Başında o olan 4 harfli 73 kelime var. O harfi ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde o harfi olan kelimeler listesine ya da sonu o harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında o bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- OKÇU
-
-
[isim]
Ok yapan veya satan kimse
-
Okçuluk sporunu yapan kimse, kemankeş
-
[isim]
Ok yapan veya satan kimse
- OKUR
-
-
[isim]
Okuyan kimse, okuyucu, kari
- "Bu iki yazar çok okuru olmanın tadını çıkarmasını da bilmişlerdir." (Salâh Birsel)
-
[isim]
Okuyan kimse, okuyucu, kari
- OYMA
-
-
[isim]
Oymak işi
-
Bir nesnenin yüzeyini özel araçlarla oyarak veya delerek türlü biçimler verme
-
Ağaç yongası
- "Gürgen dibine vardım / Oyma alırım oyma." (Halk türküsü)
-
Oyularak yapılan süsleme
- "Boyalı ve kabarık oymaları birer çiçek demetini hatırlatan bir yalı vardı." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[sıfat]
Oyularak yapılmış
- "Abanoz oyma bastonuna dayanarak gelip salonda kendi koltuğuna oturuyor." (Memduh Şevket Esendal)
-
[isim]
Oymak işi
- ONLU
-
-
[sıfat]
On parçadan oluşan, kendinde herhangi bir şeyden on tane bulunan
-
[isim]
İskambil, domino vb. oyunlarda on işaretini taşıyan kâğıt veya pul
-
[sıfat]
On parçadan oluşan, kendinde herhangi bir şeyden on tane bulunan
- OBJE
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Nesne
- "Şimdi bunlar sırf müzelik birer obje olarak duruyorlar." (Haldun Taner)
-
[isim]
Nesne
- ONMA
-
-
[isim]
Onmak işi veya durumu
-
[isim]
Onmak işi veya durumu
- ONAY
-
-
[isim]
Uygun bulma, tasdik, icazet, izin
- "Orhan Veli'nin Garip'i arkadaşlarının onayını almadan çıkardığını anlatmıştır." (Salâh Birsel)
- "... olağanüstü hâl ilanına karar verilmesi durumunda, bu karar Resmî Gazete'de yayımlanır ve hemen Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur." (Anayasa)
-
[isim]
Uygun bulma, tasdik, icazet, izin
- OLEY
- ...
- OKSU
- ...
- OĞUL
-
-
[isim]
Erkek evlat
- "Ertesi günü kardeşimin büyük oğlu geldi." (Memduh Şevket Esendal)
-
Bazı kelimelerin anlamını pekiştirmek için kullanılan bir söz
- "Hinoğluhin."
-
Bir ana arıyla birlikte kovandan ayrılan, yeni yetişmiş arı topluluğu
- "Oğul arısı."
-
[ünlem]
Yaşlı kimselerin genç erkeklere söylediği bir seslenme sözü
- "Bu su onu da devirir oğul!" (Sait Faik Abasıyanık)
-
[isim]
Erkek evlat
- OKUL
-
-
[isim]
Her türlü eğitim ve öğretimin toplu olarak yapıldığı yer, mektep
- "Daha gelir gelmez, ayağının tozu ile vilayet merkezinin okullarını gezdi." (Memduh Şevket Esendal)
- "Ortaokulun üçüncü yılına geçince okuldan ayrıldı." (Necati Cumalı)
-
Bir okuldaki öğrenci ve görevlilerin bütünü
- "Okul dağıldı."
-
Ekol
-
[isim]
Her türlü eğitim ve öğretimin toplu olarak yapıldığı yer, mektep
- ODUN
-
-
[isim]
Yakılmak için kesilmiş, parçalanmış ağaç
- "Sobada çıralar hemen alev almış, odunları da tutuşturmuştu." (Tarık Buğra)
-
[sıfat]
Anlayışsız ve kaba (kimse)
-
[isim]
Yakılmak için kesilmiş, parçalanmış ağaç
- OCAK
-
-
[isim]
Ateş yakmaya yarayan, pişirme, ısıtma, ısınma vb. amaçlarla kullanılan yer
- "Üç balıkçı güneş batarken kumların üzerine iki taştan bir ocak yaptılar ve ateş yaktılar." (Halikarnas Balıkçısı)
- "Aşk tuzakları birçok ocakların sönmesine sebep olmuştur." (Falih Rıfkı Atay)
- "Birini bulup da evlenirsem birkaç yıl içinde, yeniden bir ocak tütmeye başlar, diye düşünüyordum." (Memduh Şevket Esendal)
- "Hanımefendi, gençliğin kadrini biliniz... Ocağınıza düştük." (Peyami Safa)
-
Şömine
- "Ocağın önünde oturup acayip bir dikkatle odunların yanışına bakar." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Isı vererek üzerine veya içine konulan maddeleri ısıtan, pişiren, kaynatan, eriten araç veya alet
- "Anlaşılan çamaşırcı giderken ocağı tam söndürmemiş olacak." (Haldun Taner)
-
Kahvelerde, kuruluşlarda çay, kahve vb.nin yapıldığı yer
- "Konuşmalar iyice kızışmaya başladığı vakit kahve ocağının önünde görünür." (Salâh Birsel)
-
Yer üstünde veya yer altında cevher çıkarılan yer
- "Mermer ocağı. Kömür ocağı."
-
Bahçelerde ve bostanlarda her tür meyve ve sebze ekimine ayrılmış, çevresinden biraz yükseltilmiş toprak parçası
- "Mustafa, arkasına güçlü kuvvetli bir kadın takmış, üç evleğine çizgiler, ocaklar açıyordu." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Aynı amaç ve düşünceyi paylaşanların kurdukları kuruluş veya toplandıkları, görev yaptıkları yer
- "Başlangıçtan beri burası bir vatansever ocağı idi." (Falih Rıfkı Atay)
-
Yılın otuz bir gün süren, birinci ayı, kânunusani
- "Ocak ayını sevmem, oldum olası." (Burhan Felek)
-
Yeniçeri teşkilatını oluşturan odalardan her biri
-
Ev, aile, soy
- "Henüz temelleri atılmayan kendi ocağım kurulmadan yıkılmıştı." (Aka Gündüz)
-
Bazı hastalıkları iyi ettiğine inanılan aile
-
[isim]
Ateş yakmaya yarayan, pişirme, ısıtma, ısınma vb. amaçlarla kullanılan yer
- OTUZ
-
-
[isim]
Yirmi dokuzdan sonra gelen sayının adı
-
Bu sayıyı gösteren 30, XXX rakamlarının adı
-
[sıfat]
Üç kere on, yirmi dokuzdan bir artık
-
[isim]
Yirmi dokuzdan sonra gelen sayının adı
- OLTU
- ...
- OZAN
-
-
[isim]
Sazla şiirler söyleyen halk şairi, âşık
- "Oralarda âşıklar, halkı coşturmak için ozanların kopuzlarını çalıyorlar." (Orhan Seyfi Orhon)
-
Şiir yazan kimse, şair
-
[isim]
Sazla şiirler söyleyen halk şairi, âşık
- OKRA
- ...
- OYUŞ
-
-
[isim]
Oyma işi veya biçimi
-
[isim]
Oyma işi veya biçimi
- OMUZ
-
-
[isim]
Boynun iki yanında, kolların gövdeye bağlandığı bölüm
- "Başı omuzları içine çökmüş gibi idi." (Falih Rıfkı Atay)
- "Seni hizmetime alacağım, dedim. Âdeta omuz silkerek: -Pekâlâ, dedi." (Falih Rıfkı Atay)
-
[isim]
Boynun iki yanında, kolların gövdeye bağlandığı bölüm
- OĞUZ
-
-
İyi huylu (kimse)
-
İyi huylu (kimse)