Başında k olan 4 harfli 164 kelime var. K harfi ile başlayan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe ile ilgili araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde k harfi olan kelimeler listesine ya da sonu k harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz.
Karmaşık harflerden başında k bulunan kelimeleri bulmak için Kelime Bulma Makinesi'ni kullanabilirsiniz.
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- KITA
 - 
    
Kelime Kökeni : Arapça
- 
                        [isim]
                    
                        Yeryüzündeki altı büyük kara parçasından her biri, ana kara
                    
                    
- "Avrupa kıtası."
 
 - 
                    
                        Askerlerin bir komutanın emrinde bir araya gelmesinden oluşan birlik
                    
                    
- "Trakya'da, Anadolu'dan gelecek yeni kıtalara intizar edilmektedir." (Falih Rıfkı Atay)
 
 - 
                    
                        Dörtlük
                    
                    
- "Abdülkadir Efendi'nin yazdığı tarih kıtasını aynen buraya geçirmekte bir fayda yok." (Burhan Felek)
 
 - 
                    
                        Parça, tane
                    
                    
- "İki kıta mektup."
 
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Yeryüzündeki altı büyük kara parçasından her biri, ana kara
                    
                    
 - KOMİ
 - 
    
Kelime Kökeni : Fransızca
- 
                        [isim]
                    
                        Otel, pansiyon vb. yerlerde çalışan hizmetli
                    
                    
 - 
                    
                        Lokantalarda garson yardımcısı
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Otel, pansiyon vb. yerlerde çalışan hizmetli
                    
                    
 - KÜME
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Tümsek biçimindeki yığın
                    
                    
 - 
                    
                        Birbirine benzer veya aynı cinsten olan şeylerin oluşturduğu bütün, takım, öbek, grup
                    
                    
- "Tarla kuşları Mustafa'nın sabanı altından yeni kurtulmuş olan kaba çığır üzerine kümeyle konarak buldukları tohumlara gaga çalmakta idiler." (Nabizade Nazım)
 
 - 
                    
                        Tomar
                    
                    
 - 
                    
                        Bir sınıfta öğrencilerin, belli bir eğitim ve öğretim amacıyla bir süre için oluşturdukları takım veya öbek
                    
                    
 - 
                    
                        Takımların durum ve nitelikleri göz önünde bulundurularak belli sayıdaki takımdan oluşturulan topluluk, lig
                    
                    
 - 
                    
                        Koşularda, kendiliğinden oluşan yarışçı gruplarının her biri
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Tümsek biçimindeki yığın
                    
                    
 - KİMİ
 - 
    
- 
                        [zamir]
                    
                        Birtakımı, bazısı, kimisi
                    
                    
- "Kimi su çeker, kimi sebze ayıklar, kimi yufka açar, çamaşır yıkar..." (Necati Cumalı)
 
 - 
                        [sıfat]
                    
                        Bazı (canlı varlıklar için)
                    
                    
- "Kimi çocuklar."
 
 
 - 
                        [zamir]
                    
                        Birtakımı, bazısı, kimisi
                    
                    
 - KÖLE
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Savaşta tutsak alınan, yabancı ülkelerden zorla kaçırılıp özgürlükten yoksun bırakılan veya başkasından satın alınan erkek, kul, esir, abd
                    
                    
 - 
                    
                        Birinin emri altında bulunan, özgür olmayan kimse
                    
                    
- "Oğlum köleniz."
 
 - 
                    
                        Herhangi bir şeye aşırı derecede bağlı olan kimse
                    
                    
- "İçkinin kölesi. Paranın kölesi."
 
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Savaşta tutsak alınan, yabancı ülkelerden zorla kaçırılıp özgürlükten yoksun bırakılan veya başkasından satın alınan erkek, kul, esir, abd
                    
                    
 - KUZU
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Koyun yavrusu
                    
                    
- "Belki beş kuzunun derisinden yapılmış, siyah bir kalpak." (Ömer Seyfettin)
 - "... sabık komiserin sahiden bir komisermiş gibi tavır aldığı anlarda kadın kuzu kesilirdi." (Halide Edip Adıvar)
 - "Kuzum, şu kalemi verir misin?"
 - "Kuzum anne, doktora etki yapma!" (Halide Edip Adıvar)
 
 - 
                    
                        Bir meyve ve sebzeye bitişik olan küçük meyve veya sebze
                    
                    
 - 
                        [sıfat]
                    
                        Kuzu etinden yapılmış olan (yiyecek)
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Koyun yavrusu
                    
                    
 - KETE
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Yağlı, mayalı veya mayasız hamurdan yapılan çörek
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Yağlı, mayalı veya mayasız hamurdan yapılan çörek
                    
                    
 - KAME
 - 
    
Kelime Kökeni : Fransızca
- 
                        [isim]
                    
                        Değişik renkli üst üste iki katmandan oluşan ve üstteki katmanına kabartma bir desen yapılan değerli taş
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Değişik renkli üst üste iki katmandan oluşan ve üstteki katmanına kabartma bir desen yapılan değerli taş
                    
                    
 - KURT
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Köpekgillerden, Avrupa, Asya ve Kuzey Amerika'da yaşayan, postu gri sarı renkli, yırtıcı, etçil memeli hayvan (Canis lupus)
                    
                    
- "Kurdun oğlu akıbet kurt olur, demiş ve bu söz beş muallimin meslek ve ilim haysiyetine dokunmuştur." (Reşat Nuri Güntekin)
 
 - 
                    
                        Bir yeri, bir şeyi iyi bilen
                    
                    
 - 
                        [sıfat]
                    
                        İşini iyi bilen, aldanmaz, kurnaz
                    
                    
- "Deminden beri sus pus olmuş, fırsat bekleyen kurt müşterilerin ilk defa sesi duyuluyor." (Haldun Taner)
 
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Köpekgillerden, Avrupa, Asya ve Kuzey Amerika'da yaşayan, postu gri sarı renkli, yırtıcı, etçil memeli hayvan (Canis lupus)
                    
                    
 - KULA
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Gövdesi sarı veya kirli sarı renkte, yele, kuyruk ve bacağın alt kısmındaki kılların koyu renkte olduğu at donu
                    
                    
 - 
                        [sıfat]
                    
                        Bu renkte olan (at)
                    
                    
- "Yanında dizgini boynuna bırakılmış bir kula at vardı." (Reşat Nuri Güntekin)
 
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Gövdesi sarı veya kirli sarı renkte, yele, kuyruk ve bacağın alt kısmındaki kılların koyu renkte olduğu at donu
                    
                    
 - KOFA
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Hasır otu
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Hasır otu
                    
                    
 - KÜNH
 - 
    
Kelime Kökeni : Arapça
- 
                        [isim]
                    
                        Öz, kök, içyüz
                    
                    
- "Bu şiirin künhü dimağla, gözle görülmez, yalnız kalple anlaşılır." (Yahya Kemal Beyatlı)
 
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Öz, kök, içyüz
                    
                    
 - KÜNK
 - 
    
Kelime Kökeni : Farsça
- 
                        [isim]
                    
                        Pişmiş toprak veya betondan yapılmış kalın su borusu, büz
                    
                    
- "Bir gün bu künklerin bir tanesinin, bir yerinden delinmiş olduğu görülür." (Sait Faik Abasıyanık)
 
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Pişmiş toprak veya betondan yapılmış kalın su borusu, büz
                    
                    
 - KANİ
 - 
    
Kelime Kökeni : Arapça
- 
                        [sıfat]
                    
                        Kanmış, inanmış
                    
                    
- "Şahsi vaziyetini kabil olduğu kadar iyileştirmek lüzumuna kuvvetle kani idi." (Abdülhak Şinasi Hisar)
 
 
 - 
                        [sıfat]
                    
                        Kanmış, inanmış
                    
                    
 - KOŞA
 - 
    
- 
                        [sıfat]
                    
                        Çift, eş, ikiz
                    
                    
- "Koşa badem sığmayan dar ağızlım." (Dede Korkut)
 
 - 
                        [zarf]
                    
                        Hep birlikte
                    
                    
 
 - 
                        [sıfat]
                    
                        Çift, eş, ikiz
                    
                    
 - KEME
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Büyük sıçan
                    
                    
 - 
                    
                        Domalan
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Büyük sıçan
                    
                    
 - KESE
 - 
    
Kelime Kökeni : Farsça
- 
                        [isim]
                    
                        Cepte taşınan, içine para, tütün vb. konulan, kumaştan veya örgüden küçük torba
                    
                    
- "Boynundan bir kese çıkardı fakat içine bakmadan ani bir fikirle yüzü kızardı." (Halide Edip Adıvar)
 - "Balo ve kokteyl partisine bir davetiye alabilmek için keselerinin ağzını açmak kifayet etmezse avuçlarını açarlar." (Halide Edip Adıvar)
 - "Bunda benim keseme bir girecek yok ki sana yalan söyleyeyim." (Memduh Şevket Esendal)
 - "Böylece Tecirlilerin yanına varan bir hoca, kesesini pek çok doldururmuş." (Salâh Birsel)
 
 - 
                        [sıfat]
                    
                        Bu küçük torba miktarında olan
                    
                    
- "Üç kese tütün."
 
 - 
                    
                        Bazı şeylerin üzerine geçirilen, kumaştan çanta biçiminde kap
                    
                    
- "Kur'an kesesi."
 
 - 
                    
                        Yıkanırken kir çıkartmak için ele geçirilen, vücudu ovmaya yarayan, bürümcükten, cep biçiminde bez
                    
                    
 - 
                    
                        Bir kimsenin mal varlığı
                    
                    
- "Bu sadeleşme vücut ve keseye daha elverişli idi." (Falih Rıfkı Atay)
 
 - 
                    
                        Organizmanın bazı boşlukları
                    
                    
 - 
                    
                        Su bitkilerinde içi hava ile dolu olan ve bitkinin suda yüzer durumda kalmasını sağlayan şişkinlik
                    
                    
 - 
                    
                        Beş yüz kuruşluk para birimi
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Cepte taşınan, içine para, tütün vb. konulan, kumaştan veya örgüden küçük torba
                    
                    
 - KARS
 - ...
 - KAMU
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Halk hizmeti gören devlet organlarının tümü
                    
                    
 - 
                    
                        Bir ülkedeki halkın bütünü, halk, amme
                    
                    
- "Çevre koruması sorunları İsveç kamusunun bilincine ve hatta bilinçaltına sinmiş." (Haldun Taner)
 
 - 
                        [sıfat]
                    
                        Hep, bütün
                    
                    
- "Biz kimseye kin tutmayız / Kamu âlem birdir bize." (Yunus Emre)
 
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Halk hizmeti gören devlet organlarının tümü
                    
                    
 - KAİM
 - 
    
Kelime Kökeni : Arapça
- 
                        [sıfat]
                    
                        Başka bir şeyin yerine geçen
                    
                    
- "Altın para yerine kâğıt para kaim oldu."
 
 - 
                    
                        Ayakta duran, var olan
                    
                    
- "Varlığımız onunla kaim."
 
 - 
                    
                        Her zaman var olan (Tanrı)
                    
                    
 
 - 
                        [sıfat]
                    
                        Başka bir şeyin yerine geçen