Başında olan 5 harfli 37 kelime var. Kü ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde kü olan kelimeler listesine ya da sonu kü ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.

Karmaşık harflerden başında kü bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

KÜSUF

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Güneş tutulması

KÜÇÜK

  1. [sıfat] Boyutları, benzerlerininkinden daha ufak olan, büyük karşıtı
    • "Bir aralık başımın üstünde kartaldan küçük, atmacadan büyük yırtıcı kuşlardan birinin döndüğünü gördüm." (Memduh Şevket Esendal)
    • "Aslarda o küçük dağları ben yarattım diyen heybet ... varken ... o güdük, o boynu bükük konçinalar onlara bir türlü el kaldıramıyorlar." (Haldun Taner)
    • "Kimsenin yanında küçük düşmeni istemem." (Reşat Nuri Güntekin)
    • "Handan'ı küçük düşürdüğünü, asıl suçun da bu olduğunu kabul etmişti." (Tarık Buğra)
  2. Yaşı daha az olan
    • "Ortanca ve küçük ablalar ... beni, arabanın beklediği sokağa indirdiler." (Reşat Nuri Güntekin)
    • "Protokol kaidelerini, çok zaman, bir yana atıp küçükle küçük, büyükle büyük olmasını biliyordu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
  3. Niceliği az olan
    • "Kimseden en küçük bir alaka görmüyordum." (Sait Faik Abasıyanık)
  4. Niteliği aşağı olan, bayağı
    • "Küçük adam."
  5. Geri aşamada
    • "Küçük bir memur."
  6. Değersiz, önemsiz
    • "Bu iyi temiz, sıhhatli, küçük insanların uykusu bambaşka bir şey." (Sait Faik Abasıyanık)
  7. Kısık, parlak olmayan (ses)
    • "Küçük, tatlı bir sesle kovboy şarkıları söyledi." (Refik Halit Karay)
  8. [isim] Makam, rütbe, derece bakımından daha aşağı olan kimse
  9. [isim] Küçük abdest

KÜNDE

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [isim] Güreşçinin, hasmını altına alıp bir elini önden, ötekini arkadan geçirerek ellerini kilitlemesi
    • "Kolunu tutup kündeye getiriyor, bir taraftan da bacağının birini ikiye büküyorum." (Muammer İzgü)
    • "Barut yoktu. Kalenin dar kapısından çıkmak imkânı yoktu. Öyle korkunç bir kündeye gelmişlerdi ki..." (Ömer Seyfettin)
    • "Akıllı bir evlat olan Ali Harun Bey, annesinin böyle bir kündeye getirilmesini hazmedemez." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
  2. Düzen, tuzak, oyun, hile
    • "Plan kurar, tertip yaparlar; kendilerini kurtarmaya, yeni müdürü de kündeye getirmeye çalışırlar." (Memduh Şevket Esendal)
  3. Suçluların ayağına bağlanan demir halka, köstek

KÜTİN

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Bitkilerin kütiküllerini oluşturan, geçirgen olmayan, bal mumu yapısında madde

KÜRDİ

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Klasik Türk müziğinde si bemol notasını andıran perde
  2. Dügâh perdesindeki bir makam

KÜLLİ

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [sıfat] Bütüne ve genele ilişkin
  2. Tümel

KÜFÜR

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Sövme, sövmek için söylenen söz, sövgü
    • "Neydi o kaba saba konuşmalar, o çirkin küfürler!" (Atilla İlhan)
    • "Onlara ağza alınmaz birkaç küfür savurdu." (Osman Cemal Kaygılı)
    • "Kapının eşiğinde, şiş yarasının kabuklarını ayıklayan bir Arap eteğine basıp halis Kur'an şivesiyle şiddetli bir küfür yedikten sonra otele döndüm." (Falih Rıfkı Atay)
  2. Tanrı'nın varlığı ve birliği gibi dinin temellerinden sayılan inançları inkâr etme

