İçinde ütme olan 22 kelime var. İçerisinde ÜTME bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında ütme olan kelimeler listesine ya da Sonu ütme ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
PÖRSÜTMEK
BÜYÜTMEK, ÇÜRÜTMEK, PÖRSÜTME, SÜRÜTMEK, ÜRKÜTMEK, YÜRÜTMEK
BÜYÜTME, ÇÜRÜTME, ÖĞÜTMEK, SÜRÜTME, ÜRKÜTME, ÜŞÜTMEK, YÜRÜTME
GÜTMEK, ÖĞÜTME, TÜTMEK, ÜŞÜTME
GÜTME, TÜTME, ÜTMEK
ÜTME
E M T Ü Harfleri İle Yazılabilecek Bazı Kelimeler
4 Harfli Kelimeler
ÜTME
3 Harfli Kelimeler
MET, TEM, TÜM
2 Harfli Kelimeler
EM, ET, ME, TE
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- PÖRSÜTMEK
- ...
- ÇÜRÜTMEK
-
-
[-i]
Çürümesine sebep olmak
-
Eti bayatlatıp gevrek bir duruma getirmek
-
Doğru olarak ileri sürülen bir düşüncenin, bir davanın boşluğunu, anlamsızlığını ortaya koymak
-
[-i]
Çürümesine sebep olmak
- BÜYÜTMEK
-
-
[-i]
Büyük duruma getirmek, genişletmek
-
Yetiştirmek, bakmak
- "Büyüt bu fidanı ey genç / Hazır yeşermişken." (Behçet Necatigil)
-
Abartmak, mübalağa etmek
- "Bir ara yine işi büyüttüğüne, hayale kapıldığına hükmetti." (Refik Halit Karay)
-
[-i]
Büyük duruma getirmek, genişletmek
- ÜRKÜTMEK
-
-
[-i]
Ürküntü vermek
-
Korkutup kaçırmak
- "Avcı, elinde ipi silkeleyerek hafif, sanki balıklarını ürkütmek istemiyormuş gibi yavaş yavaş ağını çekiyordu." (Memduh Şevket Esendal)
-
Herhangi bir etkiyle bitkinin gelişmesini engellemek
-
Korkutmak
- "Bu kadar büyük bir adamın huzuruna çıkmak ihtimali bile beni ürkütüyordu." (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)
-
Kuşkulandırmak
- "Ali Rıza Bey hemen kendini topladı. Münasebetsiz bir şey yaparak arkadaşını ürkütmekte mana yoktu." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[-i]
Ürküntü vermek
- SÜRÜTMEK
-
-
[-i]
Sürüme işini yaptırmak
-
[-i]
Sürüme işini yaptırmak
- YÜRÜTMEK
-
-
[-i]
Yürüme işini yaptırmak, yürümesini sağlamak
-
Gerektiği gibi yapmak, uygulamak
- "İşlerini eskisi gibi yürütüyorlar."
-
Bir yargıyı yerine getirmek, uygulamak
-
[nsz]
Kabul edilmesi veya tartışılması için bildirmek, açıklamak, öne sürmek
- "Mütalaa yürütmek. Muhakeme yürütmek."
-
İşinden veya bulunduğu yerden çıkarmak
- "Seni, teğmene bel bağlayıp girdiğin bisküvi fabrikasından nasıl yürüttülerdi." (Haldun Taner)
-
Habersiz olarak almak, çalmak
- "Bizim kalemi yürütmüşler."
-
[-i]
Yürüme işini yaptırmak, yürümesini sağlamak
- PÖRSÜTME
- ...
- ÇÜRÜTME
-
-
[isim]
Çürütmek işi
-
[isim]
Çürütmek işi
- YÜRÜTME
-
-
[isim]
Yürütmek işi
-
Kanunları uygulama işi, icra
- "Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır." (Anayasa)
-
Merkezî yönetim ve yerinden yönetim kuruluşlarının hepsi
-
[isim]
Yürütmek işi
- ÜŞÜTMEK
-
-
[-i]
Üşümesine sebep olmak
- "Havanın üşütecek kadar serin olmasına göre sabah yakın." (Reşat Nuri Güntekin)
-
[nsz]
Üşüyüp hasta olmak, soğuk almak
-
[nsz]
Delirmek, aklını yitirmek
-
[-i]
Üşümesine sebep olmak
- BÜYÜTME
-
-
[isim]
Büyütmek işi
-
Birisi tarafından yetiştirilmiş kimse
- "O, filancanın büyütmesidir."
-
Uzakta duran cisimlere dürbün vb. bir araçla bakıldığında cismi gören açının çıplak gözle bakıldığı zamanki açıya oranı
-
[isim]
Büyütmek işi
- ÖĞÜTMEK
-
-
[-i]
Bir araçla tane durumundaki nesneleri bir araçla ezerek un durumuna getirmek
- "Bu değirmen, günde ancak kırk elli çuval öğütebilirdi." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Ezmek, çiğnemek
-
[-i]
Bir araçla tane durumundaki nesneleri bir araçla ezerek un durumuna getirmek
- SÜRÜTME
-
-
[isim]
Sürütmek işi
-
Deniz dibini taramaya yarar, demir bir çerçeveye geçirilmiş ağ
-
Deniz içinde çekilerek balık avlamaya yarar bir tür olta
-
[isim]
Sürütmek işi
- ÜRKÜTME
-
-
[isim]
Ürkütmek işi
-
[isim]
Ürkütmek işi
- TÜTMEK
-
-
[nsz]
Duman veya buhar çıkarmak
- "Dumanı tütmekte olan bir vapuru görerek artık yerine dönmeyi akıl etti." (Haldun Taner)
-
Dumanı geri vermek
- "Kahvelerin içi tüten ocakla göz gözü görmez bir hâldeydi." (Sait Faik Abasıyanık)
-
Yaşamak, varlığını sürdürmek
- "Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak, / Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak." (Mehmet Akif Ersoy)
-
İyi veya kötü kokmak
-
[nsz]
Duman veya buhar çıkarmak
- ÖĞÜTME
-
-
[isim]
Öğütmek işi
- "Bizim oralarda buğdaylarını öğütmeye gelip değirmende kalan köylülere nöbetçi derler." (Memduh Şevket Esendal)
-
[isim]
Öğütmek işi
- GÜTMEK
-
-
[-i]
Hayvan veya hayvan sürüsünü önüne katıp otlatarak sürmek
-
[nsz]
Bir düşünceyi, bir duyguyu veya bir ilkeyi gerçekleştirmeye çalışmak
- "Amaç gütmek. Kin gütmek."
-
Bir kimseyi, bir topluluğu kendi düşünce ve amacı doğrultusunda yönetmek, sevk ve idare etmek
-
[-i]
Hayvan veya hayvan sürüsünü önüne katıp otlatarak sürmek
- ÜŞÜTME
-
-
[isim]
Üşütmek durumu
-
[isim]
Üşütmek durumu
- GÜTME
-
-
[isim]
Gütmek işi
- "Oğlan okula gitmeden davar gütmeye başlar." (Necati Cumalı)
-
[isim]
Gütmek işi
- ÜTMEK
-
-
[-i]
Bir şeyi, tüylerini yakmak için alevden geçirmek
-
Taze buğday veya mısırı ateşe tutup pişirmek
-
[-i]
Bir şeyi, tüylerini yakmak için alevden geçirmek