İçinde ık olan 4 harfli 14 kelime var. İçerisinde IK bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ık olan kelimeler listesine ya da Sonu ık ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

ALIK

  1. [sıfat] Akılsız, sersem, budala, ebleh
    • "Alık değilim ya elbet anlarım..." (Memduh Şevket Esendal)

SIKI

  1. [sıfat] Dar
    • "Sıkı bir kemer."
    • "İşini sıkı tut."
    • "Seniha etrafını bu kadar sıkıya alan bu adamlardan hiç sıkılmıyor mu?" (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
    • "Sıkıya geldi mi borç etmekten çekinmez, sonra bu borçları ödemek için evinin eşyasını satar." (Reşat Nuri Güntekin)
  2. İyice sıkıştırılmış, doldurulmuş, tıkız, gevşek olmayan
    • "Sıkı bir denk."
    • "Başkan son zamanlarda işleri sıkıya aldı."
  3. Zorlu, güçlü ve etkili
    • "En sıkı ve katı bir merkeziyet sistemi, bugün diğer faaliyet merkezlerini bloke edebilir." (Burhan Felek)
  4. Dikkatli, titiz ve göz yummadan uygulanan
    • "Ankaralılarla münasebetlerinde her zaman sıkı bir ahlak ve seviye kontrolüne tabi tutuldu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
  5. İlkelerine çok bağlı, hoşgörüsü olmayan, katı
  6. Yoğun
    • "Samsun'a geldiğimi ve kendisiyle daha sıkı temasta bulunmak istediğimi bildirdim." (Atatürk)
  7. Cimri
  8. [zarf] Sıkıca, iyice
    • "Sıkı giyinmek."
  9. [isim] Disiplin
  10. [isim] Zorlayıcı durum
    • "Sıkıya gelmemek. Sıkıyı görünce kaçtı."
  11. [isim] Ağızdan dolma ateşli silahlarda, barut ve kurşunun üstünden namluya sokulup bastırılan bez ve kâğıt parçaları vb. şeylerin tümü
    • "İlk sıkıyı babam attı." (Samim Kocagöz)
  12. Güçlü ve çabuk, hızlı
    • "Karabalçıklı çiftliği, kasabadan sıkı yürüyüşle bir saat çeker." (Reşat Nuri Güntekin)

ATIK

  1. [isim] Süt veya yoğurt çalkamaya yarar küçük yayık

ÇIKI

  1. [isim] Çıkın
    • "Düğünün hamamı benden. Çerezi, çıkısı hepsi benden." (Abbas Sayar )

YIKI

  1. [isim] Harabe
    • "Hazine boş, millet yoksul, ülke bir yıkılar yığını idi." (Falih Rıfkı Atay)

ARIK

  1. [isim] Ark
    • "Beş gün belinin, kollarının ağrısını duymadan Binnaz'ın önü sıra arık çekti." (Necati Cumalı)
  2. Fide veya fidan dikilen yer

ILIK

  1. [sıfat] Soğukla sıcak arası, ne soğuk ne sıcak
    • "Ilık, parlak bir güneş her tarafı ısıtıyordu." (Ömer Seyfettin)

ANIK

  1. [sıfat] Hazır

ASIK

  1. [sıfat] Somurtkan
  2. Asılı

AZIK

  1. [isim] Yiyecek, besin, gıda

AYIK

  1. [sıfat] Sarhoşluğu veya baygınlığı geçmiş olan
    • "Ayık kafa ile mektubu okudu."
  2. Anlayışlı, uyanık
    • "O nasıl bir güçtü ki, ayık kafayla görülmeyen şeyleri gördürüyor." (Muzaffer Uyguner)
  3. [zarf] Sarhoşluğu geçmiş bir biçimde

AŞIK

  1. [isim] Aşık kemiği
    • "Yonca, bu iki erkek çocuktan ayrı bir yaratık olduğunu, onlarla aşık atamayacağını bilir ..." (Oktay Rifat)
  2. Aşırma

