Sonunda r olan 3 harfli 61 kelime var. R harfi ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde r harfi olan kelimeler listesine ya da başında r harfi olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- KOR
-
-
[isim]
İyice yanarak ateş durumuna gelmiş kömür veya odun parçası
- "Gözleri kor gibi yanan ve bir ölüden daha sarı olan diğer bir yaralı yatıyordu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Büyük acı, üzüntü, sıkıntı, dert
- "Kimseye göstermedikleri bir kor yanar içlerinde." (Çetin Altan)
-
[sıfat]
Kırmızı renkli
- "Gül tenli, kor dudaklı, kömür gözlü, sürmeli." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[isim]
İyice yanarak ateş durumuna gelmiş kömür veya odun parçası
- ZAR
-
-
[isim]
İnce perde veya örtü
-
İnce ve yumuşak yaprak biçimindeki organlar veya organ bölümleri, çeper
-
Birbirine sımsıkı yapışık hücre veya moleküllerden oluşan ve bitkilerin çeşitli bölümlerini bir kın gibi saran ince tabaka, cidar, çeper
- "Çekirdek zarı. Hücre zarı."
-
[isim]
İnce perde veya örtü
- ÇOR
-
-
[isim]
Hastalık
-
Sığır vebası
-
[isim]
Hastalık
- PİR
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Yaşlı, koca, ihtiyar kimse
- "Ak sakallı pir, bunları söyleyerek sırra kadem basmış." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "İki ay pir aşkına çalıştık."
-
Bir tarikat veya sanatın kurucusu
- "Büyük Itri'ye eskiler derler / Bizim öz musikimizin piri." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[zarf]
Adamakıllı, iyice
- "Bir söyledi ama pir söyledi."
-
Herhangi bir konuda, bir meslekte deneyim kazanmış, eskimiş kimse
-
[isim]
Yaşlı, koca, ihtiyar kimse
- SUR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kale duvarı
-
[isim]
Kale duvarı
- GÜR
-
-
[sıfat]
Bol ve güçlü olarak çıkan veya fışkıran
- "Gür, kumral saçlarının çerçevelediği narin yüzü kıpkırmızı idi." (Ömer Seyfettin)
-
Bol, verimli, feyyaz
- "Oralarda deve dikenleri ve çalı süpürgeleri gür, yeşil, pembe bitmişti." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[sıfat]
Bol ve güçlü olarak çıkan veya fışkıran
- ZER
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Altın
-
[isim]
Altın
- TIR
-
-
[isim]
Genellikle uluslararası kara yolu taşımacılığında kullanılan, dingil sayısı fazla olan uzun kamyon
-
[isim]
Genellikle uluslararası kara yolu taşımacılığında kullanılan, dingil sayısı fazla olan uzun kamyon
- ÇAR
-
Kelime Kökeni : Rusça
-
[isim]
Rus imparatorlarına ve Bulgar krallarına verilen unvan
-
[isim]
Rus imparatorlarına ve Bulgar krallarına verilen unvan
- GIR
-
-
[isim]
Söz, lakırtı
-
[sıfat]
Yalan, uydurma
-
[isim]
Söz, lakırtı
- PIR
-
-
[isim]
Kuş kanatlarının çıkardığı ses
- "Kuş, pır diye uçtu."
-
Bir yerden kaçıp gitme düşüncesini anlatan bir söz
- "Dörtyol ağzında pır!"
-
[isim]
Kuş kanatlarının çıkardığı ses
- KÜR
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
İyi bakım ve ilaç tedavisi
- "Daireden yıllık iznimi alınca kürümü günde on iki saate çıkardım." (Haldun Taner)
-
Özel tedavi yöntemi
-
[isim]
İyi bakım ve ilaç tedavisi
- TÖR
-
-
[isim]
Başköşe
-
[isim]
Başköşe
- HIR
-
-
[isim]
Kavga, dalaş
-
[isim]
Kavga, dalaş
- ŞOR
- ...
- HER
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
Teklik adlara tamlayan görevinde getirilerek birer birer olarak, "...-in hepsi" anlamını veren söz
- "Bir hafta, her gece çalışmak suretiyle hikâyesini bitirdi." (Halide Edip Adıvar)
- "Amenna, her işin başı sağlık ama böyle giderse Allah hemen sonunu hayırlara tebdil etsin." (Memduh Şevket Esendal)
- "Her ne hâl ise bir çare bulunur."
- "Her nedense diğerleri kadar olsun kuvvetli bir tesir bırakmadı ." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[sıfat]
Teklik adlara tamlayan görevinde getirilerek birer birer olarak, "...-in hepsi" anlamını veren söz
- NUR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Aydınlık, ışık, parıltı, ziya
- "Oğlan nur topu gibi idi." (Peyami Safa)
-
İlahi bir güç tarafından gönderildiğine inanılan parlaklık
- "Kuru kadın okurken önündeki mezarın bir yeşil nurla tutuştuğunu gördü." (Ömer Seyfettin)
-
[isim]
Aydınlık, ışık, parıltı, ziya
- DAR
-
-
[sıfat]
İçine alacağı şeye oranla ölçüleri yetersiz olan, geniş ve bol karşıtı
- "Dar elbise. Dar ev."
- "Zavallı ihtiyarlar, sabah oldu mu bir yangından kaçar gibi kendilerini evden dar atıyorlar, gece yarısına kadar kahvede oturuyorlar, kavga ediyorlar, uyukluyorlardı." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Acaba bu içinde yaşadığımız hava neden bu kadar dar geliyor?" (Yahya Kemal Beyatlı)
- "Madam onu çocuğu gibi seviyordu. Dara düştüğü günlerde hizmetini hiç aksatmadan para mara istemedi." (Tarık Buğra)
-
Genişliği az veya yetersiz olan, ensiz, mikro
- "Sahilleri kucaklayan tatlı meltemler, bu mahallenin dar sokaklarından geçmiyordu." (Suat Derviş)
- "Lala da pek darda kaldığı zaman kabahati Gülsüm'ün üstüne yıkıyor." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Az, elverişsiz, sınırlı
- "Bu dar gelirle hiçbir şey yapılamaz. Dar zaman."
-
Sıkıntılı
- "Dar bir gün gelmiş birinden üç beş kuruş almışım, ne çıkar!" (Memduh Şevket Esendal)
-
Yetersiz
- "Dar düşünce. Hayali dar."
-
[zarf]
Güçlükle, ucu ucuna, ancak
- "En sonra, pek çok sıkılan çocukların zoru ile akşam altı postasına dar yetiştiler." (Memduh Şevket Esendal)
-
[sıfat]
İçine alacağı şeye oranla ölçüleri yetersiz olan, geniş ve bol karşıtı
- ŞER
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kötülük, fenalık
- "Senin başına bir şeyler gelecek ama hayır mı desem, şer mi desem..." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[sıfat]
Kötü, fena
-
[isim]
Kötülük, fenalık
- KAR
-
-
[isim]
Havada beyaz ve hafif billurlar biçiminde donarak yağan su buharı
- "Kıştı, yerler iki karış kar tutmuştu." (Tarık Buğra)
- "Ben kışın kar yağarken bile kova kova soğuk su dökünürüm." (Refik Halit Karay)
- "Karda yürüyüp izini belli etmemek, cümlesiyle tarif edilen bu sinsilik, hedefine asla varamayan adi bir hiledir." (Peyami Safa)
-
[isim]
Havada beyaz ve hafif billurlar biçiminde donarak yağan su buharı