Başında v olan 6 harfli 83 kelime var. V harfi ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde v harfi olan kelimeler listesine ya da sonu v harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.

Karmaşık harflerden başında v bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

VİŞNAP

Kelime Kökeni : Bulgarca

  1. [isim] Vişne şurubu

VİYANA
...
VUKUAT

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Polisi ilgilendiren olay veya olaylar
    • "Vukuat aramaya giden, hadise çıkmıyor diye üzülen ... bir adamım." (Refik Halit Karay)
  2. Olanlar, olan bitenler

VAZİFE

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Ödev
    • "Şimdi artık vazife bitmiş, gülüp eğlenmeye sıra gelmiştir." (Reşat Nuri Güntekin)
    • "Geçici Bakanlar Kurulu, seçim süresince ve yeni Meclis toplanıncaya kadar vazife görür." (Anayasa)
    • "Biz burada beklemişiz, onun vazifesi mi?"
  2. Görev
    • "Nedim bugün vazifesine geç geldi." (Aka Gündüz)
  3. Günlük ücret, yevmiye

VİZİTE

Kelime Kökeni : İtalyanca

  1. [isim] Hekimin hastanedeki hastaları dolaşıp yoklaması
  2. Muayene için hekime ödenen ücret
    • "İlk cömert müşterinin vereceği vizitemle ödeyeceğim, tasa çekme!" (Refik Halit Karay)

VATLIK

  1. [sıfat] Herhangi bir vat gücünde olan

VALİDE

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Anne
    • "Evde, yerinden kalkamayan seksenlik bir validem var." (Memduh Şevket Esendal)

VOLTAJ

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Gerilim

VİCDAN

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Kişiyi kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya iten, kişinin kendi ahlak değerleri üzerine dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan güç
    • "Tüm insanlar dünyaya, kafa ve yüreklerinde bir iç mahkeme ile gelirler. Bunun adına vicdan denir." (Aydın Boysan)

VİRANE

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [isim] Yıkılmış veya çok harap olmuş yapı
    • "Viranede oynayan çocukların sesleri gittikçe azalıyor." (Peyami Safa)
  2. Yıkılmış veya yanmış olan yapılardan geriye kalan, yıkıntı, ören
    • "Kim bilir hangi viranelerden, tarlalardan, bahçelerden ... kucak kucak odun, çalı çırpı toplayıp getiriyor." (Reşat Nuri Güntekin)

VARLIK

  1. [isim] Var olma durumu, mevcudiyet, yokluk karşıtı
    • "Bir millet, varlığını, her şeyden çok dilinde yaşatır." (Orhan Veli Kanık)
  2. Var olan her şey
    • "Canlı varlıklar."
  3. Para, mal, mülk, zenginlik, variyet
  4. Önemli, yararlı, değerli şey
    • "Devlet, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlar." (Anayasa)
  5. Ömür, hayat
    • "Bütün sevgileri atıp içimden / Varlığımı yalnız ona verdim ben." (Ahmet Kutsi Tecer)
  6. Kalıcı olan, gelip geçici olmayan şey

VOLKAN

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Yanardağ

VİRGÜL

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Yazılı cümlelerde birbiri ardınca sıralanan eş görevli kelime ve kelime grupları arasına konulan, kısa bir durmayı göstermek için kullanılan noktalama işaretinin adı (,)

VECTLİ
...
VERNİK

Kelime Kökeni : Rumca

  1. [isim] Bazı maddeleri parlatmak veya havanın etkisinden korumak için sürülen bir sıvı
    • "Fırınlanmamış birader, iki yıl sonra pul pul olmaz mı bunun vernikleri?" (Haldun Taner)

VAFTİZ

Kelime Kökeni : Rumca

  1. [isim] Hristiyanlıkta yeni doğan çocuğun ilk günahı silmek ve onu Hristiyanlaştırmak amacıyla yapılan kutsal işlem

VAMPİR

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] İnsanların kanını emdiğine inanılan yaratık
  2. Yarasalardan, Yeni Dünya'nın tropik bölgelerinde yaşayan, kuyruksuz, kahverengi tüylü, arka bacakları yürümeye ve sıçramaya çok uygun, kan emici bir memeli türü (Vampyrus spectrum)

