Başında o olan 4 harfli 73 kelime var. O harfi ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde o harfi olan kelimeler listesine ya da sonu o harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında o bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- OMUZ
-
-
[isim]
Boynun iki yanında, kolların gövdeye bağlandığı bölüm
- "Başı omuzları içine çökmüş gibi idi." (Falih Rıfkı Atay)
- "Seni hizmetime alacağım, dedim. Âdeta omuz silkerek: -Pekâlâ, dedi." (Falih Rıfkı Atay)
-
[isim]
Boynun iki yanında, kolların gövdeye bağlandığı bölüm
- OBJE
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Nesne
- "Şimdi bunlar sırf müzelik birer obje olarak duruyorlar." (Haldun Taner)
-
[isim]
Nesne
- OYSA
-
-
[bağlaç]
Aralarında karşıtlık, aykırılık bulunan iki cümleyi “tersine olarak, aksine” anlamlarıyla birbirine bağlayan bir söz, oysaki, hâlbuki
-
[bağlaç]
Aralarında karşıtlık, aykırılık bulunan iki cümleyi “tersine olarak, aksine” anlamlarıyla birbirine bağlayan bir söz, oysaki, hâlbuki
- ORSA
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Yelkenleri rüzgârın estiği yöne çevirmekte kullanılan, her iki taraftan yelkenin ortasına bağlanan ip
-
Geminin rüzgâr alan yanı, rüzgâr üstü, boca veya rüzgâr altı karşıtı
-
Geminin, rüzgârın geldiği yöne döndürülmesi
- "Orsa! diye bağırmasıyla dümeni basması bir oldu." (Halikarnas Balıkçısı)
-
[isim]
Yelkenleri rüzgârın estiği yöne çevirmekte kullanılan, her iki taraftan yelkenin ortasına bağlanan ip
- OVAL
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[sıfat]
Yumurta biçiminde olan, yumurtamsı, söbe, beyzi
-
Kapalı, dışbükey ve uzunca (bütün eğriler), özellikle elips gibi iki simetri ekseni olan (simetrik eğri)
-
[sıfat]
Yumurta biçiminde olan, yumurtamsı, söbe, beyzi
- OYMA
-
-
[isim]
Oymak işi
-
Bir nesnenin yüzeyini özel araçlarla oyarak veya delerek türlü biçimler verme
-
Ağaç yongası
- "Gürgen dibine vardım / Oyma alırım oyma." (Halk türküsü)
-
Oyularak yapılan süsleme
- "Boyalı ve kabarık oymaları birer çiçek demetini hatırlatan bir yalı vardı." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[sıfat]
Oyularak yapılmış
- "Abanoz oyma bastonuna dayanarak gelip salonda kendi koltuğuna oturuyor." (Memduh Şevket Esendal)
-
[isim]
Oymak işi
- OTLU
-
-
[sıfat]
Otu olan
- "Ona çok güzel, sulak, otlu bir ova buldum." (Yahya Kemal)
-
[sıfat]
Otu olan
- OLUK
-
-
[isim]
Bir şeyin akmasına yarayan üst yanı açık boru
- "Değirmen oluğu."
- "Para oluk gibi akıyordu Nahit'e." (Tarık Buğra)
-
Yağmur sularını damların kenarlarına toplayıp akıtan yatay konumlu, genellikle çinko boru
- "Oluklardan kol gibi buzlar sarkıyordu." (Tarık Buğra)
-
Bir şeyin üzerinde oyulmuş yol
-
[isim]
Bir şeyin akmasına yarayan üst yanı açık boru
- ORAN
-
-
[isim]
Büyüklük, nicelik, derece bakımından iki şey arasında veya parça ile bütün arasında bulunan bağıntı, nispet
- "Dini, dili ne olursa olsun her insan doğup büyüdüğü, ekmeğini kazandığı toprak üstünde korkusuz, güven altında yaşadığı oranda kendini mutlu duyuyordu." (Necati Cumalı)
-
İki şeyin birbirini tutması, karşılıklı uygunluk, tenasüp
-
Akıl yoluyla gerçeğe yakın olduğuna inanılarak verilen yargı, tahmin
-
İki büyüklük, iki nicelik arasındaki bağıntı
- "Üçün sekize oranı."
-
[isim]
Büyüklük, nicelik, derece bakımından iki şey arasında veya parça ile bütün arasında bulunan bağıntı, nispet
- ORAL
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[sıfat]
Ağızcıl
-
Sözlü
-
[zarf]
Ağız yoluyla
-
Söze dayanan
-
[sıfat]
Ağızcıl
- ODUN
-
-
[isim]
Yakılmak için kesilmiş, parçalanmış ağaç
- "Sobada çıralar hemen alev almış, odunları da tutuşturmuştu." (Tarık Buğra)
-
[sıfat]
Anlayışsız ve kaba (kimse)
-
[isim]
Yakılmak için kesilmiş, parçalanmış ağaç
- OLMA
-
-
[isim]
Olmak işi veya durumu
-
[isim]
Olmak işi veya durumu
- OLUR
-
-
[sıfat]
Olabilir
- "Bu olur iş mi?"
