Başında ke olan 7 harfli 84 kelime var. Ke ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde ke olan kelimeler listesine ya da sonu ke ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında ke bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
E K Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
EK, KE
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- KEPÇECİ
- ...
- KEREVET
-
Kelime Kökeni : Rumca
-
[isim]
Üzerine şilte serilerek yatmaya veya oturmaya yarayan, tahtadan seki, sedir, peyke
- "Bir kenarda tahta kerevet biçimli bir şey duvara dayanmış duruyordu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[isim]
Üzerine şilte serilerek yatmaya veya oturmaya yarayan, tahtadan seki, sedir, peyke
- KELEPÇE
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Tutukluların kaçmasını önlemek için bileklerine takılan, bir zincirle tutturulmuş demir halka
- "Kafile, kelepçe, zincir ve pranga sesleri ile meydanı geçti." (Falih Rıfkı Atay)
-
Kablo, boru vb. şeyleri bir yere bağlı tutmak için kullanılan halka veya kelebek
-
[isim]
Tutukluların kaçmasını önlemek için bileklerine takılan, bir zincirle tutturulmuş demir halka
- KEMANCI
-
-
[isim]
Keman yapan veya çalan kimse
- "Kemancı uzun saçlı, papyon kravatlı, zayıf yüzlü bir adamdı." (Necati Cumalı)
-
[isim]
Keman yapan veya çalan kimse
- KEFARET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir günahı Tanrı'ya bağışlatmak umuduyla verilen sadaka veya tutulan oruç
- "Bunu yapan günün birinde er geç bu günahın kefaretini ödeyecektir." (Haldun Taner)
-
Diyet
- "Onu sevmek bile hayatımın kefareti oluyor." (Aka Gündüz)
-
[isim]
Bir günahı Tanrı'ya bağışlatmak umuduyla verilen sadaka veya tutulan oruç
- KEHANET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bir olayın gerçekleşeceğini önceden bilme, kâhinlik, ön deyi, prediksiyon
- "Bunu belirtirken bir kehanette bulunmuş olmuyordum." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[isim]
Bir olayın gerçekleşeceğini önceden bilme, kâhinlik, ön deyi, prediksiyon
- KEMERLİ
-
-
[sıfat]
Üzerinde kemeri olan veya kemer takılmış olan
- "Kemerli bir giysi."
-
Kemer biçiminde olan
- "Orhan'ın kemerli kapıdan içeriye koşa koşa girdiğini görmedi." (Tarık Buğra)
-
Kavisli olan
- "Kemerli burun."
-
[sıfat]
Üzerinde kemeri olan veya kemer takılmış olan
- KESMECE
-
-
[sıfat]
Kesilip müşteriye gösterilerek satılan (kavun, karpuz)
- "Kesmece kavun, kesmece beyim, daha bir diyeceğin var mı / Kes kes al karpuzlarımı." (Behçet Necatigil)
-
[zarf]
Kesip bakarak beğenmek şartıyla
- "Karpuzu kesmece aldım."
-
[zarf]
Aradaki değer ayrımını gözetmeksizin hepsi bir fiyattan
- "Bu kitapları kesmece yüzer liradan aldım."
-
[sıfat]
Kesilip müşteriye gösterilerek satılan (kavun, karpuz)
- KEŞKELİ
- ...
- KEPEKÇİ
-
-
[isim]
Kepek satan kimse
-
[isim]
Kepek satan kimse
- KESİLME
-
-
[isim]
Kesilmek işi
-
[isim]
Kesilmek işi
- KESİRLİ
-
-
[sıfat]
Kesir niteliğinde olan (sayı)
-
[sıfat]
Kesir niteliğinde olan (sayı)
- KERESTE
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Tomrukların boyuna biçilmesiyle elde edilen ve marangozlukla inşaatta kullanılan nitelikli ağaç
- "Dağdan kestim kereste / Kuş besledim kafeste." (Halk türküsü)
-
Ayakkabı yapımında kullanılan gereç
-
Kaba saba kimse, kalas
- "Gözünü oyarım vallahi kereste!" (Sait Faik Abasıyanık)
-
[isim]
Tomrukların boyuna biçilmesiyle elde edilen ve marangozlukla inşaatta kullanılan nitelikli ağaç
- KEMİKLİ
-
-
[sıfat]
Kemiği olan veya çok kemiği olan
-
Kemikleri iyi gelişmiş
- "Kemikli çocuk."
-
Çok zayıf, sıska
- "Uzun ve kemikli yüzler sanki keder için yaratılmış." (Refik Halit Karay)
-
[sıfat]
Kemiği olan veya çok kemiği olan
- KERAMET
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Ermiş kimselerin gösterdiklerine inanılan, doğaüstü, şaşkınlık uyandırıcı durum
- "Babamın, mucize ve keramet kıssaları olarak bize anlattığı şeyler bu çeşit gülünç ve çocukça masallardı." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
- "Kerameti kendinden menkul şeyhler gibi bu armağanlar onların eksik olan kabiliyetlerinin bir çeşit icazeti oluyor." (Haldun Taner)
-
Olağanüstü durum
-
[isim]
Ermiş kimselerin gösterdiklerine inanılan, doğaüstü, şaşkınlık uyandırıcı durum
- KESTERE
-
-
[isim]
Kitre
-
[isim]
Kitre
- KEFESİZ
-
-
[sıfat]
Kefesi olmayan
-
[sıfat]
Kefesi olmayan
- KEVELCİ
-
-
[isim]
Deri ve kürk satan kimse
-
[isim]
Deri ve kürk satan kimse
- KELEPİR
-
-
Değerinden çok aşağı bir fiyatla alınan veya alınabilecek olan şey, okazyon
- "Ben akıllı olmasaydım, bu kelepiri elden kaçırırdım." (Aka Gündüz)
-
Değerinden çok aşağı bir fiyatla alınan veya alınabilecek olan şey, okazyon
- KERHANE
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Genelev
- "Hani ev bark, hani çoluk çocuk / Ne geçti elime bu hayatın / Meyhanesinde, kerhanesinde?" (Cahit Sıtkı Tarancı)
-
[isim]
Genelev