VESİKA

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Belge
    • "Meydana çıkarılacak yeni vesikalar olsa olsa asıl hakikati tevsik ederler fakat değiştiremezler." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
    • "Aynı teşkilat yünlüden, pamukludan giyecek eşyasını da vesikaya bağlamıştı." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)

VERMEK

  1. [-i] Üzerinde, elinde veya yakınında olan bir şeyi birisine eriştirmek, iletmek
    • "Okumadığım zaman tavukların bahçesindeyim, yemlerini ben veririm." (Ömer Seyfettin)
    • "Pek sıkıldık mı atla bir vapura, ver elini İstanbul." (Atilla İlhan)
    • "... bunca yıl yalan okuduk, yalan dinledik / Aklına kim gelirse bağır, ver veriştir." (Necati Cumalı)
  2. Bırakmak veya bağışlamak
    • "Hırsımdan bazılarına bedava verdim, alın götürün, diye bağırdım." (Hüseyin Cahit Yalçın)
  3. Ondan bilmek, atfetmek
    • "Bilgin'in bu çekingen tavırlarını kusurlu ve zayıf oluşuna verdi..." (Falih Rıfkı Atay)
  4. Düşünce veya bilgi anlatan şeyleri başkalarına iletmek, bildirmek
    • "Geçenlerde bir derginin, 'Eski ünlüler ne yapıyor?' adlı bir röportajına verdiği cevapları okudum." (Haldun Taner)
  5. Döndürmek, çevirmek, yöneltmek
    • "Arabanın burnunu, en tenha kahvelerden birinin önünde, rıhtıma verdiler." (Atilla İlhan)
  6. Herhangi bir duruma yol açmak
    • "Kendilerine iyi bir çalışma fırsatı verdim." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
  7. Eğlenceli toplantı düzenlemek, konuk çağırıp ağırlamak
    • "Yemek vermek. Balo vermek."
  8. Topluluk önünde sanatını göstermek, icra etmek
    • "Konser vermek. Resital vermek."
  9. Topluluk önünde bilimsel konudaki bildirisini sunmak
    • "Konferans vermek."
  10. Satmak
    • "Ucuz pahalı deme de ver gitsin; ver de kurtul."
  11. Kızı, kadını biriyle evlendirmek
    • "Uzun Osman, Zeynep'le Süleyman'a, ikisini birbirine vereceğini söylediği zaman şaşmadılar." (Halide Edip Adıvar)
  12. [-i] Ödemek
    • "Haydi ... arabaya atlayın... Köşkten parayı verirler." (Peyami Safa)
  13. Yaymak
    • "Ses vermek. Korku vermek. Işık vermek."
  14. Bitki ve ağaç, ürün üretmek
    • "Dal budak saldı, yemiş vermeye başladı." (Ruşen Eşref Ünaydın)
  15. Herhangi bir şey ortaya çıkarmak, oluşturmak
    • "Kendisi de muhakkak artistlerden, güzel eser veren, güzel konuşan, hayalleri işlek adamlardan hoşlanıyor." (Refik Halit Karay)
  16. Hepsini herhangi bir duruma sokmak
    • "Ateşe vermek. Ortalığı heyecana vermek."
  17. Sahip olmasını sağlamak
  18. Bir şey üzerinde etki yapmak, biçimini değiştirmek
    • "Hareket vermek. Biçim vermek."
  19. Tespit etmek
    • "Randevu vermek. Ad vermek."
  20. Kazandırmak, katmak
    • "Tat, çeşni vermek."
  21. Ayırmak, harcamak
    • "Emek vermek. Zaman vermek."
  22. Dayamak
    • "Duvara sırtını verip çömeldi."
  23. [yardımcı fiil] Kök veya gövdeleri sonuna -ı (-i, -u, -ü) eki almış fiillere gelerek tezlik bildiren birleşik fiiller oluşturur
    • "alıvermek, dizivermek, yapıvermek, görüvermek."

VİNTER

Kelime Kökeni : İngilizce

  1. [isim] Ağaç çemberler üzerine örülmüş torba biçimindeki balık ağı

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü