Sonunda mak olan 7 harfli 180 kelime var. MAK ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde mak olan kelimeler listesine ya da başında mak olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A K M Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
3 Harfli Kelimeler
KAM
2 Harfli Kelimeler
AK, AM, MA
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- AVUTMAK
-
-
[-i]
Bir kimsenin acısını veya sıkıntısını yatıştırmak, teselli etmek
- "İnsanı sıkıntılı zamanlarda kitap kadar avutan bir şey yoktur."
-
Oyalamak
- "Çocuk annem diye tutturdu, güç avuttuk."
-
[-i]
Bir kimsenin acısını veya sıkıntısını yatıştırmak, teselli etmek
- AZITMAK
-
-
[-i]
Azgın duruma getirmek
-
[nsz]
Bitki çok uzamak
-
Çığırından çıkmak veya çıkarmak, ölçüyü kaçırmak
- "Zamanımızın Fransız romancıları da bir hayli işi azıtmış durumdadırlar." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
-
[-i]
Azgın duruma getirmek
- APIŞMAK
-
-
[nsz]
Hayvan yorgunluktan bacaklarını birbirinden ayırarak çöküvermek
- "Bu sonsuzluğun içinde işte besbelli sen de kendini kaybederek apışıp kalmışsın." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
Ne yapacağını kestirememek, şaşırmak
-
Oturmak, bacakları ayırarak çömelmek
-
[nsz]
Hayvan yorgunluktan bacaklarını birbirinden ayırarak çöküvermek
- UYANMAK
-
-
[nsz]
Uyku durumundan çıkmak
-
Bitkiler canlanıp yeşermeye başlamak
- "Tomurcuklar patlamış, tabiat iyiden iyiye uyanmıştı." (Burhan Felek)
-
Belirmek, ortaya çıkmak, depreşmek
- "Leman Hanım'ın seni sevdiğini söyleyince sende de ona karşı bir meyil uyandığından eminim." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Gerçekleri anlar, kavrar duruma gelmek
-
Bilgisizlikten kurtulmak
-
[nsz]
Uyku durumundan çıkmak
- IRLAMAK
- ...
- KAPAMAK
-
-
[-i]
Bir açıklığı örtmek için bir şeyi, açık yerin üzerine getirmek
- "Hasan, yıldırımla vurulmuş gibi hemen kapıyı kapadı, kaçtı." (Halide Edip Adıvar)
-
Hava bulutlarla kaplanmak, sıkıntılı bir hâl almak
-
Bir şeyin görünmesine engel olmak
- "Bu yapı manzarayı kapadı."
-
Geçişi engellemek
- "Kar yolu kapamıştı."
-
Tıkamak, içini doldurmak
- "Çukuru kapamak."
-
Su, elektrik gelişini kesmek
- "Elektriği kapadı."
-
Çalışamaz, görev ve iş yapamaz duruma getirmek
- "Fabrikayı kapamışlar. Gazeteyi kapadılar."
-
Üzerinde durmamak, bir şey üzerinde konuşmayı bırakmak
- "O konuyu kapayalım."
-
Bir yere sokup dışarı çıkmasına engel olmak, hapsetmek
- "Zengin kadını tımarhaneye koymadılar, buraya, çiftliğe getirip kapadılar." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
Ortalıktan alıp saklamak
- "Vurguncular kumaşları kapamışlar."
-
Karşılamak, denk gelmek
- "Bu ikramiye borçlarımı kapar."
-
[-i]
Bir açıklığı örtmek için bir şeyi, açık yerin üzerine getirmek
- ACINMAK
-
-
[-e]
Acıma işine konu olmak
- "Zavallının hâline acınır."
-
[nsz]
Başkasının hesabına üzülmek, yazıklanmak, yerinmek, eseflenmek, esef etmek, teessüf etmek
- "Kızlar gitti diye pınar ağladı / Acındı yüreğim yandı pınara." (Karacaoğlan)
-
[-e]
Acıma işine konu olmak
- ABRAMAK
-
-
[-i]
Fırtınalı havalarda gemiyi ustalıkla yönetmek
-
Başarmak, bir işi becermek
-
[-i]
Fırtınalı havalarda gemiyi ustalıkla yönetmek
- AYIRMAK
-
-
[-i]
Bölmek
- "Elmayı dörde ayırmak."
-
[-e]
Bir bütünden bir parçayı herhangi bir amaçla bir tarafa koymak, saklamak
- "Çocuklara pastadan biraz ayırdım."
-
Bir yeri bir engelle bölmek
-
[-den]
Birbirinden uzaklaştırmak
-
[-i]
Nitelik değişikliğini anlamak, fark etmek
-
[-den]
Seçmek
- "Günün fıkralarından bu kitaba ayırdıklarım pek azdır." (Falih Rıfkı Atay)
-
[-i]
İki veya daha çok kimse arasındaki anlaşmayı, uzlaşmayı bozmak
- "Karıyı kocasından ayırmak."
-
[-i]
Farklı davranmak, fark gözetmek
- "Çocuklarımın hepsini aynı derecede severim, onları hiç birbirinden ayırır mıyım?"
-
Bir şey veya yeri, bir şey veya kimse için kullanmayı belirlemek, tahsis etmek
- "Odayı çocuklara ayırmak. Dolabı çamaşırlara ayırmak."
