İçinde ın olan 6 harfli 114 kelime var. İçerisinde IN bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ın olan kelimeler listesine ya da Sonu ın ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- ASINTI
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Bir işi hemen yapmayıp bekleterek geri bırakma, tehir, tavik
                    
                    
- "İşi asıntıya bıraktı. İş asıntıda kaldı."
 
 - 
                    
                        Birini tedirgin edecek kadar üzerine düşme
                    
                    
 - 
                    
                        Sırnaşan, tebelleş olan kimse
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Bir işi hemen yapmayıp bekleterek geri bırakma, tehir, tavik
                    
                    
 - KASINÇ
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Bir veya birkaç kasın irade dışı, ağrılı ve geçici olarak kasılması, kramp
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Bir veya birkaç kasın irade dışı, ağrılı ve geçici olarak kasılması, kramp
                    
                    
 - ALINMA
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Alınmak işi
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Alınmak işi
                    
                    
 - LAPÇIN
 - 
    
Kelime Kökeni : Farsça
- 
                        [isim]
                    
                        Tabanı meşinden olan mest, edik
                    
                    
- "Sarığı ile cübbesi ve lapçınları ile tam bir hoca efendi idi." (Tarık Buğra)
 
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Tabanı meşinden olan mest, edik
                    
                    
 - SARGIN
 - 
    
- 
                        [zarf]
                    
                        İçten, yürekten
                    
                    
 
 - 
                        [zarf]
                    
                        İçten, yürekten
                    
                    
 - HIRÇIN
 - 
    
- 
                        [sıfat]
                    
                        Belirli bir sebebi olmadan sinirlenip huysuzluk eden (kimse)
                    
                    
- "Hayriye Hanım, kırk beş yaşlarında, kara yüzlü, hırçın tavırlı, ufak tefek bir kadındı." (Reşat Nuri Güntekin)
 
 - 
                    
                        Tiz, öfkeli (ses)
                    
                    
 
 - 
                        [sıfat]
                    
                        Belirli bir sebebi olmadan sinirlenip huysuzluk eden (kimse)
                    
                    
 - KARGIN
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Eriyen karların oluşturduğu akarsu
                    
                    
 - 
                    
                        Karla karışık yağan yağmur
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Eriyen karların oluşturduğu akarsu
                    
                    
 - YANGIN
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Zarara yol açan büyük ateş
                    
                    
- "Yangın yaklaştığı için yaverleri ve dostları telaşta idi." (Falih Rıfkı Atay)
 - "Bey, bana teselli verecek yerde sen de yangına körükle gidiyorsun." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
 
 - 
                    
                        Hastalıkta ateş
                    
                    
 - 
                    
                        Coşkunluk
                    
                    
 - 
                        [sıfat]
                    
                        Tutkun, düşkün, âşık
                    
                    
- "Haydi ben kumar yangınıyım fakat senin vaziyetin benimkinden daha vahim." (Mahmut Yesari)
 
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Zarara yol açan büyük ateş
                    
                    
 - CAYGIN
 - 
    
- 
                        [sıfat]
                    
                        Vazgeçip işin ardını bırakan
                    
                    
 - 
                    
                        Dönek
                    
                    
 
 - 
                        [sıfat]
                    
                        Vazgeçip işin ardını bırakan
                    
                    
 - FINDIK
 - 
    
Kelime Kökeni : Arapça
- 
                        [isim]
                    
                        Kayıngillerden, kuzey yarım kürenin ılık yerlerinde ve yurdumuzun genellikle Doğu Karadeniz bölgesinde yetişen, boyu 6-7 m, yaygın tepeli bir ağaççık (Corylus avellana)
                    
                    
 - 
                    
                        Bu ağaççığın sert bir kabuk içinde bulunan yağlı, nişastalı ürünü
                    
                    
 - 
                    
                        Hileli zar
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Kayıngillerden, kuzey yarım kürenin ılık yerlerinde ve yurdumuzun genellikle Doğu Karadeniz bölgesinde yetişen, boyu 6-7 m, yaygın tepeli bir ağaççık (Corylus avellana)
                    
                    
 - KAÇKIN
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Bir yerden veya bir işten kaçmış kimse
                    
                    
- "Doktor kaçkını nice manyaklar içinde, narsist kompleksine müptela olanlar sandığınızdan çoktur." (Haldun Taner)
 
 - 
                    
                        İnsanlardan uzak duran, insan içine çıkmak istemeyen kimse
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Bir yerden veya bir işten kaçmış kimse
                    
                    
 - AKINCI
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Düşman ülkesine akın yapan savaşçı
                    
                    
- "Pencap vadilerine yerleşen akıncılar ana yurtlarını unutuverdiler." (Hüseyin Cahit Yalçın)
 
 - 
                    
                        İleri uç oyuncusu
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Düşman ülkesine akın yapan savaşçı
                    
                    
 - ISINIŞ
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Isınma işi veya biçimi
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Isınma işi veya biçimi
                    
                    
 - TINMAK
 - 
    
- 
                        [nsz]
                    
                        Önemsemek, önem vermek, takmak
                    
                    
- "Adam hiç tınmadı, cıgarasından derin bir soluk aldı." (Atilla İlhan)
 
 - 
                    
                        Ses çıkarmak
                    
                    
- "Onun tınmadığını görünce elini boru yapıp bağırdı." (Haldun Taner)
 
 
 - 
                        [nsz]
                    
                        Önemsemek, önem vermek, takmak
                    
                    
 - DARGIN
 - 
    
- 
                        [sıfat]
                    
                        Darılmış olan, küskün
                    
                    
- "Hasan Ağa büyük oğlu ile dargındı." (Sait Faik Abasıyanık)
 - "Bu olaydan sonra benimle aylarca dargın durdu." (Reşat Nuri Güntekin)
 
 - 
                    
                        Soğuk, ilgisiz
                    
                    
- "Annem, bahçe kapısında beni iki dargın kelime ile karşıladı." (Yusuf Ziya Ortaç)
 
 
 - 
                        [sıfat]
                    
                        Darılmış olan, küskün
                    
                    
 - KAKINÇ
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Öfke, kızgınlık
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Öfke, kızgınlık
                    
                    
 - KINNAP
 - 
    
Kelime Kökeni : Arapça
- 
                        [isim]
                    
                        Kaba şeyler dikmeye, bağlamaya yarayan ince sicim veya kalın iplik
                    
                    
- "Onları arkadan kınnapla bağlamıştı." (Sait Faik Abasıyanık)
 
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Kaba şeyler dikmeye, bağlamaya yarayan ince sicim veya kalın iplik
                    
                    
 - CINCIK
 - 
    
- 
                        [isim]
                    
                        Bardak, kadeh, tabak vb. sırçadan veya porselenden yapılan şeyler, züccaciye
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Bardak, kadeh, tabak vb. sırçadan veya porselenden yapılan şeyler, züccaciye
                    
                    
 - KIYGIN
 - 
    
- 
                        [sıfat]
                    
                        Mağdur
                    
                    
 
 - 
                        [sıfat]
                    
                        Mağdur
                    
                    
 - HINZIR
 - 
    
Kelime Kökeni : Arapça
- 
                        [isim]
                    
                        Domuz
                    
                    
 - 
                        [sıfat]
                    
                        Katı yürekli, kötü düşünen, gaddar
                    
                    
- "Bırak beni ... Şu hınzırı geberteceğim diyordu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
 
 - 
                        [sıfat]
                    
                        Genellikle hoşa giden bir davranışta bulunan (kimse)
                    
                    
- "Dilber'de bir kurum, bir eda. Bir de güzelleşti hınzır." (Sait Faik Abasıyanık)
 
 - 
                        [sıfat]
                    
                        Kurnaz, içten pazarlıklı olan
                    
                    
 
 - 
                        [isim]
                    
                        Domuz