Başında sı olan 5 harfli 40 kelime var. Sı ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde sı olan kelimeler listesine ya da sonu sı ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında sı bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
I S Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
IS
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- SITMA
-
-
[isim]
Anofel türü sivrisineğin sokmasıyla insandan insana bulaşan, titreme, ateş ve ter nöbetleriyle kendini gösteren bir hastalık, malarya
- "Sıtma, bir on beş gün içinde beni, çocuğa döndürmüştü." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[isim]
Anofel türü sivrisineğin sokmasıyla insandan insana bulaşan, titreme, ateş ve ter nöbetleriyle kendini gösteren bir hastalık, malarya
- SIZMA
-
-
[isim]
Sızmak işi
-
Kapı, pencere aralıklarından oda havasının değişmesi
-
[sıfat]
Sızdırılmış
- "Sızma zeytinyağı."
-
[isim]
Sızmak işi
- SIHRİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Akrabalık, hısımlık
-
[isim]
Akrabalık, hısımlık
- SIZAK
-
-
[isim]
Dağ sırtlarında, taş aralarından sızan su, küçük pınar
-
[isim]
Dağ sırtlarında, taş aralarından sızan su, küçük pınar
- SIRIK
-
-
[isim]
Değnekten uzun ve kalınca ağaç
- "Duvarların üstüne yan yana henüz kesilmiş kavak sırıkları dizilmişti." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[isim]
Değnekten uzun ve kalınca ağaç
- SIYGA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kip
- "Yarına kadar hepiniz bilmediğiniz sıygaları, lügatleri öğrenmelisiniz." (Ömer Seyfettin)
- "Yüksek tahsilli olup olmadığımızı anlamak için bizi kara cümleden bile değil de imladan sıygaya çektiler." (Falih Rıfkı Atay)
-
[isim]
Kip
- SIRÇA
-
-
[isim]
Cam
- "Mermere düşen sırça gibi tuz buz oldu." (Aka Gündüz)
-
[sıfat]
Camdan yapılmış
- "Kadınlar kollarında birçok sırça bilezikler taşırlardı." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[isim]
Cam
- SINIR
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
İki komşu devletin topraklarını birbirinden ayıran çizgi, hudut
- "1920 baharı muhteşem bir mart sabahında Sultan Dağları'nın sınır çizdiği Batı Anadolu'ya kan ve barut kokularıyla geliverdi." (Tarık Buğra)
-
Komşu il, ilçe, köy veya kişilerin topraklarını birbirinden ayıran çizgi
-
Bir şeyin yayılabileceği veya genişleyebileceği son çizgi, uç
- "Bataklığın sınırı. Ormanın sınırı."
-
Bir şeyin nicelik bakımından inebileceği veya çıkabileceği en alt ve en üst sınır, limit
-
Değişken bir büyüklüğün istenildiği kadar yaklaşabildiği durağan büyüklük, limit
-
Uç, son
-
[isim]
İki komşu devletin topraklarını birbirinden ayıran çizgi, hudut
- SINAİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Sanayi ile ilgili
-
[sıfat]
Sanayi ile ilgili
- SIRAT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Sırat köprüsü
-
Yol
-
[isim]
Sırat köprüsü
- SIVIK
-
-
[sıfat]
Yumuşak kıvamlı, suyu fazla
- "Sıvık hamur."
-
[sıfat]
Yumuşak kıvamlı, suyu fazla
- SIRCI
- ...
- SIRLI
-
-
[sıfat]
Sır (I) sürülmüş, sırı (I) olan
- "Toprak olanları dahi pek zevkle yapılmış olup ekserisi cam gibi sırlıdır." (Falih Rıfkı Atay)
-
[sıfat]
Sır (I) sürülmüş, sırı (I) olan
- SIZIŞ
-
-
[isim]
Sızma işi veya biçimi
-
[isim]
Sızma işi veya biçimi
- SIĞIN
-
-
[isim]
Alageyik
-
[isim]
Alageyik
- SINIK
-
-
[sıfat]
Kırık, çıkık
-
Yenilmiş, bozguna uğramış
-
[sıfat]
Kırık, çıkık
- SINMA
-
-
[isim]
Sınmak işi veya durumu
-
[isim]
Sınmak işi veya durumu
- SIRMA
-
-
[isim]
Altın yaldızlı veya yaldızsız ince gümüş tel
- "Açık gri etrafı iki parmak kalınlığında sarı sırma işlemeli, gayet zarif bir kumaş." (Refik Halit Karay)
-
[sıfat]
Bu telden yapılmış veya bu tel gibi olan
- "Altın yaldızlı ve siyah çiçekli aynalar duvarlara sırma kordonlarla asılıdır." (Salâh Birsel)
-
Rütbe gösteren şerit
-
[isim]
Altın yaldızlı veya yaldızsız ince gümüş tel
- SIFIR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kendi başına değeri olmayan, ondalık sayı sisteminde sağına geldiği rakamı on kere büyüten işaret (0)
- "Zannedersem kocamın ziyaretçileri de sıfıra indi." (Ömer Seyfettin)
- "Sıfırdan başladım, lisede kitabım, tıbbiyede beyaz gömleğim yoktu, bu ev, Ihlamur'daki klinik, altımdaki araba, hepsini ben yaptım." (Atilla İlhan)
- "Sonra ulusal sporumuzda hızla geriledik, çok geçmeden sıfırı tükettik." (Talât Halman)
-
Hiçbir değeri olmayan şey
-
[sıfat]
Olmayan, bulunmayan
- "Sıfır makyaj."
-
[sıfat]
Kötü, başarısız, verimsiz
- "Sorma, su içsem kilo alıyorum, bütün rejimleri denedim, netice sıfır." (Atilla İlhan)
-
[sıfat]
Yeni, kullanılmamış
-
[isim]
Kendi başına değeri olmayan, ondalık sayı sisteminde sağına geldiği rakamı on kere büyüten işaret (0)
- SINIF
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Öğrencilerin yıllık öğrenime göre ayrıldıkları bölümlerden her biri
- "Birinci sınıf öğrencileri."
-
Çeşitli amaçlarla oluşmuş kümeler
-
Ders okutulan yer, dershane, derslik
-
Önemlerine, niteliklerine göre kişi veya nesnelerin yerleştirildiği kategorilerden her biri
- "Üçüncü sınıf bir gazeteciydi." (Necati Cumalı)
-
Takımlardan oluşan birlik, dalların alt bölümü
- "Memeliler, kuşlar, balıklar, omurgalılar dalının birer sınıfıdırlar."
-
Belli ortak belirtileri olan tek tek nesneler öbeği
-
Bir toplumda, aynı görevi yapan, aynı yararı sağlayan, aynı şartlarda yaşayan büyük insan grubu, klas
- "Parter, her sınıftan insanla hıncahınç dolu idi." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[isim]
Öğrencilerin yıllık öğrenime göre ayrıldıkları bölümlerden her biri