Başında kü olan 5 harfli 37 kelime var. Kü ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde kü olan kelimeler listesine ya da sonu kü ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında kü bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- KÜŞAT
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Açma, açılış
-
Tavlada bir çeşit oyun
-
Güzellik, hoşluk
-
[isim]
Açma, açılış
- KÜTÜK
-
-
[isim]
Kalın ağaç gövdesi
- "Etrafına gölge salmayan, yemiş vermeyen hangi kütük baltadan kurtulur?" (Halide Edip Adıvar)
-
Kesilmiş ağaç gövdesi
- "Kenara iri zeytin kütükleri istif edilmişti." (Refik Halit Karay)
-
Kesimden sonra ağaç gövdesinin toprakta kalan bölümü
- "Çamlıkları yarıyoruz, ağaçların kütüklerinden atlıyoruz, ne bir köy ne bir ses var." (Memduh Şevket Esendal)
-
Asma fidanı
- "Kütüklerin üstündeki koruklara otlar tırmanan bahçeyi bir daha geçiyoruz." (Falih Rıfkı Atay)
-
Resmî kayıt defteri, ana defter
-
Nüfus kütüğü
-
Kütük demir
-
Görgüsüz, kaba kimse
- "Biraz sonra bizim kütük kanepenin üstüne oturmuş, ayaklarıyla yerdeki yaprakları eziyordu." (Halide Edip Adıvar)
-
[isim]
Kalın ağaç gövdesi
- KÜLOT
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Kısa, beli lastikli iç çamaşırı, don
-
Genellikle binicilerin giydikleri paçası dar, üst bölümü geniş pantolon
- "Adamın sırtında yakasız bir mintanı, bacaklarında da dolaksız bir külot vardı." (Haldun Taner)
-
[isim]
Kısa, beli lastikli iç çamaşırı, don
- KÜTÜR
- ...
- KÜMES
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
Tavuk, hindi vb. evcil hayvanların barınmasına yarayan kapalı yer
- "Ne kümeste tavuk bırakırmış ne ahırda hayvan ne de ağılda koyun..." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
Ufak ev
- "Biriktirdiğimiz para ile bir kümes edindik."
-
[isim]
Tavuk, hindi vb. evcil hayvanların barınmasına yarayan kapalı yer
- KÜTÖR
-
Kelime Kökeni : Türkçe
-
[isim]
Smaçör
-
[isim]
Smaçör
- KÜREK
-
-
[isim]
Toprak, kömür vb.ni bir yerden bir yere alıp atmaya, taşımaya yarayan ve yayvan bir bölümü, buna bağlı uzun bir sapı bulunan araç
- "Ölünün cesedi üstüne atılan birkaç kürek toprak gibi hatırası üzerine kapanan birkaç satır yazı!" (Abdülhak Şinasi Hisar)
- "Sandalın içine hızla atıldıktan sonra kürekleri var kuvvetiyle çekerek meskûn adanın kömür iskelesine yanaştı." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Küçük deniz teknelerini yürütmeye yarayan, bir ucu yassı, uzun ağaç
-
Kürek cezası
-
[isim]
Toprak, kömür vb.ni bir yerden bir yere alıp atmaya, taşımaya yarayan ve yayvan bir bölümü, buna bağlı uzun bir sapı bulunan araç
- KÜBİK
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[sıfat]
Küp ve kesme biçiminde olan
-
Kübizm akımına uyularak yapılmış olan
- "Kübik yapı."
- "Kübik resim."
-
Küp (II) biçiminde olan
-
[sıfat]
Küp ve kesme biçiminde olan
- KÜRSÜ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kalabalığa karşı konuşma yapanların önünde bulunan yüksekçe yer
- "İki gün süren tartışmalardan sonra Mustafa Kemal kürsüye geldi." (Falih Rıfkı Atay)
-
Ana bilim dalı
- "Türk Dili Kürsüsü. Yakın Çağ Tarihi Kürsüsü."
-
Sandalye
-
Bir fakültede araştırma ve öğretim birimi, bölüm
-
[isim]
Kalabalığa karşı konuşma yapanların önünde bulunan yüksekçe yer
- KÜTLÜ
-
-
Çekirdekli, çiğitli pamuk
- "Kütlüler ak öbeklerle ovaya yayılmıştı." (Yahya Kemal)
-
Çekirdekli, çiğitli pamuk
- KÜSME
-
-
[isim]
Küsmek işi
-
[isim]
Küsmek işi
- KÜNDE
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Güreşçinin, hasmını altına alıp bir elini önden, ötekini arkadan geçirerek ellerini kilitlemesi
- "Kolunu tutup kündeye getiriyor, bir taraftan da bacağının birini ikiye büküyorum." (Muammer İzgü)
- "Barut yoktu. Kalenin dar kapısından çıkmak imkânı yoktu. Öyle korkunç bir kündeye gelmişlerdi ki..." (Ömer Seyfettin)
- "Akıllı bir evlat olan Ali Harun Bey, annesinin böyle bir kündeye getirilmesini hazmedemez." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
Düzen, tuzak, oyun, hile
- "Plan kurar, tertip yaparlar; kendilerini kurtarmaya, yeni müdürü de kündeye getirmeye çalışırlar." (Memduh Şevket Esendal)
-
Suçluların ayağına bağlanan demir halka, köstek
-
[isim]
Güreşçinin, hasmını altına alıp bir elini önden, ötekini arkadan geçirerek ellerini kilitlemesi
- KÜLLİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Bütüne ve genele ilişkin
-
Tümel
-
[sıfat]
Bütüne ve genele ilişkin
- KÜVET
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
İçinde bazı şeyler veya el yıkanan kap
- "Ufak bir küvetin içine siyah görünen bir mayi döktü." (Refik Halit Karay)
-
Banyoda içinde yıkanılan tekne
- "İçeri girince gözüme ilk ilişen şey küvetle oturak oldu." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[isim]
İçinde bazı şeyler veya el yıkanan kap
- KÜNYE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir kimsenin adı, soyadı, ülkesi, doğumu, mesleği vb. bilgilerini gösteren kayıt
- "Kara Hüseyin'in künyesini yazdığım defteri belki on kere açtırıyor, parmağını künyenin üstüne büyük bir hızla koyuyor." (Halide Edip Adıvar)
- "Geçen sene künyesi geldi, dedi." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Bu bilgilerden bazısının yazılı olduğu bilezik, kolye vb. metalden eşya
- "Güzel bir şeritle künyemi göğsüme bağladım ve gittim." (Falih Rıfkı Atay)
-
Soy sop ile ilgili kimlik bilgileri
- "Künyesi bile daha doğarken onun yönünü belirlemiş gibi idi." (Haldun Taner)
-
[isim]
Bir kimsenin adı, soyadı, ülkesi, doğumu, mesleği vb. bilgilerini gösteren kayıt
- KÜRİT
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Atom numaraları 96-103 arasında bulunan elementlerin genel adı
-
[isim]
Atom numaraları 96-103 arasında bulunan elementlerin genel adı
- KÜSKÜ
-
-
[isim]
Taşa veya duvara delik açmak için kullanılan uzun, ağır ve bir ucu sivri demir
-
Taş kaldırmakta kullanılan uzun demir çubuk veya basit, ağaçtan kaldıraç
- "Taşı tekrar yerine koymazsak balta ve küskü ile onu kaldırır, aşağı yuvarlarız." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Taşa veya duvara delik açmak için kullanılan uzun, ağır ve bir ucu sivri demir
- KÜLLÜ
-
-
[sıfat]
İçinde veya üzerinde kül bulunan
-
[sıfat]
İçinde veya üzerinde kül bulunan
- KÜŞNE
-
-
[isim]
Karaburçak
-
[isim]
Karaburçak
- KÜLÇE
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Eritilerek kalıba dökülmüş maden veya alaşım
- "On kiloluk altın külçesi."
-
[sıfat]
Eritilerek kalıba dökülmüş olan
- "Yüzlerce yıllık gözyaşı, bir külçe altına değmez." (Falih Rıfkı Atay)
-
Yığın durumundaki nesnelerin oluşturduğu küme
- "Bu vücut, bütün azası kırılmış, birbiri üstüne yığılmış bir külçe hâlinde." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[isim]
Eritilerek kalıba dökülmüş maden veya alaşım