Sonunda sıl olan 20 kelime var. SIL ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde sıl olan kelimeler listesine ya da başında sıl olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
DAMAKSIL, DUDAKSIL, MUHASSIL, MUNFASIL, MUTTASIL, VELHASIL
AĞAÇSIL, AĞIZSIL, BEDASIL, ELHASIL, MAYASIL
ANASIL, KASSIL, VARSIL
FASIL, HASIL, NASIL, VASIL
ASIL, ISIL
I L S Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
IS
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- DUDAKSIL
-
-
[sıfat]
Boğumlanma noktası dudaklarda bulunan (ses)
- "p dudaksıl sestir."
-
[sıfat]
Boğumlanma noktası dudaklarda bulunan (ses)
- MUNFASIL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Ayrı duran, ayrılmış, ayrık
-
[sıfat]
Ayrı duran, ayrılmış, ayrık
- VELHASIL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[zarf]
Kısacası
- "Velhasıl o rüya duruyor yerli yerinde." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[zarf]
Kısacası
- MUHASSIL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Osmanlı İmparatorluğu'nda Tanzimattan önceki dönemde vergi tahsildarı
-
[isim]
Osmanlı İmparatorluğu'nda Tanzimattan önceki dönemde vergi tahsildarı
- MUTTASIL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Bitişik, yan yana olan
-
[zarf]
Aralık vermeden, aralıksız, durmadan, biteviye
- "Tokmak muttasıl dövülüyor." (Refik Halit Karay)
-
[sıfat]
Bitişik, yan yana olan
- DAMAKSIL
-
-
[sıfat]
Damakla ilgili
-
[sıfat]
Damakla ilgili
- ELHASIL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[zarf]
Kısacası
-
[zarf]
Kısacası
- AĞIZSIL
-
-
[sıfat]
Ağızla ilgili
-
[sıfat]
Ağızla ilgili
- BEDASIL
- ...
- MAYASIL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Tende kızartı, kaşınma, sulanma, kabuk bağlama vb. doku bozukluklarıyla kendini gösteren ve bulaşıcı olmayan bir deri hastalığı, egzama
- "Rıza Bey'in ayak parmakları mayasıl olmuştur." (Haldun Taner)
-
Basur
-
[isim]
Tende kızartı, kaşınma, sulanma, kabuk bağlama vb. doku bozukluklarıyla kendini gösteren ve bulaşıcı olmayan bir deri hastalığı, egzama
- AĞAÇSIL
-
-
[sıfat]
Ağaçla ilgili olan
-
Ağaç türünden olan
-
[sıfat]
Ağaçla ilgili olan
- VARSIL
-
-
[sıfat]
Parası, malı çok olan, zengin, yoksul karşıtı
-
[sıfat]
Parası, malı çok olan, zengin, yoksul karşıtı
- KASSIL
-
-
[sıfat]
Kasla ilgili olan
-
[sıfat]
Kasla ilgili olan
- ANASIL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[zarf]
Kökten, asıl olarak, esaslı bir biçimde
- "Anasıl asker ve erkek bir kavim olmadıkları için askerliğin şanından hiçbir zaman nasipleri yoktur." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[zarf]
Kökten, asıl olarak, esaslı bir biçimde
- FASIL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bölüm, kısım, devre
- "Kitabı kapadı, biraz durdu, sonra tekrar açarak o faslı sonuna kadar bir hamlede okudu." (Peyami Safa)
-
Dönem, devre
- "Dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç / Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
Belli bir sürede yapılan iş, karşılaşılan durum veya olay
- "Fazla olarak arada bir patronu çekiştirmek, dedikodu yapmak faslı da kapanacak." (Halide Edip Adıvar)
-
Peşrev, nakış, şarkı, saz semaisi vb. parçaların belli bir sıraya göre çalınıp söylenmesi
- "Radyo ince sazdan sultaniyegâh faslına başlamış." (Atilla İlhan)
-
Orta oyununa başlamadan önce saz takımının çaldığı köçek havası ve curcuna
-
Osmanlı ve Arap tiyatrosunda oyunun perde bölümü
-
[isim]
Bölüm, kısım, devre
- HASIL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Olan, ortaya çıkan, görünen
- "Beklediği havanın hasıl olmadığını görerek yine sopasını sakladı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[sıfat]
Olan, ortaya çıkan, görünen
- VASIL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Ulaşan, varan
- "Biraz sonra tren Menemen'e vasıl oldu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[sıfat]
Ulaşan, varan
- NASIL
-
Kelime Kökeni : Türkçe
-
[zarf]
Bir işin ne biçimde, hangi yolla olduğunu belirtmek için kullanılan bir söz
- "Ben dudaklarımın ucuna gelen bir suali nasıl sorduğumu, niçin sorduğumu bilmiyorum." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Acele etmez ağırdan alır, nasıl ki bu akşam da ağırdan alıyor." (Memduh Şevket Esendal)
- "Nasıl olmuşsa gece anam şişenin kırıldığının farkına varmamış." (Memduh Şevket Esendal)
- "Ölüm nasıl olsa gelecek diye düşündü." (Memduh Şevket Esendal)
-
Bir hareketin yapılış biçimine duyulan şaşkınlığı belirten bir söz
- "Falih Rıfkı Atay gibi en güzel Türkçeyi yazan bir muhabirin kaleminden bu satırlar nasıl çıktı?" (Orhan Seyfi Orhon)
-
İşin zorunlu olduğunu belirten bir söz
- "Bu yaptıklarından sonra ona nasıl kızmam?"
- "Okula nasıl gitmez!"
-
Ne kadar çok
- "Seni nasıl seviyorum."
-
Elbette, kesinlikle
- "Bak nasıl sınıfını geçecek!"
-
"Ben sana dememiş miydim, gördün mü?" anlamlarında kullanılan bir söz
- "Nasıl, kitap kiminmiş?"
-
"Ne dediniz?" veya "iyi mi, beğendiniz mi?" anlamlarında kullanılan bir söz
- "Nasıl, bir daha söyler misiniz?"
-
[sıfat]
Ne gibi, ne türlü
-
[zarf]
Bir işin ne biçimde, hangi yolla olduğunu belirtmek için kullanılan bir söz
- ASIL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir şeyin kendisi, örnek, kopya karşıtı
- "Bir belgenin aslı."
- "Söylenenlerin aslı çıkarsa güç duruma düşecek."
- "Ömrü savaş içinde geçer insanın, aslına bakarsan, ekmeğini topraktan çıkarmak için." (Azra Erhat)
-
Kök, köken, kaynak
- "Yazının aslı resimdir."
-
Gerçeklik
- "Bu haberin aslı yok."
-
Soy, nesep
- "İnsan dedi, aslını unutmamalıdır." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[sıfat]
Gerçek, esas, hakikat
- "Genç kızın bıraktığı mektup asıl sebebi meydana çıkarmıştı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[sıfat]
Bir şeyin temelini oluşturan, ana
-
[sıfat]
Aranılan nitelikleri en çok kendinde toplamış olan
- "Asıl sanat budur."
-
[sıfat]
Bir görevde sürekli bulunan, yedek karşıtı
- "Asıl jüri üyesi toplantıya gelmediğinden yedek üye çağrıldı."
-
(a'sıl) Gerçekten, gerçek olarak
- "İşin asıl tuhaf tarafı. Kabahat asıl bundadır."
-
[isim]
Bir şeyin kendisi, örnek, kopya karşıtı
- ISIL
-
-
[sıfat]
Isı ile, sıcaklıkla ilgili, termik
-
[sıfat]
Isı ile, sıcaklıkla ilgili, termik