Başında kü olan 5 harfli 37 kelime var. Kü ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde kü olan kelimeler listesine ya da sonu kü ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında kü bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- KÜLTE
-
-
[isim]
Külçe
-
Kayaç
-
Demet, bağlam
-
[isim]
Külçe
- KÜLAH
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
İçine bazı şeyler koymak için huni biçiminde bükülmüş kâğıt kap
- "Hatta bunlar arasında öyleleri vardır ki zamana ayak uydurmak, göze girmek ve külah kapmak için gâvur mukallitliğinde birbiriyle âdeta yarışa girişmişlerdir." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Önüme gelene külah takacaktım. Külah takacağım kimseler de mutlaka benim gibi olanlardı." (Halikarnas Balıkçısı)
- "Anlat sen benim külahıma! Ah, ben hükûmette olsam size gık dedirtmem!" (Ömer Seyfettin)
-
[sıfat]
Bu kabın alabileceği miktarda olan
- "Meydanda bekleyen mektep çocuklarına birer külah şeker dağıtıldı." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
Oyun, hile
-
esk. Erkeklerin giydiği genellikle keçeden, ucu sivri veya yüksek başlık
- "Bunun sırtında öbürleri gibi bir uzun cübbe, başında bir uzun külah vardı." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[isim]
İçine bazı şeyler koymak için huni biçiminde bükülmüş kâğıt kap
- KÜLOT
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Kısa, beli lastikli iç çamaşırı, don
-
Genellikle binicilerin giydikleri paçası dar, üst bölümü geniş pantolon
- "Adamın sırtında yakasız bir mintanı, bacaklarında da dolaksız bir külot vardı." (Haldun Taner)
-
[isim]
Kısa, beli lastikli iç çamaşırı, don
- KÜSME
-
-
[isim]
Küsmek işi
-
[isim]
Küsmek işi
- KÜMES
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
Tavuk, hindi vb. evcil hayvanların barınmasına yarayan kapalı yer
- "Ne kümeste tavuk bırakırmış ne ahırda hayvan ne de ağılda koyun..." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
Ufak ev
- "Biriktirdiğimiz para ile bir kümes edindik."
-
[isim]
Tavuk, hindi vb. evcil hayvanların barınmasına yarayan kapalı yer
- KÜŞÜM
-
-
[isim]
Kuşku
-
Kaygı
-
[isim]
Kuşku
- KÜKRE
-
-
[sıfat]
Öfke veya cinsel istek yüzünden saldırıcı bir durum alan (hayvan)
-
[sıfat]
Öfke veya cinsel istek yüzünden saldırıcı bir durum alan (hayvan)
- KÜTLE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Katı maddelerin büyük parçası, küme, yığın
-
Bir yerde toplanmış, bir araya gelmiş insan topluluğu, kitle
-
Belirli işleviyle özellik gösteren büyük insan kalabalığı
- "Seçmen kütlesi."
-
Bir nesneye uygulanan kuvvetle, oluşan ivme arasındaki orantıyı veren kat sayı veya nesne niceliği
-
[isim]
Katı maddelerin büyük parçası, küme, yığın
- KÜŞNE
-
-
[isim]
Karaburçak
-
[isim]
Karaburçak
- KÜLÇE
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Eritilerek kalıba dökülmüş maden veya alaşım
- "On kiloluk altın külçesi."
-
[sıfat]
Eritilerek kalıba dökülmüş olan
- "Yüzlerce yıllık gözyaşı, bir külçe altına değmez." (Falih Rıfkı Atay)
-
Yığın durumundaki nesnelerin oluşturduğu küme
- "Bu vücut, bütün azası kırılmış, birbiri üstüne yığılmış bir külçe hâlinde." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[isim]
Eritilerek kalıba dökülmüş maden veya alaşım
- KÜRİT
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Atom numaraları 96-103 arasında bulunan elementlerin genel adı
-
[isim]
Atom numaraları 96-103 arasında bulunan elementlerin genel adı
- KÜLLİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Bütüne ve genele ilişkin
-
Tümel
-
[sıfat]
Bütüne ve genele ilişkin
- KÜLLÜ
-
-
[sıfat]
İçinde veya üzerinde kül bulunan
-
[sıfat]
İçinde veya üzerinde kül bulunan
- KÜSUR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Artan bölüm, geriye kalan bölüm, kesir
- "Bu paranın küsurundan vazgeçelim."