-
[-i]
Bölmek
- PORTMAK
- ...
- UTULMAK
-
-
[-e]
Utma işi yapılmak veya utma işine konu olmak
-
[-e]
Utma işi yapılmak veya utma işine konu olmak
- AĞRIMAK
-
-
[nsz]
Vücudun bir yeri ağrılı durumda olmak
- "Başı ağrımak. Dişi ağrımak."
-
[nsz]
Vücudun bir yeri ağrılı durumda olmak
- DOKUMAK
-
-
[-i]
Tezgâhta ipliği, çözgü ve atkı durumunda kullanarak kumaş yapmak
- "Bir tezgâhta tülbent dokuyan narin bir kıza âşık oldum." (Sait Faik Abasıyanık)
-
En ince noktalarına kadar özen göstererek, emek vererek ortaya çıkarmak
-
Ağacın yemişlerini sırıkla vurarak indirmek
-
[-i]
Tezgâhta ipliği, çözgü ve atkı durumunda kullanarak kumaş yapmak
- ULANMAK
-
-
[nsz]
Ulama işi yapılmak
-
[nsz]
Ulama işi yapılmak
- KINAMAK
-
-
[-i]
Yapılan bir işin kötü olduğunu belirtir bir biçimde söz söylemek, ayıplamak
-
[-i]
Yapılan bir işin kötü olduğunu belirtir bir biçimde söz söylemek, ayıplamak
- OHLAMAK
-
-
[nsz]
Oh sesini çıkarmak, oh demek
- "Nefesini boşaltmış gibi ohlayarak bekledi." (Falih Rıfkı Atay)
-
[nsz]
Oh sesini çıkarmak, oh demek
- AKSAMAK
-
-
[nsz]
Hafifçe topallamak
-
Bir iş gereği gibi yürümemek, geri kalmak
-
[nsz]
Hafifçe topallamak
- SARKMAK
-
-
[-e]
Aşağıya doğru uzamak veya uzanmak
- "Oluklardan kol gibi buzlar sarkıyordu." (Tarık Buğra)
-
Karşı cins ile ilişki kurmayı veya arkadaş olmayı istemek
-
Yolunu uzatmak, uğramak
-
[-e]
Aşağıya doğru uzamak veya uzanmak
- KORUMAK
-
-
[-i]
Bir kimseyi veya bir şeyi dış etkilerden, tehlikeden, zor bir durumdan uzak tutmak, esirgemek, muhafaza etmek, vikaye etmek, sıyanet etmek
- "Orasını tozdan, yağmurdan korumak borcumuzdur." (Orhan Seyfi Orhon)
-
Güçlü bir kimse veya kuruluş, güçsüz birini veya bir şeyi desteklemek, himaye etmek
- "Beni kendi kardeşi gibi sever, babasının hışmından korurdu." (Reşat Enis)
-
[-i]
Tehlikeye karşı denetimi altında bulundurmak, savunmak, müdafaa etmek
- "Yurdu korumak."
-
[-i]
Tehlikeli, zararlı durumları önlemek
- "İlaçla meyveleri korudu."
-
[-i]
Bir şeyin eskimesini, yıpranmasını önlemek için gereken dikkat ve özeni göstermek
- "Üstünü başını biraz korusaydın bu kadar kirlenmezdi."
-
[-i]
Süregelen bir durumun değişikliğe uğramasını önlemek
- "Geleneklerini koruyorlar."
-
[-i]
Karşılamak, denk gelmek
- "Bu işin geliri masrafını korumaz."
-
[-i]
Bir kimseyi veya bir şeyi dış etkilerden, tehlikeden, zor bir durumdan uzak tutmak, esirgemek, muhafaza etmek, vikaye etmek, sıyanet etmek
- TARAMAK
-
-
[-i]
Bir şeyin tellerini birbirinden ayırıp karışıklığını gidermek
- "Anası sabaha kadar saçlarını tarıyor, düşünüyor, ürküyordu." (Yahya Kemal)
-
Bir şey veya kimseyi bulmak, denetlemek için türlü yöntemlerden yararlanarak bir yeri sıkı bir biçimde aramak
- "Birdenbire uzun bir ışık, sol tarafımızdaki sırtları taradı." (Halide Edip Adıvar)
-
Bir şeyin içindeki gereksiz maddeleri tarak, tırmık vb. ile ayıklamak, taraklamak
-
Taşın yüzünü dişli çelik kalemle işlemek
-
Makineli tüfek vb. ateşli silahlarla sürekli olarak bir yere ateş etmek
-
[-de]
Kafasından geçirmek, belli belirsiz düşünmek
- "Belleğimde taradığım yazarların yarısına yakını hastalıklı idiler." (Haldun Taner)
-
Derleme ve araştırma yapmak için bir yayını dikkatle gözden geçirmek veya gerekli kelime, cümle ve yazıları tespit etmek
- "Dergileri taramak."
-
Dikkatle bakmak, süzmek
-
Tarayıcı aracılığıyla kâğıt üzerindeki resim, yazı vb. simgeleri bilgisayar ortamına aktarmak
-
[-i]
Bir şeyin tellerini birbirinden ayırıp karışıklığını gidermek