İçinde üm olan 7 harfli 89 kelime var. İçerisinde ÜM bulunan kelimeler listesini scrabble oyununda ya da Türkçe araştırmalarınızda kullanabilirsiniz. Bir de başında üm olan kelimeler listesine ya da Sonu üm ile biten kelimeler listesine gözatmak isteyebilirsiniz. Ayrıca şunu da deneyebilirsiniz, İşlerinizi kolaylaştıracak bir kelime bulucu : Kelime bulma makinesi
Harf Sayısına Göre Kelimeler
Daha kapsamlı sonuç için lütfen kelime bulma makinesini kullanın.
Bazı kelimelerin anlamları (Kaynak : TDK)
- DÜŞÜNÜM
-
-
[isim]
Düşün, fikir, ide
-
[isim]
Düşün, fikir, ide
- GÖĞÜMSÜ
-
-
[sıfat]
Rengi gök rengini andıran, gök rengine benzeyen
-
[sıfat]
Rengi gök rengini andıran, gök rengine benzeyen
- TERAKÜM
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Birikme, yığılma
-
[isim]
Birikme, yığılma
- MÜMTENİ
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Bir şeyi yapmaktan çekinen, kaçınan
-
Olamaz, olmayacak
-
[sıfat]
Bir şeyi yapmaktan çekinen, kaçınan
- HÜKÜMLÜ
-
-
[sıfat]
Ceza hükmü verilmiş, hüküm giymiş, mahkûm
-
[sıfat]
Ceza hükmü verilmiş, hüküm giymiş, mahkûm
- ÖRÜMCEK
-
-
[isim]
Örümcekler takımından, ince bir ağ kurarak küçük böcekleri avlayan eklemli bir hayvan (Aranea)
- "Köşede bir örümcek, ince ipliklerini tavandan duvara atarak ağını örüyor." (Yusuf Ziya Ortaç)
-
Bu hayvanın ördüğü ağ
-
Yürüteç
-
[isim]
Örümcekler takımından, ince bir ağ kurarak küçük böcekleri avlayan eklemli bir hayvan (Aranea)
- TÜMÜYLE
- ...
- GÖTÜRÜM
-
-
[isim]
Dayanma, sabır, tahammül
-
[isim]
Dayanma, sabır, tahammül
- ÜMMETÇE
-
-
[zarf]
Ümmet olarak
- "Özlenen baharlar vardır, soyca sopça, ümmetçe özlenen baharlar..." (Tarık Buğra)
-
[zarf]
Ümmet olarak
- ÜMMİLİK
-
-
[isim]
Ümmi olma durumu
-
[isim]
Ümmi olma durumu
- ÇÜRÜMEK
-
-
[nsz]
Genellikle mikroorganizmaların etkisiyle, kimyasal değişikliğe uğrayarak bozulup dağılmak
- "Sen toprakta çürürsün canım kardeşim / Ben ayakta." (Bedri Rahmi Eyuboğlu)
-
Sağlamlığını, dayanıklılığını yitirmek
- "Onun gelişine kadar da kağşamış, çürümüş, küflenmiş yapı ayakta kalamazdı." (Tarık Buğra)
-
Vurulma veya sıkışma yüzünden vücutta lekeler oluşmak
-
İnsan yıpranmak, çökmek
-
Bir düşünce temelsiz ve kanıtsız kalmak
-
[nsz]
Genellikle mikroorganizmaların etkisiyle, kimyasal değişikliğe uğrayarak bozulup dağılmak
- KÜMÜLTÜ
-
-
[isim]
Kırlarda, ormanlarda eğreti olarak yapılmış bekçi veya avcı kulübesi
-
[isim]
Kırlarda, ormanlarda eğreti olarak yapılmış bekçi veya avcı kulübesi
- BÜYÜMEK
-
-
[nsz]
Organizmanın bütününde veya bu bütünün bir bölümünde, boyutlar artmak, irileşmek, eskisinden büyük duruma gelmek
- "Büyür güzellikleri, vücutları, kısmetleri çocuklar uyurken." (Fazıl Hüsnü Dağlarca)
