Sonunda uk olan 5 harfli 60 kelime var. UK ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde uk olan kelimeler listesine ya da başında uk olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- ÇOTUK
-
-
[isim]
Dışarıda kalmış ağaç kökü
-
Kesilen ağacın topraktan yukarıda kalan bölümü
-
Asma kütüğü, tevek
-
[isim]
Dışarıda kalmış ağaç kökü
- KAVUK
-
-
[isim]
Pamuktan yapılmış, üzerine sarık sarılan erkek başlığı
- "Vezir kavuğu."
- "Boş bulundun, oğlum, hiç olmazsa bir iki saat kavuk sallayacaksın." (Memduh Şevket Esendal)
-
İçi boş şey
-
İdrar torbası
-
[isim]
Pamuktan yapılmış, üzerine sarık sarılan erkek başlığı
- BUÇUK
-
-
[sıfat]
... ve yarım
- "Üç buçuk senedir ben bu sallantıya şahit oldum." (Peyami Safa)
-
[sıfat]
... ve yarım
- DURUK
-
-
[sıfat]
Hareketi olmayan, belirli bir süre değişmeyen, statik, dinamik karşıtı
-
Kuvvetlerin dengelenmesiyle ilgili olan
-
[isim]
Hareket etmeyen nesnelerin üzerindeki kuvvet dengeleri ile uğraşan bilim dalı, statik
-
[isim]
Dalgalı akımlı elektrik motor veya üreteçlerinde hareketsiz bölüm, stator
-
[sıfat]
Hareketi olmayan, belirli bir süre değişmeyen, statik, dinamik karşıtı
- UZLUK
-
-
[isim]
Ustalık, işinin eri olma durumu, hazakat, ehliyet
-
[isim]
Ustalık, işinin eri olma durumu, hazakat, ehliyet
- PERUK
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Takma saç, peruka
-
[isim]
Takma saç, peruka
- YAMUK
-
-
[sıfat]
Bir yana doğru eğik olan
-
[isim]
Yalnız iki kenarı paralel olan dörtgen
-
[isim]
Birine karşı yanlış davranma
-
[sıfat]
Bir yana doğru eğik olan
- KOVUK
-
-
[isim]
Bir şeyin oyuk durumunda bulunan iç bölümü
- "Arada sırada ben de sığınacak kovuk ararım." (Tarık Buğra)
-
[isim]
Bir şeyin oyuk durumunda bulunan iç bölümü
- NATUK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Düzgün, güzel ve kolaylıkla söz söyleyen
-
[sıfat]
Düzgün, güzel ve kolaylıkla söz söyleyen
- BOCUK
-
Kelime Kökeni : Rusça
-
[isim]
Ortodokslarca kutlanan İsa'nın doğum yortusu
-
[isim]
Ortodokslarca kutlanan İsa'nın doğum yortusu
- HALUK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Temiz huylu, iyi ahlaklı
- "Ahmet Naci, ağırbaşlı, çalışkan ve haluk bir gençti." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[sıfat]
Temiz huylu, iyi ahlaklı
- YUMUK
-
-
[sıfat]
Yumulmuş olan, yumulmuş gibi duran, yumulu
- "Uyandı, silkindi, yumuk gözlerini açarak yere sıçradı." (Peyami Safa)
-
Tombul
- "Şen, kara gözlü, yumuk, renkli bir çehre!" (Reşat Nuri Güntekin)
-
[sıfat]
Yumulmuş olan, yumulmuş gibi duran, yumulu
- ÇOCUK
-
-
[isim]
Küçük yaştaki oğlan veya kız
- "Çocuğun bir sütninesi vardı." (Refik Halit Karay)
- "Çocuk gibi adam."
- "Araya araya bu oyunu mu buldun? Ayol sen sahiden çocuk kalmışsın." (Refik Halit Karay)
- "Ben de bir türlü ne olduğunu anlayamamıştım! Çocuktan al haberi derler... Boş laf değilmiş." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
-
Soy bakımından oğul veya kız, evlat
- "Anası olacak bir kadın çocuğu omuzundan yakalamış." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
- "Sen de çocuk gibisin, o adamın sözüne inanılır mı?"
-
Bebeklik ile erginlik arasındaki gelişme döneminde bulunan oğlan veya kız, uşak
- "Çocuk köşeyi dönerken ana arkasından su içmeye gitti." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
-
Genç erkek
-
Büyükler arasında daha az yaşlı olan kişi
-
Büyüklere yakışmayacak biçimde düşüncesizce davranan kimse
- "Otuz yaşında ama hâlâ çocuk."
-
Belli bir işte yeteri kadar deneyimi ve yeteneği olmayan kimse
-
[isim]
Küçük yaştaki oğlan veya kız
- OKRUK
- ...
- MORUK
-
Kelime Kökeni : Ermenice
-
[isim]
Gençlere göre yaşlı anne, baba
- "Bizim moruk ertesi güne devrisi der de ondan dilim alışmış." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Yaşlı erkek
-
[isim]
Gençlere göre yaşlı anne, baba
- UYRUK
-
-
[isim]
Bir devlete vatandaşlık bağıyla bağlı olma durumu, tebaa
-
Bir kimsenin etkisi altında olma durumu, körü körüne bağlanma, gözü kapalı inanma
- "Kimsenin uyruğuna girmeyen, küçük, iddiasız ama özgür bir yaşamla yetindi." (Haldun Taner)
-
[isim]
Bir devlete vatandaşlık bağıyla bağlı olma durumu, tebaa
- TAVUK
-
-
[isim]
Sülüngillerden, eti ve yumurtası için üretilen kümes hayvanı (Gallus)
- "A, o nasıl lakırtı, dedi. Bunlar da tavuk ayağı yemişler, ağızlarında bakla ıslanmıyor." (Memduh Şevket Esendal)
-
[isim]
Sülüngillerden, eti ve yumurtası için üretilen kümes hayvanı (Gallus)
- VURUK
-
-
[sıfat]
Çarpık, çarpılmış
-
[sıfat]
Çarpık, çarpılmış
- BOZUK
-
-
[sıfat]
Bozulmuş olan
- "Daracık ve bozuk kaldırımlardan çamurlu sular akıyordu." (Tarık Buğra)
-
Görevini yapamaz duruma gelmiş (organ)
- "Ağzındaki birkaç bozuk dişten şüphe ettim." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[isim]
Madenî para, bozuk para
- "Hiç olmazsa birkaç kuruş bozuk ver!" (Memduh Şevket Esendal)
-
Kötümser, gergin, huzursuz, karışık
- "Bozgun sırasında Ankara'da meclisin havası pek bozuktu." (Falih Rıfkı Atay)
-
Kızgın, sıkıntılı
- "Süleyman'ı adada yüzü o kadar bozuk ve korkunç buldu ki." (Halide Edip Adıvar)
-
[sıfat]
Bozulmuş olan
- DULUK
-
-
[isim]
Yüz
-
Şakak
-
Yüzün şakakla çene arasındaki yanı
-
Şakak üzerinde saç ile sakalın birleşimi olan kısım, favori
-
[isim]
Yüz