IŞIK

  1. [isim] Cisimleri görmeyi, renkleri ayırt etmeyi sağlayan fiziksel enerji, erke, ziya, nur, şavk
    • "Okuyabilmek için kapıdaki ışık yeterli değildi." (Halide Edip Adıvar)
    • "Biraz evvel bize ışık tutan sakallı adam bu hareketime dikkat etmişti." (Reşat Nuri Güntekin)
  2. Bir yeri aydınlatmaya yarayan araç
    • "Buraya bir ışık getirin."
    • "Gökalp, bu odada her gün yeni bir konuya ışık tutardı." (Yusuf Ziya Ortaç)
  3. Elektrik
    • "On ikide ışıklar söndü."
  4. Mutluluk, sevinç veya zekâdan doğan, özellikle yüzde ve gözlerde beliren parıltı
    • "Bütün gözlerden manalı ışıklar sıçrıyordu." (Peyami Safa)
  5. Yol gösteren, aydınlatan kimse, düşünce, eser vb
    • "Sevgili Behçet Necatigil şiirimizin vazgeçilmez ışıklarından biri olarak ayrıldı aramızdan." (Necati Cumalı)
  6. Yüksek derecede ısıtılan cisimlerin veya çeşitli enerji biçimleriyle uyarılan cisimlerin gaz ışı yaydığı gözle görülen ışıma

AÇIK

  1. [sıfat] Açılmış, kapalı olmayan, kapalı karşıtı
    • "Açık pencerenin önünde denize karşı saatlerce dertleştik." (Reşat Nuri Güntekin)
    • "Çıktık açık alınla on yılda her savaştan."
    • "Yakalanan veya tutuklanan kişinin durumu, soruşturmanın kapsam ve konusunun açığa çıkmasının sakıncalarının gerektirdiği kesin zorunluluk dışında, yakınlarına derhâl bildirilir." (Anayasa)
    • "Mantıksal bir dille açığa vurduğu bu harika önerinin aksayan bir yanı vardı." (Nadir Nadi)
  2. Engelsiz
    • "Açık yol."
    • "Bazı ihtiyarlar bütün hislerini açığa vuran ikinci bir nevi çocukluğa düşerler." (Abdülhak Şinasi Hisar)
  3. Örtüsüz, çıplak
    • "Açık baş."
  4. Boş
    • "Kâğıtta açık yer kalmadı."
  5. Görevlisi olmayan, boş (iş, görev), münhal
    • "Açık kadro."
  6. Aralığı çok
    • "Açık adımlarla."
  7. Çalışır durumda olan
    • "Bazı dükkânları açık olan caddeden sola saptılar." (Ömer Seyfettin)
  8. Kolay anlaşılır, vazıh
    • "Açık konuşma zamanının artık geldiğine kani idim." (Reşat Nuri Güntekin)
  9. Gizliliği olmayan, olduğu gibi görünen
    • "Bu adamın her işi açıktır."
  10. Her türlü düşünceyi hoşgörüyle karşılayabilen, etkisinde kalabilen
    • "... her çeşit kafa ve gönül fırtınalarına açık bir adamdı o." (Tarık Buğra)
  11. Rengi koyu olmayan, koyu karşıtı
    • "Açık sarı saçlı, zayıf bir kadın keman çalıyordu." (Ömer Seyfettin)
  12. Sevişme sahnelerini bütün çıplaklığıyla anlatan (kitap, resim, film vb.)
  13. [isim] Denizin kıyıdan uzakça olan yeri
    • "Limanda bilinen gemiler, oysa açıklardadır." (Behçet Necatigil)
  14. [zarf] Doğru olarak, açıkça
    • "İnsan mağlubiyetini bu kadar açık kabul eder mi?" (Mahmut Yesari)
  15. [isim] Bir gereksinimin karşılanamaması durumu
    • "Bütçe açığı."
    • "Ülkenin doktor açığı."
  16. [isim] Belli bir yerin biraz uzağı
    • "Tren yolu nehrin açığından geçer."

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü