Başında ka olan 4 harfli 46 kelime var. Ka ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde ka olan kelimeler listesine ya da sonu ka ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında ka bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
A K Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
2 Harfli Kelimeler
AK
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- KAZI
-
-
[isim]
Bir yeri kazma işi, hafriyat
-
Yer altındaki tarihsel değeri olan şeyleri, yapıları ortaya çıkarmak amacıyla arkeologlarca toprağın belli kurallara ve yöntemlere göre kazılması, araştırılması
-
Tahta, maden vb. üzerine yazı veya resim oyma işi, hak (II)
-
[isim]
Bir yeri kazma işi, hafriyat
- KAMP
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Çadır, baraka vb. eğreti araçlardan oluşturulan konak yeri
- "Beni öyle bir dinlenme kampına alsınlar ki kapıdan girerken kimlik kartımla birlikte kişiliğimi de kapıda bırakayım." (Haldun Taner)
-
Bu yerde konaklama
- "Kamp hayatı."
-
Kurum ve kuruluşlarda çalışanların dinlenmek, eğlenmek için gittikleri konaklama yeri
-
Tutsakların veya siyasal sürgünlerin toplanıldığı yer
- "Toplama kampı."
-
Belli bir düşünce çevresinde birleşen topluluk
- "Sırasında ayrı siyasi kamplarda birbirlerinin karşısına çıksalar da düşman görmezler birbirlerini." (Necati Cumalı)
-
[isim]
Çadır, baraka vb. eğreti araçlardan oluşturulan konak yeri
- KAİM
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Başka bir şeyin yerine geçen
- "Altın para yerine kâğıt para kaim oldu."
-
Ayakta duran, var olan
- "Varlığımız onunla kaim."
-
Her zaman var olan (Tanrı)
-
[sıfat]
Başka bir şeyin yerine geçen
- KARA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Yeryüzünün denizle örtülü olmayan bölümü, toprak
- "Havamız da karamız da denizlerimiz de kirli olduğuna göre..." (Haldun Taner)
- "Sizi kaptan bir filika ile karaya çıkarır." (Feridun Fazıl Tülbentçi)
- "Olan olmuş, bizim teknenin bir yanı, pamuk şiltelere serilir gibi karaya oturmuş." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
- "Loşluklar içinde bana, sandalımız ikide bir karaya vuruyor gibi geliyordu." (Refik Halit Karay)
-
[isim]
Yeryüzünün denizle örtülü olmayan bölümü, toprak
- KADI
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Tanzimat'a kadar her türlü davaya, Tanzimat ile Medeni Kanun arasındaki dönemde ise yalnız evlenme, boşanma, nafaka, miras davalarına bakan mahkemelerin başkanları
-
[isim]
Tanzimat'a kadar her türlü davaya, Tanzimat ile Medeni Kanun arasındaki dönemde ise yalnız evlenme, boşanma, nafaka, miras davalarına bakan mahkemelerin başkanları
- KABA
-
-
[sıfat]
Özensiz, gelişigüzel yapılmış, zevksiz, sakil, ince karşıtı
- "Cebinden kaba fil dişi saplı bir de çakı çıkardı." (Ömer Seyfettin)
-
Taneleri iri
- "Kaba çakıl."
-
Terbiyesiz, görgüsü kıt, nezaketsiz (kimse)
- "Kaba, hantal, şivesiz, bir sürü adamlar kafesinin önüne toplanırlar." (Refik Halit Karay)
-
Hafif olduğu hâlde kalın veya hacimli
- "Kaba bir yün döşekle temiz bir şilte, yastık yorgan buldum." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
[isim]
Kuyruk sokumunun her iki yanındaki şişkin yer
-
Terbiyeye, inceliğe aykırı, çirkin, kötü
- "Çocuklardan biri ağzından çok fena, çok kaba bir şey kaçırdı." (Osman Cemal Kaygılı)
-
[sıfat]
Özensiz, gelişigüzel yapılmış, zevksiz, sakil, ince karşıtı
- KANI
-
-
[isim]
İnanç, düşünce, kanaat
- "Ahlakın da iyiliğe değil, güce dayandığı kanısındadır." (Salâh Birsel)
-
[isim]
İnanç, düşünce, kanaat
- KART
-
-
[sıfat]
Gençliği ve körpeliği kalmamış, körpe karşıtı
- "Bu kart hatunun, bu içi dışı pörsük kadının hâlâ piyasa yeri araması beni çıldırtıyor." (Halide Edip Adıvar)
-
[sıfat]
Gençliği ve körpeliği kalmamış, körpe karşıtı
- KATI
-
-
[sıfat]
Sert, yumuşak karşıtı
- "Bu hâl, onu ilk defa giyilen katı gömlek gibi sıkıyordu." (Falih Rıfkı Atay)
-
Hoşgörüsüz, acımasız, merhametsiz, zalim
- "Katı yürekli. Katı davranış."
-
Düşünce ve davranışlarında belli ilkelere sıkı sıkıya bağlı olan
-
Sıvıların ve gazların tersine, içinde bulunduğu kabın veya üstünde bulunduğu yerin biçimini almayan, sulp
-
[zarf]
Çok, aşırı derecede
- "Susadım ol dem hararetten katı / Sundular bir cam dolusu şerbeti." (Süleyman Çelebi)
-
[sıfat]
Sert, yumuşak karşıtı
- KANA
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Geminin çektiği suyu göstermek için baş ve kıç bodoslamaları üzerine konulan işaretler
-
[isim]
Geminin çektiği suyu göstermek için baş ve kıç bodoslamaları üzerine konulan işaretler
- KAOS
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Evrenin düzene girmeden önceki biçimden yoksun, uyumsuz ve karışık durumu
-
Kargaşa
-
[isim]
Evrenin düzene girmeden önceki biçimden yoksun, uyumsuz ve karışık durumu
- KAKA
-
-
[isim]
Çocuk dilinde dışkı
-
[sıfat]
Çocuk dilinde kötü, çirkin
-
[isim]
Çocuk dilinde dışkı
- KALE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Düşmanın gelmesi beklenilen yollar üzerinde, askerî önem taşıyan şehirlerde, geçit ve dar boğazlarda güvenliği sağlamak için yapılan kalın duvarlı, burçlu, mazgallı yapı, kermen
-
Satranç tahtasının dört köşesine dikilen, tahtanın bir tarafından diğer tarafına kadar düz olarak boş hanelerde gidebilen kale biçiminde taş
-
Genellikle bir düşüncenin savunulduğu, sürdürüldüğü yer
-
Takımla oynanan bazı top oyunlarında topun sokulmasına çalışılan yer
-
[isim]
Düşmanın gelmesi beklenilen yollar üzerinde, askerî önem taşıyan şehirlerde, geçit ve dar boğazlarda güvenliği sağlamak için yapılan kalın duvarlı, burçlu, mazgallı yapı, kermen
- KAME
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Değişik renkli üst üste iki katmandan oluşan ve üstteki katmanına kabartma bir desen yapılan değerli taş
-
[isim]
Değişik renkli üst üste iki katmandan oluşan ve üstteki katmanına kabartma bir desen yapılan değerli taş
- KARS
- ...
- KAİL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Söyleyen
- "Bir selama kail oldum / Verir amma neden sonra." (Âşık Ömer)
-
İnanmış, aklı yatmış
- "İkimiz de bu odayı tutmakla çok akıllılık ettiğimize kaildik." (Memduh Şevket Esendal)
-
[sıfat]
Söyleyen
- KAFE
-
-
[isim]
İçecek ve hafif yiyeceklerin satıldığı, bazılarında kapı önlerinde oturacak yerlerin bulunduğu ayaküstü yiyecek yerleri
-
[isim]
İçecek ve hafif yiyeceklerin satıldığı, bazılarında kapı önlerinde oturacak yerlerin bulunduğu ayaküstü yiyecek yerleri
- KAPI
-
-
[isim]
Bir yere girip çıkarken geçilen ve açılıp kapanma düzeni olan duvar veya bölme açıklığı
- "Altı bir geldi mi köşeyi kapacaksın, kapıları almayı asla unutmayacaksın." (Tomris Uyar)
- "Sizin hepinizi kapı dışarı edecekler. Çünkü kaçak işçiye memlekette iş yok." (Muammer İzgü)
- "Rumeli'de bıraktığı çiftlikleri de anlattıktan sonra yaptığı kapıyı kâfi gördü. İşlere geçti." (Ömer Seyfettin)
- "Anahtar bendedir. Onlar sonra kapıda kalırlar." (Memduh Şevket Esendal)
-
Bu açıklıktaki açılıp kapanan kanat
- "Evlerin kapılarında kocaman yeşil bronz tokmaklar vardı." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Tavla oyununda iki pul üst üste getirilerek karşı oyuncunun o haneyi kullanmasına engel olunan yer
-
Devlet dairesi
- "Hükûmet kapısı."
-
Gelir, geçim, kısmet sağlayan yer, kaynak veya imkân
- "Onların başvuracağı her kapıya gitmiş." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Gidere yol açan gereksinim
- "Bayram geldi, yine masraf kapıları açıldı."
-
Ev gezmesi için gidilen yer
- "Bugün yine kaç kapı dolaştın?"
-
[isim]
Bir yere girip çıkarken geçilen ve açılıp kapanma düzeni olan duvar veya bölme açıklığı
- KASK
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Başı darbelerden korumak için sertleştirilmiş sentetik maddelerden yapılmış sağlam başlık
-
[isim]
Başı darbelerden korumak için sertleştirilmiş sentetik maddelerden yapılmış sağlam başlık
- KAVİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Dayanıklı, güçlü, zorlu
- "Türkler dünyanın en cesur, en asil, en kavi bir milleti idi." (Ömer Seyfettin)
-
[zarf]
Sıkıca
- "Kavi tutun merdiveni."
-
[sıfat]
Dayanıklı, güçlü, zorlu