- "Küçücük gözlü, çokbilmiş suratlı, büyümüş de küçülmüş, kavruk bir oğlandı." (Haldun Taner)
-
Yetişmek
- "İhtiyar Süleyman Çavuşun ellerinde büyüdüm." (Aka Gündüz)
-
Yaşı artmak, yaşlanmak
- "Fakat büyüdükçe o kadar sevdiği bu oyunlara veda etmek lazım gelecekti." (Ömer Seyfettin)
-
Artmak, güçlenmek, şiddeti artmak
- "İkinci de okuduktan sonra kavga büyüdü." (Memduh Şevket Esendal)
-
Sayıca artmak
-
Genişlemek
- "Barbarosların ülkesi büyüdükçe büyüyordu." (Feridun Fazıl Tülbentçi)
-
Önem ve değer kazanmak
- "Türklük ülküsünün biraz daha köklendiğini, büyüdüğünü, yeşerdiğini duyarız." (Orhan Seyfi Orhon)
-
[nsz]
Organizmanın bütününde veya bu bütünün bir bölümünde, boyutlar artmak, irileşmek, eskisinden büyük duruma gelmek
- SÜMBÜLİ
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[sıfat]
Yağmur yağdırmayan koyu renkli bulutlarla örtülü (hava)
-
[sıfat]
Yağmur yağdırmayan koyu renkli bulutlarla örtülü (hava)
- MÜMASİL
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[sıfat]
Benzeyen, andıran
- "Adapazarı havalisinde de buna mümasil bir hadise vukua geldi." (Atatürk)
-
[sıfat]
Benzeyen, andıran
- YÜRÜMEK
-
-
[nsz]
Adım atarak ilerlemek, gitmek
- "Kafası yerde, kamburunu çıkarmış, yürüyordu." (Haldun Taner)
-
[-e]
Karada veya suda, herhangi bir yöne doğru sürekli olarak yer değiştirmek
- "Buz dağları güneye yürümüş."
-
Çocuk ayakları üzerinde gezecek duruma gelmek
- "Çocuk erken yürüdü."
-
Yayan gezmek, yayan gitmek
- "Gölgesinde yürüdüğü duvarın arkasından bir horoz sesi fark etti." (Ömer Seyfettin)
-
Yol almak
- "Biraz yürüyelim, geç kaldık."
-
[-e]
Bir yere gelmek, bir yere ulaşmak, kaplamak
- "Dallara su yürümek."
-
[-e]
Üzerine doğru gitmek, akın etmek, saldırmak, hücum etmek
- "Asker kaleye yürüdü."
-
Faiz, hesap edilmek, işlemek
- "Bu paranın faizi yüzde beşten mi yürüyor?"
-
Geçmek, ilerlemek, değişmek
- "Doktor o hayatın dışında kalmış. Bu ne demek? Bu, o demek ki hayat yürümüş gitmiş, birlikte yürüyememiş." (Memduh Şevket Esendal)
-
Bir işte ileri gitmek
-
Gereği gibi yapılmak veya ilerlemek
- "Bu evliliğin yürümeyeceği daha başından anlaşılmıştı ama belki yürütürüz demiştim." (Zeyyat Selimoğlu)
-
Ölmek
- "O da yürümüş."
-
[nsz]
Adım atarak ilerlemek, gitmek
- ENCÜMEN
-
Kelime Kökeni : Farsça
-
[isim]
Alt kurul
- "Nadir eserleri kopya etmek üzere encümenin kararı ile Fransa'ya gönderildim." (Haldun Taner)
-
[isim]
Alt kurul
- SÜMBÜLE
-
Kelime Kökeni : Arapça
-
[isim]
Klasik Türk müziğinde bir makam
-
[isim]
Klasik Türk müziğinde bir makam
- ÜZÜMSÜZ
-
-
[sıfat]
İçinde üzüm olmayan
-
[sıfat]
İçinde üzüm olmayan
- ÜMRANLI
-
-
[sıfat]
Bayındır, gelişmiş
- "Bu enerji, boş Anadolu'yu zengin ve ümranlı bir vatan yapmak için hiçbir vakit kullanılmadı." (Falih Rıfkı Atay)
-
[sıfat]
Bayındır, gelişmiş