Sonunda k olan 3 harfli 61 kelime var. K harfi ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde k harfi olan kelimeler listesine ya da başında k harfi olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

DÜK

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Bazı devletlerde prensten sonra gelen en yüksek soyluluk unvanı

PAK

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [sıfat] Temiz
    • "Efendiler, bizim çehremiz her zaman temiz ve pak idi ve daima temiz ve pak kalacaktır." (Atatürk)

HIK

  1. [isim] Hıçkırırken boğazdan çıkan ses

ROK
...
ŞEK

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Şüphe

TAK

  1. [isim] Tahta vb. bir şeye vurulduğunda veya silah patlayınca çıkan tok ve sert ses

PİK

Kelime Kökeni : İngilizce

  1. [isim] Dökme demir, font

ASK

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Asklı mantarlara özgü üreme organı

KEK

Kelime Kökeni : İngilizce

  1. [isim] Ana maddeleri yumurta, un ve şeker olan, içerisine kuru üzüm, kakao, fındık vb. konularak fırında pişirilen tatlı çörek
  2. Aptal, bön (kimse)

GÖK

  1. [isim] İçinde gök cisimlerinin hareket ettiği sonsuz boşluk, uzay, sema, asuman, feza
    • "Hele futbolcuları göklere çıkarmak, golleri ballandıra ballandıra anlatmak ölçüsüzlük ve basitliktir." (Haldun Taner)
    • "Merhaba dostum / Seni gökte ararken / Yerde buldum." (Behçet Necatigil)
  2. Yeryüzü üzerine mavi bir kubbe gibi kapanan boşluk, sema
    • "Süngülerini, çelikten birer parmak gibi göğe kaldırmışlar." (Ruşen Eşref Ünaydın)
    • "Biz Anadolu'nun ortasına gökten zembille mi indik?" (Orhan Seyfi Orhon)
  3. Gökyüzünün, denizin rengi, mavi veya yeşile çalan mavi
  4. [sıfat] Bu renkte olan
  5. [sıfat] Olgunlaşmamış
    • "Uzun süren bir kışın karları, soğukları altından fışkıran gök ekinler..." (Ahmet Kabaklı)

ÇOK

  1. [sıfat] Sayı, nicelik, değer, güç, derece vb. bakımından büyük ve aşırı olan, az karşıtı
    • "Bana matematik çok kolay geldi." (Falih Rıfkı Atay)
    • "Mehmetçiğimiz ayrıca anıtlara layıktır. Onun köylere kadar anıtlaştırılmasını çok görmem." (Peyami Safa)
    • "Sonra, çok şükür biz de bu dünyada bir şeyler gördük, diyerek rahat rahat ölür." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
  2. [zarf] Aşırı bir biçimde
    • "Ben annemi çok severim."

KÖK

  1. [isim] Bitkileri toprağa bağlayan ve onların, topraktaki besi maddelerini emmesine yarayan klorofilsiz bölüm
    • "Benliğe kök salan gönül bağlarını kim tarif edebilir?" (Halide Edip Adıvar)
    • "Bu işi kökünden halletmek için kızını derhâl evlendirmeye karar vermişti." (Ahmet Hamdi Tanpınar)
    • "Kelebeklerin kökünün kuruduğu bir dünyada çocuk istemem." (Tahsin Yücel)
    • "Bizimkilerin de amacı aynı / Doğan güneşle birlikte kökünüzü kazıyıp / Yeryüzünde bırakmamak izinizi." (Turan Oflazoğlu)
  2. Süsende olduğu gibi yer üstüne sap çıkaran çok yıllık yer altı gövdesi
  3. Bazı şeylerde dip bölüm
    • "Diş kökü."
  4. Sapıyla çıkarılan bitkilerde tane
    • "Üç kök maydanoz."
  5. Dip, temel, esas
    • "Ta gölden başlayan tipi ve fırtına Şebben'in sıcak evini kökünden sarsıyordu." (Halide Edip Adıvar)
  6. Kaynak, köken
    • "Ölenle, son zamanları gevşeyen, azalan fakat kökleri mazinin sağlamlığı içinde kalan eski bir aşinalığım vardı." (Abdülhak Şinasi Hisar)
  7. Bir kimseyi bir yere bağlayan manevi temel güçlerin bütünü
  8. Kelimenin her türlü ek çıkarıldıktan sonra kalan anlamlı bölümü: Yaptırmak kelimesinde kök, yap- bölümüdür
  9. Olağan şartlarda çevresinden yalıtılamayan ancak birçok tepkimede nitelik değiştirmeden geçebilen atom kümesi
  10. Denklemde bilinmeyenin yerine konulduğunda uygun düşen gerçek veya birleşik değer

TOK

  1. [sıfat] Açlığını gidermiş, doymuş, aç karşıtı
  2. Sık ve kalın dokunmuş (kumaş)
  3. Kalın ve gür (ses)
    • "Biraz tok, biraz derinden gelen bir sesle..." (Yusuf Ziya Ortaç)
  4. Sevgi, sevecenlik, başarı, para, mal vb. şeyleri elde etmiş ve bunlara kavuşmuş olan

ÇAK

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [sıfat] Yırtık, yarık

ELK

Kelime Kökeni : İngilizce

  1. [isim] Kuzey Avrupa'da yaşayan, geniş dallı boynuzları olan, iri bir tür geyik

KOK

Kelime Kökeni : İngilizce

  1. [isim] Maden kömürünün damıtılmasıyla elde edilen, birleşiminde kömürden çok daha az oranda uçucu madde bulunan katı yakıt, kok kömürü

FOK

Kelime Kökeni : Fransızca

  1. [isim] Etçiller takımının fokgiller familyasından, 1-2 m boyunda, postu değerli, memeli deniz hayvanı, ayı balığı (Phoca)

YEK

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [sıfat] Bir, tek

DİK

  1. [sıfat] Yatay bir düzleme göre yer çekimi doğrultusunda bulunan, eğik olmayan
    • "Sağlam yapılı, dik duruşlu bir gençti o yıllarda." (Necati Cumalı)
    • "Hiçbir şey söylemeden dik dik baktı." (Sait Faik Abasıyanık)
  2. Yatık durmayan, sert
    • "Dik saç."
  3. Sert, kalın, tok (ses)
    • "Sesi dik ve küstahtı, söylediklerini aşağı salonda bekleşen komşular işittiler." (Atilla İlhan)
  4. Sert (bakış)
  5. Ters, aksi (söz)
  6. Kaba, yersiz (davranış)
    • "Kaba denilecek kadar ani ve dik bir davranışla halasını bıraktı ve kalktı." (Halide Edip Adıvar)
  7. Birbirine dikey olan doğrulardan oluşmuş
    • "Dik açı. Dikdörtgen. Dik yamuk."

YÜK

  1. [isim] Araba, hayvan vb.nin taşıdığı şeylerin hepsi
    • "Çölde yük götüren vasıta develer, insan taşıyan vasıta hecinlerdir." (Falih Rıfkı Atay)
    • "Onların hepsinde sanki bulundukları yere yük oluyorlarmış gibi utangaç ve ürkek bir hâl vardır." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
    • "... işgal altındaki memleketlere o günlerde sık sık ve kolaylıkla seyahat etmiş, yükte hafif pahada ağır eşya sokup çıkarmışlardır." (Halide Edip Adıvar)
    • "Şikâyet etmeden yükünü çektiği yitik bir yaşamı olmalıydı." (Çetin Altan)
  2. Bir şeyin ağırlığı
    • "Bunları gazetelere verebilirsem amcama yük olmaktan kurtulacağıma emindim." (Halide Edip Adıvar)
    • "Lokanta da her akşamki yükünü almaya başlamıştı." (Tarık Buğra)
  3. Araba, hayvan vb.nin taşıyabildiği miktar
    • "Bir araba yükü odun."
  4. Eşya
    • "Bütün yükü bu bavul."
  5. Birinin üzerine almak zorunda kaldığı ağır görev
    • "Ben bu yükün altına giremem. Bu yüke herkes katlanamaz."
  6. Tedirginlik veren şey, engel
  7. Bir cismin yüzeyinde biriken elektrik miktarı
  8. Yüz bin kuruşluk mal veya tutar
    • "Mademki öyledir, bir yük getirip satan herkes iki akçe versin." (Tarık Buğra)
  9. Doğacak bebek
  10. Yüklük
    • "Haydi şu yüke giriver!.." (Sait Faik Abasıyanık)

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü