Sonunda mek olan 5 harfli 27 kelime var. MEK ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde mek olan kelimeler listesine ya da başında mek olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
E K M Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
3 Harfli Kelimeler
KEM
2 Harfli Kelimeler
EK, EM, KE, ME
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- TEMEK
-
-
[isim]
Ahırdaki gübreyi dışarı atmak için kullanılan kapaklı veya kapaksız delik, pencere
-
[isim]
Ahırdaki gübreyi dışarı atmak için kullanılan kapaklı veya kapaksız delik, pencere
- EKMEK
-
-
[-i]
Bir bitkiyi üretmek için toprağa tohum atmak veya gömmek
-
Toprağı ekip biçmek için kullanmak
- "Ancak senede otuz dönüm ekebiliyor." (Memduh Şevket Esendal)
-
[-e]
Serpmek
- "Yemeğe biber ekmek."
-
Bir şeyin başlamasına yol açacak sebepleri hazırlamak
- "Fesat tohumları ekenler..."
-
Birini uydurma bir sebeple bırakıp gitmek, savuşmak, atlatmak
- "Lale ile Günnur kendilerini ektiğim için müthiş içerlemişler." (Haldun Taner)
-
Parayı boşuna harcamak, ziyan etmek
-
Yarışta geçmek
-
[-i]
Bir bitkiyi üretmek için toprağa tohum atmak veya gömmek
- İTMEK
-
-
[-i]
Bir şeyi güç uygulayarak ileri götürmek
- "Erzak yüklü arabayı arkadan iten iki uşak, sırtı tırmandılar." (Halide Edip Adıvar)
-
Kapı, pencere vb.ni güç uygulayarak açmak veya kapamak
- "Yavaşça kapıyı itti, elinde yoğurt bakracıyla girdi." (Halide Edip Adıvar)
-
Bulunduğu yerden aşağı düşürmek
- "Suya itmek. Havuza itmek."
-
Sürüklemek, sevk etmek
-
Bir cisim, belli bir yakınlıktaki başka bir cismi kendisinden uzaklaşmaya zorlamak, çekmek karşıtı
- "Aynı cins elektrikli iki cisim birbirini iter."
-
[-i]
Bir şeyi güç uygulayarak ileri götürmek
- ETMEK
-
-
[nsz]
Bir işi yapmak
- "Şemsi, sıra düştükçe emlak komisyonculuğu ediyordu." (Haldun Taner)
- "O zamanlar denize girmeden edemediği için bu nezleyi bir türlü geçiremediğini anlattı." (Sait Faik Abasıyanık)
- "Etme eyleme ağabey, ben ne yaptım?" (Sait Faik Abasıyanık)
-
"İyi, kötü" zarflarıyla birlikte davranmak
- "İyi ettiniz de geldiniz."
-
[-i]
Bulmak, erişmek
- "Hemşerileri gelir, kemençe gibi bir çalgıyla sabahı ederlerdi." (Refik Halit Karay)
-
[-i]
Birini bir şeyden yoksun bırakmak
-
Eşit değer kazanmak
- "İki iki daha dört eder."
-
Herhangi bir değerde olmak
- "Kira dâhil olduğu hâlde aylık masrafımız tam beş lira ediyordu." (Ömer Seyfettin)
-
Kötülükte bulunmak
- "Ah, iki bardak süt sen bana neler ettin?" (Sait Faik Abasıyanık)
-
[-e]
Küçük veya büyük abdestini yapmak
- "Çocuk altına etti."
-
[nsz]
Bir işi yapmak
- EZMEK
-
-
[-i]
Üstüne basarak veya bir şey arasına sıkıştırarak yassılaştırmak, biçimini değiştirmek
- "Ben kendi hesabıma aruzu bir bal mumu gibi ezer, oynar, istediğim şekle sokardım." (Enis Behiç Koryürek)
- "Bütün ecnebi kelimeleri ezip büzüp anlaşılmaz hâle getirip öyle kullanıyorlar." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
-
Ağır bir şey, başka bir şeyin üzerinden geçmek, çiğnemek
- "Rüzgârın içinde birbirini ezercesine kaçıştılar." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[nsz]
Sıvı içinde bastırıp karıştırarak eritmek
- "Şerbet için şeker ezmek. Boya ezmek."
-
Üzmek, sıkıntıya sokmak
- "Seven kalbi ezmek, sevmeyen kalbi durdurmaktan daha affedilmez bir cinayettir." (Aka Gündüz)
-
Baskı altında tutmak
- "Mahzun yüzünü ağlaya ağlaya öpmek arzusu içimi bir açlık gibi ezdi." (Refik Halit Karay)
-
Dayanıklılığını aşacak derecede çalıştırarak yormak
- "Bu yol hayvanı ezdi."
-
Yenmek, sindirmek
- "Düşmanı ezmek."
-
Harcamak
- "Paraları bir haftada ezerim." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[-i]
Üstüne basarak veya bir şey arasına sıkıştırarak yassılaştırmak, biçimini değiştirmek
- ELMEK
-
-
[isim]
Elektronik posta
-
[isim]
Elektronik posta
- SÜMEK
-
-
[isim]
Eğirilmek için temizlenmiş, taranmış yumak biçiminde yün
-
[isim]
Eğirilmek için temizlenmiş, taranmış yumak biçiminde yün
- ÖTMEK
-
-
[nsz]
Kuş veya böcekler, değişik tonda ses çıkarmak
- "Gelmiş o yaylanın baharı / öter bülbüller hoştur avazı." (Âşık Veysel)
-
Herhangi bir nesne sürekli ses çıkarmak
-
Üflemeli çalgıların sesi çıkmak
- "Bu boru ötmüyor."
-
Anlamsız, boş konuşmak
- "Onlar saçma sapan ötüp dururken, ben içimden şöyle düşünüyordum." (Refik Halit Karay)
-
Sarhoş kusmak
-
[nsz]
Kuş veya böcekler, değişik tonda ses çıkarmak
- ÜZMEK
-
-
[-i]
Üzüntü vermek
- "Onu biraz üzerim ama zekâsına da bayılırım." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Bir şeyi gerip çekerek gevşetmek, sürterek aşındırmak
- "Odunlar eşeğin sırtını üzüyordu." (Halikarnas Balıkçısı)
-
[-i]
Üzüntü vermek
- DEMEK
-
-
[nsz]
Söylemek, söz söylemek
- "Eskilerin dediği gibi beşer, şaşar." (Burhan Felek)
- "Eskiden saat üç dedi mi paralar dağılmış olurdu." (Orhan Kemal)
- "Dediğimden dışarı çıkarsa kendi bilir."
- "Öyle sevindim ki deme gitsin."
-
[-e]
Ad vermek
- "Muşmulaya döngel de derler."
- "Vay! Beni kovuyorsun demek, pekâlâ!" (Sait Faik Abasıyanık)
-
Bir dilde karşılığı olmak
- "Kamer "ay" demektir."
-
Herhangi bir ses çıkarmak
- "Küt dedi, düştü."
-
[-e]
Herhangi bir kanıya, yargıya varmak
- "Bu işe herkes ne der?"
-
Düşünmek
-
Oranlamak
- "Güzellik desen onda, zenginlik desen onda."
-
Ummak
- "Bundan sonra gelir mi dersin?"
-
Erişmek
- "Saat yedi dedi mi uyanırım."
-
Bir işe kalkışmak, yeltenmek
- "Kımıldanayım deme, kurşunu yersin. Ağzını açayım deme, çok fena olursun."
-
Saymak, kabul etmek
- "Yarım milyon dediğin nedir?" (Memduh Şevket Esendal)
-
[nsz]
Söylemek, söz söylemek
- ÖPMEK
-
-
[-i]
Sevgi, saygı, bağlılık, teşekkür belirtmek amacıya dudaklarını bir şeye veya birine değdirmek
- "Prenses karşıdan gelip yanağımı öptü." (Aka Gündüz)
-
[-i]
Sevgi, saygı, bağlılık, teşekkür belirtmek amacıya dudaklarını bir şeye veya birine değdirmek
- ÇİMEK
-
-
[isim]
Çimecek yer
-
[isim]
Çimecek yer
- ESMEK
-
-
[nsz]
Hava bir yönden bir yöne akmak, rüzgâr olmak
- "İki üç günden beri sert bir kış rüzgârı esiyor." (Ahmet Haşim)
-
[-e]
Yapılması önce düşünülmüş olmayan veya beklenmeyen bir şeyi yapmaya birdenbire karar vermek
- "Bu yolculuk size nereden esti?"
-
[nsz]
Hava bir yönden bir yöne akmak, rüzgâr olmak
- İLMEK
-
-
[isim]
Çözülmesi kolay düğüm, eğreti düğüm, ilmik
-
[isim]
Çözülmesi kolay düğüm, eğreti düğüm, ilmik
- İNMEK
-
-
[-den]
Yüksekten veya yukarıdan aşağıya doğru gelmek, çıkmak karşıtı
-
Bir taşıt veya binek hayvanından yere basmak
- "Tramvayın ön tarafından hızla inerken, arkasından bir sesin bağırdığını gördü." (Peyami Safa)
-
Dağ, tepe vb. yüksek bir yerden gelmek
- "Dağdan kurt indi."
-
[-e]
Bir yerden başka bir yere gitmek, varmak
- "Hey gidi gençlik hey! Unutulmaz günlerdi onlar. Yenikapı'ya, meyhanelere indik mi şöyle bir..." (Atilla İlhan)
-
[-e]
Konaklamak
- "Samananbarı köyünün en büyük ve gösterişli evine inmişlerdi." (Halide Edip Adıvar)
-
[nsz]
Alçalıp eski durumuna dönmek
- "Sular indi. Şiş indi."
-
[nsz]
Fiyatı düşürmek
- "Bin lira daha indim, gene almadı."
-
Değeri düşmek
- "Altın fiyatları indi."
-
[-e]
Vurmak
- "Şimdi kafana inerim!"
-
[nsz]
Yıkılmak
- "Yağmurdan duvar inmiş."
-
[-e]
İnme gelmek
- "Sağ tarafına inmiş."
-
Bir yeri kaplamak, basmak veya bir yerden akmak, kaymak
- "Gemi baş döndüren zaferli bir gürültüyle indi sulara..." (Çetin Altan)
-
Uzamak, ulaşmak
- "Beyaz taşlardan yapılmış kısa bir duvarın ötesindeki zeytinlik ta vadiye kadar iniyordu." (Ömer Seyfettin)
-
Ağmak
-
Sayısı azalmak
- "Evvelden daha çok olduğumuzu zannettiğim hâlde sayımız son günlerde bu miktara inmiştir." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[-den]
Yüksekten veya yukarıdan aşağıya doğru gelmek, çıkmak karşıtı
- ÖRMEK
-
-
[-i]
İplik, yün, tel, saz vb.ni birbirine dolayarak işlemek veya tezgâhta dokumak
- "Balık ağı örerken, ağları tamir ederken okur o!" (Sait Faik Abasıyanık)
-
Kumaşlardaki delikleri elde iplikle besleyerek kapatmak
- "Paltonun sırtını güve yemişti de ben örmüştüm." (Burhan Felek)
-
Saç, yele vb. şeylerin tellerini birkaç bölüme ayırıp birbirine geçirmek yolu ile dağınıklıktan kurtarmak
- "Kız saçlarını örmüş."
-
Duvar yapmak veya onarmak
- "Bu duvarı iki günde ördüler."
-
Estetik kaygıyla, duygulu biçimde bir güzelliği ortaya koymak
- "Bu yeni zevke göre, şiir ve nesir örenler yok." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
Müzik, edebiyat vb.nde bir özelliği oluşturmak, ortaya koymak
- "Yaşadıkça kendi kabuğunu yetiştiren sümüklü böcek gibi talihimizi biz kendimiz öreriz." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[-i]
İplik, yün, tel, saz vb.ni birbirine dolayarak işlemek veya tezgâhta dokumak
- ÖVMEK
-
-
[-i]
Birinin veya bir şeyin iyiliklerini, üstünlüklerini söyleyerek değerini yüceltmek, methetmek, sena etmek, yermek karşıtı
-
[-i]
Birinin veya bir şeyin iyiliklerini, üstünlüklerini söyleyerek değerini yüceltmek, methetmek, sena etmek, yermek karşıtı
- ÜŞMEK
-
-
[-e]
Üşüşmek
- "Herkes başıma üştü. Ekmeğe karınca üştü."
-
[-e]
Üşüşmek
- ÜTMEK
-
-
[-i]
Bir şeyi, tüylerini yakmak için alevden geçirmek
-
Taze buğday veya mısırı ateşe tutup pişirmek
-
[-i]
Bir şeyi, tüylerini yakmak için alevden geçirmek
- İVMEK
-
-
[nsz]
Çabuk davranmak, acele etmek
-
[nsz]
Çabuk davranmak, acele etmek