Başında kı olan 6 harfli 74 kelime var. Kı ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde kı olan kelimeler listesine ya da sonu kı ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında kı bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- KIRKLI
 - 
    
- 
                        [sıfat]
                    
                        Kırk parçadan oluşmuş
                    
                    
 - 
                    
                        Kırk gününü doldurmamış (bebek veya lohusa kadın)
                    
                    
 - 
                    
                        Birinin kırkı çıkmadan öbürü doğan (akraba veya komşu çocukları)
                    
                    
 
 - 
                        [sıfat]
                    
                        Kırk parçadan oluşmuş
                    
                    
 - KILAĞI
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Taş üzerinde bilenen bir kesici aracın keskin yüzüne yapışan ve aracın iyi kesebilmesi için, yağlanmış yumuşak taşla kaldırılması gereken çok ince çelik parçaları, zağ
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Taş üzerinde bilenen bir kesici aracın keskin yüzüne yapışan ve aracın iyi kesebilmesi için, yağlanmış yumuşak taşla kaldırılması gereken çok ince çelik parçaları, zağ
                    
                    
 - KILÇIK
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Balıkların eti arasında bulunan diken gibi ince ve küçük kemik
                    
                    
 - 
                    
                        Fasulye, bakla vb. sebzelerin yeşil kabuğunda ve ekin başaklarında bulunan sert ve kıl gibi uzun lif
                    
                    
 - 
                    
                        Alttaki güreşçinin, kuyruk sokumunu hızla ve birdenbire havaya kaldırarak sırtına abanmış olan güreşçinin dengesini bozup onu ön veya yan tarafına aşırıp atması
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Balıkların eti arasında bulunan diken gibi ince ve küçük kemik
                    
                    
 - KIRPMA
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Kırpmak işi
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Kırpmak işi
                    
                    
 - KISMIK
 - 
    
- 
                        [sıfat]
                    
                        Cimri
                    
                    
 
 - 
                        [sıfat]
                    
                        Cimri
                    
                    
 - KILSIZ
 - 
    
- 
                        [sıfat]
                    
                        Kılı olmayan
                    
                    
 
 - 
                        [sıfat]
                    
                        Kılı olmayan
                    
                    
 - KIVRAK
 - 
    
- 
                        [sıfat]
                    
                        Canlı, hareketli, atik
                    
                    
- "Lastik ayakkabılarının üstünde kıvrak ve çevikti." (Haldun Taner)
 
 - 
                    
                        Akıcı, işlek
                    
                    
- "Kıvrak bir zekâsı var. Kıvrak bir anlatım."
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Yerli dokuması kara bezden yapılmış köylü kadın yeldirmesi
                    
                    
 - 
                        [isim]
                    
                        İnce tülbent veya ipekli baş örtüsü
                    
                    
 - 
                    
                        Aceleci
                    
                    
 - 
                    
                        Güzel, şık, yakışıklı
                    
                    
 
 - 
                        [sıfat]
                    
                        Canlı, hareketli, atik
                    
                    
 - KISMET
 - 
    
Kelime Kökeni : Arapça
- 
                        [isim]
                    
                        Tanrı'nın her kişiye uygun gördüğü yaşama durumu, nasip
                    
                    
- "Şimdi genç değil, şöyle kırkını, kırk beşini aşmış, efendiden, ağırbaşlı bir kısmet bekliyor." (Haldun Taner)
 - "Zavallı kızın kısmeti çıkmış, kendine sormadan, danışmadan hemen vermişler." (Ömer Seyfettin)
 - "Kısmet olursa bunları bu yeni yılda göreceğiz." (Haldun Taner)
 - "Çöp tenekeleri modernleşip metal sandıklara dönüşünce bu zavallıların çöp tenekelerinden de kısmeti kesildi." (Aydın Boysan)
 
 - 
                    
                        Evlenme talihi
                    
                    
- "Aslında kendi de şimdiye kadar bütün kısmetleri tepti." (Halide Edip Adıvar)
 
 - 
                    
                        Olayların kötü sonuçlarını tevekkülle karşılama durumu
                    
                    
 - 
                    
                        Talih, kader, şans
                    
                    
 - 
                        [ünlem]
                    
                        "Şimdiden belli değil, ya olur ya olmaz" anlamlarında bir seslenme sözü
                    
                    
- "Yarın gelecek misiniz? -Kısmet!"
 
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Tanrı'nın her kişiye uygun gördüğü yaşama durumu, nasip
                    
                    
 - KIYICI
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Kıyma işini yapan kimse
                    
                    
- "Tütün kıyıcısı."
 
 - 
                        [sıfat]
                    
                        Acıma duygusu olmayan, başkalarına kıyasıya kötülük eden, gaddar, zalim
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Kıyma işini yapan kimse
                    
                    
 - KIYMAK
 - 
    
- 
                        [-i]
                    
                        Çok ince ve küçük parçalar biçiminde doğramak
                    
                    
- "Eti kıymak."
 
 - 
                        [-e]
                    
                        Acımadan vermek, esirgememek, feda etmek
                    
                    
- "Beş altı kuruşa daha kıyarak sağlamca bir ip tedarik etti." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
 
 - 
                        [-e]
                    
                        Acımayıp öldürmek
                    
                    
- "Zavallıya nasıl kıydılar?"
 
 - 
                        [-e]
                    
                        Acımayarak büyük bir kötülük etmek, zulmetmek
                    
                    
- "Ne yapayım, ben de ekmek istiyorum, hayatımı kazanıyorum, bana kıymayın." (Halide Edip Adıvar)
 
 
 - 
                        [-i]
                    
                        Çok ince ve küçük parçalar biçiminde doğramak
                    
                    
 - KIRICI
 - 
    
- 
                        [sıfat]
                    
                        Kırma işini yapan
                    
                    
 - 
                    
                        Kaba, sert, çevresindekileri inciten (davranış, söz vb.)
                    
                    
- "Kırıcı bir davranış."
 
 - 
                    
                        Bir şeyin gerektiği gibi gelişmesini, oluşmasını önleyen, engelleyen
                    
                    
- "Grev kırıcı."
 
 - 
                    
                        Kırınım oluşturan
                    
                    
- "Kırıcı ortam."
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Senet, tahvil, bono ve süresi gelmemiş alacaklarla ilgili alışveriş veya işlem yapan kimse, kuruluş
                    
                    
 
 - 
                        [sıfat]
                    
                        Kırma işini yapan
                    
                    
 - KINSIZ
 - 
    
- 
                        [sıfat]
                    
                        Kını olmayan
                    
                    
 
 - 
                        [sıfat]
                    
                        Kını olmayan
                    
                    
 - KIRTIK
 - ...
 - KIRNAK
 - 
    
- 
                        [sıfat]
                    
                        Çalımlı, süslü (kimse)
                    
                    
 - 
                    
                        Güzel, titiz
                    
                    
 - 
                    
                        Cilveli, oynak (kadın)
                    
                    
 - 
                    
                        Boylu boslu
                    
                    
 - 
                    
                        Çevik
                    
                    
 - 
                        [isim]
                    
                        Cariye
                    
                    
 
 - 
                        [sıfat]
                    
                        Çalımlı, süslü (kimse)
                    
                    
 - KIRAĞI
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Su buğusunun soğuk havalarda, yerde, bitkiler, ağaçlar ve öteki nesneler üzerinde donmasıyla oluşan ince su damlacıkları
                    
                    
- "Sedef parçasını hemen aşağıya düşecek bir kırağı damlası gibi parlatıyordu." (Refik Halit Karay)
 
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Su buğusunun soğuk havalarda, yerde, bitkiler, ağaçlar ve öteki nesneler üzerinde donmasıyla oluşan ince su damlacıkları
                    
                    
 - KILADE
 - 
    
Kelime Kökeni : Arapça
- 
                        [isim]
                    
                        Gerdanlık, boyna takılan süs eşyası
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Gerdanlık, boyna takılan süs eşyası
                    
                    
 - KIRKMA
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Kırkmak işi
                    
                    
 - 
                    
                        Ucu kesilip alnın üstüne bırakılan saç
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Kırkmak işi
                    
                    
 - KINALI
 - 
    
- 
                        [sıfat]
                    
                        Kına ile boyanmış olan
                    
                    
 - 
                    
                        Kınanın renginde veya kızıl renkte olan
                    
                    
- "Bıyıklarının ortası belli ki tütün zifirinden kınalı bir renk almıştı." (Refik Halit Karay)
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Yapıncak
                    
                    
 
 - 
                        [sıfat]
                    
                        Kına ile boyanmış olan
                    
                    
 - KIYMIK
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Çok küçük ve sivri tahta, demir veya kemik parçası
                    
                    
- "Elime kıymık battı."
 
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Çok küçük ve sivri tahta, demir veya kemik parçası
                    
                    
 - KISMAK
 - 
    
- 
                        [-i]
                    
                        Sesi azaltmak, alçaltmak
                    
                    
- "Radyoyu biraz kısar mısın?"
 
 - 
                    
                        Gözü biraz kapamak
                    
                    
- "Adam göz kapaklarını kısarak bir hesapladı." (Necati Cumalı)
 
 - 
                    
                        Ezmek, büzmek, daraltmak
                    
                    
- "Omuzlarını kısar, ellerini cebinden çıkarır, atar ağzından sigarasını." (Sait Faik Abasıyanık)
 
 - 
                    
                        Lamba ışığını azaltmak
                    
                    
 - 
                    
                        Sıkıştırmak
                    
                    
- "Birden susan köpek kuyruğunu bacaklarının arasına kıstı." (Ömer Seyfettin)
 
 - 
                        [-den]
                    
                        Masraf, harcama vb.ni azaltmak
                    
                    
- "Kes üç kuruş ekmekten / Beş kuruş etten kıs." (Behçet Necatigil)
 
 - 
                    
                        Verilen hak ve özgürlüklerin sınırını daraltmak
                    
                    
 - 
                    
                        Pintilik etmek
                    
                    
 
 - 
                        [-i]
                    
                        Sesi azaltmak, alçaltmak