Sonunda nık olan 23 kelime var. NIK ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde nık olan kelimeler listesine ya da başında nık olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
DARMADAĞINIK
BUSBULANIK
KARAYANIK
MANCINIK, TOPLANIK
BULANIK, DAĞINIK, KAÇINIK, KAPANIK, SIĞINIK, TIKANIK, YAYINIK
CIRNIK, ÇIRNIK, UYANIK, ZIRNIK
KANIK, KINIK, SANIK, SINIK, TANIK, YANIK
ANIK
I K N Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
3 Harfli Kelimeler
KIN
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- DARMADAĞINIK
-
-
[sıfat]
Darmadağın
-
[sıfat]
Darmadağın
- BUSBULANIK
-
-
[sıfat]
Çok bulanık
- "Gözleri busbulanık, rengi, kapaklar şiş şiş." (Mehmet Akif Ersoy)
-
[sıfat]
Çok bulanık
- KARAYANIK
-
-
[isim]
Şarbon
-
[isim]
Şarbon
- MANCINIK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Top yapımının bilinmediği çağlarda, kale kuşatmalarında, ağır taş gülle fırlatmakta kullanılan basit bir savaş aracı
- "Ok, mancınık gibi silahlar nasıl eskimişse bugünün tankları, uçakları da eskiyebilir." (Nurullah ataç)
-
İpekçi çıkrığı
-
[isim]
Top yapımının bilinmediği çağlarda, kale kuşatmalarında, ağır taş gülle fırlatmakta kullanılan basit bir savaş aracı
- TOPLANIK
-
-
[sıfat]
Toplantı durumunda bulunan
-
[sıfat]
Toplantı durumunda bulunan
- KAÇINIK
-
-
[sıfat]
Köşesine çekilmiş, insan içine çıkmak istemeyen (kimse)
-
[sıfat]
Köşesine çekilmiş, insan içine çıkmak istemeyen (kimse)
- YAYINIK
-
-
[sıfat]
Pürüzlü yüzeyde yansıyan (ışık)
-
[sıfat]
Pürüzlü yüzeyde yansıyan (ışık)
- BULANIK
-
-
[sıfat]
Bulanmış olan, duru olmayan
- "Koltuğuna oturdu, Haliç'in bulanık sularına daldı." (Falih Rıfkı Atay)
-
Bulutlu, kapalı (hava)
-
Açık seçik görünmeyen, net olmayan
- "Bulanık görüntü."
-
Donuk, anlamsız, fersiz (bakış)
- "Dimdik oturuyor, bulanık ve ıslak gözlerle ona bakıyordu." (Peyami Safa)
-
Niteliği tam anlaşılmayan
- "İzmir-Bursa yolculuğundan dönüşümde ben böyle bulanık bir politika havası içinde bulmuştum." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[sıfat]
Bulanmış olan, duru olmayan
- DAĞINIK
-
-
[sıfat]
Geniş bir alana yayılmış olan
-
Bir arada olmayan, birbiriyle bağlantısız
-
Düzeni bozuk, düzensiz, karışık
- "Kadın yatağın içinde saçları dağınık, dimdik oturuyordu." (Peyami Safa)
-
Hoş görünmeyen, uyumsuz
- "Bağırarak konuşmaktan hoşlanmaz, dağınık kıyafetle, kocasına bile görünmez bir kadın." (Memduh Şevket Esendal)
-
Düşüncelerini toparlayamayan
- "Şu anda kafam çok dağınık."
-
[sıfat]
Geniş bir alana yayılmış olan
- SIĞINIK
-
-
[isim]
Sığınmacı
-
[isim]
Sığınmacı
- KAPANIK
-
-
[sıfat]
Kapanmış
-
Sisli, bulutlu
- "Bütün varlığı bu kapanık havada tıpkı bahçenin son gülleri gibiydi." (Ahmet Hamdi Tanpınar)
-
İç karartıcı, ruh sıkıcı
- "Yağmurlardan, rutubetten içinde paslı, kapanık ve sıkıntılı bir duygu belirmişti." (Halide Edip Adıvar)
-
Kaçınık
-
[sıfat]
Kapanmış
- TIKANIK
-
-
[sıfat]
Tıkanmış olan
- "Her adımın bir merdiven basamağındaki boğuk ve tıkanık gürültüsü kulağında sonu gelmeyen bir akisle uzuyordu." (Peyami Safa)
-
[sıfat]
Tıkanmış olan
- CIRNIK
-
-
[isim]
Set duvarlarında su akacak delik
-
[isim]
Set duvarlarında su akacak delik
- ÇIRNIK
-
Kelime Kökeni : Bulgarca
-
[isim]
Küçük boyda kayık
-
Üç flok yelkeni bulunan, iki yüz tona kadar olabilen, tek ve yekpare direkli yelkenli
-
[isim]
Küçük boyda kayık
- UYANIK
-
-
[sıfat]
Uyumamış, bidar
- "Uyuyor mu uyanık mı kestiremiyor, uykuyla uyanıklığın sınırlarını bulamıyordu." (Atilla İlhan)
-
Uykudan uyanmış
-
Açıkgöz, kurnaz, cingöz
- "Ayrıca son derece zeki ve uyanık bir genç kız vardı." (Haldun Taner)
-
Yapacağı işi bilen, dikkatli ve tetikte olan, müteyakkız
-
Bilgisizlikten kurtulmuş, bilgili
- "Zeki ve uyanık kişilerle dostluk kadar iyi bir şey olamaz." (Salâh Birsel)
-
[sıfat]
Uyumamış, bidar
- ZIRNIK
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Arsenik
- "Karın, kaynanan, çocukların hepsini yiyip sana zırnık koklatmazlar." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
Herhangi bir şeyin en küçük, önemsiz ve işe yaramaz parçası
- "Bizde zırnık kalmadı." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
[isim]
Arsenik
- TANIK
-
-
[isim]
Gördüğünü ve bildiğini anlatan, bilgi veren kimse, şahit
- "Aksini söyleyen bir tanık da çıkmamıştı." (Tarık Buğra)
-
Duruşmada bilgisine, görgüsüne başvurulan kimse, şahit
-
[isim]
Gördüğünü ve bildiğini anlatan, bilgi veren kimse, şahit
- KANIK
-
-
[sıfat]
Kanaatkâr
-
Tokgözlü
-
[sıfat]
Kanaatkâr
- YANIK
-
-
[sıfat]
Yanmış olan
- "Yanık soğan kokulu bir buhar odayı dolduruyordu." (Reşat Enis)
-
Rengi koyulaşmış
- "Kocaman hasır şapkalarının altında sarı saçları uçan, yanık iki genç kız." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Sıkıntı veya hastalıktan iyi gelişmemiş, kavruk
- "Yanık bir çocuk."
-
Verimsiz, kıraç duruma gelmiş olan
-
[isim]
Yanmış yer, yanmış olan yerde kalan iz
- "Elimdeki yanık iyi oldu. Halıdaki yanığı ördürmeli."
-
Bıkkın, üzüntülü, dertli
-
Duygulu, dokunaklı, acılı, etkili
- "Aşk söyletir en yanık türküleri / Ay buluta girdiği gecelerde." (Cahit Sıtkı Tarancı)
-
[sıfat]
Yanmış olan
- KINIK
- ...