Sonunda k olan 3 harfli 61 kelime var. K harfi ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde k harfi olan kelimeler listesine ya da başında k harfi olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- İLK
-
-
[sıfat]
Zaman, sıra, yer ve önem bakımından ötekilerden önce gelen, son karşıtı
- "Gözlerini açınca ilk işi saatine bakmak oldu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[isim]
Herhangi bir şeyin en önde olanı, önce geleni
- "İnsanı insan yapan duyguların ilkidir aşk." (Necati Cumalı)
-
[zarf]
Birinci olarak, en başta
- "İlk hatırladığım olay..."
-
[sıfat]
Zaman, sıra, yer ve önem bakımından ötekilerden önce gelen, son karşıtı
- DOK
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Gemilerin yükünün boşaltıldığı veya onarıldığı, üstü örtülü havuz
- "Çekiç sesleri geliyor doklardan / Güzelim bahar rüzgârında ter kokuları / İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı." (Orhan Veli Kanık)
-
Ticaret mallarını saklamak için rıhtımda yapılan büyük depo
-
[isim]
Gemilerin yükünün boşaltıldığı veya onarıldığı, üstü örtülü havuz
- ASK
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Asklı mantarlara özgü üreme organı
-
[isim]
Asklı mantarlara özgü üreme organı
- SAK
-
-
[sıfat]
Uyanık, gözü açık, müteyakkız
-
Uykusu hafif
-
[sıfat]
Uyanık, gözü açık, müteyakkız
- KİK
-
Kelime Kökeni : İngilizce
-
[isim]
Futa
- "Kısacık boyuyla üç çifte kikine yerleşerek dümen kullanırdı." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[isim]
Futa
- SIK
-
-
[sıfat]
Benzerleri veya parçaları arasında çok az aralık bulunan, seyrek karşıtı
- "Ağaçları sık bir bahçe. Sık saç."
-
Çok bulunan, çok rastlanan
-
[zarf]
Kısa zaman aralıklarıyla, az aralıklarla
-
[zarf]
Aralıksız olarak, aralarında az aralık bırakarak
- "Çiçekleri çok sık diktik."
-
[sıfat]
Benzerleri veya parçaları arasında çok az aralık bulunan, seyrek karşıtı
- YOK
-
-
[sıfat]
Bulunmayan, mevcut olmayan (nesne, kimse vb.), var karşıtı
- "Yok canım, ben belediye taraflısı değilim. Sizden yanayım." (Memduh Şevket Esendal)
- "İki saatte ağaç yetiştireceklermiş. -Yok, devenin başı!"
- "Kurtulmak için ya yok olmalı ya yok etmeli." (Atilla İlhan)
- "İttihat ve Terakki'nin yok olduğu bir günde ben İttihatçı'yım diyen bu adam, onun var olduğu günlerde, kötülüklerine bütün gücü ile karşı koyan adamdı." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Yasak
- "İçki, sigara yok."
- "Yok yok, gidelim!"
-
[isim]
Olmayan, bulunmayan şey
- "Sen yoktan anlamaz mısın?"
-
[edat]
"Hayır" anlamında kullanılan bir söz
- "Geldiler mi? -Yok, daha gelmediler."
-
[bağlaç]
Birbirine karşıt iki cümleden, ikincisinin başına getirilen bir söz
- "Verdiler, ne âlâ; yok vermediler, döner gelirsin."
-
[bağlaç]
Birinin söylediği sözlerden genelde kuşkulanıldığında veya sözler hafifsendiğinde kullanılan bir söz
- "Yok kâğıdı kalmamış, yok mürekkebi iyi değilmiş, hasılı bir alay bahaneler!"
- "Yok ben seni adam ettim, yok haddini bil, yok üstümüze düşeni yapalım." (Atilla İlhan)
-
[edat]
Savunulan bir düşünceyi doğrulayan sözün başına getirilir
- "Yok, doğrusu iyi adam, kim ne derse desin."
-
[sıfat]
Bulunmayan, mevcut olmayan (nesne, kimse vb.), var karşıtı
- FAK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Tuzak, kapan
-
[isim]
Tuzak, kapan
- PEK
-
-
[sıfat]
Sert, katı
-
Sağlam, dayanıklı
- "İnsan gülden nazik, taştan pektir." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
[zarf]
Gereken, beklenen veya alışılmış olandan çok
- "Pek beğendikleri ve pek sevdikleri hâlde aldatırlar." (Hüseyin Cahit Yalçın)
-
[zarf]
Hızlı olarak
- "Pek gittiği için çabuk yoruldu."
-
[sıfat]
Sert, katı
- YÜK
-
-
[isim]
Araba, hayvan vb.nin taşıdığı şeylerin hepsi
- "Çölde yük götüren vasıta develer, insan taşıyan vasıta hecinlerdir." (Falih Rıfkı Atay)
- "Onların hepsinde sanki bulundukları yere yük oluyorlarmış gibi utangaç ve ürkek bir hâl vardır." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
- "... işgal altındaki memleketlere o günlerde sık sık ve kolaylıkla seyahat etmiş, yükte hafif pahada ağır eşya sokup çıkarmışlardır." (Halide Edip Adıvar)
- "Şikâyet etmeden yükünü çektiği yitik bir yaşamı olmalıydı." (Çetin Altan)
-
Bir şeyin ağırlığı
- "Bunları gazetelere verebilirsem amcama yük olmaktan kurtulacağıma emindim." (Halide Edip Adıvar)
- "Lokanta da her akşamki yükünü almaya başlamıştı." (Tarık Buğra)
-
Araba, hayvan vb.nin taşıyabildiği miktar
- "Bir araba yükü odun."
-
Eşya
- "Bütün yükü bu bavul."
-
Birinin üzerine almak zorunda kaldığı ağır görev
- "Ben bu yükün altına giremem. Bu yüke herkes katlanamaz."
-
Tedirginlik veren şey, engel
-
Bir cismin yüzeyinde biriken elektrik miktarı
-
Yüz bin kuruşluk mal veya tutar
- "Mademki öyledir, bir yük getirip satan herkes iki akçe versin." (Tarık Buğra)
-
Doğacak bebek
-
Yüklük
- "Haydi şu yüke giriver!.." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[isim]
Araba, hayvan vb.nin taşıdığı şeylerin hepsi
- TAK
-
-
[isim]
Tahta vb. bir şeye vurulduğunda veya silah patlayınca çıkan tok ve sert ses
-
[isim]
Tahta vb. bir şeye vurulduğunda veya silah patlayınca çıkan tok ve sert ses
- ÇAK
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
Yırtık, yarık
-
[sıfat]
Yırtık, yarık
- ARK
-
-
[isim]
İçinden su akıtmak için toprağı kazarak yapılan açık oluk, arık
-
[isim]
İçinden su akıtmak için toprağı kazarak yapılan açık oluk, arık
- IRK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kalıtımsal olarak ortak fiziksel ve fizyolojik özelliklere sahip insanlar topluluğu
- "Türkler, insan olarak, ulus olarak doğunun en üstün ve şerefli ırkıdır." (Salâh Birsel)
-
Soy
- "Esasta dağlı ırktan cahil bir kızcağızdı." (Refik Halit Karay)
-
Bir canlı türünde aynı karakteri taşıyan canlıların oluşturduğu alt bölüm
-
[isim]
Kalıtımsal olarak ortak fiziksel ve fizyolojik özelliklere sahip insanlar topluluğu
- GIK
-
-
[isim]
Bazı deyimlerde geçen yansıma bir söz
- "İstediğine sopa çeker, istediğini sürer, dünyanın anasını ağlatır, gene kimse gık diyemez." (Halide Edip Adıvar)
-
[isim]
Bazı deyimlerde geçen yansıma bir söz
- ŞIK
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[sıfat]
Güzel, zarif, modaya uygun
- "Şık bir elbise."
-
Güzel, modaya uygun giyinmiş olan
- "Daima müzik vardı, şık kadınlar vardı." (Halide Edip Adıvar)
-
Yerinde, gereği gibi
- "Şık bir cevap."
-
[sıfat]
Güzel, zarif, modaya uygun
- TİK
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Herhangi bir kas kümesinin irade dışı hareketi
- "Abdi Bey, sol gözünde beliren bir tikle, yay gibi gergin ve mosmor dudakları titreyerek onları seyretti." (Atilla İlhan)
-
Alışkanlıkla sık sık tekrarlanan gülünç, sıkıcı söz, el, kol, yüz hareketi veya bir davranış biçimi
- "Güldükten sonra hemen öksürmesinin de ilk önce sandığım gibi hastalık değil, bir nevi tik olduğu anlaşılıyordu." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[isim]
Herhangi bir kas kümesinin irade dışı hareketi
- JAK
- ...
- ERK
-
-
[isim]
Bir işi yapabilme gücü, kudret, iktidar
-
Sözü geçerlik, istediğini yaptırabilme gücü, nüfuz
-
Bir bireyin, bir toplumun, başka birey, küme veya toplumları egemenliği, baskısı ve denetimi altına alma, hürriyetlerine karışma ve onları belli biçimlerde davranmaya zorlama yetkisi veya yeteneği
-
[isim]
Bir işi yapabilme gücü, kudret, iktidar
- TOK
-
-
[sıfat]
Açlığını gidermiş, doymuş, aç karşıtı
-
Sık ve kalın dokunmuş (kumaş)
-
Kalın ve gür (ses)
- "Biraz tok, biraz derinden gelen bir sesle..." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Sevgi, sevecenlik, başarı, para, mal vb. şeyleri elde etmiş ve bunlara kavuşmuş olan
-
[sıfat]
Açlığını gidermiş, doymuş, aç karşıtı