Başında ka olan 6 harfli 248 kelime var. Ka ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde ka olan kelimeler listesine ya da sonu ka ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında ka bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A K Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
AK
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- KARİNA
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Gemi omurgası
-
Gemi teknesinin su içinde kalan bölümü
-
[isim]
Gemi omurgası
- KAYPAK
-
-
Kayagan, kaygan
- "Kaypak bir yol."
-
Dönek
-
Kayagan, kaygan
- KAVAİT
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kurallar
- "Ev hayatında en küçük teferruata, kavaide bütün ruhuyla bağlıydı." (Hüseyin Cahit Yalçın)
-
[isim]
Kurallar
- KALYON
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Yelkenle ve kürekle yol alan savaş gemilerinin en büyüğü
-
[isim]
Yelkenle ve kürekle yol alan savaş gemilerinin en büyüğü
- KALMAK
-
-
[nsz]
Olduğu yeri ve durumu korumak, sürdürmek
- "Sıkı sıkı kucakladı ve öylece kaldı." (Tarık Buğra)
- "Kaldı ki bugün propaganda da yasaktır." (Haldun Taner)
- "Bana kalırsa siz yanılıyorsunuz."
-
Zaman, uzaklık veya nicelik belirtilen miktarda bulunmak
- "Arabada yalnız dört çocuk kalmıştı." (Osman Cemal Kaygılı)
- "Ona kalsa bize hiçbir şey vermez."
-
[-de]
Konaklamak, konmak
- "Hemen karargâha yerleşmezsem ne geri dönebilir ne de otelde kalabilirdim." (Falih Rıfkı Atay)
-
[-le]
Oturmak, yaşamak, eğleşmek
- "Tam beş sene benimle beraber kaldı." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Hayatını sürdürmek, yaşamak
- "O aileden bir bu çocuk kaldı."
-
Varlığını korumak, sürdürmek
- "Eniştemizin iptidai kalmış huyları da vardı." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[-de]
Oyalanmak, vakit geçirmek
- "Kısa bir süre tezgâhın önünde kaldı." (Necati Cumalı)
-
Sınıf geçmemek
- "Çocukların içinde kalanlar da var geçenler de."
-
[-de]
İşlemez, yürümez duruma gelmek
- "Araba yarı yolda kaldı."
-
[-e]
Geriye atılmak, ertelenmek
- "Mahkeme ayın on sekizine kaldı." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[-de]
Bir şeyle kaplanmak, bir şeye bulanmak
- "Oda duman içinde kaldı."
-
[-de]
Bir işi belli bir noktada bırakmak, ara vermek
- "Bugün iş maddesinde kaldık."
-
[-den]
Miras olarak geçmek
- "Çiftlik ana babasından kalmış."
-
[-den]
Yapamamak
- "Misafir geldi, gezmeden kaldık."
-
Belli bir gelirle geçinmek zorunda bulunmak
- "Refika, valide, iki kerime kaldık mı biz iki bin kuruş tekaüt maaşına." (Haldun Taner)
-
[-le]
Yetinmek
- "Yalnız dayak atmakla kalmadı, onu işinden de çıkardı."
-
[-le]
Sınırlanmak, bitmemek
- "Amasya'da iken karşılaştığımız vaziyet yalnız Şeyh Recep Vakası ile kalmadı." (Atatürk)
-
Herhangi bir durumu sürdürmek
-
[yardımcı fiil]
Olmak, herhangi bir durumda bulunmak
- "Fatma'nın yemek çantası olmasaydı, dün aç kalmıştık." (Falih Rıfkı Atay)
-
[yardımcı fiil]
Kök veya gövdeleri sonuna -a (-e), -ıp (-ip) eki almış fiillere gelerek süreklilik bildiren birleşik fiiller oluşturur
- "Bakakalmak."
- "Şaşakalmak."
- "Donakalmak. Şaşırıp kalmak. Donup kalmak."
-
[nsz]
Olduğu yeri ve durumu korumak, sürdürmek
- KAZALI
-
-
[sıfat]
Kazaya yol açan, sakıncalı, tehlikeli
-
Kaza geçirmiş olan
- "Kazalı otomobil."
-
İlçesi olan
- "Üç kazalı bir il."
-
[sıfat]
Kazaya yol açan, sakıncalı, tehlikeli
- KALTAK
-
-
[isim]
Üzeri meşin, halı vb. şeylerle kaplanmamış olan eyerin tahta bölümü
-
Kuskunsuz eyer
-
İffetsiz, namussuz kadın
- "Bırak be, dedi, kendi kendine, elin kaltağı için dövüşecek miyim?" (Sait Faik Abasıyanık)
-
[isim]
Üzeri meşin, halı vb. şeylerle kaplanmamış olan eyerin tahta bölümü
- KAHHAR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Kahredici, kahreden, yok edici
- "İsviçre Alpleri'nde geceleri kahhar bir karanlık bastırıyor." (Atilla İlhan)
-
Her şeyi yok eden (Tanrı)
-
[sıfat]
Kahredici, kahreden, yok edici
- KARAİM
- ...