- "Olur ki kıza bir söz atar, olur ki sarkıntılık ederler." (Memduh Şevket Esendal)
- "Olur tesadüf değil, dün Büyükada iskelesinde karşı karşıya gelince şaşırakaldım." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Onay, tasdik, yapabilme izni
-
[edat]
“Evet” anlamında bir kabul sözü
- "Gazeteyi okur musun? -Olur."
-
[sıfat]
Olabilir
- ONAT
-
-
[sıfat]
Özenli, düzgün, uygun
-
Yararlı
-
Dürüst, iyi ahlaklı
-
[sıfat]
Özenli, düzgün, uygun
- OZON
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Molekülünde üç atom bulunan oksijenden oluşan, ağır kokulu, gaz durumundaki basit element (O3)
-
[isim]
Molekülünde üç atom bulunan oksijenden oluşan, ağır kokulu, gaz durumundaki basit element (O3)
- OBUZ
- ...
- ORTA
-
-
[isim]
Bir şeyin kenarlarından merkeze doğru yaklaşık olarak aynı uzaklıkta olan yer
- "Tam bağın ortasına geldikleri zaman düşman askerlerini gördüler." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Herhangi bir taşralı kızın artık saklı kalma olasılığı ortadan kalkmış oluyordu." (Murathan Mungan)
- "Böylelerinin kirayı biriktirdikten sonra bir para vermeden ortadan sır olanları çoktur." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
- "İşte bu söz üzerinedir ki Servet Bey, apartmana çıkmak emelini ciddi bir tasavvur hâlinde ortaya atmıştı." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Başlangıcı ile bitimi arasında eşit uzaklıkta olan süre
- "Yılın ortası. Haftanın ortası. Günün ortası. Kışın ortası."
- "Önemli olan, kötülüğü iyilikle beraber ortadan kaldırmaktır." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Ses duyan kız günün birinde ortadan kayboldu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Ve yarından itibaren kılıcım -yani kalemim- elimde ortaya atılacaktım." (Ömer Seyfettin)
-
Bir şeyin eşit olarak ayrılabileceği bölüm
- "Seccadesini ortasından kesip ikiye böldüler." (Ömer Seyfettin)
- "Mithat Paşa ve emsalini ortadan kaldırmak için ..." (Yusuf Ziya Ortaç)
- "Eski, büyük teşrifat kayıkları ortadan kalkmışsa da yine iki, üç çifte kayıklara rast gelinirdi." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
İyi ile kötü arasındaki durum
-
Öğretimde, öğrencinin değerlendirilmesinde geçer not ile iyi arasındaki derece
- "Orta ile geçti."
-
[sıfat]
Sorunların çözümünde aşırılıklardan kaçınan, ölçülü bir yöntem izleyen
-
[sıfat]
Her iki yanında kendi türünden aynı nitelikte nesneler, durumlar bulunan
- "Hademe orta bölmeyi açmak üzere koştu." (Refik Halit Karay)
-
[sıfat]
İki karşıt nitelik veya durum arasında bulunan, tutarlı, ılımlı, vasat
-
Bir olayın, içinde gerçekleştiği yer
-
Orantı
-
Futbolda oyunculardan birinin, topu, kale ağzında duran arkadaşlarına havadan yollamak için yaptığı vuruş
- "Aut çizgisinden nefis bir orta..." (Haldun Taner)
-
Yeniçeri Ocağında tabur
-
[isim]
Bir şeyin kenarlarından merkeze doğru yaklaşık olarak aynı uzaklıkta olan yer
- OZAN
-
-
[isim]
Sazla şiirler söyleyen halk şairi, âşık
- "Oralarda âşıklar, halkı coşturmak için ozanların kopuzlarını çalıyorlar." (Orhan Seyfi Orhon)
-
Şiir yazan kimse, şair
-
[isim]
Sazla şiirler söyleyen halk şairi, âşık
- ODAK
-
-
[isim]
Bir ışık veya ısı kaynağından yayılan ışınların toplandığı yer, mihrak
-
Herhangi bir düşüncede, nitelikte olan kimselerin kaynağı veya bir şeyin toplandığı, yoğunlaştığı yer, mihrak
- "Herkesin ilgisini çeken bir odak olmaktan mutluluk duyardı." (Muzaffer Uyguner)
-
[isim]
Bir ışık veya ısı kaynağından yayılan ışınların toplandığı yer, mihrak
- OLTU
- ...