Sonunda in olan 5 harfli 89 kelime var. İN ile biten kelimeler listesini inceleyerek aradığınız kelimeleri bulabilirsiniz. Türkçe araştırmalarınızda, scrabble oyununda bu kelimeleri kullanabilirsiniz. Ayrıca İçinde in olan kelimeler listesine ya da başında in olan kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, işlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- EŞKİN
-
-
[isim]
Atın bir tür hızlı yürüyüşü
- "At, eşkinle beş on dakikada gittiği yolu, dörtnala, bir iki dakikada geldi." (Memduh Şevket Esendal)
-
[sıfat]
Böyle yürüyen (at)
- "Eşkin bir at."
-
[zarf]
Böyle bir yürüyüşle
- "Eşkin gitmek."
-
[isim]
Atın bir tür hızlı yürüyüşü
- ERMİN
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Kakım
-
[isim]
Kakım
- ÖRCİN
-
-
[isim]
İp merdiven
-
[isim]
İp merdiven
- PİSİN
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Yüzme havuzu
- "Sadece kıyıdaki lüks klüpte bir pisin vardı." (Çetin Altan)
-
[isim]
Yüzme havuzu
- ÇETİN
-
-
[sıfat]
Amaçlanan duruma getirilmesi, elde edilmesi, çözümlenmesi, işlenmesi güç veya engeli çok olan, zor, müşkül
- "Bu karar aileyi bozup dağıtacak şiddetli, çetin bir karar olabilir mi?" (Memduh Şevket Esendal)
-
[sıfat]
Amaçlanan duruma getirilmesi, elde edilmesi, çözümlenmesi, işlenmesi güç veya engeli çok olan, zor, müşkül
- GELİN
-
-
[isim]
Evlenmek için hazırlanmış, süslenmiş kız veya yeni evlenmiş kadın
- "Bin türlü dedikodu içinde ben oraya gelin gittim." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
- "Bu küçük armağanın anlamı, günü gelince kendisi gibi telli duvaklı gelin olması için uğur getirmesi dileğiydi gelinin." (Necati Cumalı)
-
Aileye evlenme yoluyla girmiş olan kadın
-
[isim]
Evlenmek için hazırlanmış, süslenmiş kız veya yeni evlenmiş kadın
- KİNİN
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Kınakınadan elde edilen ve sıtmanın tedavisinde kullanılan beyaz alkaloit, kinin sülfatı
- "İkinci gün sıtmadan şüphelendik, kuvvetli dozda kinin verdik." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[isim]
Kınakınadan elde edilen ve sıtmanın tedavisinde kullanılan beyaz alkaloit, kinin sülfatı
- KİTİN
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Eklem bacaklıların ve kabukluların örteneğini oluşturan, bazı mantar ve likenlerde de rastlanan, dayanıklı ve esnek organik madde
-
[isim]
Eklem bacaklıların ve kabukluların örteneğini oluşturan, bazı mantar ve likenlerde de rastlanan, dayanıklı ve esnek organik madde
- LİNİN
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Hücre çekirdeğinde bulunan ve kromatin tanelerini taşıyan ağ biçimindeki ipliksi yapı
-
[isim]
Hücre çekirdeğinde bulunan ve kromatin tanelerini taşıyan ağ biçimindeki ipliksi yapı
- ERBİN
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Erbiyum oksit (Er2O3) veya erbiyum hidroksit, Er(OH)2
-
[isim]
Erbiyum oksit (Er2O3) veya erbiyum hidroksit, Er(OH)2
- YAKİN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Sağlam, kesin bilgi
-
Bir şeyi iyice, kesinlikle bilme
-
[isim]
Sağlam, kesin bilgi
- CENİN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Dölüt
-
[isim]
Dölüt
- ÇİĞİN
-
-
[isim]
Omuz
-
[isim]
Omuz
- KAHİN
- ...
- BOBİN
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Makara
-
Fotoğraf filmi rulosu
- "Ama bobin bittiği için kamera kendisini bile görüntüleyememiştir." (Salâh Birsel)
-
Tampon silindiri veya mihver boru etrafına sarılmış kâğıt veya kartonun sürekli uzunluğu
-
İçinden elektrik akımı geçebilen yalıtılmış tel ile bu telin sarılı bulunduğu silindirden oluşan aygıt
-
[isim]
Makara
- PEKİN
- ...
- SAKİN
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Hareket etmeyen, kımıldamayan
-
Durgun, dingin
- "Mümkün olduğu kadar sakin olmaya çalışarak tekrar masasına döndü." (Haldun Taner)
-
Sessiz
- "Dinlenmek için otelimizden daha sakinini bulacağınızı ummam." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Kimseyi rahatsız etmeyen, kızgınlık göstermeyen
-
Huysuzluğu, rahatsızlığı azalmış veya geçmiş
- "Sesi dinlediği müddetçe sakin ve uslu duruyordu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Bir yerde oturan
- "Sakinleri Müslümanlardan ibaret olan semtte, bakkal dükkânı, günün her saatinde dolup boşalır." (Samiha Ayverdi)
-
[sıfat]
Hareket etmeyen, kımıldamayan
- DERİN
-
-
[sıfat]
Dibi yüzeyinden veya ağzından uzak olan
- "Genç kız onun kırık dişli ağzının içindeki derin karanlığa bakıyor." (Ömer Seyfettin)
-
Yüzeyden içeri inen
-
Kendi türünde çok gelişmiş, en ileri durumda olan
- "Derin bir bilgin."
-
Yoğun
- "Bu büyük köşkü derin bir sessizlik kapladı." (Memduh Şevket Esendal)
-
Uzun süren
- "Bir iki derin nefesten sonra teneffüsünün ritmi düzeldi." (Peyami Safa)
-
Ayrıntıya önem verilerek hazırlanan
- "Üzerindeki tesirleri ölçmek için derin tetkikler yapmak lazımdır." (Falih Rıfkı Atay)
-
İçten gelen
- "Derin saygılar. Derin bir sevgi."
-
Uyanılması güç, ağır (uyku)
-
[isim]
Dip
- "Körfezdeki dalgın suya bir bak göreceksin / Geçmiş gecelerden biri durmakta derinde." (Yahya Kemal Beyatlı)
-
[sıfat]
Dibi yüzeyinden veya ağzından uzak olan
- KUZİN
-
Kelime Kökeni : Fransızca
-
[isim]
Teyze, dayı, hala veya amcanın kız çocuğu, kız yeğen, böle
-
[isim]
Teyze, dayı, hala veya amcanın kız çocuğu, kız yeğen, böle
- KESİN
-
-
[sıfat]
Şüphe ve duraksamaya yer bırakmayan veya geri dönülmeyen, değişmez, mutlak, kati, maktu
- "Sevmem kesin sözleri, bir kesin söz duydum mu tersine söylemek gelir içimden." (Nurullah ataç)
-
[zarf]
Kesinlikle
-
[sıfat]
Şüphe ve duraksamaya yer bırakmayan veya geri dönülmeyen, değişmez, mutlak, kati, maktu