Sonunda s olan 3 harfli 38 kelime var. S harfi ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde s harfi olan kelimeler listesine ya da başında s harfi olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- İRS
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kalıtım
-
[isim]
Kalıtım
- HAS
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Özgü, öze, mahsus
- "Anadolu'nun yüksek yaylalarına has, sessiz, pussuz, boz renkli gecelerden biriydi." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Katışıksız, en iyi cinsten, saf
- "Has gümüş."
-
Hükümdara özgü olan
- "Has ahır. Has bahçe."
-
İyi nitelikleri kendinde toplamış olan (kimse)
-
[isim]
Başmaklık
-
[sıfat]
Özgü, öze, mahsus
- FOS
-
-
[sıfat]
Çürük, temelsiz, boş, kof
-
[sıfat]
Çürük, temelsiz, boş, kof
- NAS
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Açıklık, açık ve kesin yargı
-
Dogma
-
[isim]
Açıklık, açık ve kesin yargı
- AKS
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Dingil
-
[isim]
Dingil
- POS
-
-
[sıfat]
Gür ve uzun (bıyık)
-
[sıfat]
Gür ve uzun (bıyık)
- FES
-
-
[isim]
Şapka yerine kullanılan, kırmızı, kalın çuhadan yapılmış, tepesinde püskülü olan, silindir biçiminde başlık
-
[isim]
Şapka yerine kullanılan, kırmızı, kalın çuhadan yapılmış, tepesinde püskülü olan, silindir biçiminde başlık
- SES
-
-
[isim]
Kulağın duyabildiği titreşim, seda, ün
- "Şafağa doğru otomobil sesi duyuldu." (Falih Rıfkı Atay)
- "Gülsüm bu fena muamelelere ses çıkarmazdı." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Üç defa ses veren bir küçük çanın altından bahçeye girdiler." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Çardaktan kocasının sesini yükselterek söylediğini duyan kadın, kahve takımlarını alıp çıktı." (Necati Cumalı)
-
Ciğerlerden gelen havanın ses yolunda yaptığı titreşim
- "Boğukluğu benim kulağıma da ürkütücü gelen bir sesle sordum." (Refik Halit Karay)
- "Her biri bir türlü feryada başlar / Güller seda verir, bağlar ses verir." (Âşık Veysel)
-
Duygu ve düşünce
- "Gençliğin sesini duyuran başka bir dergide ..." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Herhangi bir davranış, tutum karşısında uyanan ruhsal tepki
- "Vicdanın sesi. Aklın sesi."
-
Aralarında uyum bulunan titreşimler
-
[isim]
Kulağın duyabildiği titreşim, seda, ün
- PUS
-
-
[isim]
Görüş uzaklığını çok azaltmayan bir tür hafif sis
- "Ortalığa ilk pus düşer düşmez dönüş saatini sezmiş gibi köy yönüne geçti ve bekledi." (Abbas Sayar )
-
Bazı meyvelerin üzerinde oluşan, zamk veya sakıza benzeyen madde
-
Yaprakların üzerinde görülen, örümcek ağını andıran böcek veya kurt yuvası
-
Ağaçların kütük ve dallarındaki yosun
-
Bazen meme başında oluşan kabuk
-
[isim]
Görüş uzaklığını çok azaltmayan bir tür hafif sis
- ONS
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Fransa'da 30,59 gr, İngiltere'de 28,349 gr ağırlığında bir ağırlık ölçüsü birimi
-
[isim]
Fransa'da 30,59 gr, İngiltere'de 28,349 gr ağırlığında bir ağırlık ölçüsü birimi
- PES
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[ünlem]
Yenilgiyi kabul ettiğini belirtmek için veya birinin şaşkınlık veren davranışlarına karşılık olarak kullanılan bir söz
-
[ünlem]
Yenilgiyi kabul ettiğini belirtmek için veya birinin şaşkınlık veren davranışlarına karşılık olarak kullanılan bir söz
- TÖS
-
-
[ünlem]
Hayvanı töskürtmek için söylenen bir söz
-
[ünlem]
Hayvanı töskürtmek için söylenen bir söz
- MİS
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Güzel koku
- "Hava mis gibi çam kokuyor." (Halide Edip Adıvar)
-
[isim]
Güzel koku
- FAS
- ...
- HİS
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Duygu
- "Birisi duygularına, hislerine kulak verir, öteki hile ve desise seslerine ..." (Burhan Felek)
- "Ona mantık ve kıyaslarını yaparken, hissine ve taassubuna kapılmamasını tavsiye edecektim." (Ömer Seyfettin)
- "Türkçe konuştuğu için bana kendi yakınlarımızdan biri hissini veren yaşlı bir garson hemen yanımıza geldi." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Duyu
-
Sezgi, sezme
-
[isim]
Duygu
- SÜS
-
-
[isim]
Süslemeye, süslenmeye yarayan şey, bezek
- "Bu zannını bir çeşit materyalist felsefeye uydurarak ona yüksek bir entelektüalizm süsü verirdi." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Süsleme veya süslenme işi
- "Süse düşkün."
-
Anlamı zenginleştiren edebiyat sanatı
- "Divan şiiri süse önem vermiştir."
-
Güzellik veren, güzelleştiren şey
- "Kitabı bir süs kabul etmek, kültür görgüsüzlüğünün en somut örneğini oluşturur." (Tarık Dursun K)
-
[isim]
Süslemeye, süslenmeye yarayan şey, bezek
- KÖS
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Savaşlarda, alaylarda at, deve veya araba üzerinde taşınan ve işaret vermek için kullanılan büyük davul
- "Politikacılar onun olumlu isteklerini kös dinler mi, dinlemezler mi o zaman görürüz." (Haldun Taner)
-
[isim]
Savaşlarda, alaylarda at, deve veya araba üzerinde taşınan ve işaret vermek için kullanılan büyük davul
- SOS
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Bazı yemeklerin üzerine dökülen, domates, baharat vb. şeylerle yapılan karışım
-
[isim]
Bazı yemeklerin üzerine dökülen, domates, baharat vb. şeylerle yapılan karışım
- CIS
-
-
[ünlem]
Çocukları ateşe ve tehlikeli şeylere karşı uyarırken söylenen bir söz
-
[ünlem]
Çocukları ateşe ve tehlikeli şeylere karşı uyarırken söylenen bir söz
- MUS
- ...