Başında v olan 6 harfli 77 kelime var. V harfi ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde v harfi olan kelimeler listesine ya da sonu v harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.

Karmaşık harflerden başında v bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

VURMAK

  1. [-e] Elini veya elinde tuttuğu bir şeyi bir yere hızla çarpmak
    • "Masaya vurmak. Birinin başına vurmak."
    • "Komşu konaklarda vur patlasın çal oynasın saz âlemleri devam ediyor, uzak yakın piyano sesleri işitiliyordu." (Ömer Seyfettin)
  2. [-i] Ses çıkarmak için bir şeyi başka bir şey üzerine hızlıca çarpmak
    • "Kapılarını vurmadan, kartını göstermeden, kademeye aldırmadan odalara giriyor." (Refik Halit Karay)
  3. Etkisi bir yere kadar uzanmak, sokulmak, girmek, duyulmak, yansımak, aksetmek
    • "Yıkık damından içeriye parça parça güneş vurur." (Refik Halit Karay)
  4. [-i] Hızla değmek, çarpmak
    • "Kolumu duvara vurmuşum."
  5. Sürmek
    • "Duvara boya, tahtaya cila vurmak. Yakı vurmak."
  6. Takmak, koymak
    • "Seni buradan ellerine kelepçe, ayaklarına zincir vurup öyle götürecekler!" (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
  7. Bağlama, ilişkilendirmek
    • "Bohçacı ve yazmacı kadınların tuhaflığına vurarak etrafını alırlar." (Refik Halit Karay)
  8. Olduğundan başka biçimde görünmek
  9. [nsz] Batıcı veya kesici cisimleri saplamak, kakmak
    • "Bıçak vurmak. İğne vurmak."
  10. [nsz] Uygulamak, basmak, koymak
    • "Damga vurmak."
  11. Ses çıkarmak, ses vermek, çalmak
  12. [-i] Amaçladığı şeye rast getirmek
  13. [-i] Hızla çarpmak
    • "Ayağını güm güm yere vurarak."
  14. [-i] Silahla yaralamak, öldürmek
    • "Bir gün kızı kurtarmışlar, ayıyı vurmuşlar, kızı saraya götürmüş, padişahın oğluna vermişler." (Halide Edip Adıvar)
  15. Dokunmak, hasta etmek
    • "Kömür başına vurdu."
  16. [nsz] Soğuk, dolu vb. ürünlere zarar vermek
    • "Sebzeleri soğuk vurdu. Meyveleri dolu vurdu."
  17. [nsz] Kalp, vuru durumunda olmak, çarpmak
    • "Kalbi öylesine kopacakmış gibi vuruyordu." (Haldun Taner)
  18. Piyango vb. çıkmak, isabet etmek
  19. Üzerinde görünmek, üzerine düşmek
    • "Ağacın gölgesi duvara vuruyor."
  20. [-i] Desteklemek, dayamak
    • "Akşam olunca kapının desteğini vurduk."
  21. Çıkmak, görünmek
    • "Su dışarı vurdu."
  22. Sırtına, omzuna yerleştirmek
    • "Hamalın biri sırtına koca bir ayna vurmuş götürüyordu." (Haldun Taner)
  23. Bir şeyi başka bir şey üzerine koymak
  24. Tavla oyununda pulu kırmak
  25. Çok etki etmek, yaralamak
  26. İçki içmek
  27. [-i] Herhangi bir biçimde haksız yoldan para almak, soymak
    • "Birinin on milyon lirasını vurmak."
  28. [-i] Çarpma işlemini yapmak
    • "İkiyi dörde vurursak sekiz eder."

VİCAHİ

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [sıfat] Yüz yüze olan veya yapılan
    • "Dostluğumuz gıyabi idi, bu kez vicahiye çevirdik." (Melih Cevdet Anday)

