Başında v olan 6 harfli 83 kelime var. V harfi ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde v harfi olan kelimeler listesine ya da sonu v harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında v bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- VİŞNAP
-
Kelime Kökeni : Bulgarca
-
[isim]
Vişne şurubu
-
[isim]
Vişne şurubu
- VİYANA
- ...
- VUKUAT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Polisi ilgilendiren olay veya olaylar
- "Vukuat aramaya giden, hadise çıkmıyor diye üzülen ... bir adamım." (Refik Halit Karay)
-
Olanlar, olan bitenler
-
[isim]
Polisi ilgilendiren olay veya olaylar
- VAZİFE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Ödev
- "Şimdi artık vazife bitmiş, gülüp eğlenmeye sıra gelmiştir." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Geçici Bakanlar Kurulu, seçim süresince ve yeni Meclis toplanıncaya kadar vazife görür." (Anayasa)
- "Biz burada beklemişiz, onun vazifesi mi?"
-
Görev
- "Nedim bugün vazifesine geç geldi." (Aka Gündüz)
-
Günlük ücret, yevmiye
-
[isim]
Ödev
- VİZİTE
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Hekimin hastanedeki hastaları dolaşıp yoklaması
-
Muayene için hekime ödenen ücret
- "İlk cömert müşterinin vereceği vizitemle ödeyeceğim, tasa çekme!" (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Hekimin hastanedeki hastaları dolaşıp yoklaması
- VATLIK
-
-
[sıfat]
Herhangi bir vat gücünde olan
-
[sıfat]
Herhangi bir vat gücünde olan
- VALİDE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Anne
- "Evde, yerinden kalkamayan seksenlik bir validem var." (Memduh Şevket Esendal)
-
[isim]
Anne
- VOLTAJ
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Gerilim
-
[isim]
Gerilim
- VİCDAN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kişiyi kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya iten, kişinin kendi ahlak değerleri üzerine dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan güç
- "Tüm insanlar dünyaya, kafa ve yüreklerinde bir iç mahkeme ile gelirler. Bunun adına vicdan denir." (Aydın Boysan)
-
[isim]
Kişiyi kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya iten, kişinin kendi ahlak değerleri üzerine dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan güç
- VİRANE
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Yıkılmış veya çok harap olmuş yapı
- "Viranede oynayan çocukların sesleri gittikçe azalıyor." (Peyami Safa)
-
Yıkılmış veya yanmış olan yapılardan geriye kalan, yıkıntı, ören
- "Kim bilir hangi viranelerden, tarlalardan, bahçelerden ... kucak kucak odun, çalı çırpı toplayıp getiriyor." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[isim]
Yıkılmış veya çok harap olmuş yapı
- VARLIK
-
-
[isim]
Var olma durumu, mevcudiyet, yokluk karşıtı
- "Bir millet, varlığını, her şeyden çok dilinde yaşatır." (Orhan Veli Kanık)
-
Var olan her şey
- "Canlı varlıklar."
-
Para, mal, mülk, zenginlik, variyet
-
Önemli, yararlı, değerli şey
- "Devlet, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlar." (Anayasa)
-
Ömür, hayat
- "Bütün sevgileri atıp içimden / Varlığımı yalnız ona verdim ben." (Ahmet Kutsi Tecer)
-
Kalıcı olan, gelip geçici olmayan şey
-
[isim]
Var olma durumu, mevcudiyet, yokluk karşıtı
- VOLKAN
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Yanardağ
-
[isim]
Yanardağ
- VİRGÜL
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Yazılı cümlelerde birbiri ardınca sıralanan eş görevli kelime ve kelime grupları arasına konulan, kısa bir durmayı göstermek için kullanılan noktalama işaretinin adı (,)
-
[isim]
Yazılı cümlelerde birbiri ardınca sıralanan eş görevli kelime ve kelime grupları arasına konulan, kısa bir durmayı göstermek için kullanılan noktalama işaretinin adı (,)
- VECTLİ
- ...