-
Tam sayıdan sonra gelen kesirli sayı
- "Bu işe on bin küsur lira harcadım."
-
[isim]
Artan bölüm, geriye kalan bölüm, kesir
- KÜÇÜK
-
-
[sıfat]
Boyutları, benzerlerininkinden daha ufak olan, büyük karşıtı
- "Bir aralık başımın üstünde kartaldan küçük, atmacadan büyük yırtıcı kuşlardan birinin döndüğünü gördüm." (Memduh Şevket Esendal)
- "Aslarda o küçük dağları ben yarattım diyen heybet ... varken ... o güdük, o boynu bükük konçinalar onlara bir türlü el kaldıramıyorlar." (Haldun Taner)
- "Kimsenin yanında küçük düşmeni istemem." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Handan'ı küçük düşürdüğünü, asıl suçun da bu olduğunu kabul etmişti." (Tarık Buğra)
-
Yaşı daha az olan
- "Ortanca ve küçük ablalar ... beni, arabanın beklediği sokağa indirdiler." (Reşat Nuri Güntekin)
- "Protokol kaidelerini, çok zaman, bir yana atıp küçükle küçük, büyükle büyük olmasını biliyordu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Niceliği az olan
- "Kimseden en küçük bir alaka görmüyordum." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Niteliği aşağı olan, bayağı
- "Küçük adam."
-
Geri aşamada
- "Küçük bir memur."
-
Değersiz, önemsiz
- "Bu iyi temiz, sıhhatli, küçük insanların uykusu bambaşka bir şey." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Kısık, parlak olmayan (ses)
- "Küçük, tatlı bir sesle kovboy şarkıları söyledi." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Makam, rütbe, derece bakımından daha aşağı olan kimse
-
[isim]
Küçük abdest
-
[sıfat]
Boyutları, benzerlerininkinden daha ufak olan, büyük karşıtı
- KÜTÜR
- ...
- KÜRSÜ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kalabalığa karşı konuşma yapanların önünde bulunan yüksekçe yer
- "İki gün süren tartışmalardan sonra Mustafa Kemal kürsüye geldi." (Falih Rıfkı Atay)
-
Ana bilim dalı
- "Türk Dili Kürsüsü. Yakın Çağ Tarihi Kürsüsü."
-
Sandalye
-
Bir fakültede araştırma ve öğretim birimi, bölüm
-
[isim]
Kalabalığa karşı konuşma yapanların önünde bulunan yüksekçe yer
- KÜFÜR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Sövme, sövmek için söylenen söz, sövgü
- "Neydi o kaba saba konuşmalar, o çirkin küfürler!" (Atilla İlhan)
- "Onlara ağza alınmaz birkaç küfür savurdu." (Osman Cemal Kaygılı)
- "Kapının eşiğinde, şiş yarasının kabuklarını ayıklayan bir Arap eteğine basıp halis Kur'an şivesiyle şiddetli bir küfür yedikten sonra otele döndüm." (Falih Rıfkı Atay)
-
Tanrı'nın varlığı ve birliği gibi dinin temellerinden sayılan inançları inkâr etme
-
[isim]
Sövme, sövmek için söylenen söz, sövgü
- KÜRAR
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Güney Amerika yerlilerinin oklarına sürdükleri bitkisel zehir
-
[isim]
Güney Amerika yerlilerinin oklarına sürdükleri bitkisel zehir
- KÜTİN
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Bitkilerin kütiküllerini oluşturan, geçirgen olmayan, bal mumu yapısında madde
-
[isim]
Bitkilerin kütiküllerini oluşturan, geçirgen olmayan, bal mumu yapısında madde