Yüzünü Görmemek
-
uzun süre görmemek
- "Bir güzel çocuk yüzüyle gülümsüyor." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Akça pakça bir hanım gördü mü biraz da yüz buldu mu hemen bohçacı madamlardan birini evine gönderir, pırlanta gerdanlık vadedermiş." (Sermet Muhtar Alus)
- "... vergi kâtibinden yüz çevirmişler, kendisine hasım olmuşlardı." (Ercüment Ekrem Talu)
- "Osman Nuri Bey umutsuzluğa düşerek sessiz sessiz ağlamaya başlayınca Seniye Hanım onu teselli için hemen güler bir yüz takınmış -aman ne yapıyorsunuz bey- demişti." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
gereksinim duyulan bir şeyi özlemek, ona hasret kalmak
- "Suyun yüzünde."
- "Hepimiz gölgelenmeye yüz tutan ateşe gözlerimizi dikmiştik." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Bursa, yeşiline en uygun maviyi kondururken yüksek mimarlarımız renge hiç yüz vermiyorlar." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
- "Evimizde artık pek de gizli tutulamayarak yüze çıkmaya başlayan bu rezalet yani gelin ve damat arasındaki bu sevda alışverişi böyle devam edip duracak mı?" (Memduh Şevket Esendal)