Başında y olan 5 harfli 241 kelime var. Y harfi ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde y harfi olan kelimeler listesine ya da sonu y harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında y bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- YAPMA
-
-
[isim]
Yapmak işi
-
[sıfat]
Doğadaki şeylere benzetilerek insan eliyle yapılmış, yapay, suni, sahici karşıtı
- "Eliyle bahçenin dökme taştan yapma mağaralarından birini göstererek..." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[sıfat]
İçten olmayan, içten gelmeyerek yapılan, yapmacık
- "Fakat fazla içliliği erkekliğe yakıştıramadığından kendini her zaman yapma bir sertliğin arkasına gizlerdi." (Haldun Taner)
-
[isim]
Yapmak işi
- YEMCİ
-
-
[isim]
Yem satan kimse
-
[isim]
Yem satan kimse
- YEZİT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Nefret edilen kimseler için kullanılan bir söz
- "Kolay canı çıkar mı o yezidin?" (Reşat Nuri Güntekin)
-
[sıfat]
Hilekâr, sahtekâr
-
[isim]
Nefret edilen kimseler için kullanılan bir söz
- YUNAN
- ...
- YAMUK
-
-
[sıfat]
Bir yana doğru eğik olan
-
[isim]
Yalnız iki kenarı paralel olan dörtgen
-
[isim]
Birine karşı yanlış davranma
-
[sıfat]
Bir yana doğru eğik olan
- YUTAK
-
-
[isim]
Ağız ve burun boşluklarıyla gırtlak ve yemek borusu arasındaki boşluk
-
[isim]
Ağız ve burun boşluklarıyla gırtlak ve yemek borusu arasındaki boşluk
- YAKUT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Pembe veya erguvan tonları ile karışık koyu kırmızı renkte, saydam bir korindon türü olan değerli taş
-
[sıfat]
Bu taştan yapılmış veya bu taşla süslenmiş
- "Yakut yüzük."
-
[isim]
Pembe veya erguvan tonları ile karışık koyu kırmızı renkte, saydam bir korindon türü olan değerli taş
- YAYMA
-
-
[isim]
Yaymak işi
-
Yaymacının sattığı şeylerden oluşan sergi
- "Hırdavat yayması."
-
[isim]
Yaymak işi
- YOLLU
-
-
[sıfat]
Yolu herhangi bir nitelikte olan
- "Bozuk yollu bir mahalle."
-
Çizgili
- "Sandığın altında, mor yollu beyaz bir iplik çul seriliydi." (Orhan Kemal)
-
Hızlı giden (taşıt)
- "Yollu gemi."
-
Kuralına uygun
- "Bu hiç de yollu bir iş değildi."
-
[zarf]
Herhangi bir nitelikte, biçimde
- "İlk teklifimde direnir yollu konuşmaya başladım." (Falih Rıfkı Atay)
-
[isim]
Kolayca elde edilen kadın
-
[sıfat]
Yolu herhangi bir nitelikte olan
- YONTU
-
-
[isim]
Heykel
-
[isim]
Heykel
- YAŞÇA
- ...
- YOLAK
-
-
[isim]
Patika
- "Evlerinin önü yoldur yolaktır / Başımızda dönen derttir dolaptır." (Halk türküsü)
-
[isim]
Patika
- YAĞAR
-
-
[isim]
Yağmur
- "Yüce dağların yağarı / Eridi kalmadı karı." (Halk türküsü)
-
[isim]
Yağmur
- YÜZME
-
-
[isim]
Yüzmek işi
-
Yüzme sporu
-
[isim]
Yüzmek işi
- YAMAK
-
-
[isim]
Bir işte yardımcı olarak çalışan erkek
- "Eli yüzü düzgün, işgüzar bir yamağı mektupçu efendinin yanına kapılandıracaklar..." (Ercüment Ekrem Talu)
-
Yeniçeri Ocağında topçu ve humbaracı gibi askerî kuruluşlarda aday olarak bulunan kimse
-
Birinin etkisinde kalarak onun sözünden çıkmayan kimse
-
[isim]
Bir işte yardımcı olarak çalışan erkek
- YARIM
-
-
[sıfat]
Bütün bir şeyin ayrıldığı iki eşit parçadan her biri
- "Bu yarım saat içinde evde neler geçti?" (Yusuf Ziya Ortaç)
- "Doktorun elini tuttu, salladı. Sonra yarım sol etti, yan tarafta duran koltuğa oturdu." (Memduh Şevket Esendal)
-
Tam ve istenildiği gibi olmayan, eksik, noksan
- "Ötekinde de yarım kavala benzeyen kalın bir çığırtma vardı." (Osman Cemal Kaygılı)
-
[isim]
Bir bütünün yarısı olan miktar
-
[isim]
Saatte on iki otuz
-
Hastalıklı, sakat, sağlıksız
-
[sıfat]
Bütün bir şeyin ayrıldığı iki eşit parçadan her biri
- YETKE
-
-
[isim]
Otorite
- "Saçmalama özgürlüğüme hiç kimsenin, hiçbir yetkenin karışamayacağına sevindim." (Tomris Uyar)
-
Yeterliğine herkesi inandırarak bir kimsenin kendisine sağladığı itaat ve güven, otorite, sulta, velayet
-
[isim]
Otorite
- YÜRÜK
-
-
[sıfat]
Çok ve çabuk yürüyen, iyi yol alan, hızlı giden, yörük
-
[isim]
Osmanlı İmparatorluğu'nda otuzar kişilik ocaklar olarak Rumeli'ye yerleştirilen ve savaş zamanlarında geri hizmetlerde çalıştırılan tımarlı asker, yörük
-
Göçebe olan, yörük
- "Fakat göç ve yürük hayatı hareme ve kapalılığa gelmez." (Falih Rıfkı Atay)
-
[sıfat]
Çok ve çabuk yürüyen, iyi yol alan, hızlı giden, yörük
- YETKİ
-
-
[isim]
Bir görevi, bir işi yasaların verdiği imkânlara göre, belli şartlarla yürütmeyi sağlayan hak, salahiyet, mezuniyet
- "Büyük Millet Meclisi Başkumandanlık yetkilerini Mustafa Kemal Paşa'ya devretmişti." (Tarık Buğra)
- "Türkiye Büyük Millet Meclisi soru, Meclis araştırması ... yollarıyla denetleme yetkisini kullanır." (Anayasa)
- "İdam hükümlerini doğrudan doğruya yerine getirme yetkisini vermiştir." (Falih Rıfkı Atay)
-
[isim]
Bir görevi, bir işi yasaların verdiği imkânlara göre, belli şartlarla yürütmeyi sağlayan hak, salahiyet, mezuniyet
- YIRIK
-
-
[sıfat]
Yırtılmış
-
[sıfat]
Yırtılmış