Başında o olan 5 harfli 88 kelime var. O harfi ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde o harfi olan kelimeler listesine ya da sonu o harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında o bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- OMLET
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Çırpılmış yumurtayla sade olarak yapılabilen veya içine peynir, kıyma vb. katılarak tavada pişirilen bir yemek
- "Mantarlı omleti yedikten sonra uykudan bayılıyorduk." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Çırpılmış yumurtayla sade olarak yapılabilen veya içine peynir, kıyma vb. katılarak tavada pişirilen bir yemek
- OKUME
-
Kelime Kökeni : Latince
-
[isim]
Afrika'da yetişen, kerestesi parlak, öz odunu mor, dış odunu pembe renkli bir ağaç (Aucoumea)
-
[isim]
Afrika'da yetişen, kerestesi parlak, öz odunu mor, dış odunu pembe renkli bir ağaç (Aucoumea)
- OPERA
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Sözlerinin bütünü veya çoğu şarkılı olarak söylenen müzikli tiyatro eseri
- "Viyana tiyatrolarına, operasına, aktris hayatına, gece eğlencelerine dair bildiklerini, gördüklerini hep anlattı, anlattı." (Peyami Safa)
-
Bu eseri oynayan sanatçı topluluğu
-
Böyle eserlerin oynandığı yapı
-
[isim]
Sözlerinin bütünü veya çoğu şarkılı olarak söylenen müzikli tiyatro eseri
- OTSUZ
-
-
[sıfat]
Otu olmayan
-
[sıfat]
Otu olmayan
- OLMAZ
-
-
[sıfat]
İmkânsız, gerçekleşemez
-
[isim]
Yapılamayacak iş, tutum veya davranış
- "Onun o gözü pekliği, onurla ölümü göze alışıdır ki Atatürk'e olmazları oldurtmak gücünü vermiştir." (Haldun Taner)
-
[sıfat]
İmkânsız, gerçekleşemez
- ONLUK
-
-
[sıfat]
On birimden, on parçadan oluşan
-
On üzerinden tam not alan
- "Onluk bir öğrenci."
-
[isim]
On para, on kuruş, on lira veya on bin lira değerinde olan para
- "Bir iki mecidiyenin arasına sıkışmış bir onluğu ararken arkadan bir araba geliyordu." (Memduh Şevket Esendal)
-
[sıfat]
On birimden, on parçadan oluşan
- OLMAK
-
-
[nsz]
Meydana gelmek, varlık kazanmak, vuku bulmak
- "En şiddetli münakaşa, kumpanyanın ismi için oldu." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Ola ki bir oldubitti yaratmayı kendi çıkarlarına uygun görmüşlerdir." (Salâh Birsel)
- "Kilisede olup bitenleri, papazın söylediklerini nihayetine kadar anlattı." (Ömer Seyfettin)
- "Bize oldu olanlar!"
-
Gerçekleşmek veya yapılmak
-
Bir görev, makam, san veya nitelik kazanmak
- "Okumak, eczacı olmak bu sayılı inatlarından biri ve ilkidir." (Tarık Buğra)
-
Bir şeyi elde etmek, edinmek
- "Nihayet ben mal sahibi olacağıma göre rahattım." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Bir durumdan başka bir duruma geçmek
-
Herhangi bir durumda bulunmak
-
Uygun düşmek, yerinde görülmek
- "Böyle iş olmaz. Oraya gitmesek de olur."
-
Yetişmek, olgunlaşmak
- "Ekinler oldu. Üzümler daha olmadı."
-
Hazırlanmak, hazır duruma gelmek
- "Çay oldu."
-
Bulunmak
- "Kız da hemen olduğu yere oturdu." (Memduh Şevket Esendal)
-
Geçmek, tamamlanmak
- "İki yıl oldu. Nerede ise üç yıl olacak."
-
Sürdürmek, yürütmek
- "İlişkilerimiz dostça olsun istiyorum."
-
Bir kuruluşla, örgütle ilgili bulunmak, mensup olmak
- "Partili olmak."
-
Yaklaşmak, gelip çatmak
- "Sabah oldu."
-
Bir şey, birinin mülkiyetine geçmek
- "Pırlanta gerdanlığı da tektaş küpesi de zümrüt yüzüğü de kendinin olsun!" (Sermet Muhtar Alus)
-
Ek fiilin geniş zamanı olan -dır (-dir) anlamında kullanılan bir söz
- "Annesi oluyor. Yeğeni olur."
-
[nsz]
Sarhoş olmak
- "Sen adamakıllı olmuşsun."