VECİBE

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Ödev, boyun borcu

VERMEK

  1. [-i] Üzerinde, elinde veya yakınında olan bir şeyi birisine eriştirmek, iletmek
    • "Okumadığım zaman tavukların bahçesindeyim, yemlerini ben veririm." (Ömer Seyfettin)
    • "Pek sıkıldık mı atla bir vapura, ver elini İstanbul." (Atilla İlhan)
    • "... bunca yıl yalan okuduk, yalan dinledik / Aklına kim gelirse bağır, ver veriştir." (Necati Cumalı)
  2. Bırakmak veya bağışlamak
    • "Hırsımdan bazılarına bedava verdim, alın götürün, diye bağırdım." (Hüseyin Cahit Yalçın)
  3. Ondan bilmek, atfetmek
    • "Bilgin'in bu çekingen tavırlarını kusurlu ve zayıf oluşuna verdi..." (Falih Rıfkı Atay)
  4. Düşünce veya bilgi anlatan şeyleri başkalarına iletmek, bildirmek
    • "Geçenlerde bir derginin, 'Eski ünlüler ne yapıyor?' adlı bir röportajına verdiği cevapları okudum." (Haldun Taner)
  5. Döndürmek, çevirmek, yöneltmek
    • "Arabanın burnunu, en tenha kahvelerden birinin önünde, rıhtıma verdiler." (Atilla İlhan)
  6. Herhangi bir duruma yol açmak
    • "Kendilerine iyi bir çalışma fırsatı verdim." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
  7. Eğlenceli toplantı düzenlemek, konuk çağırıp ağırlamak
    • "Yemek vermek. Balo vermek."
  8. Topluluk önünde sanatını göstermek, icra etmek
    • "Konser vermek. Resital vermek."
  9. Topluluk önünde bilimsel konudaki bildirisini sunmak
    • "Konferans vermek."
  10. Satmak
    • "Ucuz pahalı deme de ver gitsin; ver de kurtul."
  11. Kızı, kadını biriyle evlendirmek
    • "Uzun Osman, Zeynep'le Süleyman'a, ikisini birbirine vereceğini söylediği zaman şaşmadılar." (Halide Edip Adıvar)
  12. [-i] Ödemek
    • "Haydi ... arabaya atlayın... Köşkten parayı verirler." (Peyami Safa)
  13. Yaymak
    • "Ses vermek. Korku vermek. Işık vermek."
  14. Bitki ve ağaç, ürün üretmek
    • "Dal budak saldı, yemiş vermeye başladı." (Ruşen Eşref Ünaydın)
  15. Herhangi bir şey ortaya çıkarmak, oluşturmak
    • "Kendisi de muhakkak artistlerden, güzel eser veren, güzel konuşan, hayalleri işlek adamlardan hoşlanıyor." (Refik Halit Karay)
  16. Hepsini herhangi bir duruma sokmak
    • "Ateşe vermek. Ortalığı heyecana vermek."
  17. Sahip olmasını sağlamak
  18. Bir şey üzerinde etki yapmak, biçimini değiştirmek
    • "Hareket vermek. Biçim vermek."
  19. Tespit etmek
    • "Randevu vermek. Ad vermek."
  20. Kazandırmak, katmak
    • "Tat, çeşni vermek."
  21. Ayırmak, harcamak
    • "Emek vermek. Zaman vermek."
  22. Dayamak
    • "Duvara sırtını verip çömeldi."
  23. [yardımcı fiil] Kök veya gövdeleri sonuna -ı (-i, -u, -ü) eki almış fiillere gelerek tezlik bildiren birleşik fiiller oluşturur
    • "alıvermek, dizivermek, yapıvermek, görüvermek."

VATMAN

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Tramvay sürücüsü
    • "Yolda giderken / Vatman çan çalar, şoför korna." (Behçet Necatigil)

VERİCİ

  1. [isim] Veren, verme yanlısı kimse
    • "Cahilden kral olur ama tarihe vesika verici olmaz." (Aka Gündüz)
  2. Çıkar gözetmeksizin her türlü yardımı yapan, esirgemeyen kimse
  3. Elektromanyetik dalgalar yardımıyla işaret, ses ve görüntü iletmeye yarayan cihazların genel adı
    • "Anten olursa verici istasyonları da kurulabilir." (Falih Rıfkı Atay)
  4. Başkasına aktarılmak üzere kan, doku veya organ veren kimse, donör

VİDALI

  1. [sıfat] Vidası olan
  2. Vida ile tutturulmuş

VAMPİR

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] İnsanların kanını emdiğine inanılan yaratık
  2. Yarasalardan, Yeni Dünya'nın tropik bölgelerinde yaşayan, kuyruksuz, kahverengi tüylü, arka bacakları yürümeye ve sıçramaya çok uygun, kan emici bir memeli türü (Vampyrus spectrum)

VARAKA

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Varak
    • "Vazife esnasında hakaret diye zabıt varakası tutabilirdi." (Aka Gündüz)

VAKVAK

  1. [isim] Çocuk dilinde ördek

VAHŞET

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Yabani, vahşi olma durumu
  2. Korku, ürküntü
  3. Issızlık, yalnızlık

VANDAL
...
VİTRİN

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Bir dükkân veya mağazanın sokaktan camla ayrılan ve mal sergilemek için kullanılan yeri, sergen
    • "Sarışın bir kız, pastacının vitrinine dikkatle bakıyordu." (Peyami Safa)
  2. İçine konan şeylerin görünmesi için yapılmış camlı dolap
    • "Vitrinin yan aynasında eşyayı seyreder gibi görünerek kendime de bakıyorum." (Refik Halit Karay)

VATANİ

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [sıfat] Yurtsal
    • "Hepimizin el birliğiyle ve samimiyetle çalışmamız vatani bir vazifedir." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)

VUALET

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Örtü
    • "Bu ince siyahlı kadın yüzünü tüller, vualetler gerisine saklamıştır." (Selim İleri)

VİRGÜL

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Yazılı cümlelerde birbiri ardınca sıralanan eş görevli kelime ve kelime grupları arasına konulan, kısa bir durmayı göstermek için kullanılan noktalama işaretinin adı (,)

VADELİ

  1. [sıfat] Vadesi olan
    • "Kısa ve uzun vadeli hiçbir ödünç alma imkânı yoktu." (Falih Rıfkı Atay)
  2. Süresi sınırlanmış

VİNTER

Kelime Kökeni : İngilizce

  1. [isim] Ağaç çemberler üzerine örülmüş torba biçimindeki balık ağı

VEBALI

  1. [sıfat] Vebaya yakalanmış olan

VARGEL

  1. [isim] Herhangi bir makinenin bir doğrultuda gidip gelerek iş gören parçası

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü