Başında v olan 6 harfli 83 kelime var. V harfi ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde v harfi olan kelimeler listesine ya da sonu v harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında v bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- VAKETA
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
İnek derisinden bir tür ince meşin
-
[isim]
İnek derisinden bir tür ince meşin
- VİCAHİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Yüz yüze olan veya yapılan
- "Dostluğumuz gıyabi idi, bu kez vicahiye çevirdik." (Melih Cevdet Anday)
-
[sıfat]
Yüz yüze olan veya yapılan
- VİŞNAP
-
Kelime Kökeni : Bulgarca
-
[isim]
Vişne şurubu
-
[isim]
Vişne şurubu
- VİNYET
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Bir kitabın sayfalarını süsleyen başlık, süslü harf gibi motif
-
[isim]
Bir kitabın sayfalarını süsleyen başlık, süslü harf gibi motif
- VARSIL
-
-
[sıfat]
Parası, malı çok olan, zengin, yoksul karşıtı
-
[sıfat]
Parası, malı çok olan, zengin, yoksul karşıtı
- VERMUT
-
Kelime Kökeni : Almanca
-
[isim]
Birçok bitki eklenerek özel koku verilmiş, tatlı, bir tür şarap
-
[isim]
Birçok bitki eklenerek özel koku verilmiş, tatlı, bir tür şarap
- VERNİK
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
Bazı maddeleri parlatmak veya havanın etkisinden korumak için sürülen bir sıvı
- "Fırınlanmamış birader, iki yıl sonra pul pul olmaz mı bunun vernikleri?" (Haldun Taner)
-
[isim]
Bazı maddeleri parlatmak veya havanın etkisinden korumak için sürülen bir sıvı
- VAFTİZ
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
Hristiyanlıkta yeni doğan çocuğun ilk günahı silmek ve onu Hristiyanlaştırmak amacıyla yapılan kutsal işlem
-
[isim]
Hristiyanlıkta yeni doğan çocuğun ilk günahı silmek ve onu Hristiyanlaştırmak amacıyla yapılan kutsal işlem
- VİTRİN
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Bir dükkân veya mağazanın sokaktan camla ayrılan ve mal sergilemek için kullanılan yeri, sergen
- "Sarışın bir kız, pastacının vitrinine dikkatle bakıyordu." (Peyami Safa)
-
İçine konan şeylerin görünmesi için yapılmış camlı dolap
- "Vitrinin yan aynasında eşyayı seyreder gibi görünerek kendime de bakıyorum." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Bir dükkân veya mağazanın sokaktan camla ayrılan ve mal sergilemek için kullanılan yeri, sergen
- VAJİNA
-
Kelime Kökeni : Latince
-
[isim]
Döl yolu
-
[isim]
Döl yolu
- VAMPİR
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
İnsanların kanını emdiğine inanılan yaratık
-
Yarasalardan, Yeni Dünya'nın tropik bölgelerinde yaşayan, kuyruksuz, kahverengi tüylü, arka bacakları yürümeye ve sıçramaya çok uygun, kan emici bir memeli türü (Vampyrus spectrum)
-
[isim]
İnsanların kanını emdiğine inanılan yaratık
- VERMEK
-
-
[-i]
Üzerinde, elinde veya yakınında olan bir şeyi birisine eriştirmek, iletmek
- "Okumadığım zaman tavukların bahçesindeyim, yemlerini ben veririm." (Ömer Seyfettin)
- "Pek sıkıldık mı atla bir vapura, ver elini İstanbul." (Atilla İlhan)
- "... bunca yıl yalan okuduk, yalan dinledik / Aklına kim gelirse bağır, ver veriştir." (Necati Cumalı)
-
Bırakmak veya bağışlamak
- "Hırsımdan bazılarına bedava verdim, alın götürün, diye bağırdım." (Hüseyin Cahit Yalçın)
-
Ondan bilmek, atfetmek
- "Bilgin'in bu çekingen tavırlarını kusurlu ve zayıf oluşuna verdi..." (Falih Rıfkı Atay)
-
Düşünce veya bilgi anlatan şeyleri başkalarına iletmek, bildirmek
- "Geçenlerde bir derginin, 'Eski ünlüler ne yapıyor?' adlı bir röportajına verdiği cevapları okudum." (Haldun Taner)
-
Döndürmek, çevirmek, yöneltmek
- "Arabanın burnunu, en tenha kahvelerden birinin önünde, rıhtıma verdiler." (Atilla İlhan)
-
Herhangi bir duruma yol açmak
- "Kendilerine iyi bir çalışma fırsatı verdim." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Eğlenceli toplantı düzenlemek, konuk çağırıp ağırlamak
- "Yemek vermek. Balo vermek."
-
Topluluk önünde sanatını göstermek, icra etmek
- "Konser vermek. Resital vermek."
-
Topluluk önünde bilimsel konudaki bildirisini sunmak
- "Konferans vermek."
-
Satmak
- "Ucuz pahalı deme de ver gitsin; ver de kurtul."
-
Kızı, kadını biriyle evlendirmek
- "Uzun Osman, Zeynep'le Süleyman'a, ikisini birbirine vereceğini söylediği zaman şaşmadılar." (Halide Edip Adıvar)
-
[-i]
Ödemek
- "Haydi ... arabaya atlayın... Köşkten parayı verirler." (Peyami Safa)
-
Yaymak
- "Ses vermek. Korku vermek. Işık vermek."
-
Bitki ve ağaç, ürün üretmek
- "Dal budak saldı, yemiş vermeye başladı." (Ruşen Eşref Ünaydın)
-
Herhangi bir şey ortaya çıkarmak, oluşturmak
- "Kendisi de muhakkak artistlerden, güzel eser veren, güzel konuşan, hayalleri işlek adamlardan hoşlanıyor." (Refik Halit Karay)
-
Hepsini herhangi bir duruma sokmak
- "Ateşe vermek. Ortalığı heyecana vermek."
-
Sahip olmasını sağlamak
-
Bir şey üzerinde etki yapmak, biçimini değiştirmek
- "Hareket vermek. Biçim vermek."
-
Tespit etmek
- "Randevu vermek. Ad vermek."
-
Kazandırmak, katmak
- "Tat, çeşni vermek."
-
Ayırmak, harcamak
- "Emek vermek. Zaman vermek."
-
Dayamak
- "Duvara sırtını verip çömeldi."
-
[yardımcı fiil]
Kök veya gövdeleri sonuna -ı (-i, -u, -ü) eki almış fiillere gelerek tezlik bildiren birleşik fiiller oluşturur
- "alıvermek, dizivermek, yapıvermek, görüvermek."
-
[-i]
Üzerinde, elinde veya yakınında olan bir şeyi birisine eriştirmek, iletmek
- VURGUN
-
-
[isim]
Kolayca ve haksız ele geçen kazanç
- "İkinci Dünya Savaşı yıllarında Harun'un paralarını kullanarak vurduğu vurgunlarla bugünkü mertebesine ulaşmıştır belki." (Atilla İlhan)
-
Sıcak, soğuk, dolu vb. etkilerle ürünlerde görülen zarar
- "Dolu vurgunu elma."
-
Çok derinlerdeki suyun basıncı dolayısıyla iki akıntı arasında sıkışıp kalma, düzenli hava alıp verememe, birden su yüzüne çıkma vb. durumlarda dalgıcın uğradığı inme veya ölüm
-
[sıfat]
Silahla yaralanmış olan
-
[sıfat]
Birine veya bir şeye vurulmuş, bağlanmış, sevmiş olan, sevdalı, âşık
- "Onun da kendisine vurgun olduğuna gönülden inanmaktadır." (Tarık Buğra)
-
[isim]
Kolayca ve haksız ele geçen kazanç
- VİDALI
-
-
[sıfat]
Vidası olan
-
Vida ile tutturulmuş
-
[sıfat]
Vidası olan
- VEFALI
-
-
[sıfat]
Vefakâr
- "Hatırda kalan şey değişmez zamanla / Ne vefalı komşumuzdun sen Fahriye abla." (Ahmet Muhip Dranas)
-
[sıfat]
Vefakâr
- VATMAN
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Tramvay sürücüsü
- "Yolda giderken / Vatman çan çalar, şoför korna." (Behçet Necatigil)
-
[isim]
Tramvay sürücüsü
- VANDÖZ
- ...
- VÜKELA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Osmanlı İmparatorluğu'nda bakanlar, vekiller
-
[isim]
Osmanlı İmparatorluğu'nda bakanlar, vekiller
- VERESE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Mirasçılar
-
[isim]
Mirasçılar
- VARYOS
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
Balyoz
-
[isim]
Balyoz