Sonunda k olan 3 harfli 61 kelime var. K harfi ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde k harfi olan kelimeler listesine ya da başında k harfi olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- GÖK
-
-
[isim]
İçinde gök cisimlerinin hareket ettiği sonsuz boşluk, uzay, sema, asuman, feza
- "Hele futbolcuları göklere çıkarmak, golleri ballandıra ballandıra anlatmak ölçüsüzlük ve basitliktir." (Haldun Taner)
- "Merhaba dostum / Seni gökte ararken / Yerde buldum." (Behçet Necatigil)
-
Yeryüzü üzerine mavi bir kubbe gibi kapanan boşluk, sema
- "Süngülerini, çelikten birer parmak gibi göğe kaldırmışlar." (Ruşen Eşref Ünaydın)
- "Biz Anadolu'nun ortasına gökten zembille mi indik?" (Orhan Seyfi Orhon)
-
Gökyüzünün, denizin rengi, mavi veya yeşile çalan mavi
-
[sıfat]
Bu renkte olan
-
[sıfat]
Olgunlaşmamış
- "Uzun süren bir kışın karları, soğukları altından fışkıran gök ekinler..." (Ahmet Kabaklı)
-
[isim]
İçinde gök cisimlerinin hareket ettiği sonsuz boşluk, uzay, sema, asuman, feza
- FOK
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Etçiller takımının fokgiller familyasından, 1-2 m boyunda, postu değerli, memeli deniz hayvanı, ayı balığı (Phoca)
-
[isim]
Etçiller takımının fokgiller familyasından, 1-2 m boyunda, postu değerli, memeli deniz hayvanı, ayı balığı (Phoca)
- DEK
-
-
[edat]
Bir işin, bir durumun sona erdiği zamanı veya yeri gösterir, kadar, değin
- "Bir iki adım atıp yanıma dek geliyor." (Zeyyat Selimoğlu)
-
[edat]
Bir işin, bir durumun sona erdiği zamanı veya yeri gösterir, kadar, değin
- ÇOK
-
-
[sıfat]
Sayı, nicelik, değer, güç, derece vb. bakımından büyük ve aşırı olan, az karşıtı
- "Bana matematik çok kolay geldi." (Falih Rıfkı Atay)
- "Mehmetçiğimiz ayrıca anıtlara layıktır. Onun köylere kadar anıtlaştırılmasını çok görmem." (Peyami Safa)
- "Sonra, çok şükür biz de bu dünyada bir şeyler gördük, diyerek rahat rahat ölür." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
-
[zarf]
Aşırı bir biçimde
- "Ben annemi çok severim."
-
[sıfat]
Sayı, nicelik, değer, güç, derece vb. bakımından büyük ve aşırı olan, az karşıtı
- PEK
-
-
[sıfat]
Sert, katı
-
Sağlam, dayanıklı
- "İnsan gülden nazik, taştan pektir." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
[zarf]
Gereken, beklenen veya alışılmış olandan çok
- "Pek beğendikleri ve pek sevdikleri hâlde aldatırlar." (Hüseyin Cahit Yalçın)
-
[zarf]
Hızlı olarak
- "Pek gittiği için çabuk yoruldu."
-
[sıfat]
Sert, katı
- KÖK
-
-
[isim]
Bitkileri toprağa bağlayan ve onların, topraktaki besi maddelerini emmesine yarayan klorofilsiz bölüm
- "Benliğe kök salan gönül bağlarını kim tarif edebilir?" (Halide Edip Adıvar)
- "Bu işi kökünden halletmek için kızını derhâl evlendirmeye karar vermişti." (Ahmet Hamdi Tanpınar)
- "Kelebeklerin kökünün kuruduğu bir dünyada çocuk istemem." (Tahsin Yücel)
- "Bizimkilerin de amacı aynı / Doğan güneşle birlikte kökünüzü kazıyıp / Yeryüzünde bırakmamak izinizi." (Turan Oflazoğlu)
-
Süsende olduğu gibi yer üstüne sap çıkaran çok yıllık yer altı gövdesi
-
Bazı şeylerde dip bölüm
- "Diş kökü."
