Sonunda t olan 3 harfli 61 kelime var. T harfi ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde t harfi olan kelimeler listesine ya da başında t harfi olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- TAT
-
-
[isim]
Bazı cisimlerin tat alma organı üstünde bıraktığı duyum
- "Nem elbisenize işlemiştir, yaşlığında deniz suyunun tuzlu tadı ve yapışkanlığı duyuluyor." (Refik Halit Karay)
- "Kelimenin de tadını alır, kafiyenin de." (Yusuf Ziya Ortaç)
- "Buradan itibaren anladım ki memleketin hiç tadı tuzu kalmamış." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Ana çorbaya tuz atıyor, baba mancanın tadına bakıyor." (Osman Cemal Kaygılı)
-
Tatlılık
- "Eski seyahat hürriyeti, yine tadı damağımızda kalan tatlı bir hatıra olmuş." (Refik Halit Karay)
- "Bir orman, tadına doyum olmayan bükülüşlerle denize kadar iniyordu." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
-
Hoşa giden durum, lezzet, zevk
- "Öğle yemeğinden sonra gelen rehavetin tadı, hiçbir gece uykusunda bulunmaz." (Şevket Rado)
-
[isim]
Bazı cisimlerin tat alma organı üstünde bıraktığı duyum
- ANT
-
-
[isim]
Tanrı'yı veya kutsal bilinen bir kişiyi, bir şeyi tanık göstererek bir olayı doğrulama, yemin
- "Ant içmiştik, güya büyüyünce evlenecektik." (Haldun Taner)
-
Kendi kendine söz verme, ahit
- "Andım var, bu işi yapacağım."
-
[isim]
Tanrı'yı veya kutsal bilinen bir kişiyi, bir şeyi tanık göstererek bir olayı doğrulama, yemin
- JET
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Çok hızlı, tepkili uçak
- "Otomobil önümden jet gibi geçti."
-
[isim]
Çok hızlı, tepkili uçak
- SİT
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Tarih öncesinden günümüze kadar değişik çağların ve uygarlıkların kültür değerlerini temsil eden eser veya kalıntı
-
[isim]
Tarih öncesinden günümüze kadar değişik çağların ve uygarlıkların kültür değerlerini temsil eden eser veya kalıntı
- SUT
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Eskiden bazı bitkilerden, bugün sodyum klorürden elde edilen sodyum karbonatın ticaretteki adı
-
[isim]
Eskiden bazı bitkilerden, bugün sodyum klorürden elde edilen sodyum karbonatın ticaretteki adı
- POT
-
-
[isim]
Kötü dikiş sebebiyle kumaşta oluşan büzülme veya kıvrım
- "Ceketinin arkasındaki potlar, bugün mutlaka her zamandan çok ensesine binmişti." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "İşlerin doğru gitmeyen, pot gelen yerleri çok ise de sorulunca söylenecek karşılıklar bulunmuştu." (Memduh Şevket Esendal)
- "Gri redingotlu efendi, bir pot kırdığını hemen anlamış olacak ki sözünü çevirdi." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Poker vb. iskambil oyunlarında oyuncuların tümünce ortaya sürülen eşit miktardaki para veya fiş
-
Yanlışlık, hata, gaf
-
[isim]
Kötü dikiş sebebiyle kumaşta oluşan büzülme veya kıvrım
- ŞUT
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Futbolda bir oyuncunun topu kaleye sokmak için ayağıyla yaptığı sert ve hızlı vuruş
- "Sol ayağımla değil şutu atmak, topa dokunmak bile mümkün olmaz." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
-
[isim]
Futbolda bir oyuncunun topu kaleye sokmak için ayağıyla yaptığı sert ve hızlı vuruş
- SET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Toprağın kaymasını veya suyun akmasını önlemek için yapılan kalın duvar
-
Bulunulan yerden daha yüksekte kalan düzlük
- "Karşımıza merdivenli bir setin üstünde hamama benzeyen kubbeli bir bina çıktı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Seki
-
Ateşli silahlarda namlunun içindeki helisin çıkıntı bölümü
-
[isim]
Toprağın kaymasını veya suyun akmasını önlemek için yapılan kalın duvar
- BAT
-
-
[isim]
Kurşun boruların ağzını açmakta kullanılan, şimşirden yapılmış, ucu sivri bir çeşit takoz
-
[isim]
Kurşun boruların ağzını açmakta kullanılan, şimşirden yapılmış, ucu sivri bir çeşit takoz
- KİT
-
-
[isim]
Macun
-
[isim]
Macun
- DUT
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Dutgillerden, kuzey yarım kürenin genellikle ılıman bölgelerinde yetişen, yapraklarıyla ipek böceği beslenen ağaç (Morus)
- "Sabahtan akşama kadar durmadan söyleyen geveze Çalıkuşu, dut yemiş bülbüle dönmüştü." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Bu ağacın, ak, kara, pembe renkte ekşi veya tatlı, sulu meyvesi
-
[isim]
Dutgillerden, kuzey yarım kürenin genellikle ılıman bölgelerinde yetişen, yapraklarıyla ipek böceği beslenen ağaç (Morus)
- BUT
-
-
[isim]
İnsan vücudunun kalça ile diz arasındaki bölümü
-
Hayvanların, arka bacaklarının gövdeye bitişik olan dolgun, etli bölümü
- "Kimi azık torbasını, kimi yanındakinin kaba budunu yastık yapmıştı kafasına." (Reşat Enis)
-
[isim]
İnsan vücudunun kalça ile diz arasındaki bölümü
- ŞET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Sıkarak bağlama, sıkma
-
Klasik Türk müziğinde bir makamı kendi perdelerinden daha tiz veya pes perdelerde çalma işi
-
[isim]
Sıkarak bağlama, sıkma
- HÖT
-
-
[ünlem]
Korkutmak veya dikkati kendi üzerine çekmek için söylenen bir söz
-
[ünlem]
Korkutmak veya dikkati kendi üzerine çekmek için söylenen bir söz
- ÜST
-
-
[isim]
Bir şeyin yukarı, göğe doğru olan yanı, fevk, alt karşıtı
- "Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor." (Halide Edip Adıvar)
- "... önlerine katıp köyün üst başındaki pınar yerine çıktılar." (Memduh Şevket Esendal)
- "Böyle üstü başı dökülen bir adama bu kadar yakınlık göstermesi karşısında şaşırıp kaldı." (Tahsin Yücel)
- "Bir çeşit ezbere okuyoruz, durmuyoruz metin üstünde, fikir üstünde." (Azra Erhat)
-
Bir şeyin görülen yanı, yüzü
- "Bu sefer taşın üstünden inip yere oturdu." (Memduh Şevket Esendal)
- "Behiç'le Siyret benden gizlediler, kabahat bizim üstümüzde kalır." (Peyami Safa)
- "Her biri, ayrı bir defter sayfasının gözden geçirilmesini üstüne aldı." (Peyami Safa)
- "Üstüne basa basa olmaz, dedi."
