İçinde ğ olan 6 harfli 196 kelime var. İçerisinde Ğ harfi bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ğ harfi olan kelimeler listesine ya da Sonu ğ harfi ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi

Harf Sayısına Göre Kelimeler


Kelime bulma makinesi

Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.



Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)

AĞARIK

  1. [sıfat] Aklaşmış, rengi solmuş
    • "Kırk yaşını aşmış, şakakları ağarık, uysal, eğik." (Tarık Dursun K)

BAYAĞI

  1. [sıfat] Aşağılık, pespaye
    • "Bütün hareketleri adi, kaba ve bayağı idi." (Ömer Seyfettin)
  2. Basit, adi, sıradan, amiyane, banal
    • "Kardeşimi birdenbire çok bayağı buldum." (Peyami Safa)
  3. [zarf] Hemen hemen, âdeta
    • "Bayağı kanacak gibi oldum."
  4. [zarf] Gerçekten
    • "Bayağı, çocuk gibi sevinirim limonun yarısının durduğuna." (Sait Faik Abasıyanık)
    • "Çapkınlığı, çok iğrenç ve bayağı çapkınlık." (Mahmut Yesari)
  5. [zarf] Oldukça, epey

BEYDAĞ
...
SAĞMAL

  1. [sıfat] Süt veren, sağılan, sağımlı
  2. [isim] Bol süt veren inek
    • "İri Hollanda cinsi sağmallardı, günde 42 - 45 kilogram arası süt verirlerdi." (Necati Cumalı)
  3. Sömürülen, kendisinden çıkar sağlanılan (kimse, ülke vb.)

BOĞADA

Kelime Kökeni : İtalyanca

  1. [isim] Küllü veya sodalı su ile çamaşır yıkama
  2. Yıkanmak üzere hazırlanmış çamaşırın üzerine sıcak kül suyu süzme işi
    • "Karına söyle, boğadayı çok sert yapmasın, çamaşırları çürütür." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)

AĞIZLI

  1. [sıfat] Ağzı herhangi bir biçimde olan
    • "Dar ağızlı vazo."

SAĞYAĞ

  1. [isim] Tereyağ

BOĞMAK

  1. [-i] Bir canlıyı, soluk almasına engel olarak öldürmek
    • "Zavallıyı az kalsın gırtlağından yakalayıp boğacaktı." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
  2. El, ip vb. ile bir şeyi çepeçevre sıkmak
  3. Motorlu taşıtlarda fazla yakıt, motoru çalışmaz duruma getirmek
  4. Renkler uygun düşmemek
    • "Koyu yeşil renk odayı boğdu. Bu renk seni boğmuş."
  5. Silik bir duruma getirmek, bastırmak
    • "Galiba bunları dinlememek, duymamak için konuşuyorum; seslerini boğmak, bastırmak için durmamacasına gevezelik ediyorum." (Refik Halit Karay)
  6. [-e] Tamamıyla kaplamak, sarmak
    • "Ampulün kör ışığı, dükkânı alaca bir loşluğa boğmuştu." (Mahmut Yesari)
  7. [-i] Peş peşe yapmak, bir kimseyi bir şeyin fazlasına eriştirmek veya uğratmak
    • "Güllü'nün boynuna sarılan Cemile, kadının hafif çilli, tombul yanaklarını öpücüklere boğdu." (Orhan Kemal)
  8. [-i] Bir durumu başka bir durum yaratarak örtmeye çalışmak
    • "Zaten durumun vahametini sezen müdürle hoca, işi gürültüye boğmak için Atatürk'e müfredat programına dair bir şeyler anlatmaya başladılar." (Haldun Taner)
  9. Gelişmesine engel olmak
  10. [nsz] Bunaltmak
    • "Daha sıcak basmamıştı; güneş henüz yakmıyor, hava daha boğmuyordu." (Refik Halit Karay)

BUĞULU

  1. [sıfat] Üzerinde buğu bulunan, buğulanmış
    • "Güneş sanki buğulu bir tülbendin arkasına saklanmış, alev alev." (Atilla İlhan)
  2. Yaşlı, nemli
  3. Süzgün, dalgın bakışlı olan (göz)
    • "Buğulu gözlerinde o eski yakamozlar parladı." (Halide Edip Adıvar)

ÖTLEĞİ

  1. [isim] Bir cins kartal

YOĞURT

  1. [isim] Maya katılarak koyulaştırılmış beyaz, kıvamlı bir süt ürünü
    • "Köylüler gelirdi bakraçlarıyla pazara yoğurt satmaya." (Sait Faik Abasıyanık)

DIĞDIK

  1. [isim] Akrabalığın uzak olduğunu anlatan dığdığının dığdığı deyiminde geçen bir söz

KÖSEĞİ

  1. [isim] Ateş karıştırmaya yarayan odun veya demir
  2. Ucu yanık odun, eğsi

BAĞLAÇ

  1. [isim] Eş görevli kelimeleri veya önermeleri birbirine bağlayan kelime türü, rabıt, rabıt edatı: Ve, ya, veya, ya da birer bağlaçtır

MAĞRİP

Kelime Kökeni : Arapça

  1. [isim] Batı
    • "Mağripten maşrıka dünyanın ucu / Sarrafı bilir altını, tuncu." (Pir Sultan Abdal)

AĞDALI

  1. [sıfat] Ağdalanmış
  2. Bilinmeyen kelimelerden, anlaşılması güç sözlerden oluşan (deyiş)
  3. Karmaşık
    • "Tam bir düşünce denemezdi buna. Sakız gibi uzayan, ağdalı bir düş gibiydi bunlar." (Oktay Rifat)

SAĞLAM

  1. [sıfat] Dayanıklı, kolay bozulmaz, yıkılmaz
    • "En sağlam sütunlar üstünde durduğu sanılan devir, bir karton kale gibi yıkılmıştı." (Falih Rıfkı Atay)
    • "Nasıl aldattı beni meğer sağlam ayakkabı değilmiş." (Peyami Safa)
    • "Daha bugünden sağlam durmayı beceremezse kaptan köprüsüne adım atmasın." (Zeyyat Selimoğlu)
  2. Zarar görmemiş, bozulmamış
    • "Bütün eşya sağlam."
  3. Sakatlık veya hastalığı bulunmayan, sağlıklı, sıhhatli
    • "Kendisi uzun boylu, sağlam, orta yaşlı bir adamdır; ama yıprandığını söylüyor." (Memduh Şevket Esendal)
  4. Güvenilir
    • "Sağlam iş. Sağlam para."
  5. Gerçek, inanılır bir temeli olan
    • "Böyle sağlam adı nereden bulacaksın." (Memduh Şevket Esendal)
  6. [zarf] (sa'ğlam) Her hâlde, muhakkak
    • "Sağlam bu gece perilere karıştım gitti." (Hüseyin Rahmi Gürpınar)

YEĞLİK

  1. [isim] Bir şeyin, başkalarından üstün sayılması, rüçhan

ÇİĞNEK

  1. [isim] Yol üstü

İVEĞEN

  1. [sıfat] Aceleci
    • "Ben, dedim, iveğen değilim, düşünmekten de korkmam." (Memduh Şevket Esendal)
  2. Çabuk ilerleyen, akut
    • "İveğen hastalık."

Kelime Anlamları Kaynağı : Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü