "Bozulan saatimi saatçi yaptı."
-
[nsz]
Bir şeyi başka bir şey durumuna getirmek
- "Ayrıca terbiye edeceğim, onu yaman bir polis köpeği yapacağım." (Refik Halit Karay)
-
Bir dileği, bir isteği yerine getirmek, uygulamak, ifa etmek
- "Şu işi yapıver, diye yalvarmıştı da enişte engel olmuştu." (Sermet Muhtar Alus)
-
[nsz]
Bir düşünceyi, bir davranışı, bir isteği işe dönüştürmek, gerçekleştirmek
- "Elimi ağzına götürerek sus işareti yaptım." (Refik Halit Karay)
-
Düzenli bir duruma getirmek
- "Yatak yapmak. Yolu yaptılar."
-
[nsz]
Üretmek
- "Ayakkabı yapmak."
-
[nsz]
Bir harekete, işe başlamak veya bir hareketle, işle uğraşmak
- "Koşu yapmak. Sarsıntı yapmak."
-
Zarara yol açmak
-
Etkili olmak
-
[nsz]
Salgılamak, çıkarmak
- "Tükürük bezleri tükürük yapar."
-
[-e]
Dışkı çıkarmak
- "Çocuk, altına yapmış."
-
Gerçekleştirmek
- "İlk ve ortaöğrenimini Anadolu'da yapmıştır." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Tehdit yoluyla birini herhangi bir duruma düşürmek
- "Ben adamı ne yaparım biliyor musun?"
-
[-i]
Evlendirmek
- "Bu kızı sana yapacağız."
-
[yardımcı fiil]
Bir durum yaratmak
- "Fırının harlı ateşi yanaklarını pembe pembe yapmıştı." (Nezihe Araz)
-
[yardımcı fiil]
Edinmek, sahip olmak
- "Servet yapmak. Altın yapmak."
-
[yardımcı fiil]
Bir kimseye bir meslek kazandırmak, yetiştirmek
- "Onu da Üsküdar'daki ambar memuru yapmak suretiyle daireden uzaklaştırdı." (Haldun Taner)
-
[nsz]
Davranmak, hareket etmek
- "İyi yapmıyorsunuz, çocuğu çok azarlıyorsunuz. Uyumuş gibi yapmak."
-
[nsz]
Olmak
- "Bu kış çok soğuk yaptı."
-
[-i]
Ortaya koymak, gerçekleştirmek, oluşturmak, meydana getirmek
- YAMALI
-
-
[sıfat]
Yama vurulmuş, yama ile onarılmış olan
- "Pantolonu yamalı, ceketinin dirsekleri yıpranmış fakat mintanı temizdi." (Halide Edip Adıvar)
-
Yüzünde lekeler bulunan (kimse)
-
[sıfat]
Yama vurulmuş, yama ile onarılmış olan
- YASAMA
-
-
[isim]
Yasa koyma, yasa yapma, teşri
-
Genel, soyut, objektif ve sürekli nitelikte kurallar koyma
-
[isim]
Yasa koyma, yasa yapma, teşri
- YAMYAM
-
-
İnsan eti yiyen (kimse)
-
Yabani, vahşi
- "Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela." (Mehmet Akif Ersoy)
-
İnsan eti yiyen (kimse)
- YELELİ
-
-
[sıfat]
Yelesi olan (hayvan)
-
[sıfat]
Yelesi olan (hayvan)
- YAŞMAK
-
-
[isim]
Kadınların ferace ile birlikte kullandıkları, gözleri açıkta bırakan, ince yüz örtüsü
- "Çıka çıka, yaşmak feraceli, kazık gibi bir kadın çıktı." (Sermet Muhtar Alus)
-
Başla birlikte yüzü, ağzı kapatan örtü
-
[isim]
Kadınların ferace ile birlikte kullandıkları, gözleri açıkta bırakan, ince yüz örtüsü
- YARATI
-
-
[isim]
Yaratım
-
[isim]
Yaratım
- YAZILA
-
-
[isim]
Devlet dairelerinde yapılan müsveddenin düzeltilmesi yapıldıktan sonra yazılması için verilen "yazılsın" emri
- "O, 'yazıla' işaretini koydu mu mümeyyiz temize çeker." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Devlet dairelerinde yapılan müsveddenin düzeltilmesi yapıldıktan sonra yazılması için verilen "yazılsın" emri
- YALÇIN
-
-
[sıfat]
Dik, sarp
- "Yanık ve yalçın araziden geçerken Mehmet Emin Bey'in bir mısrasını hatırladım." (Halide Edip Adıvar)
-
Düz, kaygan
-
[sıfat]
Dik, sarp
- YATILI
-
-
[sıfat]
Geceleri de kalınıp yatılan (okul vb.), leyli
-
Geceleri de kalıp yatan (öğrenci, konuk), leyli
-
[sıfat]
Geceleri de kalınıp yatılan (okul vb.), leyli
- YÖNBUL
-
-
[isim]
Her türlü arazide harita ve pusula yardımıyla katılımcıların denetim noktalarını bulmaya çalıştıkları bir doğa sporu, oryantiring
-
[isim]
Her türlü arazide harita ve pusula yardımıyla katılımcıların denetim noktalarını bulmaya çalıştıkları bir doğa sporu, oryantiring
- YÜKSÜZ
- ...
- YAĞMAK
-
-
[nsz]
Yağmur, kar, dolu gökten düşmek
- "Her zaman yılbaşı gecesi kar yağardı." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Toz, mermi vb. yüksekten çokça düşmek
- "Üstümüze kurşun yağıyordu."
-
Üst üste ve çok gelmek
- "Sende bu istidat varken, pencerelerden başına çil kuruş yağar, biz de ekmek parası ediniriz." (Halide Edip Adıvar)
-
[nsz]
Yağmur, kar, dolu gökten düşmek
- YARICI
-
-
[sıfat]
Yarma işini yapan, parçalayan, bölen
-
[sıfat]
Yarma işini yapan, parçalayan, bölen