-
Bir şeyin dış yüzü, yüzey
- "Ağzında lokmayı birdenbire yutmaya kıyamıyor, dilinin üstünde gezdiriyordu." (Ömer Seyfettin)
- "Kız belli ki seni gözüne kestirmiş. Üstüne yıkılmak istiyor." (Erhan Bener)
-
Giyecek, giysi
- "Üstünü değiştirmek."
-
Birine göre yüksek aşamada olan kimse, mafevk
-
Vücut, beden
-
Artan, geriye kalan bölüm
- "Bir liranın üstü olarak uşağın getirdiği yetmiş beş kuruşu masanın üstünden kaldırmaz." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[sıfat]
Birkaç şeyden birbirine göre yukarıda olan
- "Kadınların beni böyle göz hapsine almaları yüzünden üst düğmelerimi gevşetemiyordum." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[sıfat]
Öte, arka
- "Ben onu Şehzade Camisi'nin üst yanında, sokak içi, eski ahşap bir evde tanıdım." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
[sıfat]
Sınıflamalarda temel olarak alınan bir tipe göre ileri derecede olan
- "Üst makam. Üst rütbedekiler."
-
[isim]
Bir şeyin yukarı, göğe doğru olan yanı, fevk, alt karşıtı
- ÇIT
-
-
[isim]
Hafif ve anlık ses
- "Aşağı katta ayak sesleri. Teyzenin odasında çıt yok." (Peyami Safa)
- "İşte bak, hücre kapısını çıt çıkarmadan araladı, yine bir şey diyecek." (Atilla İlhan)
- "Bir müddet hiçbirisi kımıldamadı ve çıt çıkmadı, sonra bir hıçkırık duyuldu." (Peyami Safa)
-
[isim]
Hafif ve anlık ses
- SÜT
-
-
[isim]
Kadınların ve memeli dişi hayvanların yavrularını beslemek için memelerinden gelen, besin değeri yüksek beyaz sıvı
- "Şimdi önümüzden süt dökmüş kedi gibi sakin sakin akıyor." (Haldun Taner)
- "İş söze döküldü mü nedense tutuklaşıyor, süt dökmüş kediye dönüyordu." (Atilla İlhan)
- "Hacı yenge süt gibi saçları, buruşuk yüzüyle asıl şimdi eli öpülecek bir hacı yenge olmuştu." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Fadime'yi aldım götürdüm, kaynanamın odasına bıraktım, sütten kesmiştim." (Halide Edip Adıvar)
-
Bazı bitkilerin türlü organlarında bulunan beyaz renkte öz su
-
Erkek balığın tohumu
-
Süte benzeyen her türlü sıvı
- "Acı badem sütü."
-
Benzin, mazot
-
[isim]
Kadınların ve memeli dişi hayvanların yavrularını beslemek için memelerinden gelen, besin değeri yüksek beyaz sıvı
- ÇİT
-
-
[isim]
Bağ, bahçe, bostan vb. yerlerin çevresine çalı, kamış, ağaç dalı gibi şeylerden çekilen duvar türü, çeper, barı
- "Çitten her akşam yaptığım gibi mektepten kalmış bir spor aşkı ile atladım." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[isim]
Bağ, bahçe, bostan vb. yerlerin çevresine çalı, kamış, ağaç dalı gibi şeylerden çekilen duvar türü, çeper, barı
- AUT
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Dış
- "Aut çizgisinden nefis bir orta..." (Haldun Taner)
-
[isim]
Dış
- RET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Uygun bulmama, geri çevirme, kabul etmeme
- "Dostundan ve ötekilerden kuvvetli bir ret bekliyordu." (Peyami Safa)
-
Aile bireylerinden birinin sorumluluğunu üstünden atma, varlığını tanımama, aileden saymama
- "Evlatlıktan ret."
-
[isim]
Uygun bulmama, geri çevirme, kabul etmeme