- KAŞMER
-
-
[isim]
Maskara, soytarı
-
[isim]
Maskara, soytarı
- KARTLI
-
-
[sıfat]
Kartı olan
-
[sıfat]
Kartı olan
- KAKULE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Zencefilgillerden, sıcak iklimlerde yetişen güzel kokulu bir bitki (Elettaria cardamomum)
-
Bu bitkinin bahar olarak kullanılan tohumu
-
[isim]
Zencefilgillerden, sıcak iklimlerde yetişen güzel kokulu bir bitki (Elettaria cardamomum)
- KANMAK
-
-
[-e]
Söylenilen sözün, anlatılan konunun doğruluğuna inanmak
-
Tatlı sözlere aldanmak
-
Bir gereksinimini, bir isteğini yeteri kadar karşılamış olmak, doymak
- "Siz bile bu şekil, renk, koku zenginliğine kanmış ve yorulmuş ruhunuzla..." (Reşat Nuri Güntekin)
-
Yetinmek, iktifa etmek
- "Odalarının keçeleri üstüne serilmiş seccadelerde bazen namaz kılmakla kanmayarak çoraplarını çıkarır." (Ahmet Hamdi Tanpınar)
-
[-e]
Söylenilen sözün, anlatılan konunun doğruluğuna inanmak
- KAPIDA
-
-
[zarf]
Çok yakın zamanda, gelmek üzere
- "Kış kapıda."
-
[zarf]
Çok yakın zamanda, gelmek üzere
- KAÇGÖÇ
-
-
[isim]
Dinî bir anlayışla Müslüman kadınların erkeklere görünmemeleri, bir arada oturup konuşmaktan kaçınmaları
- "Kaçgöç zamanında bile o erkekten ürkmezdi." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Dinî bir anlayışla Müslüman kadınların erkeklere görünmemeleri, bir arada oturup konuşmaktan kaçınmaları
- KALBUR
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Tahıl ve başka iri taneli maddeleri elemek için kullanılan büyük delikli veya seyrek telli elek
-
[isim]
Tahıl ve başka iri taneli maddeleri elemek için kullanılan büyük delikli veya seyrek telli elek
- KADRAT
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Dizgide harfler arasına konulan yazısız metal parçası
-
Dizgi işinde kullanılan bir aralık ölçüsü birimi
-
[isim]
Dizgide harfler arasına konulan yazısız metal parçası
- KARİHA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Düşünme gücü
-
[isim]
Düşünme gücü
- KABİLE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Boy (II)
-
[isim]
Boy (II)
- KAÇMAK
-
-
[-e]
Hızla koşup bir yere saklanmak
- "Bir tehlike sezdiğin anda hemen eve kaçarsın." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
- "O adam onları aşağıladıkça utancından kaçacak delik arayan Âşık Ali'ye acıyordu." (Yahya Kemal)
-
[nsz]
Kimseye bildirmeden bulunduğu yerden ayrılmak, firar etmek
- "Silahını hatta başındaki şapkasını bırakıp kaçıyor." (Ruşen Eşref Ünaydın)
-
[-den]
Kendini göstermemek, rastlaşmamaya çalışmak
- "Alacaklıdan kaçmak."
-
[-den]
Kaçınmak
- "Ben zahmetten kaçmam."
-
[-den]
Gaz, sıvı vb. şeyler sızmak
- "Kazandan islim kaçıyor."
-
[nsz]
İpi kopmak
- "Çorabım kaçtı."
-
[-e]
Girmek
- "Kulağına su kaçmış."
-
Bir yana doğru kaymak
- "Odanın halısı biraz sağa kaçmış."
-
[nsz]
Görünmeden gitmek, savuşmak, sıvışmak
- "Belki sirayet eder diye korkacaklar ve kaçacaklar." (Burhan Felek)
-
[nsz]
Hızlı koşmak
- "Biletlerini memurun elinden kaptı, kaçar gibi gişeden uzaklaştı." (Necati Cumalı)
-
[nsz]
Yok olmak
- "Rahatı kaçmak."
- "Neşesi kaçmak."
-
Yaklaşmak, benzemek, andırmak
- "Bu mavi yeşile kaçıyor."
-
Kaçgöçe uymak
- "Gelin bir evde kayınbabasından kaçar, güveyi, baldızının yüzünü tanımazdı." (Refik Halit Karay)
-
[-den]
Kız veya kadın yasalara ve aile isteklerine karşı gelerek evlenmek için evinden ayrılmak
-
[-i]
Rengi ağarmak, uçmak
-
[-den]
Yarışçı diğerlerinden hızla ayrılıp arayı açmak
-
Futbol ve basketbolda engelleyen adamdan kurtulmak veya pas alabilmek için boş alana koşmak
-
[-e]
Hızla koşup bir yere saklanmak