İçinde ık olan 6 harfli 177 kelime var. İçerisinde IK bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ık olan kelimeler listesine ya da Sonu ık ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- ALPLIK
-
-
[isim]
Alp olma durumu, yiğitlik, kahramanlık
-
[isim]
Alp olma durumu, yiğitlik, kahramanlık
- BATÇIK
- ...
- KIRLIK
-
-
[isim]
Kır olan yer, şehir dışında açıklık yer
- "Etrafı kırlık, mezarlık, uzun bir yoldan gidiyorduk." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
[isim]
Kır olan yer, şehir dışında açıklık yer
- AMALIK
- ...
- PAKLIK
-
-
[isim]
Temizlik
-
[isim]
Temizlik
- KAVLIK
-
-
[isim]
İçine genellikle kav konulan torba veya kap
-
[isim]
İçine genellikle kav konulan torba veya kap
- IKINTI
-
-
[isim]
ıkınma işi
-
[isim]
ıkınma işi
- ANILIK
-
-
[sıfat]
Anı özelliği taşıyan
-
[isim]
İçine hatıraların yazıldığı defter, hatıra defteri
-
[sıfat]
Anı özelliği taşıyan
- ALAÇIK
-
-
[isim]
Üzeri dal ve hasırla örtülmüş kulübe, çardak
-
Keçeden yapılan çadır
-
[isim]
Üzeri dal ve hasırla örtülmüş kulübe, çardak
- KITLIK
-
-
[isim]
Kıt olma durumu, ihtiyaca yetmeyecek kadar azlık, az ve zor bulunma
- "Toprak darlığı, ham madde kıtlığı ve nüfus artışı..." (Falih Rıfkı Atay)
-
Kuraklık, savaş vb. nedenlerle ürünün yetişmemesi ve bundan doğan açlık
- "Memleketi kavuran kıtlık buranın semtine uğramamıştır." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)
-
Yiyecek maddelerinde görülen darlık
-
Duygu, söz vb.nde azlık
-
[isim]
Kıt olma durumu, ihtiyaca yetmeyecek kadar azlık, az ve zor bulunma
- LAZLIK
- ...
- ÇAYLIK
-
-
[isim]
Çay ağaççıklarının yetiştiği yer
-
[sıfat]
Çay için kullanılan
- "Çaylık şeker."
-
[isim]
Çay ağaççıklarının yetiştiği yer
- NATIKA
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Düşünüp söyleme yeteneği
-
Düzgün ve iyi konuşma yeteneği
-
[isim]
Düşünüp söyleme yeteneği
- YASMIK
-
-
[isim]
Mercimek
-
[isim]
Mercimek
- CIRNIK
-
-
[isim]
Set duvarlarında su akacak delik
-
[isim]
Set duvarlarında su akacak delik
- DAĞLIK
-
-
[sıfat]
Birçok dağın bulunduğu, dağlarla kaplı (bölge)
-
[sıfat]
Birçok dağın bulunduğu, dağlarla kaplı (bölge)
- TIKAMA
-
-
[isim]
Tıkamak işi
- "Saçını çekip burnuna pamuk tıkamaya uğraşıyorlardı." (Haldun Taner)
-
[isim]
Tıkamak işi
- FINDIK
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Kayıngillerden, kuzey yarım kürenin ılık yerlerinde ve yurdumuzun genellikle Doğu Karadeniz bölgesinde yetişen, boyu 6-7 m, yaygın tepeli bir ağaççık (Corylus avellana)
-
Bu ağaççığın sert bir kabuk içinde bulunan yağlı, nişastalı ürünü
-
Hileli zar
-
[isim]
Kayıngillerden, kuzey yarım kürenin ılık yerlerinde ve yurdumuzun genellikle Doğu Karadeniz bölgesinde yetişen, boyu 6-7 m, yaygın tepeli bir ağaççık (Corylus avellana)
- HASLIK
- ...
- ÇIKMAK
-
-
[-den]
İçeriden dışarıya varmak, gitmek
- "Ortalık ağarırken bir arkadaşımla yorgun adımlarla konaktan çıktık." (Falih Rıfkı Atay)
-
[nsz]
Elde edilmek, sağlanmak, istihsal edilmek
- "Bu mülakatımızdan esaslı bir netice çıkmadı." (Atatürk)
-
[nsz]
Bir meslek veya bilim kurumunda okuyup yetişmek, mezun olmak
- "Çiçeği burnunda subay çıkar çıkmaz, ben size bir emir eri bulurum." (Haldun Taner)
-
Bulunduğu yeri bırakıp başka yere geçmek, taşınmak, ayrılmak, ilgisini kesmek
- "Yeni evimizden çıkıp eski evimize taşındık." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Süresi dolduğunda ayrılmak
- "Daireden çıkmak. Hastaneden çıkmak. Cezaevinden çıkmak."
-
[nsz]
Yapılmak, yürümek
- "Bu dairede işler kolay çıkmaz."
-
Yetişecek ölçüde olmak
- "Bu kumaştan bir palto çıkar mı?"
-
Eksilmek
- "Dörtten iki çıkarsa..."
-
Meydana gelmek
- "Uygunsuz dediğim vakalardan biri bir salon oyunu yüzünden çıkmıştır." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[nsz]
Sıyrılmak, ayrılmak
- "Bebeğin patiği çıktı."
-
[nsz]
Herhangi bir durumda olduğu anlaşılmak
- "Borçlu çıkmak. Kârlı çıkmak. Alacaklı çıkmak."
-
Bir durumla ilgili niteliklerini yitirmek, bir durumdan başka bir duruma geçmek
- "Çok sonra öğrenecek bunu. Çok sonra, çocukluktan çıkıp kocaman adam olduktan sonra." (Tarık Dursun K)
-
[-i]
Bir şeyin yukarısına doğru yürümek
- "Uzun, dik merdivenli bir yokuşu çıktık." (Refik Halit Karay)
-
[-de]
Bir inceleme, bir araştırma sonucu bulmak
- "Sularda bakteri çıktı."
-
[-e]
Yetkili birinin makamına iş için gitmek
- "Başkana çıkmak."
-
[-e]
Talihine veya payına düşmek, isabet etmek, vurmak
- "Arkadaşa piyango çıkmış. Bize yine gezi çıktı. Bu işten size de bir şey çıkar."
-
[-e]
Gitmek, koyulmak
- "Yola çıkmadan evvel eve gitmek, uyumak istedim." (Memduh Şevket Esendal)
-
[nsz]
Bir konu yetkililerce karara bağlanmak
-
[-e]
Birdenbire görünmek
- "Neden hiçbir korsan filosu önümüze çıkamadı?" (Feridun Fazıl Tülbentçi)
-
[-e]
Mal olmak
- "Bu ev dört milyara çıktı."
-
[-e]
Oyunda herhangi bir rolü oynamak
- "Arsız ve aptal mahalle çocuğu rolüne çıkmıştı." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
-
[-e]
Bir yere ulaşmak, varmak
- "Karşı kaldırıma geçtiler, sağa sola saptılar, demir yoluna çıktılar." (Memduh Şevket Esendal)
-
[-e]
Karaya ayak basmak
- "1919 senesi Mayısının on dokuzuncu günü Samsun'a çıktım." (Atatürk)
-
[nsz]
Yayılmak, duyulmak
- "Başından beri gazetelerde enstitü hakkında havadisler çıkıyordu." (Ahmet Hamdi Tanpınar)
-
[nsz]
Olmak, bulunmak, var olmak
- "Bayramın son günü her iki kadının da işleri çıkmıştı." (Osman Cemal Kaygılı)
-
[-e]
Bir iddia ile ortalıkta görünmek
- "Sen onun karşısına çapkın bir adam gibi çıktın." (Peyami Safa)
-
[-den]
Yayılmak
- "Lağımdan pis kokular çıkıyor."
-
[-e]
Karşı gelebilmek, boy ölçüşmek
- "Güreşte ona çıkacak kimse yok."
-
[-e]
Bulaşmak
- "Kravatın boyası gömleğe çıktı."
-
[-i]
Binaya kat eklemek
- "Evin ikinci katını çıkmadan havalar bozuldu."
-
[-e]
Bir sebeple bulunulan yerden ayrılmak
- "Bu kahveden sıkıldın, ötekine çıkarsın, anladın mı?" (Memduh Şevket Esendal)
-
[nsz]
Niteliği sonradan anlaşılmak
- "Eyvah, bu da ötekiler gibi soysuz çıktı. İstemem artık gözüm görmesin, soğudum, iğrendim. Atın evimden dışarı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[nsz]
Davranışta herhangi bir niteliği bulunmak
- "Akıllı çıktı da arkadaşına uymadı."
-
[nsz]
Yerinden oynamak
- "Fukaranın hem sağ bileği çıkmış hem davulu patlamıştı." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[nsz]
Görünür veya belli bir durumda bulunmak
- "Tencerenin bakırı çıktı. Zayıflıktan kemikleri çıkmış."
-
[nsz]
Oluşmak, olmak
- "Fırtına çıkmak. Soğuk çıkmak."
-
[nsz]
Piyasaya sürülmek
-
[nsz]
Bitmek, büyümek, sürmek
- "Ekinler çıkmaya başladı. Bıyığı çıktı."
-
[nsz]
Verilmek
- "Maaş çıkmak. Emir çıkmak."
-
[nsz]
Ay veya mevsim geçmek
- "Mart çıktı. Kış çıktı."
-
[nsz]
Yeni yetişip satışa sunulmak
- "Erik çıkmış. Çilek daha çıkmadı."
-
[nsz]
Yükselmek, artmak
- "Fiyatlar çıktı."
-
[nsz]
Artırmak, fiyatı yükseltmek
-
[nsz]
Sesini yükseltmek
-
[nsz]
Büyük abdest bozmak
-
[nsz]
Giderilmek, yok olmak
- "Leke çıktı."
-
Unutmak
- "O söz benim hatırımdan çıkmadı."
-
[nsz]
Ay, güneş görünmek
- "Hava açılmış, ay çıkmıştı." (Refik Halit Karay)
- "Güneş seni ısıtmak için çıkıyordu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
[nsz]
Yayımlanmak
- "Yeni çıkmış Fransızca bir iki kitap bulunurdu." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
[nsz]
Gelmek
- "Çok geçmeden haber çıkacağını kadınlık insiyakiyle derhâl sezmişti." (Refik Halit Karay)
-
[-den]
Gerçekleşmek
- "İnsanın her gördüğü rüya çıkmaz ya!" (Memduh Şevket Esendal)
-
[nsz]
Bulunduğu yerden fırlamak, kopmak
- "Arabanın direksiyonu çıkmak."
-
[-den]
Bir şeyin düzeni bozulmak, eskisinden daha değişik, kötü bir duruma girmek
- "Ev, ev olmaktan çıktı."
-
[-le]
Flört etmek
- "Sevim, senden başka bir kızla çıkmadım." (Atilla İlhan)
-
[-e]
Erişmek, görmek
- "Aklı başında ama sabaha çıkamayacağına kalıbımı basarım." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Harcamak zorunda kalmak
- "Paradan çıkmak. Bin liradan çıktım."
-
[-i]
Vermeye katlanmak
- "Çık bakalım paraları!"
-
[-den]
İçeriden dışarıya varmak, gitmek