İçinde ıs olan 7 harfli 80 kelime var. İçerisinde IS bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ıs olan kelimeler listesine ya da Sonu ıs ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- KISARAK
-
-
[sıfat]
Biraz kısa, kısaca
- "Kısarak boylu, kara kuru Nadir Hanım'ın yerinde şimdi şişman denilecek kadar etlenmiş bir hanım var." (Memduh Şevket Esendal)
-
[zarf]
Kısa süreli
- "Giyinip kuşanmak, nişanları takmak, süslenmek de başkaları görsün diyedir. Bunun için karşılama törenleri kısarak olur." (Memduh Şevket Esendal)
-
[sıfat]
Biraz kısa, kısaca
- ISLATIŞ
-
-
[isim]
Islatma işi veya biçimi
-
[isim]
Islatma işi veya biçimi
- MISIRCI
-
-
[isim]
Mısır yetiştiren veya satan kimse
-
[isim]
Mısır yetiştiren veya satan kimse
- KISAYOL
- ...
- ISIRMAK
-
-
[-i]
Dişleri arasına alıp sıkmak
- "Dolu bir kadeh içti ve meze yerine alt dudağını ısırdı." (Aka Gündüz)
- "Isıracak köpek dişlerini göstermezmiş zaten, ne zaman iyisini gördük?" (Emine Işınsu)
-
[nsz]
Dişleriyle koparmak
- "Koparın bir tane de ısırın bakın..." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Rüzgâr sert esmek, keskin bir biçimde etkilemek
- "Ayaz insanın yüzünü ısırıyordu." (Tarık Buğra)
-
Kumaş dalamak, kaşındırmak
-
[-i]
Dişleri arasına alıp sıkmak
- KISIKÇA
-
-
[sıfat]
Biraz kısılmış
- "Halide'yi ararken mutfakta kısıkça sesli, başı yazma yemeni, sırtı örme hırkalı ihtiyarca bir hanımla karşılaştık." (Memduh Şevket Esendal)
-
[zarf]
Biraz kısılmış olarak
-
[sıfat]
Biraz kısılmış
- KISITLI
-
-
[sıfat]
Kısıtlanmış, kısıt altına alınmış, mahcur
- "En az ilkokul mezunu olmayanlar, kısıtlılar... milletvekili seçilemezler." (Anayasa)
-
Sınırlanmış
-
[sıfat]
Kısıtlanmış, kısıt altına alınmış, mahcur
- KISKANÇ
-
-
[sıfat]
Kıskanma huyunda olan (kimse), günücü, hasetçi, hasut
- "İlk tanıştığımız günlerde ben kıskanç ve fenaydım." (Peyami Safa)
-
[sıfat]
Kıskanma huyunda olan (kimse), günücü, hasetçi, hasut
- ISIRTMA
-
-
[isim]
Isırtmak işi
- "Evde bacağımı ısırtmaya çalışırken, köpek kızıp neferin elini ısırmaz mı?" (Ömer Seyfettin)
-
[isim]
Isırtmak işi
- ISKARTA
-
Kelime Kökeni : İtalyanca
-
[isim]
Bazı iskambil oyunlarında kullanılması gerekmediğinden bir yana bırakılan kâğıtlar
- "Sekiz balya tütününden bir ya da iki balyasını ıskartaya ayırabileceklerini aklından geçirmeye başladı eksperlerin." (Necati Cumalı)
- "Orada, kim bilir neden ve nasıl, işe yaramaz diye ıskartaya çıkardığı bir sürü film tepeleme yığılı." (Atilla İlhan)
-
Herhangi bir nedenle değerini yitirmiş mal
- "Fakat öyle ki ıskartaya verdiği fiyat da öbür firmaların verdiği fiyattan yüksekti." (Necati Cumalı)
-
[isim]
Bazı iskambil oyunlarında kullanılması gerekmediğinden bir yana bırakılan kâğıtlar
- KISADAN
- ...
- KISILIŞ
-
-
[isim]
Kısılma işi veya biçimi
-
[isim]
Kısılma işi veya biçimi
- ASKISIZ
-
-
[sıfat]
Askısı olmayan
-
[sıfat]
Askısı olmayan
- KISINMA
-
-
[isim]
Kısınmak işi
-
[isim]
Kısınmak işi
- İNKISAM
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Bölünme, taksim edilme
-
Parçalanma
-
[isim]
Bölünme, taksim edilme
- AÇKISIZ
-
-
[sıfat]
Açkı yapılmamış, perdahlanmamış, perdahsız
-
[sıfat]
Açkı yapılmamış, perdahlanmamış, perdahsız
- KISACIK
-
-
Çok kısa
- "Kısacık haberi yutarcasına okumuş." (Atilla İlhan)
-
Çok kısa
- FISKİYE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Suyu yukarıya doğru, türlü biçimlerde fışkırtan ağızlık, fışkırık
- "Bu fıskiyenin sularını yıllarca neşeden çağıldar gibi duymuştum." (Abdülhak Şinasi Hisar)
-
[isim]
Suyu yukarıya doğru, türlü biçimlerde fışkırtan ağızlık, fışkırık
- IPISLAK
-
-
[sıfat]
Çok ıslak, her yanı ıslak
- "Bütün bedeni terden suya batıp çıkmış gibi ıpıslak olmuştu." (Yahya Kemal)
-
[sıfat]
Çok ıslak, her yanı ıslak
- ISITMAK
-
-
[-i]
Sıcak duruma getirmek
- "Bak buraya, dedim, mangalda çay var, istersen ısıtır, içersin." (Memduh Şevket Esendal)
-
Çekici, olumlu, hoş bir duruma getirmek
- "Orada kapkaranlık, soğuk geceleri ısıtan bir aydınlık vardı." (Sait Faik Abasıyanık)
-
[-i]
Sıcak duruma getirmek