-
Sapıyla çıkarılan bitkilerde tane
- "Üç kök maydanoz."
-
Dip, temel, esas
- "Ta gölden başlayan tipi ve fırtına Şebben'in sıcak evini kökünden sarsıyordu." (Halide Edip Adıvar)
-
Kaynak, köken
- "Ölenle, son zamanları gevşeyen, azalan fakat kökleri mazinin sağlamlığı içinde kalan eski bir aşinalığım vardı." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
Bir kimseyi bir yere bağlayan manevi temel güçlerin bütünü
-
Kelimenin her türlü ek çıkarıldıktan sonra kalan anlamlı bölümü: Yaptırmak kelimesinde kök, yap- bölümüdür
-
Olağan şartlarda çevresinden yalıtılamayan ancak birçok tepkimede nitelik değiştirmeden geçebilen atom kümesi
-
Denklemde bilinmeyenin yerine konulduğunda uygun düşen gerçek veya birleşik değer
-
[isim]
Bitkileri toprağa bağlayan ve onların, topraktaki besi maddelerini emmesine yarayan klorofilsiz bölüm
- TIK
-
-
[isim]
İnce ve küçük bir nesne ile sert bir yere vurulduğunda çıkan ses
-
[isim]
İnce ve küçük bir nesne ile sert bir yere vurulduğunda çıkan ses
- ELK
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Kuzey Avrupa'da yaşayan, geniş dallı boynuzları olan, iri bir tür geyik
-
[isim]
Kuzey Avrupa'da yaşayan, geniş dallı boynuzları olan, iri bir tür geyik
- YOK
-
-
[sıfat]
Bulunmayan, mevcut olmayan (nesne, kimse vb.), var karşıtı
- "Yok canım, ben belediye taraflısı değilim. Sizden yanayım." (Memduh Şevket Esendal)
- "İki saatte ağaç yetiştireceklermiş. -Yok, devenin başı!"
- "Kurtulmak için ya yok olmalı ya yok etmeli." (Atilla İlhan)
- "İttihat ve Terakki'nin yok olduğu bir günde ben İttihatçı'yım diyen bu adam, onun var olduğu günlerde, kötülüklerine bütün gücü ile karşı koyan adamdı." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Yasak
- "İçki, sigara yok."
- "Yok yok, gidelim!"
-
[isim]
Olmayan, bulunmayan şey
- "Sen yoktan anlamaz mısın?"
-
[edat]
"Hayır" anlamında kullanılan bir söz
- "Geldiler mi? -Yok, daha gelmediler."
-
[bağlaç]
Birbirine karşıt iki cümleden, ikincisinin başına getirilen bir söz
- "Verdiler, ne âlâ; yok vermediler, döner gelirsin."
-
[bağlaç]
Birinin söylediği sözlerden genelde kuşkulanıldığında veya sözler hafifsendiğinde kullanılan bir söz
- "Yok kâğıdı kalmamış, yok mürekkebi iyi değilmiş, hasılı bir alay bahaneler!"
- "Yok ben seni adam ettim, yok haddini bil, yok üstümüze düşeni yapalım." (Atilla İlhan)
-
[edat]
Savunulan bir düşünceyi doğrulayan sözün başına getirilir
- "Yok, doğrusu iyi adam, kim ne derse desin."
-
[sıfat]
Bulunmayan, mevcut olmayan (nesne, kimse vb.), var karşıtı
- LÜK
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Boyacılıkta kullanılan Hint zamkı
-
[isim]
Boyacılıkta kullanılan Hint zamkı
- KİK
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Futa
- "Kısacık boyuyla üç çifte kikine yerleşerek dümen kullanırdı." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[isim]
Futa
- DOK
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Gemilerin yükünün boşaltıldığı veya onarıldığı, üstü örtülü havuz
- "Çekiç sesleri geliyor doklardan / Güzelim bahar rüzgârında ter kokuları / İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı." (Orhan Veli Kanık)
-
Ticaret mallarını saklamak için rıhtımda yapılan büyük depo
-
[isim]
Gemilerin yükünün boşaltıldığı veya onarıldığı, üstü örtülü havuz
- SIK
-
-
[sıfat]
Benzerleri veya parçaları arasında çok az aralık bulunan, seyrek karşıtı
- "Ağaçları sık bir bahçe. Sık saç."
-
Çok bulunan, çok rastlanan
-
[zarf]
Kısa zaman aralıklarıyla, az aralıklarla
-
[zarf]
Aralıksız olarak, aralarında az aralık bırakarak
- "Çiçekleri çok sık diktik."
-
[sıfat]
Benzerleri veya parçaları arasında çok az aralık bulunan, seyrek karşıtı
- KOK
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Maden kömürünün damıtılmasıyla elde edilen, birleşiminde kömürden çok daha az oranda uçucu madde bulunan katı yakıt, kok kömürü
-
[isim]
Maden kömürünün damıtılmasıyla elde edilen, birleşiminde kömürden çok daha az oranda uçucu madde bulunan katı yakıt, kok kömürü
- HAK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Adalet
- "Haktan ayrılmamalı."
- "Mutlu, başarılı, kendine güvenmeyi hak etmiş birisi." (Tarık Buğra)
- "İki yıl sonra emekliliğe hak kazanacak."
- "Onun hakkında söylediğin şeyler için sana pek çok hak verdim." (Memduh Şevket Esendal)
-
Adaletin, hukukun gerektirdiği veya birine ayırdığı şey, kazanç
- "Üstelik adli tatil olduğu için hak sahipleri bekleşirler." (Burhan Felek)
- "Hemen hanım teyzemin elini öpmeye gideyim dedim... Az hakkı mı geçmiştir bana?" (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
- "Anlaşılan Cemal Paşa'nın bu işe yarar bir adamı yok, bize bıraksın, haklarından gelelim dediler." (Falih Rıfkı Atay)
- "O öğretmen, öğrencilerin her zaman hakkını verir."
-
Dava veya iddiada gerçeğe uygunluk, doğruluk
- "Bu davada hak görmüyorum."
-
Geçmiş ve harcanmış emek
- "Ana hakkı ödenmez."
-
Pay
- "Makas hakkı. Komşu hakkı."
-
Emek karşılığı ücret
-
[sıfat]
Doğru, gerçek
- "Karacaoğlan der ki sözüm haktır." (Karacaoğlan)
-
[isim]
Adalet
- LAK
-
-
[isim]
Uzak Doğu'da yetişen Amerika elmasından çıkan zamk
-
Boyacılıkta kullanılan, kırmız böceğinin üst deri bezlerinin salgıladığı madde
-
[isim]
Uzak Doğu'da yetişen Amerika elmasından çıkan zamk
- ASK
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Asklı mantarlara özgü üreme organı
-
[isim]
Asklı mantarlara özgü üreme organı
- PAK
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
Temiz
- "Efendiler, bizim çehremiz her zaman temiz ve pak idi ve daima temiz ve pak kalacaktır." (Atatürk)
-
[sıfat]
Temiz
- FEK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bozma, feshetme, kesme, ayırma, koparma
-
[isim]
Bozma, feshetme, kesme, ayırma, koparma
- SEK
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[sıfat]
İçine su, başka bir içki veya bir sıvı karıştırılmamış (içki)
- "Sek viski."
-
[zarf]
İçine su veya bir başka içki karıştırmadan
- "Sek içmek."
-
[sıfat]
İçine su, başka bir içki veya bir sıvı karıştırılmamış (içki)