- VERNİK
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
Bazı maddeleri parlatmak veya havanın etkisinden korumak için sürülen bir sıvı
- "Fırınlanmamış birader, iki yıl sonra pul pul olmaz mı bunun vernikleri?" (Haldun Taner)
-
[isim]
Bazı maddeleri parlatmak veya havanın etkisinden korumak için sürülen bir sıvı
- VAFTİZ
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
Hristiyanlıkta yeni doğan çocuğun ilk günahı silmek ve onu Hristiyanlaştırmak amacıyla yapılan kutsal işlem
-
[isim]
Hristiyanlıkta yeni doğan çocuğun ilk günahı silmek ve onu Hristiyanlaştırmak amacıyla yapılan kutsal işlem
- VAMPİR
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
İnsanların kanını emdiğine inanılan yaratık
-
Yarasalardan, Yeni Dünya'nın tropik bölgelerinde yaşayan, kuyruksuz, kahverengi tüylü, arka bacakları yürümeye ve sıçramaya çok uygun, kan emici bir memeli türü (Vampyrus spectrum)
-
[isim]
İnsanların kanını emdiğine inanılan yaratık
- VESİKA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Belge
- "Meydana çıkarılacak yeni vesikalar olsa olsa asıl hakikati tevsik ederler fakat değiştiremezler." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Aynı teşkilat yünlüden, pamukludan giyecek eşyasını da vesikaya bağlamıştı." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[isim]
Belge
- VERMEK
-
-
[-i]
Üzerinde, elinde veya yakınında olan bir şeyi birisine eriştirmek, iletmek
- "Okumadığım zaman tavukların bahçesindeyim, yemlerini ben veririm." (Ömer Seyfettin)
- "Pek sıkıldık mı atla bir vapura, ver elini İstanbul." (Atilla İlhan)
- "... bunca yıl yalan okuduk, yalan dinledik / Aklına kim gelirse bağır, ver veriştir." (Necati Cumalı)
-
Bırakmak veya bağışlamak
- "Hırsımdan bazılarına bedava verdim, alın götürün, diye bağırdım." (Hüseyin Cahit Yalçın)
-
Ondan bilmek, atfetmek
- "Bilgin'in bu çekingen tavırlarını kusurlu ve zayıf oluşuna verdi..." (Falih Rıfkı Atay)
-
Düşünce veya bilgi anlatan şeyleri başkalarına iletmek, bildirmek
- "Geçenlerde bir derginin, 'Eski ünlüler ne yapıyor?' adlı bir röportajına verdiği cevapları okudum." (Haldun Taner)
-
Döndürmek, çevirmek, yöneltmek
- "Arabanın burnunu, en tenha kahvelerden birinin önünde, rıhtıma verdiler." (Atilla İlhan)
-
Herhangi bir duruma yol açmak
- "Kendilerine iyi bir çalışma fırsatı verdim." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Eğlenceli toplantı düzenlemek, konuk çağırıp ağırlamak
- "Yemek vermek. Balo vermek."
-
Topluluk önünde sanatını göstermek, icra etmek
- "Konser vermek. Resital vermek."
-
Topluluk önünde bilimsel konudaki bildirisini sunmak
- "Konferans vermek."
-
Satmak
- "Ucuz pahalı deme de ver gitsin; ver de kurtul."
-
Kızı, kadını biriyle evlendirmek
- "Uzun Osman, Zeynep'le Süleyman'a, ikisini birbirine vereceğini söylediği zaman şaşmadılar." (Halide Edip Adıvar)
-
[-i]
Ödemek
- "Haydi ... arabaya atlayın... Köşkten parayı verirler." (Peyami Safa)
-
Yaymak
- "Ses vermek. Korku vermek. Işık vermek."
-
Bitki ve ağaç, ürün üretmek
- "Dal budak saldı, yemiş vermeye başladı." (Ruşen Eşref Ünaydın)
-
Herhangi bir şey ortaya çıkarmak, oluşturmak
- "Kendisi de muhakkak artistlerden, güzel eser veren, güzel konuşan, hayalleri işlek adamlardan hoşlanıyor." (Refik Halit Karay)
-
Hepsini herhangi bir duruma sokmak
- "Ateşe vermek. Ortalığı heyecana vermek."
-
Sahip olmasını sağlamak
-
Bir şey üzerinde etki yapmak, biçimini değiştirmek
- "Hareket vermek. Biçim vermek."
-
Tespit etmek
- "Randevu vermek. Ad vermek."
-
Kazandırmak, katmak
- "Tat, çeşni vermek."
-
Ayırmak, harcamak
- "Emek vermek. Zaman vermek."
-
Dayamak
- "Duvara sırtını verip çömeldi."
-
[yardımcı fiil]
Kök veya gövdeleri sonuna -ı (-i, -u, -ü) eki almış fiillere gelerek tezlik bildiren birleşik fiiller oluşturur
- "alıvermek, dizivermek, yapıvermek, görüvermek."
-
[-i]
Üzerinde, elinde veya yakınında olan bir şeyi birisine eriştirmek, iletmek
- VİNTER
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Ağaç çemberler üzerine örülmüş torba biçimindeki balık ağı
-
[isim]
Ağaç çemberler üzerine örülmüş torba biçimindeki balık ağı