-
[-e]
Uymak, tam gelmek
- "Bu şapka başıma oluyor."
-
[-den]
Yitirmek, elinden kaçırmak
- "Tembelliği yüzünden işinden oldu."
-
[-den]
Bir yerde doğmuş, yaşamış olmak
- "Köyden, kasabadan olmayan, düveni, dirgeni nasıl bilebilir?"
-
[-e]
Bir olayla karşılaşmak, başına kötü bir şey gelmek
- "Aman, ona bir şey olmasın! Kimseye bir şey olmadı."
-
[-e]
Yol açmak
- "Bu davranışın ona çok zararı oldu."
-
Bir ad veya sıfatın belirttiği durumu almak
- "Su, buz oldu."
-
[yardımcı fiil]
Sıfat-fiil eki almış kelimelerle birlikte başlama, bitirme vb. bildiren fiilleri oluşturur
- "Artık bize gelmez oldu. Bu işi yapmış olacak. Söyleyecek olursa..."
-
[yardımcı fiil]
Hastalığa yakalanmak, tutulmak
- "Tifo olmak. Verem olmak."
-
[nsz]
Meydana gelmek, varlık kazanmak, vuku bulmak
- ONAMA
-
-
[isim]
Onamak işi, uygun bulma, tasvip
- "Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, yürütme organının teklif, inha, atama veya onamasına bağlı resmî ve özel herhangi bir işle görevlendirilemez." (Anayasa)
-
[isim]
Onamak işi, uygun bulma, tasvip
- OMBRE
- ...
- OFSET
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Kalıp izlerini önce kauçuğa, kauçuktan da kâğıda geçirmeye dayanan çift kopyalı baskı yöntemi, düz baskı
-
[isim]
Kalıp izlerini önce kauçuğa, kauçuktan da kâğıda geçirmeye dayanan çift kopyalı baskı yöntemi, düz baskı
- OKUMA
-
-
[isim]
Okumak işi, kıraat
- "Okuması vardı, yazması azdı." (Burhan Felek)
-
[isim]
Okumak işi, kıraat
- OOSİT
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Büyüme evresini tamamlamış fakat henüz döllenebilecek duruma gelmemiş dişi gamet
-
[isim]
Büyüme evresini tamamlamış fakat henüz döllenebilecek duruma gelmemiş dişi gamet
- OPTİK
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[sıfat]
Görme ile ilgili olan
-
[isim]
Fizik biliminin ışık olaylarını inceleyen kolu
-
[isim]
Gözlükçü
-
[sıfat]
Görme ile ilgili olan
- OYLUM
-
-
[sıfat]
İçi oyulmuş, çukur duruma getirilmiş
-
[isim]
Resimde derinlik, üç boyutluk etkisi, mimarlıkta mekân karşılığı
-
[isim]
Hacim
-
[sıfat]
İçi oyulmuş, çukur duruma getirilmiş
- ONMAK
-
-
[nsz]
Daha iyi bir duruma girmek, salah bulmak
-
Eksiği kalmayıp gönül ferahlığına ermek, mutlu olmak, mesut olmak
-
Hastalıktan, dertten kurtulmak, şifa bulmak, felah bulmak, iflah olmak
-
[nsz]
Daha iyi bir duruma girmek, salah bulmak
- OVMAK
-
-
Bir şeyin üzerine bastırarak el gezdirmek
- "Şakaklarını, bileklerini kolonya ile ovdum." (Sermet Muhtar Alus)
-
Bir yere bir şeyi kuvvetle sürterek temizlemek
- "Tencereyi ovmak. Tahtaları ovmak."
-
Bir şeyin üzerine bastırarak el gezdirmek
- OKLUK
-
-
[isim]
İçine ok konulan ve sırtta taşınan meşinden yapılmış ok kılıfı, sadak
-
[isim]
İçine ok konulan ve sırtta taşınan meşinden yapılmış ok kılıfı, sadak
- ORMAN
-
-
[isim]
Ağaçlarla örtülü geniş alan
- "Bitmez tükenmez bir orman, bir çalılık içinde gidiyorduk." (Memduh Şevket Esendal)
-
Bu ağaçların bütünü
-
[isim]
Ağaçlarla örtülü geniş alan
- OYALI
-
-
[sıfat]
Kenarına oya yapılmış veya geçirilmiş
- "Başına kenarları yeşil oyalı mor bir gaz boyaması krep bağlıyordu." (Osman Cemal Kaygılı)
-
[sıfat]
Kenarına oya yapılmış veya geçirilmiş
- OLCAY
- ...