İçinde ğm olan 6 harfli 19 kelime var. İçerisinde ĞM bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ğm olan kelimeler listesine ya da Sonu ğm ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

RAĞMEN

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [zarf] Karşın
    • "Bütün isteğime rağmen, gerçi bu çocuğa içimi dökmemiştim." (Halide Edip Adıvar)

ÇÖĞMEK

  1. [nsz] Alçalmak, aşağıya inmek

SAĞMAL

  1. [sıfat] Süt veren, sağılan, sağımlı
  2. [isim] Bol süt veren inek
    • "İri Hollanda cinsi sağmallardı, günde 42 - 45 kilogram arası süt verirlerdi." (Necati Cumalı)
  3. Sömürülen, kendisinden çıkar sağlanılan (kimse, ülke vb.)

MAĞMUM

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [sıfat] Gamlı
    • "Otobüsün içi, bizimkilerin mağmum kalplerinden, mağmum bakışlarından bin kez iyi." (Adalet Ağaoğlu)
  2. Sıkıcı, kapanık (hava)

SÜĞMEK
...
YAĞMAK

  1. [nsz] Yağmur, kar, dolu gökten düşmek
    • "Her zaman yılbaşı gecesi kar yağardı." (Sait Faik Abasıyanık)
  2. Toz, mermi vb. yüksekten çokça düşmek
    • "Üstümüze kurşun yağıyordu."
  3. Üst üste ve çok gelmek
    • "Sende bu istidat varken, pencerelerden başına çil kuruş yağar, biz de ekmek parası ediniriz." (Halide Edip Adıvar)

DEĞMEK

  1. [-e] Aralık kalmayıncaya kadar birbirine yaklaşmak, dokunmak, temas etmek
    • "Kapıdan bir an birbirimize değerek girdik." (Yusuf Ziya Ortaç)
  2. Ulaşmak, erişmek
    • "Mektup elime değmedi. Yaşı on beşine değince..."
  3. İstenilen yere düşmek, rast gelmek, isabet etmek
    • "Kurşun hedefe değdi."

ÇAĞMAK

  1. [-e] Güneş ışığı vurmak
    • "Ömrüm bir tepeye çağmış gün gibi." (Karacaoğlan)

ÇEĞMEL

  1. [sıfat] Yay veya çengel biçiminde bükülmüş olan

TEĞMEN

  1. [isim] Orduda rütbesi asteğmenle üsteğmen arasında olan, takım komutanlığı yapan subay, mülazım

SIĞMAK

  1. [-e] Bir kaba, bir yere bütünüyle girebilmek veya içinden geçebilmek
    • "Bir tavla zarı kadar küçücük eve / Bir kadın iki çocuk nasıl sığar?" (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
  2. Uygun olmak
    • "Bu davranışın ne akla ne mantığa ne de insanlığa sığar!"
    • "Kin başka, aşk başkadır, kızım! Muhabbete cinayet sığmaz." (Ömer Seyfettin)

DÜĞMÜK

  1. [isim] Düğüm
    • "Bazı aileler resmî nikâh yanında bir de imam nikâhı kıyıveriyorlarmış. Bunu da bir paketin kınnapla bağlandıktan sonra düğmük üstüne düğmük atılmasına benzetiyorlar." (Çetin Altan)

SAĞMAK

  1. [-i] Memeyi parmaklar arasında sıkarak sütünü akıtmak
    • "Gözümüzün önünde keçilerden sağdıkları köpüklü sütlerimizi yarıda bırakıp kalktık." (Aka Gündüz)
  2. Kovandaki balı peteklerden almak
  3. Yumak durumundaki bir şeyi çözüp açmak
    • "İpek kozalarını sağmak."
  4. Aldatarak parasını çekmek

DÜĞMEK

  1. [-i] Düğüm yapmak

SEĞMEN

Kelime Kökeni : Farsça

  1. [isim] Bayram günlerinde, düğünlerde törene yerli giysilerle, atlı ve silahlı olarak katılan yiğit

BOĞMAK

  1. [-i] Bir canlıyı, soluk almasına engel olarak öldürmek
    • "Zavallıyı az kalsın gırtlağından yakalayıp boğacaktı." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
  2. El, ip vb. ile bir şeyi çepeçevre sıkmak
  3. Motorlu taşıtlarda fazla yakıt, motoru çalışmaz duruma getirmek
  4. Renkler uygun düşmemek
    • "Koyu yeşil renk odayı boğdu. Bu renk seni boğmuş."
  5. Silik bir duruma getirmek, bastırmak
    • "Galiba bunları dinlememek, duymamak için konuşuyorum; seslerini boğmak, bastırmak için durmamacasına gevezelik ediyorum." (Refik Halit Karay)
  6. [-e] Tamamıyla kaplamak, sarmak
    • "Ampulün kör ışığı, dükkânı alaca bir loşluğa boğmuştu." (Mahmut Yesari)
  7. [-i] Peş peşe yapmak, bir kimseyi bir şeyin fazlasına eriştirmek veya uğratmak
    • "Güllü'nün boynuna sarılan Cemile, kadının hafif çilli, tombul yanaklarını öpücüklere boğdu." (Orhan Kemal)
  8. [-i] Bir durumu başka bir durum yaratarak örtmeye çalışmak
    • "Zaten durumun vahametini sezen müdürle hoca, işi gürültüye boğmak için Atatürk'e müfredat programına dair bir şeyler anlatmaya başladılar." (Haldun Taner)
  9. Gelişmesine engel olmak
  10. [nsz] Bunaltmak
    • "Daha sıcak basmamıştı; güneş henüz yakmıyor, hava daha boğmuyordu." (Refik Halit Karay)

DOĞMAK

  1. [nsz] Dünyaya gelmek
    • "Doğduğuma pişman olacak kadar sıkıntı çektim." (Halide Edip Adıvar)
  2. Güneş, ay, yıldız ufuktan yükselerek görünmek
    • "Bir sabah güneş doğarken kafile yola çıktı." (Reşat Nuri Güntekin)
  3. [-e] Düşünce, hayal vb. zihinde birdenbire oluşmak
  4. Ortaya çıkmak, sonucu olmak
    • "Nezaket denen şey, kadının hanımlaşması ile beraber doğdu." (Falih Rıfkı Atay)

YIĞMAK

  1. [-i] Bir tepe oluşturacak biçimde üst üste koymak
  2. [-i] Biriktirmek
    • "Herkes kışlık kömürünü yığdı."
  3. Toplamak, bir araya getirmek
    • "Bu yaşlıları kapının arkasına yığdılar." (Ömer Seyfettin)

YAĞMUR

  1. [isim] Atmosferdeki su buharının yoğunlaşmasıyla oluşan ve yeryüzüne düşen yağışın sıvı durumda olanı, yağar, yağış, baran, bereket, rahmet
    • "Hava biraz bozukçaydı, dışarıda serin bir yağmur çiseliyordu." (Memduh Şevket Esendal)
    • "Ben önde, Nezir arkada, çamurlu yoldan, yağmur yiye yiye elimdeki pilli fenerin ışığında yürüyoruz." (Refik Halit Karay)
  2. Çok ve sık düşen, gelen şey
  3. Çokluk, bolluk
    • "Para yağmuru. Övgü yağmuru."

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü