Sonunda tı olan 7 harfli 129 kelime var. TI ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde tı olan kelimeler listesine ya da başında tı olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- KARINTI
-
-
[isim]
Anaforlarda oluşan çevrinti
-
Geminin yanından vurarak gemiyi sarsan dalga
-
[isim]
Anaforlarda oluşan çevrinti
- KAŞINTI
-
-
[isim]
Vücutta kaşınma isteği uyandıran duygu
-
[isim]
Vücutta kaşınma isteği uyandıran duygu
- KIPIRTI
-
-
[isim]
Hafif ve sürekli kımıldanma, kımıltı
-
[isim]
Hafif ve sürekli kımıldanma, kımıltı
- CIZILTI
-
-
[isim]
Cızırtı
-
[isim]
Cızırtı
- KATINTI
-
-
[isim]
Birbirine katılmış karışık şeylerin her biri
- "Birçok dillerin katıntısı bir lehçe."
-
[sıfat]
Hayvan sürüsüne dışarıdan gelip katılan (hayvan)
-
[isim]
Birbirine katılmış karışık şeylerin her biri
- KÖYALTI
- ...
- ÇATIRTI
-
-
[isim]
Çatırdama sesi
- "Az sonra tutuşan çalıların çatırtısı sağanak sesini bastırmıştı." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Çatırdama sesi
- SIKINTI
-
-
[isim]
İşsizlik, tekdüzelik, bezginlik vb. sebeplerden doğan ruhsal yorgunluk, cefa, eziyet
- "İçinin sıkıntısını mümkün mertebe gizlemeye çalışarak, dereden tepeden konuşarak oyalandı." (Peyami Safa)
- "İki ateş arasında epeyce sıkıntı çektik." (Aka Gündüz)
- "Bir derdi, bir sıkıntısı olup da öyle susup durduğu akşamlar bile yanında bulunmaktan hoşlanıyoruz." (Nurullah ataç)
-
Bir bozukluğun, karışıklığın sebep olduğu etkili ve sürekli yorgunluk, meşakkat, mihnet
- "Sıkıntı ve ıstırapla sağa sola döndüm." (Aka Gündüz)
-
Yokluk ve parasızlığın yol açtığı geçim darlığı
- "İhtiyarın bir para sıkıntısı içinde olduğunu o söylemeden ben keşfetmiştim." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Bulunmama durumu
- "Bu kış yine, kok kömürü sıkıntısı baş gösterecekmiş." (Haldun Taner)
-
Sorun, problem, mesele
- "Atatürk öldüğü zaman Türkiye'nin ufak tefek sıkıntılar dışında hiçbir büyük problemi yoktu." (Burhan Felek)
-
[isim]
İşsizlik, tekdüzelik, bezginlik vb. sebeplerden doğan ruhsal yorgunluk, cefa, eziyet
- DAĞINTI
-
-
[isim]
Karışık, gelişigüzel atılmış öteberi
-
[isim]
Karışık, gelişigüzel atılmış öteberi
- KASKATI
-
-
[sıfat]
Çok katı
- "Kaskatı vücudumla kalakaldım."
- "Kaskatı kesilmiş vücudu, suyun hafif akıntısına uyarak yavaş yavaş uzaklaştı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[zarf]
Kıpırdamaksızın, hareketsiz veya donmuş olarak
- "Evin önünde kaskatı duruyordu."
-
Acımasız, hoşgörüsüz
-
[sıfat]
Çok katı
- HIŞIRTI
-
-
[isim]
İnce cisimler hışırdarken çıkan ses, hışırdama sesi
- "Sade dalgaların sesini veya yaprakların hışırtısını duyayım." (Haldun Taner)
-
[isim]
İnce cisimler hışırdarken çıkan ses, hışırdama sesi
- ÇAĞILTI
-
-
[isim]
Suyun, akarken taşlara, kayalara çarparak çıkardığı yansıma ses
- "Yalnız koca arktan akan suyun serin çağıltısı duyuluyordu." (Cahit Uçuk)
-
[isim]
Suyun, akarken taşlara, kayalara çarparak çıkardığı yansıma ses
- KIKIRTI
-
-
[isim]
Kıkırdarken çıkan ses
-
[isim]
Kıkırdarken çıkan ses
- CIZIRTI
-
-
[isim]
Cızırdama sesi, cızıltı
- "Döşeme, suyun cızırtılarla soğuttuğu ağır bir taş gibi buğu içindeydi." (Yaşar Nabi Nayır)
-
[isim]
Cızırdama sesi, cızıltı
- OKŞANTI
-
-
[isim]
Okşama
-
[isim]
Okşama
- BULANTI
-
-
[isim]
Midede duyulan ve insana kusacak gibi bir duygu veren durum
- "Midesindeki bulantı geçmiş, kulakları artık uğuldamıyordu." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Gözlerime, kulaklarıma, beş duyuma birden tiksinti, bulantı veren bu manzaraların ortasında niye duruyordum?" (Aka Gündüz)
-
[isim]
Midede duyulan ve insana kusacak gibi bir duygu veren durum
- FISILTI
-
-
[isim]
Fısıldarken çıkan, güçlükle duyulan ses
- "Bahçenin ta nihayetinden birtakım fısıltılar geliyordu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[isim]
Fısıldarken çıkan, güçlükle duyulan ses
- GÖZALTI
-
-
[isim]
Birinin, güvenlik kuvvetleri tarafından belli bir yerde belli bir süre alıkonulması, gözetim, nezaret
-
[isim]
Birinin, güvenlik kuvvetleri tarafından belli bir yerde belli bir süre alıkonulması, gözetim, nezaret
- SALINTI
-
-
[isim]
Salınma işi
-
[isim]
Salınma işi
- PATIRTI
-
-
[isim]
Herhangi bir biçimde veya ayakları yere kuvvetle basarak yürüme sonucu çıkan gürültü
-
Pat pat çıkan ses
- "Dışarıdan akseden birtakım motosiklet patırtılarıyla ikimiz birden yerimizden fırlayıp merdiven başına koştuk." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Gürültülü çatışma, arbede
- "Bütün bu patırtının içinde, arkadaşıma bir sokak başında rastladım." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[isim]
Herhangi bir biçimde veya ayakları yere kuvvetle basarak yürüme sonucu çıkan gürültü