KÜTÜK

  1. [isim] Kalın ağaç gövdesi
    • "Etrafına gölge salmayan, yemiş vermeyen hangi kütük baltadan kurtulur?" (Halide Edip Adıvar)
  2. Kesilmiş ağaç gövdesi
    • "Kenara iri zeytin kütükleri istif edilmişti." (Refik Halit Karay)
  3. Kesimden sonra ağaç gövdesinin toprakta kalan bölümü
    • "Çamlıkları yarıyoruz, ağaçların kütüklerinden atlıyoruz, ne bir köy ne bir ses var." (Memduh Şevket Esendal)
  4. Asma fidanı
    • "Kütüklerin üstündeki koruklara otlar tırmanan bahçeyi bir daha geçiyoruz." (Falih Rıfkı Atay)
  5. Resmî kayıt defteri, ana defter
  6. Nüfus kütüğü
  7. Kütük demir
  8. Görgüsüz, kaba kimse
    • "Biraz sonra bizim kütük kanepenin üstüne oturmuş, ayaklarıyla yerdeki yaprakları eziyordu." (Halide Edip Adıvar)

KÜTLÜ

  1. Çekirdekli, çiğitli pamuk
    • "Kütlüler ak öbeklerle ovaya yayılmıştı." (Yahya Kemal)

KÜRAR

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Güney Amerika yerlilerinin oklarına sürdükleri bitkisel zehir

KÜPLÜ

  1. [sıfat] Küpü olan
  2. Çok rakı içen, ayyaş
  3. [isim] Rakısı bol, ucuz meyhane

KÜŞÜM

  1. [isim] Kuşku
  2. Kaygı

KÜNYE

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Bir kimsenin adı, soyadı, ülkesi, doğumu, mesleği vb. bilgilerini gösteren kayıt
    • "Kara Hüseyin'in künyesini yazdığım defteri belki on kere açtırıyor, parmağını künyenin üstüne büyük bir hızla koyuyor." (Halide Edip Adıvar)
    • "Geçen sene künyesi geldi, dedi." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
  2. Bu bilgilerden bazısının yazılı olduğu bilezik, kolye vb. metalden eşya
    • "Güzel bir şeritle künyemi göğsüme bağladım ve gittim." (Falih Rıfkı Atay)
  3. Soy sop ile ilgili kimlik bilgileri
    • "Künyesi bile daha doğarken onun yönünü belirlemiş gibi idi." (Haldun Taner)

KÜSKÜ

  1. [isim] Taşa veya duvara delik açmak için kullanılan uzun, ağır ve bir ucu sivri demir
  2. Taş kaldırmakta kullanılan uzun demir çubuk veya basit, ağaçtan kaldıraç
    • "Taşı tekrar yerine koymazsak balta ve küskü ile onu kaldırır, aşağı yuvarlarız." (Refik Halit Karay)

KÜLOT

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Kısa, beli lastikli iç çamaşırı, don
  2. Genellikle binicilerin giydikleri paçası dar, üst bölümü geniş pantolon
    • "Adamın sırtında yakasız bir mintanı, bacaklarında da dolaksız bir külot vardı." (Haldun Taner)

KÜRİT

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Atom numaraları 96-103 arasında bulunan elementlerin genel adı

KÜSPE

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [isim] Hayvan yemi, yakacak ve gübre olarak kullanılan, yağı veya suyu çıkarılmış her türlü yağlı tohum ve bitki artığı
    • "O gövdeleri küspe terleri döken ve dallarından mis kokulu ballar akan yemiş ağaçlarıyla..." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
  2. Özü alınmış meyvelerin kalan bölümü

KÜLLÜ

  1. [sıfat] İçinde veya üzerinde kül bulunan

KÜŞAT

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [isim] Açma, açılış
  2. Tavlada bir çeşit oyun
  3. Güzellik, hoşluk

KÜKRE

  1. [sıfat] Öfke veya cinsel istek yüzünden saldırıcı bir durum alan (hayvan)

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü